SEFERE ÇIKAN SON PADİŞAH
SULTAN II. MUSTAFA
22’nci Osmanlı sultanı ve Müslümanların 87’nci halifesidir. Sultan IV. Mehmed’in oğludur. 1664’te Emetullah Rabia Gülnuş Haseki’den dünyaya geldi. Babası ve amcalarından da iyi bir tahsil gördü. Bir şehzade için rahat denilebilecek bir hayat yaşadı. Babasıyla seferlere iştirak ederek tecrübe kazandı. Anne baba bir kardeşi Ahmed ile birbirlerine çok yakındılar ki bu, tarihte ender rastlanan bir hâldir.
Babası tahttan indirildiğinde tahta çıkması icap ederken, kanun-ı kadime (anayasa geleneğine) muhalif olarak, bürokratlar sırasıyla iki amcasını tahta çıkardı. Amcası Sultan II. Ahmed’in 1695’teki vefatı üzerine, kimsenin davetini beklemeksizin Edirne’de tahta oturdu ve devletin ileri gelenlerini çağırarak biat aldı.
"Zevk ve sefa bana haram!"
Sultan IV. Murad’dan beri gelen hükümdarların en faal ve kabiliyetlisiydi. Babasından sonra tahta çıkan iki amcasının devrinde, imparatorluğun uğradığı felâketleri ve peş peşe değersiz vezirlerin hükûmete gelişini dikkatle müşahede etti. Devlet idaresini, baba ve amcaları gibi devlet adamlarının eline bırakmamaya azimliydi.
Tahta çıktığında neşrettiği cülus fermanı, o zamana kadar benzeri görülmemiş bir şekilde, âdeta modern bir hükûmet programıdır. Devletin zaaflarını sayıyor; baba ve amcalarının devrini tenkit ederek onların devrindeki hataları gösteriyordu. Zevk ve sefayı kendisine haram ettiğini söylüyor; Kanuni Sultan Süleyman’ı örnek alarak gazaya niyetlendiğini ilan ediyordu.
Amcası zamanında başlamış olan Sakız Muharebesi’nden zafer haberleri geldi. Sakız, Venedik işgalinden kurtarılmıştı (1695). Bütün bir Avrupa’ya karşı muharebeler 6 cephede 16 senedir devam ediyordu. Bunda ısrarlı olmayıp, ittifakı tek tek dağıtmak suretiyle zararların telafisi kararlaştırıldı.
"Bana para lazım değil!"
Osmanlıların, sonu iyi bitmese bile, tek başına böyle bir muharebeyi bir asra yakın sürdürebilmesi büyük bir kudret ve muvaffakiyet işaretidir. Nitekim Roma, site devletlerini birer birer ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurmuştu.
Toprakları üzerinde güneş batmayan İngiltere, -sömürgeler hariç- hiçbir zaman tek başına bir büyük harbe girmemişti. Rusya, küçük devletlerle tek başına savaşsa da, büyük devletlere karşı diğerleriyle ittifak yapmadan muvaffak olamamıştır.
Padişah, Sadrazam Sürmeli Ali Paşa’ya “Bizzat sefere gitmem mi, yoksa Edirne’de kalmam mı devlet için daha hayırlıdır? Allah rızası için, meseleye şahsilik karıştırmadan cevap ver” dedi. O da Padişah’ın sefere çıkmasının masraflı olacağını; ayrıca mağlubiyet hâlinde, mesuliyetin kendisine yükleneceğini söyledi.
Mesuliyet hissi güçlü Padişah, “Bana para lazım değildir. Mahallinde kuru ekmek yerim. Vücudumu din yolunda harcarım. Ne sıkıntı olursa, sabrederim” dedi ve 1695’te ilk seferine çıktı. Lugoş’ta zafer kazanıldı. Erdel yolu açıldı; ama mevsim geçtiği için geri dönüldü. Ertesi sene Padişah 2. seferine çıktı. Olaş’ta zafer kazanıldı.
En acı hadiselerden biri
1697’de 3. seferine çıkan Padişah ve ordusu, 9 büyük köprüden geçerek Zenta köyünde Tisa Nehri'ni geçerken, düşman ordusu kumandanı Savoia Prensi Eugene, top atışına başladı. Ordunun geçişi hızlandırıldı; ama köprü ağırlığa mukavemet edemeyip çöktü.
Ordu iki tarafta bölündü. 100 bin kişilik ordunun beşte biri imha edildi veya boğuldu. 7.500 kişi dövüşe dövüşe öldü. Sadrazam Elmas Mehmed Paşa ve çok sayıda kumandan şehit düştü. Zayiat büyük olunca, ordu geri döndü. Padişah üzüntüsünden üç gün yemekten içmekten kesildi.
Bir padişahın son defa sefere çıktığı, 2 sadrazam ve 30 vezirin maktul düştüğü bu muharebelerde, herkes elinden gelen fedakârlığı yaptı. Osmanlı yüksek tabakası bile büyük bir heyecan ve millî gayret içinde davrandı. Sarayda ve zengin konaklarında ne kadar kıymetli eşya varsa, darphaneye gönderip para bastırıldı. Sultanlar, yemeklerini tahta kaşıkla yediler.
Asrın en büyük kumandanlarından biri olan Prens Eugene karşısındaki bu mağlubiyet, harbin de bitmesine ve Macaristan’ın kaybına yol açtı. Bu, Osmanlı tarihinin en acı hadiselerinden biridir. Padişah, Macaristan’ı kurtarabileceğini umuyordu. Ama askerin kumandanını dinlemediği ve kumandanlar arasında kıskançlık bulunan bir orduyla bu ne kadar mümkün olabilirdi?
Türk korkusunun silinişi!..
Padişah, sulha ikna edildi ve 2 sene zorlu sulh müzakereleri ile geçti. 1699’da Karlofça Muahedesi imzalandı. Becerikli bir diplomat olan Reisülküttab (Hariciye Nazırı) Rami Mehmed Paşa Osmanlı delegesiydi. Zekâ ve tecrübesi ile kayıpların büyüklüğünü önledi ve bu sayede sonra sadrazamlığa getirildi.
1526’dan beri Osmanlıların elindeki Macaristan ve Transilvanya (Banat hariç), Avusturya’ya; Mora, Venedik’e; Podolya, Lehistan’a; Azak, Rusya’ya verildi. Avusturya, büyük bir Macar tebaaya malik oldu ki, bu ileride başına çok işler açacaktır. Mora’nın Ortodoks halkı ise ülkelerinin Venedik’e verilmesinden memnun kalmadı. Osmanlılar, 365 bin km2 toprak kaybetti. Mora ve Azak, kısa bir zaman sonra geri alınacaktır.
Bu antlaşma, Osmanlı tarihinin en kötü antlaşmalarından birisidir. Mamafih bir asırlık harbin ağır mağlubiyeti düşünülürse yine de hafif sayılır. Bu sayede Osmanlılar, binlerce askere, hatta vezirlere mal olan harb külfetinden kurtularak, ekonomik terakkiye ağırlık verdi. Devletler, birbirleriyle diplomatik münasebetler kurdu.
Fransız tarihçi Fernand Grenard, “1699, Asya’nın üstünlüğünün, Avrupa’ya geçtiği tarihtir” diyor. Hammer de, “Böylece Türk korkusu Avrupa’nın hayalinden silindi. Onların yenilmesinin ve onlardan toprak alınabilmenin mümkün olduğunu gösterdi” diyor. Osmanlı ordusu ve donanması hâlâ dünyada birinci idi ve bu üstünlüğünü 3 çeyrek asır daha sürdürecektir.
Mevlid ananesi
Sultan II. Mustafa, Edirne’de Saraçhane Köprüsü’nü tamir ettirdi. İnebahtı’da Sultan II. Bayezid Câmii’ni yeniden inşa ettirdi. Suriye Busra’da Mebrekü’n-Nâka denilen ve Peygamber’in devesinin konduğu yer üzerine dört direkli bir kubbe, dışarıya bir sebil ve şadırvan yaptırdı; derin su kuyuları kazdırdı.
Kâbe’de Rükn-i Irakî hizasındaki 27 basamaklı minare merdiveni gibi yuvarlak merdiveni yeniletti. Hacerü’l-Esved mahfazasını altından yaptırdı. Kâbe içindeki 6 direkten üçünü yeniledi ki bunlar bugün Mekke Müzesi’ndedir.
Kubâ Mescidi’ni tamir ve minaresini inşa ettirdi. Su yollarını temizletti. Her sene Mekke’de mevlid okutulması ananesini başlattı. Mevlid Kandilinde yatsıyı kılan cemaat, ellerinde mumlarla Resûlullah’ın doğduğu evin yerindeki mescide gelip dua ederdi.
Zevcesi Saliha Sultan, çok hayırseverdi. Galata’da Arap Camii’ni, Kısıklı’da mescid, Galata ve Çengelköy’de çeşme, Galata’da sebil ve Kılıçpınar Barajını yaptırdı. Çocuklarının çoğu küçükken ölmüş; iki oğlu Mahmud ve Osman peş peşe padişah olmuş; 4 kızı erişkin yaşa ulaşmıştır...
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024