FRANSIZ İHTİLALİ HAKKINDA KONUŞMAK İÇİN ERKEN Mİ?
Rossini'nin Seville Berberi adlı komik operasının librettosu, XVIII. asır komedi yazarı Beaumarchais’den alınmıştır. Burada uşak Figaro, efendisine kafa tutar: “Bir uşaktan istenen vasıflara sahip bir efendi tanıyor musunuz?” diye sorar.
Bu cümle yaklaşan ihtilali haber veriyordu. Yazar, belki bilmeden, monarşiyi de aristokrasiyi de sarsmıştı. Bu ifadelere o zaman muhtemelen asiller de gülmüşler; kendi kuyularını kazdıklarının farkına varmamışlardı.
Gömülen hakikat
14 Temmuz 1789 Fransız İhtilali’nin başlangıcı olan Bastille Baskını, bugün Fransa’nın en baş millî günüdür. 250 sene evvel aç, sefil, hasta ve heyecanlı bir halk yığını, daha doğrusu çoluk çocuk kalabalığı, Paris’in müstahkem Bastille Şatosu’nu basıp kolayca yakıp yıktı. Burası istibdadı ve zulmü sembolize ediyordu.
Mahzenleri, zincirlere vurulmuş, bacakları tutmaz, elleri titrek, sapsarı ve kupkuru bir sürü mahkûmla doluydu. Nihayet bu biçareler susadıkları hürriyete ve rahata kavuşacaklardı.
Şatonun pek de rutubetli ve mefruşatsız olmayan odalarından çıka çıka oldukça tombul, renkleri kurtaranlarınkinden daha yerinde ve hâllerinden memnun 7 kişi çıktı. Şehrin birer semtine sakin ve hevessiz adımlarla dağıldılar. Muhtemelen giderken de dışarıda karınlarını nasıl doyuracaklarını düşünüyorlardı.
Fransa İhtilal-i Kebiri, işte bu trajikomik vaka ile başlar. Bunu bilselerdi acaba insanlar ihtilal hakkında ne düşünürlerdi? Belki de Bastille’i bunun için yıktılar; hakikat ile beraber tarihe gömdüler.
Propaganda
İhtilalin sebebi, halkın sefaleti, buna mukabil hükûmetin zevk ve sefa sürmesi miydi? Tarihe, edebiyata, sanata, politikaya, medyaya, her şeye bugün hâkim olan cumhuriyetçilere göre evet.
Bu, rejim aleyhtarı bir güruhun sistemli propagandasına mevzu teşkil eden sözde sefalet idi. İhtilali halka beğendirmek maksadıyla ihtilal sırasında da körüklenmiş ve yavaş yavaş tarihçileri yanıltan umumi bir kanaat hâlini almıştır.
İhtilale dair çok eseri bulunan Fransız akademi azasından Théodore Gosselin Lenotre (1855-1935) La Vie à Paris pendant la Révolution (İhtilal Esnasında Paris’te Hayat) adlı eserinde, bu yerleşmiş kanaatin tamamen hatalı, yersiz ve uydurma olduğunu sayfa sayfa vesika ve şahitlerle ispat etmektedir.
İhtilalden az evvel Fransa’yı gezip burada yıllarca kalan muhtelif milletlere mensup yabancıların yazdığı kitap, hatırat, mektup nevinden vesikaları sıralayan Lenotre, vaziyetin külliyen aksi olduğunu ikna edici bir şekilde anlatır.
Ecnebiler hem şehirli, hem kasabalı, hem de köylü Fransızlar hakkında gayet müreffeh ve mesut bir Fransa tasvir eder. Hatta tanınmış İngiliz seyyahları yol muhtıralarında Fransız köylüsünün giyim, kuşam, gıda neşe ve hayat seviyesi cihetinden İngiliz köylüsü ile kıyas kabul etmeyecek derecede yüksek olduğunu beyan etmekte ve hayrette kaldıklarını yazmaktadır.
Köylünün sofrasına ve bu sofralara koydukları çeşitli çorbalara, av etlerine, dana kızartmalarına, kuru ve yaş meyvelerle içeceklere imrenmişler, İngiltere’de böyle bir bolluğun görülmediğine işaret etmektedir.
Mide meselesi
Fransız İhtilali hâlâ dünya siyasetine hâkim, canlı ve kudretli bir inkılap şeklinde yaşamaktadır. İtalyan, Bolşevik, Jön Türk, Nasyonal Sosyalist, Faşist ihtilalleri hep onun sürgünüdür. İhtilalcilerin neşrettiği insan hakları beyannamesi bugün okunduğu zaman epey çocukça gelir. Ama onun kadar dünya felsefesini, fikriyatını, iktisadını, siyasetini meşgul etmiş bir metin yoktur.
İhtilal ne hürriyet aşkından ne insanlığı kurtarmaktan doğmuştur. Her şeyden evvel bir güç mücadelesidir, bir mide meselesidir. İhtilal açlıktan değil, okudukları eserleri iyice hazmedemeyen, göz diktikleri yüksek mevkilere geçemeyen ve para içinde yüzmek isteyen harislerin bedbinlik propagandasından patlak vermiştir.
Başta Fransız resmî tarihi olmak üzere bir kesim, ihtilalin bir halk hareketi olduğunu iddia etmiş; XVIII. asırdan itibaren artan Fransız ticaretinin meydana getirdiği burjuva sınıfının bu işteki rolünü saklamıştır.
Tarihin en eski organize gizli güçlerinden olan masonluk ve bununla iç içe burjuvazi, ihtilalin de arkasındaki güçtür. “Halk hareketi” denen hadiselerin bir şey ifade etmediğine, global güçlerin halkı kullanarak her zaman nüfuz kurmaya çalıştığına tarih şahittir.
Burjuva sınıfı, ekonomik kuvvete sahipti, fakat siyasi hayattaki rolleri yok gibiydi. Buna mâni gördüğü aristokrasiyi hasım edinip onu ve dayandığı bütün değerleri, monarşi, din, anane ve görgüyü hedef aldı. Voltaire, Diderot, d’Alembert, Montesquieu, Beaumarchais, Rousseau gibi filozofların sistem tenkitlerini de lehine kullandı. Savurduğu eşitlik, hürriyet ve adalet sloganları çoklarına hoş geldi.
Pardon, bilerek olmadı!
İhtilalin içyüzü hakikaten pek çirkin ve ürkütücüydü. Hemen hemen bütün kahramanları birer zalimdi. İhtilali yapanlar giderek şiddetlendi, bir terör rejimi kurdu. Suçlu suçsuz, soylu köylü, cahil bilgin, papaz halk, binlerce kişi sorgusuz sualsiz giyotini boyladı. Sonra ihtilalciler birbirine düştü. İhtilal evlatlarını yedi, onlar da giyotinde can verdi.
İhtilal tarihinde, kafaları kesilip halka gösterilen kral ve kraliçeler, yüzüğünde taşıdığı zehri içen bilginler, hazinelere erişen fahişeler, mareşalliğe çıkan haydutlar, Karun olan dilenciler, açlıktan ölen veliahtlar geçit resmi yapar.
Bu fecaat içinde akıl almaz soytarılıklara rastlanır. Giyotin, günlerce inip kalkmaktan bıçağı körelmiş, ama kan içmeye doymadığı için, kendisini yapan kişiyi bile biçmiştir. O ki, ölenler acı çekmesin diye böyle bir alet yapmıştı. Kral XVI. Louis, idam edilirken, “Kanın bizim ve çocuklarımızın üstüne aksın” diye bağıran halka, “Akan kan, Fransa’nın üstüne düşmesin diye Allah’a yakarıyorum” diye karşılık vermişti. Zavallı Kraliçe Marie Antoinette’in celladın ayağına bastıktan sonra, “Pardon, bilerek olmadı” şeklindeki son sözleri, zarif ve nahif aristokrasinin trajedisinin sembolüdür.
Ne Amerika Ne Fransa...
Amerikan İhtilalinin hasıl ettiği tesir üzerine çok konuşulmuş, ama Fransız İhtilali münakaşaya kapalı tutulmuştur. İlki, yeni ve ananesiz bir memlekette meydana geldi. İkincisi ise dünyayı fethetmiş Avrupa’nın bağrında, uzun bir tarihi ve yüksek bir kültürü olan ülkede vuku buldu.
İhtilal, hükümdara, aristokrasiye ve dine galebe çaldı. Bütün dünyada infial uyandırdı ve ardından pusuda bekleyenlere numune teşkil etti. Yüksek seviyede bulaşıcıydı. Bolşevik ve Jön Türk ihtilallerinde aynı trajediler tekrarlandı.
İnsan hakları, hürriyet, eşitlik, kardeşlik gibi sloganlarının birer palavra olduğu ortaya çıktı. Ama hepsinde de ihtilal idealize edilip destanlaştırılarak, işlenmiş haysiyetsizlikleri hafızalardan silmek, hiç değilse üstünü örtmek istendi.
Fakat asırlar boyunca çok iyi anlaşılabilecek bir meseleyi bir türlü anlamamıştı: Allah ve hükümdar birbirinden ayrılamazdı. İhtilal, insanın en kuvvetli kökleriyle, iman ve sadakatle kalplere ve zihinlere kök salmış maziyi boş levhaya çevirdi. (Jean-Paul Roux, Le Roi: Mythes et Symboles)
İyi mi, kötü mü?
Fransız İhtilali, dünyaya ve insanlığa iyi mi gelmiştir kötü mü? Bu âdeta münazara kulübü tarzı sualin bir cevabı yoktur. İki asır boyunca sorgulanamamıştır. Münakaşasız iyi olduğu ve insanlığı fersahlarca ileri götürdüğüne inanılmıştır.
50 sene evvel Çin dışişleri bakanına Fransız İhtilali hakkındaki fikri sorulduğunda, “Henüz konuşmak için erken” demişti. Fransız İhtilali hâlâ dünya tefekkürüne ve siyasetine hâkim, canlı ve kudretli bir inkılap şeklinde yaşamaktadır.
Fransız İhtilâli’ni, “insanlığın büyük zaferi” diye vasıflandıran bir solcu tarihçi Albert Mathiez’den okumak var; bir de “insanlığın temeline atılan dinamit” olarak gören monarşist Albert Sorel’den. Bugün modern tarihçiler fikir beyan etmeden ihtilali bütün mahiyetiyle insana göstermiştir.
Lehte yazanlara göre ihtilal insanlığın kurtuluşuna ve saadetine hizmet etmiştir. İhtilal ricali devler ve kahramanlardır. Halk ne yaptı ise iyi yapmıştır. Dünyanın her yanında aklı bir karış havada gençler, ezcümle Jön Türkler, bunları taklide kalkıştılar.
Fransa’da 15 sene içinde ortalık duruldu. Bir Napoléon çıkıp ipleri eline aldı, ihtilalin kötü izlerini temizledi, zararlarını telafi etti, müktesebatını hayata geçirdi. Maziyle iyi kötü barışık yeni bir Fransa kurdu. Onun şarktaki kötü taklitçileri ise her şeyi yerle bir ettiler.
Önceki Yazılar
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024
-
HANEDANIN MALI POLİS NEZARETİNDE YAĞMALANDI!9.09.2024
-
DİKKAT, DÜŞMAN DİNLİYOR!2.09.2024
-
HEYKEL ve İDEOLOJİNİN SESİ26.08.2024
-
TÜRK ALEMİNDE TARİHE GEÇEN RÜYALAR12.08.2024
-
MAĞRUR OLMA PADİŞAHIM SENDEN BÜYÜK ALLAH VAR!5.08.2024
-
DERİN DEVLET yahut DEVLET İÇİNDE DEVLET29.07.2024