HAMİYET VE MESULİYET - SULTAN II. SÜLEYMAN
Çocukluğu felaketlerle başladı. 6 yaşında iken, babası tahttan indirilip katledildi. Bir yaş büyük ağabeyi Sultan IV. Mehmed tahta çıkarılınca, Topkapı Sarayı’ndaki veliaht dairesinde yaşadı.
Şartlar icabı tahsiline fazla itina edilmemiş olduğu hâlde, ilimle meşgul olup kendisini yetiştirmeye çalıştı. Veliahtlık makamında en uzun kalan şehzadedir.
Küçükken ağabeyinin yerine tahta çıkarılması dedikodusu sebebiyle, sıkı kontrol altında yaşadı. Mamafih ağabeyi kendisini seferlere ve av partilerine yanında götürürdü.
Müsterih ölüm
Sultan IV. Mehmed’in 1687’de bir askerî ihtilal sebebiyle tahttan indirilmesi üzerine 45 yaşında tahta çıktı. Tahta çıkarılacağı zaman, “İdamımız emredildiyse, müsaade edin iki rekat namaz kılayım. Kırk yıldır böyle yaşamaktansa, bir gün evvel ölmek yeğdir” dediği rivayet edilir.
20’nci Osmanlı sultanı ve Müslümanların 85’inci halifesidir. Sultan İbrahim’in 1642’de Saliha Dilâşub Haseki’den dünyaya gelen oğludur.
Ağabeyinin son zamanlarından beri memleketin içine düştüğü felaketlerden çok müteessirdi. Bunları önleyebilecek imkânlara sahip değildi. Ama bunu yapabilecek bir devlet adamını başa geçirmeyi istiyordu. Saltanatının sonunda bu kişiyi buldu ve müsterih olarak gözlerini yumdu.
Halk ihtilali
Tahta çıktığında, Almanya ve Venedik cephesinde harb devam ediyordu. Osmanlıları Avrupa’dan atma ihtirası ile hareket eden müttefik düşmanlara mukavemet kolay değildi. Alman cephesindeki asker bozulmuş, İstanbul yolunu tutmuştu.
Ordu içindeki zorbalar, orduyu ve İstanbul’da otoriteyi ele geçirdiler. Sadrazam Siyavuş Paşa’nın konağını sardılar. Paşa, yüz kadar asiyi öldürdükten sonra katledildi. Nişancı İsmail Paşa Sadrazam oldu.
Asiler, babasının ve ağabeyinin yolunu takip edeceğinden korktukları sadaret kaymakamı (başbakan yardımcısı) Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa’nın kellesini istedi. Padişah, bu kıymetli bürokratı kurtarmak için derhal İstanbul’dan çıkarttı ve Çanakkale Muhafızlığına gönderdi.
Beyaz bayraklı ihtilal
Asiler, Padişah’ın bu emrivakisine çok kızdı. Bütün askerî ihtilaller, ocak ağaları denilen generallerden değil, küçük rütbeli subaylardan çıkardı. Ancak ağalar bunları, engelleme iktidarına malik değildiler.
Bu esnada İstanbul’da dükkânı yağma edilen bir zat, mızrağın ucuna beyaz bayrak sarıp halkı ayaklanmaya davet etti. Süleymaniye Vaizinin etrafında toplanan ulema da buna destek verdi. On binlerce İstanbullu sokağa döküldü. Padişah, sarayın önüne sancak dikip bu ihtilali desteklediğini gösterdi.
Bunun üzerine zorbalar dağıldı. Bilahare hepsi bulunup cezalandırıldı. Nişancı İsmail Paşa, asileri sindirdikten sonra, politik davranmaksızın bürokrat ve ilmiye sınıfının da üzerine gittiği için, azledildi. Bekri Mustafa Paşa Sadrazam oldu.
Geri çekiliş
Bu esnada Rumeli’de kaleler yardımsız kalmış ve buralarda yaşayan Müslüman ahali ne yapacağını şaşırmış hâldeydi. Umumi bir panik havası hasıl olmuştu. Eğri, Golumbacz, İstolni-Belgrad, Belgrad, Banyaluka, İzvornik peş peşe elden çıktı.
Eğri Beylerbeyi şehit düştü. Onun yardımcısı, kaleyi teslim ederek halkı katliamdan kurtardı. Budin’den sonra en kalabalık Müslüman halkın yaşadığı ve 47 cami bulunan Eğri’de şimdi o günlerden tek bir minareden başka iz kalmamıştır. Bu, Hammer’in de itiraf ettiği gibi, Alman barbarlığının derecesini gösterir.
Budin’in 50 km güneybatısındaki Istolni-Belgrad, uzun müddet kendisini müdafaa etti. Şehir düşünce Almanlar, asker ve sivil binlerce kişiyi kılıçtan geçirerek, muhasaradaki kayıplarının intikamını aldılar. Şehirde ele geçen toplardan birinin 440 livre gülle atabilecek çapta olduğunu Almanlar hayretle gördü. Zapt edilen sancaklardan biri Papa’ya gönderildi.
Muhasarası bir ay süren Belgrad’daki Müslümanlar tahliye edilmişti. Kalmayı tercih edenler, Osmanlı garnizonuyla beraber kılıçtan geçirildi. Banyaluka ve İzvornik halkı, şehirlerin düşmesinden evvel içerilere kaçtılar. Böylece Sultan I. Murad zamanında fethedilen Bosna’nın Drava Nehri kıyısındaki Osmanlı toprakları elden çıkmış oluyordu.
Alman cephesindeki hezimete mukabil, Lehistan ve Rusya cephesinde zafer, Kırımlıların da yardımıyla, Osmanlı tarafında idi. O zamana kadar Avrupalı sayılmayan Rusya, ilk defa Avrupa koalisyonuna giriyordu.
Mora ve Atina’yı işgal eden ve buradan ileri geçemeyen Venedikliler, Ortodoks ve Müslüman ahaliye öyle baskı yaptı ki, Venediklilerden nefret eden Ortodokslar, hiçbir şahsî işlerine müdahale etmeyen Osmanlı idaresini aramaya başladılar.
Hatta Venedik hâkimiyetinde yaşamak istemeyen 3.500 Rum, Atina’dan gemilere binerek İstanbul’a göçtü. Venediklilerin Kıbrıs ve Girit’te de takip ettiği bu hatalı siyaset, çeyrek asır sonra Mora’nın tekrar Osmanlıların eline geçmesine yol açtı.
Geç kalınmış doğru iş
1689’da Padişah bizzat sefere çıktı. Ancak hastalığı ve vezirlerin tavsiyesiyle Sofya’daki karargâhta kaldı. Sulh müzakerelerinden bir şey çıkmadı. Padişah, 5 ay sonra Sofya’dan Edirne’ye döndü.
Bu esnada Niş ve Vidin düştü. Sırbistan’ın büyük kısmı Almanların eline geçmiş oldu. Şimdi Osmanlılar, Bosna’yı, Kosova’yı, hatta Bulgaristan’ı müdafaa mevkiinde kalmıştı.
Padişah, Edirne’de bir saltanat şûrası topladı. Şeyhülislam Debbağzade Mehmed Efendi, memleketi bu felaketten kurtarabilecek tek şahsiyetin, Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa olduğunu söyledi. Herkes, bürokratlar ve halk üzerinde otorite kurabilecek tek şahsiyet olduğunda ittifak etti. Geç kalınmış da olsa, doğru fikir buydu.
Fazıl Mustafa Paşa, ilmiye sınıfından yetişmiş; ilimde ağabeyini de geçmişti. Ağabeyi zamanında hiçbir vazife kabul etmedi. Sakin bir hayat yaşadıktan sonra, bürokrasiye intisap etti; süratle yükseldi. Orta çapta bir kumandan; fakat tarihin gördüğü en teşkilatçı dehalardan biri kabul edilir.
51 yaşındaki Fazıl Mustafa Paşa 1689’da geniş salahiyetlerle sadrazamlığa getirildi. Bu, zorbaların gözünü korkuttu ve sindirdi. Fazıl Mustafa Paşa, gelecek yaz sefere çıkana kadar ıslahata girişti. Halkı ezen yüksek vergileri kaldırdı. Maliyeyi düzen altına aldı. Gayrimeşru servetlere el koydu. İsrafı önledi.
Padişah, sarayda ne kadar altın ve gümüş eşya varsa, hepsini para basılmak üzere darphaneye gönderdi. Hazine doldu. Paşa ayrıca asker sayımı yaptırdı. İşe yaramayan memurları tekaüde sevk etti. Orduyu Edirne’de topladı.
1683 tarihli Viyana Kuşatması’nda, sadrazam divanında tahkir edilen Murad Giray, intikam maksadıyla askerlerini geri çekip mağlubiyete sebep olunca, vazifeden alınmıştı. Bunun yerine geçen Selim Giray, Osmanlı ordusunun bozulmasından istifade edip İstanbul’a yürüyen 20 bin kişilik bir Avusturya ordusunu 1690’da Kosova’da Perekop’ta yenerek büyük bir hizmette bulundu.
Yolda gelen ölüm
Başa geçmesi, Avrupa’da telaşla karşılanan Fazıl Mustafa Paşa 1690’da sefere çıktı. Niş, Vidin, Semendire ve Belgrad geri alındı. Ancak kaçan halk geri dönmediği için, Belgrad bir Türk şehri olmaktan çıktı. Macar şehri hüviyetini de kaybederek Sırp şehri hâline dönüştü.
Paşa, geri alınan beldelerde, düşmanla iş birliği yapan Hristiyan halkı affetti. Hatta onlara bedava tohum ve hayvan dağıttı.
Korkuya kapılan Almanlar, Viyana ve Budin’i tahkim etti. Ancak Erdel geri alınamadı ve buradaki 165 senelik Osmanlı hâkimiyeti son buldu (1691).
Sadrazam’ın sıkı mali politikasından bezen bazıları, tahta tekrar Sultan IV. Mehmed’i çıkarmaya teşebbüs etti. Paşa bunları tevkif ettirdi. Sonra Padişahla beraber 1691’de Macaristan seferine çıktı.
Padişah, iki senedir istiska (hydropisie) hastalığından mustaripti. Bütün vücudu şiş hâldeydi. Buna rağmen sefere çıkmıştı. Ama Edirne’den öte gidemedi.
Sadrazamını Budin’in geri alınması umuduyla ağlayarak ve dua ederek uğurlayan Padişah, 8 gün sonra vefat etti. Saltanatı 4, ömrü 49 sene sürmüştür. Cenazesi buzlar içinde İstanbul’a getirilerek, Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’ne defnedildi…
Hayır demezdi
Silahtar Tarihi’nde şöyle tasvir edilir: “Padişah, orta boylu, yassı bağırlı, güzel yüzlü, beyaz, değirmi çehreli, siyah gözlü, doğan burunlu, siyah sakallı, topluca idi.
Vakarlı ve heybetli, elbisesi ve sarığı şık, tatlı dilli, güzel ahlaklı, herkese iyi muamele eden, cömert, halim selim, hak sözü dinleyen adil bir zattı. Kendisinden kim bir şey istese, hayır demezdi. Kimseye kızmamıştır.
Çok dindardı. Bir vakit namazı kazaya kalmamıştı. Allah’ın ve Peygamber’in ismi geçtikçe hürmetinden ayağa kalkardı.”
Zahmet ve mükâfat
Usta bir hattattı. Yazısı pek güzeldi. Tokatlı Ahmed Efendi’den ders almıştı. Dinî ilimlerde hocası, Arabzade Abdülvehhab Efendi’dir. Tasavvufta, Halveti Şeyhi Atpazarlı Osman Efendi’ye mensuptu.
Hiç çocuğu olmamıştır. Kısa saltanatı iç ve dış gailelerle geçti. İzmir’de 1688’deki zelzelede yıkılan Sancakburnu kalesi tamir ettirildi. Burada bir de cami yaptırdı. 1690’daki Eyüp yangınında zarar gören Eyüp Sultan Camii’ni tamir ettirdi.
Cesur ve vatanperver idi. Avrupa’daki mağlubiyetlerden fevkalade teessür duymuş; gözyaşları içinde zafer için dua etmişti.
Ağır hasta olmasına rağmen askeri teşvik için yol meşakkatini göze alarak sefere çıkması bunun delilidir. Bu zahmete katlanarak Allah rızasını kazanmayı umuyordu. İsmini taşıdığı büyük dedesi Kanuni Sultan Süleyman gibi, sefer esnasında ruhunu teslim etmiştir…
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024