AV ve CESARET: SULTAN IV. MEHMED
Sultan IV. Mehmed, çocukluğunu annesinin akıllı naibeliği, gençliğini de Köprülü’nün otoriter idaresi altında geçirdiği için olacak, devlet işlerine karışmamaya alışmıştı.
Divan’ın ve sadrazamın arzlarını umumiyetle tasdik ederdi. Merasimleri ve protokol vazifelerini ihmal etmezdi. Bugünki demokratik monarşilere benzeyen bu vaziyet, o zaman için hayli şaşırtmıştır.
Biraz da bundan dolayı Hammer, haksız olarak, Padişah'ı zayıf karakterli bulur. Kabiliyetsiz son iki sadrazamının kurbanı olduğunu söyler. Gerçekten Merzifonlu gibi kabiliyeti bir vezirin yeri doldurulamamıştır.
Padişah’ın bitmez tükenmez enerjisi, düşük profilli devlet ricali tarafından adeta heba edilmiştir. 1672’de İstanbul’a gelen Venedik sefiri Quirini, dönüşünde, “Bir oğlum olsaydı Osmanlı sarayından başka yerde siyasi tahsil almasını istemezdim” demiştir.
Devrinde dünyanın en büyük hükümdarı olarak saltanat sürmüştür. Ancak sağlıklı bir harici siyaset takip edilmemesi ve ecnebi devletlerin tedirgin olması, devletin Viyana Bozgunu ile başlayan elim felaketlere uğramasına yol açmıştır.
Harb provası
Silah ve at kullanmakta çok mahirdi. Amcası Sultan IV. Murad gibi keskin nişancıydı. Cirit atmada imparatorluğun sayılı sporcuları arasında idi. Yaya dağa tırmanmakta usta idi. Bir kış mevsiminde Yanbolu’dan Edirne’ye 20 saat boyunca hiç attan inmeden gelmiş, yalnızca yolda at değiştirilmişti. Maiyeti bile buna dayanamayıp, bitap ve hasta düşmüştü.
Padişah’ın en bariz hususiyeti ava olan düşkünlüğüdür. Bu sebeple avcı unvanıyla anılır. Bu eski Türk sporuna olan düşkünlüğü, hakkında dedikoduya yol açmış ve tahtına mal olmuştur. Halbuki bu, bir hükümdar için en ehven iptiladır. Hatta avlanmak, bir nevi savaş provası sayıldığından, ava gitmemek hükümdar için bir kusur olarak görülür.
Çok cesurdu. Girit Harbi esnasında gerekirse Girit’e geçmek üzere Yunanistan’da bulunurken, 2918 metre irtifadaki Olympos zirvesine tırmandı. Tırmanış esnasında altındaki at öldü. Zirveye yaklaşırken arası uçurum olan iki kaya arasından atıyla atlayarak maiyetini hayrette bıraktı.
Serez ve Selanik arasında, Venedik korsan gemilerinin top atışlarına maruz kalıp birkaç güllenin üzerinden geçmesine rağmen istifini bozmadığı, maiyetinin telaşına aldırmadığı meşhurdur. Lehistan seferine bizzat çıkmış; diğerlerinde devlet ricalinin gördüğü lüzum üzerine arkadaki ordugâhta kalarak harekâtı takip etmiştir.
Zamanı değil
Orta boylu, tıknaz, beyaz tenli ve yanık çehreli idi. Ata çok bindiği için vücudu öne meyilli idi. İlim ve sanat erbabını himaye ederdi. Ama ecdadı gibi şiirle meşgul olmamış; sporu tercih etmiştir. Tarihe meraklıydı. Zamanın en entelektüel şahsiyetlerinden Hezarfen Hüseyin Efendi’den ders almıştır. Tarihi Gilmani ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi onun devrinde yazılmıştır.
Viyana Bozgunu ardından İstanbul’a geldiğinde, Cuma selamlığı için Davud Paşa Camii’ne gelmiş, Himmetzâde Abdullah Efendi’ye de vaaz vermesini rica etmişti. Abdullah Efendi, ağlayarak cemaati tövbeye davet etti. Sonra Padişah’a serzenişte bulunarak: “Gerçi padişahlar ava gidegelmiştir; ancak şimdi zamanı değildir. Her zamanın bir icabı vardır” dedi. Padişah gocunmak şöyle dursun, hak verdi.
1665 senesinde İzmir’de mesih olduğunu iddia eden Sabatay Sevi adında biri, Yahudi cemaatinin şikâyeti üzerine Edirne Sarayı’nda şeyhülislam ve hünkâr imamı tarafından sorguya çekildi. Padişah da bitişik odadan divanı dinliyordu. Sabatay Sevi, müslüman olduğunu ve Padişah’ın ismi olan Mehmed ismini aldığını söyleyerek paçayı kurtardı. Nitekim hüküm zahire göre verilir.
Hocası Vani Mehmed Efendi vasıtasıyla (Vehhabilerin öncüsü sayılan) Kadızadelilerin Padişah nezdinde nüfuz kazandığı söylenir. Mamafih tütün yasağını kaldırtmış; kahve, onun zamanında saraya girmiştir.
İbrahim Edhem misali
Halvetî tarikatine mensuptu. Bir rüya üzerine Kilitbahir’e giderek Ahmed Câhidî’ye intisap etti. Onun için bir tekke yaptırdı. Edirne Mevlevihanesi şeyhi Recep Enis Dede’nin sohbetinde çok bulunmuştur. Padişah’ın başçuhadarı Kahraman Ağa bile bir Nakşibendi halifesiydi.
Niyazi Mısrî’yi Bursa’dan İstanbul’a davet edip; Ayasofya’da vaaza memur kıldı. Karabaş Veli’nin vaazlarına devam ederdi. O kadar tesirinde kalırdı ki, vaazın başından sonuna kadar gözyaşı dökerdi. “Bu vaazlar, aklıma İbrahim Edhem hazretlerini getiriyor. Tacı tahtı bırakıp dağlara çıkasım geliyor” derdi. Tahttan indirildiğinde gösterdiği tevekkül, bunun samimi olduğunun delilidir.
Mekke’deki Mescid-i Harem minarelerini tamir ettirdi. Metâfı (tavaf yerini) genişletti. Hacıların ayakları sıcaktan yanmasın diye ısıya dayanaklı hususi taşlar döşetti. Safa ve Merve arasına bol kandiller astırdı. Zemzem kuyusunun üstüne kubbe inşa ettirdi.
Girit’te Kandiye, Resmo ve 30 kadar beldenin ekserisinde, ayrıca İstanbul, Üsküdar ve Beşiktaş’ta bir çok mescid, mektep, medrese, imaret, zaviye, çeşme, sebil, muvakkithane, darüzziyafe, dershane, darülhadis, darülkurra, han, hamam ve tabhane yaptırdı. Annesinin namına Eminönü’ndeki Yeni Cami külliyesini (cami, mektep, medrese, çeşme, sebil, türbe) tamamladı.
Adalet ve tevazu
Halim selim, cömert, dindar ve adil bir hükümdardı. Daha gençliğinde Gürcü Mehmed Paşa’nın verdiği sürgün kararlarına karşı çıkmış; “Günahsız insanların, hürriyetlerinden mahrum edilmelerine razı değilim. Mahkemeye çıkarılsınlar. Suçlu çıkarlarsa cezalandırılsınlar” demişti.
Salacak’ta vakıf malı bir köşkün mülkiyeti hususundaki ihtilaf sebebiyle Sultan IV. Mehmed ile Üsküdarlı Mehmed Ağa arasındaki bir dâvâya, Rumeli kazaskeri Çatalcalı Ali Efendi bakmış; Mehmed Ağa’yı haklı, Padişah’ı haksız bulmuştur.
Padişah dışında herkes ayakta durduğu için ayak divanı denen fevkalade toplantıların sonuncusu, bu padişah zamanında Abaza Hasan Paşa isyanı münasebetiyle cereyan etti. Bu toplantıda, asilerin gönderdiği heyetin kendilerinden “Kulunuz” diye bahsetmesi üzerine, “Haşa, onlar benim kullarım değildir. Ordumuz düşmanla savaşırken, bunlar isyan ederler” diyerek cesaretle huzurundan kovmuş; tahtına mal olması muhtemel bu tehlikeli anda, metanetle hareket ederek asilere yüz vermemiştir.
Bu ne perhiz
Hazinenin darlığından şikâyet eden devlet ricaline, yaşantılarının bununla tezat teşkil ettiğini; iktisatlı yaşamada herkese numune olmaları gerektiğini söylemişti. Bir divan toplantısında, sadrazama okkası 8 akçe olduğu halde neden piyasada et bulunamadığını soracak kadar halkın meseleleriyle yakından alakadar olurdu.
Kendisi debdebeden hoşlanmaz; harem hayatına iltifat etmezdi. Sadece tek kadından, Emetullah Rabia Gülnuş adındaki Girit asıllı zevcesinden peş peşe tahta çıkan iki oğlu oldu. Çok sevdiği ve yetişmelerine ihtimam ettiği bu iki oğlunu beraber seferlere götürürdü.
Hassas ve milli hisleri pek güçlü idi. Kandiye’nin fethi haberine dair sadrazamlık yazısını sevinç gözyaşlarına boğulduğu için okuyamamıştır. Çok şefkatli ve merhametli idi. Bir merasimde bir fil, sürücüsünü sürüklemiş, buna şahit olan padişah, teessürünü alenen zapt edemeyip gözyaşlarını tutamamıştır. Saltanatının sonundaki mağlubiyetlere de tahtını kaybetmekten fazla üzülmüştür.
Önceki Yazılar
-
İNGİLTERE’Yİ İDARE EDEN GÜÇ ve ANKARA2.12.2024
-
TİCARET YAPACAKTINIZ DA KİM MÂNİ OLDU?25.11.2024
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024