BİR GARİP PADİŞAH: SULTAN I. MUSTAFA
Sultan I. Ahmed 14 yaşında tahta çıktığında, o zamana kadar cari olan padişahların amme menfaati için kardeşlerini idam ettirme ananesine uymadı; baba bir kardeşine dokunmadı. 1591 veya 1600 senesinde Halime Haseki’den doğan Şehzade Mustafa saraydaki dairesinde yaşadı.
Bu, evvela Padişah’ın müsamahakâr mizacına bağlanır. Tahta çıktığında çocuğu yoktu. Sonra oğulları oldu, ama yine Mustafa’ya dokunmadı.
Bunda, babası Sultan III. Mehmed’in tahta çıktığında 19 erkek kardeşini idam ettirmesinin halkta uyandırdığı infial de rol oynamış olmalıdır. Şehzade’nin mental vaziyeti hakkında söylenenler doğru ise, Padişah kendisini bir tehdit olarak görmemiş de olabilir.
Bürokrat darbesi
Sultan Ahmed 1617’de vefat ettiğinde, alışılmadık bir şey oldu. Ölen padişahın, en büyüğü 14 yaşında oğulları olduğu hâlde, Sadaret kaymakamı Sofu Mehmed Paşa ile Şeyhülislâm Esad Efendi el birliği yaparak, Padişah’ın kardeşini 15’inci Osmanlı padişahı olarak tahta çıkardı.
Üç asır boyunca hep padişahın oğlu tahta çıkmıştır. İlk defa padişahın kardeşi tahta çıkıyordu. Lamartine, “Kardeşini hayatta bırakması, Sultan I. Ahmed'i yüceltmiştir; ama bu örnek imparatorluk için bir felâket olmuştur” der.
Sultan I. Mustafa zamanında kesilen sikkenin üzerinde alışılmadık bir şekilde padişahın babasıyla beraber ağabeyinin isminin de yazılı oluşu dikkat çekicidir. Sultan Ahmed’in yerine oğlunun değil de kardeşinin çıkarılmasının mahiyeti ve sebepleri hâlâ tam anlaşılmış değildir.
Kadın parmağı mı?
Osmanlı kaynaklarında, Padişah’ın çocuklarının küçük oluşu sebep gösterilirse de muteber değildir. Zira tahta çıkmak için yaşın bir ehemmiyeti yoktur. Sultan Fatih tahta çıktığında 12 yaşındaydı. Sultan I. Ahmed’in 14 yaşındaki oğlu Osman, babasının tahta çıktığı yaşta idi.
Garp kaynaklarında, Sultan I. Ahmed’in bu istikamette bir vasiyeti olduğu yazar. Şehzade Mustafa’nın sıhhati hakkındaki rivayetler doğru ise, Sultan I. Ahmed’in, böyle birini taht için vasiyet etmesi -üstelik başka uygun vârisler de varken- pek muhtemel gözükmüyor.
Garp kaynaklarında bir başka rivayet daha vardır. Sultan Ahmed’in vefatında zevcesi Mahpeyker Sultan’ın üvey oğlu Şehzade Osman’dan daha genç üç oğlu vardı. Bunların hayatını, üvey ağabeyleri Sultan II. Osman’dan korumak endişesiyle zayıf ve derviş mizaçlı kayınbiraderi Şehzade Mustafa’nın padişahlığını desteklemiştir.
Felaket olan alicenaplık
Nitekim tahta çıktıktan sonra, Sultan I. Mustafa’nın şuurunun bozuk olduğu görüldü. O devri yaşamış olanlar, aklında hiffet (hafiflik) bulunduğunu söyler. Senelerce sarayda her an idam edilme tehlikesi/korkusu altında yaşamaya bağlı muvakkat bir rahatsızlık olduğu düşünüldü. Tabipler tedavisiyle uğraştı, çok ilaç tatbik edildi. Ama fayda vermedi.
Onun padişahlığının devamında menfaati olan ve perde arkasından ülkeyi idare etmek isteyen bir kesim vardı. Padişah’ın garip hareketlerini, babası ve ağabeyi gibi tasavvufa aşırı düşkünlüğünden kaynaklanan cezbe hâline ve “fâni dünyanın dağdağasına tahammülü olmamasına” bağladılar. Halk arasında da kerametlerini yaydılar.
Bu devre şahitlik eden Tûgî, Musibetname’de ve Kilârî, Beşaretname-i Sultan Mustafa Han’da, Padişah’ın evliya olduğunu yazıp, kerametlerini anlatırlar. Bunlar, kimine göre, hakikattir; kimine göre saltanatını meşrulaştırmak için yazılmıştır.
Şu kadar ki Padişah, zamanında bütün merasimlere iştirak etmiş; Cuma selamlığına çıkmış, elçi kabul etmiştir. Eğer hakikaten mecnun olsaydı, bunlara çıkamazdı. Nitekim Sultan V. Murad için cülûs alayı bile yapılamadı.
Hâsılı hakkında söylenenler ihtiyatla kabul edilmelidir. Astım bile, insanda psikolojik baskı hâsıl edebilir. Eğer hastalığı yok idiyse, işlere müdahil olmayan, müstağni bir yapısı olduğu anlaşılıyor ki, saltanat bunu kaldırmaz.
Kızlarağasının fendi
Hasanbeğzade’nin anlattığına göre, zeki bir adam olan Kızlarağası Mustafa Ağa, iltifat görmediği için Padişah’a kin bağlamıştı. Onun anormal hareketlerde bulunduğuna dair propagandaya başladı. Devamlı denizi seyrettiğini, ortaoyunu oynatıp, oyunculara mücevher hediye ettiğini, türbeleri gezip denizdeki balıklara inci serptiğini yaydı.
Bunlar kimseyi harekete geçirmeyince, devlet ricalini telaşa düşürecek ustalıklı bir haber gönderdi. Buna göre Padişah, şehzadeleri idam ettirecekti. Bu ise, hanedanın sönmesi demekti. Sultan Mustafa’nın çocuğu olmadığı gibi, kadınları da yanına yaklaştırmıyordu.
Askerlerin maaş alma vesilesiyle sarayda olduğu bir gün, kızlarağası, Padişah’ın dairesini kilitledi. Böylece Sultan I. Mustafa, kendisini tahta çıkaranlar tarafından üç ay içinde tahttan indirildi.
Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi, Padişah’ın, muntazaman ava çıktığını, askerî teçhizatla meşgul olup bunu yapan ustalara bahşiş verdiğini, Tophane’ye gidip oradaki topları tetkik ettiğini, Tersane’ye gemileri teftiş ederek 100 kadırga ve 100 firkateynin Karadeniz’e açılmasını emrettiğini; ulemaya, tekke şeyhlerine ve fakirlere ihsanlarda bulunduğunu anlatır. Ona göre Padişah, tahttan indirilmemiş; kendi arzusuyla çekilmiştir. Naîma, “Edhem-meşreb” sözüyle, tahttan çekilen meşhur veli İbrahim Edhem’e benzetir.
Padişah’ın gafleti
26 Şubat 1618 günü Sultan I. Ahmed’in büyük oğlu Şehzade Osman tahta çıkarıldı. Cülus hattı hümayununda Sultan Mustafa’nın tahttan feragat ettiği yazıldı. Sultan II. Osman, amcasının tahta çıkarılmasının kanun-i kadime (yazısız anayasa kaidelerine) aykırı olduğunu deklare etti.
4 sene sonra, büyük ve kanlı bir askeri ihtilal neticesinde Sultan II. Osman’ın tahttan indirilmesi üzerine, asiler saraya girdiler. Sultan Mustafa’nın dairesine kubbeden delik açıp indiler. Mukavemet eden saray ağalarını öldürdüler.
Ulema ve devlet ricali, şuuru bozuk birinin hükümdarlığı sahih olmaz diyerek direndiyse de silah zoruyla kabul ettiler. Böylece 19 Mayıs 1622’de Sultan I. Mustafa asi askerler tarafından tekrar tahta çıkarıldı. Topkapı Sarayı emniyetli görülmediği için, arabayla Bayezid’deki Eski Saray’a, oradan da Aksaray’daki yeniçeri kışlasına götürüldü.
Bu, iki defa cülus eden Sultan II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed’den sonra tahta iki defa oturan son padişahtır. Şuuru bozuk olduğu bilinen ve bu sebeple tahttan indirilen bir hükümdarın tekrar tahta çıkarılması, ilkinden daha hayret verici bir hadisedir. Sultan II. Osman, böyle hasta birinin tekrar tahta geçirileceğini aklına bile getirmediği için amcasına dokunmamıştı.
Güçlü anne figürü
Sultan Mustafa’nın bu 2. hükümdarlığı başta geçici idi. Tahttan indirilen Sultan Osman ile görüşmedikçe saraya gitmemekte diretti; ama dinletemedi. Sultan Osman’ın öldürülmesi üzerine saltanatı devam etti ve evvelkinden de uzun sürdü. Annesi, Mahpeyker Sultan kadar olmasa da zeki ve güçlü bir kadındı; çeşitli entrikalara karşı oğlunu destekledi.
Zamanın kaynaklarında bütün bu olup bitenler esnasında, elinden bir şey gelmediği için bir kenara çekilip ağlayan veli meşrepli padişaha karşı halkın ruhani hissiyatından bahsedilir. Bayram tebriklerinde sadece ilmiye sınıfına ayağa kalkması teamül iken, bütün gelenleri ayakta karşılaması ve oturmayı reddetmesi de Padişah’ın mütevazılığı ile izah edilmiştir.
Bu zaman zarfında askerî karışıklıklar devam etti. Halk tarafından sevilen Sultan Osman’ın intikamını almak için teşebbüsler oldu. Bunların en mühimi Erzurum valisi Abaza Mehmed Paşa’nın isyanıdır.
Sultan Osman’a yapılanların uyandırdığı infial ve pişmanlık üzerine, bu işte parmağı olan devlet ricali ve subaylar, üzerlerinden töhmeti atmak isteyen yeniçeri ve sipahiler tarafından teker teker öldürüldü.
Bu iç karışıklıklardan istifade etmek isteyen Lehistan Kazakları, daha önce imzalanan anlaşma şartlarına uymayarak Şayka adı verilen 150 civarında küçük gemi ile Osmanlı kıyılarına saldırdılar.
Kazakların üzerine gönderilen Karadeniz serdarı Damat Recep Paşa, onları takip ederek Kilgra önünde birçok gemilerini batırdı ve 21 gemiyi zapt ettikten sonra beş bin esir ile İstanbul’a döndü.
Gel, beni kurtar!
Sultan Osman’ın katlinden sonra Padişah’ın şuuru büsbütün bozuldu. Saray dehlizlerinde dolaşıp her kapıyı vurarak “Osman gel, beni bu büyük yükten kurtar!” diye feryat ettiği rivayet olunur.
Payitahtta asayiş kalmadığı gibi, Anadolu ve Rumeli’deki valiler de artık söz dinlemez hâle gelmişti. Yeni veziriazam Kemankeş Ali Paşa, memleketin selameti için tek çarenin başta dirayetli bir padişah bulunması gerektiğini düşündü ve Padişah’ı tahttan indirmeye karar verdi. İlmiye ricali ile anlaştı.
Abbasilerden kalma bir ananeye göre her padişah tahta çıktığında hassa askerlerine cülus bahşişi verirdi. Ancak şimdi hazine, üçüncü bir cülus bahşişini kaldıracak güçte değildi. Bu sebeple cülus bahşişi istememeleri istikametinde askerden söz alındı; ama bu sözde durmadılar.
Sonra annesine haber gönderilerek vaziyet bildirildi. Mental vaziyeti sebebiyle padişahlığının caiz olmadığı, kendisine “Adın ne? Babanın adı ne? Bugün günlerden ne?” gibi sualler sorulacağı, cevap alınırsa tahtta kalacağı söylendi. Bunun üzerine annesi tahttan indirilmesine razı oldu.
1 sene 3 ay 21 gün süren ikinci saltanatından sonra, 10 Eylül 1623’te Sultan I. Mustafa Topkapı Sarayı'ndaki dairesine gönderildi. Sultan Ahmed’in oğlu Sultan IV. Murad tahta çıkarıldı.
Sultan I. Mustafa, ikinci defa hal’inden sonra 15 sene yaşadı. 20 Ocak 1639 tarihinde vefat etti. Ayasofya avlusundaki eski vaftizhaneye defnedildi. Kendisini gören Venedik balyozu, solgun çehreli, seyrek sakallı, iri siyah gözlü, donuk bakışlı ve nahif vücutlu olarak tarif eder.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024