Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

14’LER PADİŞAHI SULTAN I. AHMED

Sultan I. Ahmed 14’ler sultanı olarak bilinir. 14 yaşında, 14’ncü padişah olarak tahta çıktı. 14 sene tahtta kaldı. 2 x 14=28 yaşında vefat etti.
20 Şubat 2023 Pazartesi
20.02.2023

 

Sultan III. Mehmed’in Handan Haseki’den dünyaya gelen oğlu Sultan I. Ahmed, babasının valiliği sırasında Manisa’da dünyaya geldi. Taşrada dünyaya gelen son ve valiliğe gönderilmeyen ilk şehzadedir. Zira o esnada Anadolu’da Celali isyanları vardı.

14’ler sultanı olarak bilinir. 14 yaşında, 14’üncü padişah olarak tahta çıktı. 14 sene tahtta kaldı. 2x14=28 yaşında vefat etti.

Osmanlı padişahlarının 14’üncüsü ve İslâm halifelerinin 79’uncusudur. Padişah olduktan 33 gün sonra sünnet oldu. Hemen ardından çiçek hastalığına tutularak günlerce ölüm ile hayat arasında gidip geldi.

Tahta çıkar çıkmaz, veziriazama hatt-ı hümayun (el yazısı) gönderdi: “Babam Allah’ın emriyle vefat etti ve ben tahta oturdum. Şehri kontrol altında tut! Bir fesat çıkarsa, senin başını keserim” yazdı. Padişahın vefatından bile haberi olmayan veziriazam hayrete düşerek imtihan edildiğini zannetmişti.

Üç cephede harb

Kanun-i kadime uymayarak kardeşi Şehzade Mustafa’yı hayatta bırakması bir dönüm noktası olacaktır. Tahta çıktığında Osmanlı Devleti garpta, şarkta ve içeride harb halinde idi. 13 senelik Osmanlı-Alman harbi, yardımsız kalan ve güçsüz düşen Avusturya’nın talebi üzerine sona erdi.

1606 tarihli Zitvatorok Muahedesi ile Avusturya’nın her yıl Osmanlılara ödediği vergi kaldırıldı. Avusturya, Osmanlılara harb tazminatı ödeyecek ve her sene münasip hediyeler gönderecekti.

Bazı tarihçilere göre o zamana kadar Osmanlıların imzaladığı anlaşmaların en az avantajlısıdır. Ama bazı tarihçilerin zannettiği gibi, Avusturya Kralı, artık Osmanlı padişahına diplomatik olarak denk hâle gelmiş değildir. Padişah, krala oğlu gibi şefkatle muamele edeceğini deklare etmiştir. Osmanlılara göre sultan, hâlâ Avrupa’daki yegâne imparatordur.

İran ile harb, 1612’de İstanbul Muahedesi ile sona erdi. Şimdi Türkiye ile İran arasındaki sınırdan pek az farklı bir sınır kabul edildi. Osmanlılar, Revan, Nahçıvan, Karabağ gibi 1579-1590 arası fethettiği Garbi İran’daki bazı topraklarını kaybetti. İranlılar, sünni din büyüklerine sövmemeyi kabul etti. Ancak İran, 3 sene sonra sulhu ihlal etti. Harb tekrar başladı.

Sultan I. Ahmed

Asiler ve Kuyucu

Padişah, Anadolu’da uzun zamandır devam eden ve giderek yayılan Celali İsyanları’nı bastırmak üzere çok yaşlı, dindar ve sert veziriazam Kuyucu Murad Paşa’yı vazifelendirdi.

Dahice hareket eden Paşa, evvela eşkıyayı böldü; bir kısmına valilik verip, diğerlerini tepeledi. Sonra öbürlerinin hakkından geldi. Haleb’e kadar giderek bir sene içinde isyanı bastırdı. Binlercesi öldürüldü. Eşkıyadan bezmiş olan halk da Paşa’ya yardım etti.

Vazifelerini yapmadıkları için ordudan çıkarılmış subaylar tarafından başlatılan ve 14 senedir devam eden bu ayaklanmalar sebebiyle Anadolu, Suriye ve Irak’ta sosyal ve ekonomik hayat çökmüştü. Köylüler, şehirlere sığınmış; ziraat durma noktasına gelmişti.

Sultan I. Ahmed

Adaletname

Düzeni tekrar kurmak isteyen Padişah, vaziyet hakkında muntazaman raporlar almış; mağdur köylülere kolaylık gösterilmesi için bütün taşra memurlarına adaletname adıyla emirler göndermişti.

Bundan sonra Padişah, memleketin imarına çalıştı. 1617 senesi Ramazan ayının son on gününü, Peygamberin sünnetine uyarak camide itikafla geçirdi. Bu esnada midesinden hastalandı. Birkaç hafta süren ateşli hummadan vefat etti. Yaptırdığı caminin yanındaki türbeye defnedildi.

Vefatından bir gün evvel, yanına girip çıkan bir hizmetkâr, Padişah’ın dört defa aleyküm selâm dediğini işitti. Odada kimse olmadığını arzedince, Padişah, “Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali gelip selam verdiler. Yarın peygamberimizin huzuruna çıkacağımı söylediler” diye cevap verdi.

Mavi Cami

Ayasofya’nın ihtişamını gölgeleyerek İslam-Osmanlı kültürünün ihtişamını göstermek maksadıyla 1609’da İstanbul’da temelini attığı ve 7 senede tamamlanan büyük cami, güzel çinileri sebebiyle Mavi Cami diye bilinir.

İnşaında Padişah gerek tevazuu sebebiyle, gerekse çalışanları teşvik etmek maksadıyla ilk kazmayı kendisi vurmuş, bizzat eteğinde toprak taşıyarak çalışmıştır. Caminin açılışında Padişah’ın şeyhi Aziz Mahmud Hüdai hazır bulunmuştur.

Caminin yanında, medrese, ilkmektep, imaret, tabhane, darüşşifa, sebil ile padişah için yaptırılan türbe vardır. Mimarlarından Sedefkâr Mehmed Ağa, Hindistan’daki Tac Mahal’in de inşaında vazife almıştır. 6 minareli bu cami yapılınca, Mekke’deki Mescid-i Haram’a edeben bir minare daha eklenmiştir.

Padişah ayrıca Üsküdar’da Kavak Sarayı Mescidi ile Beylerbeyi’nde İstavroz Mescidi’ni ve Eyüp’te sebil yaptırdı. Alemdar, Tophane, Tersane, Üsküdar Kavak İskelesi ve Haydarpaşa’da yaptırttığı çeşmeler sonraki asırlarda imar faaliyetleri sırasında ortadan kalkmıştır.

Sultan I. Ahmed

Kabe Örtüsü

Kâbe örtüleri ile Peygamber türbesinin perdeleri her sene Kahire’de dokunurdu. Bunların dokumasında sanat cihetiyle kusurlar görüldüğü için, Padişah 1609’dan itibaren İstanbul’da dokutulup gönderilmesini emretti.

Bunun için İstanbul’da bugün Beylerbeyi Câmii’nin yerinde hususi atölye kurdu. Harem-i Şerif’te yakılan hususi mumlar da burada imal edilip yollanırdı. Bu âdetler, Cihan Harbi’ne kadar sürdü.

Yıkılmaya yüz tutan Kâbe duvarlarını 1612’de İstanbul’dan ustalar göndererek tamir ettirdi. Kâbe’ye altın oluk yaptırdı. Zemzem kuyusuna da demir kafes yaptırarak insanların düşmesini önledi.

Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’ye asılmak üzere elmaslarla süslü iki kandil; ayrıca Mescid-i Nebevi’ye İstanbul’da mermerden bir minber yaptırıp gönderdi. Mevlid kandilinde, yani Peygamber’in doğduğu gecenin yıldönümlerinde camilerde kandiller yakılmasını emretti.

Sultan I. Ahmed

Tütün kokusu

Yeni kurulan Hollanda ile diplomatik ve ticari münasebetler de Sultan Ahmed devrinde başladı. 1612’de İstanbul’a ilk Hollanda elçisi Cornelis Haga geldi. Hollanda’ya bazı ticari imtiyazlar tanındı.

Daha evvel Osmanlılar, İspanyol Armadası’nı mağlubiyete uğratarak, hem İngiltere’ye, hem Fransa’ya nefes aldırmış; bu sayede Hollanda, İspanyol hâkimiyetinden kurtulmuştu.

Tütün, İstanbul’a ilk defa Sultan I. Ahmed zamanında geldi. Padişah, halkın işinden geri kalmasına sebebiyet veren “tabaga”nın ekilmesini, satılmasını ve içilmesini 1609’da yasakladı. Fermanda, içmeye devam edenlerin çubuğunun burnuna sokulup teşhir edileceği de yazılıydı.

Yasağın bir sebebi de tütünün ilaçlanmasında kullanıldığı için balmumu fiyatının olabildiğine artmasıydı. 1649’da yasak kaldırıldı.