PARLAK BİR DURGUNLUK DEVRİ - SULTAN III. MEHMED
Sultan III. Mehmed devrinde toprak kaybı yaşanmamış; ama imparatorluk bir durgunluk devresine girmiştir. Artık birinci sınıf asker ve bürokrata pek rastlanmamaktadır.
Müesseselerde bir gevşeme görülmektedir. Divan-ı Hümayun’un nüfuzu, saray adamları lehine azalmıştır. Ancak kültür hayatı, sanat ve ilim, parlaklığından bir şey kaybetmemiştir.
Padişah saltanatının ilk yıllarında Almanlarla uğraşırken, Anadolu’da memnuniyetsiz bir kitlenin öncülüğünde Celali isyanları çıktı. Bu isim, Yavuz Sultan Selim’in son zamanında Anadolu’da ayaklanan Bozoklu Celal adında bir sipahi subayından gelmektedir.
Haçova’da 30 bin askerin firar ettiği tespit edilmişti. Harb dönüşü bunlar ordudan ihraç olundu. Bunlar arasında, haklı sebeple harbe iştirak etmeyenler veya yerine göz diken birisinin iftirasına uğrayanlar da vardı. Üstelik sefere gelmeyip, kardeşini gönderen Kırım Hanı Gazi Giray Han, mazeretine bakılmayarak azledilmişti.
Tek geliri bu olan 30 bin kişinin ordudan atılması, isyanın en mühim sebebidir. Bunlar Anadolu’ya dağılarak eşkıyalığa başladılar.
Eşkıyayı vali yapsan…
Yeniçeri sayısının artmasının, Türkmenler arasında meydana getirdiği kıskançlık; devlet adamlarının yetersizliği ve bolluk içinde yaşamaya alışmış Anadolu halkının giderek fakirleşmesi de hadiseyi körüklemiştir.
Bu esnada haksızlığa uğradığını iddia eden Karayazıcı Abdülhalim adında bir eski bir subay, etrafına topladığı memnuniyetsiz bir kitle ile beraber isyan bayrağını açtı. Hükümet kendisini Amasya valisi yaparak isyanı geçici olarak söndürdü.
Ama Karayazıcı tekrar ayaklanarak kendisini hükümdar ilan etti. İsyan zahmetli bir şekilde bastırıldı. Ama isyana yol açan sebepler giderilmediği için bu, muvakkat bir zafer olarak kaldı.
Ertesi sene yeni isyanlar çıktı; hatta İstanbul’a kadar yayıldı. Hükümet isyancılarla anlaşma yoluna giderek isyan ateşini bir müddet söndürmeye muvaffak oldu.
Bu arada öteden beri İstanbul’da bankerlik yapan ve saraya da icabında kredi açan Ester Kira adında bir Yahudi kadın, yolsuzluğu ortaya çıkınca idam edildi. Bu kadının sarayla irtibatı, Padişah ve ailesi hakkında pek çok asılsız dedikoduya yol açmıştır.
Keder ve Ölüm
Padişah’ın son zamanlarında İstanbul’da yeniçeri ve sipahi huzursuzluğu vesilesiyle sadrazam olan Yemişçi Hasan Paşa adeta bir diktatör hüviyetine büründü. Bu arada Padişah’ın 20 yaşlarındaki büyük oğlu Şehzade Mahmud, babasından kendisini Anadolu serdarı tayin etmesini istedi. Celalilerin hakkından gelebileceğini söyledi.
Kabiliyetli, heyecanlı, ama ihtiyatsız hareketleri yüzünden Şehzade kendisini bir komplonun ortasında buluvermiş; bunu tespit eden babası tarafından 7 Haziran 1603’te idam edilmiştir. Padişah, hemen ardından da Yemişçi Hasan Paşa’nın hakkından gelmiştir.
Bütün bu olup bitenleri fırsat bilen İran Şahı III. Abbas, Avrupa devletleriyle ittifak ederek Osmanlı hududunu geçti. Tebriz valisinin ordusu yenildi; vali şehit düştü. Şah, Tebriz’i kuşattı.
Kaledekiler çaresiz kalınca, vire ile teslim oldular. Bu halde teslim olanların can ve mallarına dokunmak harb hukukuna aykırı olduğu halde, Şah, şehirdeki halkı katliam etti (21 Ekim 1603). Ardından Nahçıvan ve Revan düştü.
Bütün bu olup bitenlerden dolayı çok üzülen ve yemeden içmeden kesilen Sultan III. Mehmed, 21-22 Aralık 1603 gecesi kalb krizinden öldü. 37 yaşındaydı.
Ayasofya Camii avlusundaki türbesine gömüldü. Geride Ahmed ve Mustafa adında 2 oğlu ve birkaç kızı kaldı. Şehzade Mahmud, Cihangir ve Selim babalarının sağlığında ölmüştü.
Hızlı diplomasi
1904-1913 arası Rumeli’de askeri vazifeli olarak bulunan Fransız Albay Leon Lamouche, yazdığı tarihinde Sultan III. Mehmed’in “hakikaten bir devlet idaresine lazım olan vasıfları haiz bulunduğunu” söyler.
Vefat ettiğinde Osmanlı Devleti, her cihetten dünyanın en güçlüsüydü. Emsali bulunmayan kara ve deniz kuvvetleriyle harici siyasette sözünü geçiriyordu. Aynı anda hem Avrupa’da, hem İran’da, hem de Anadolu’da üç ayrı düşmanla mücadele edebilmesi bu kudretin delilidir.
Padişah, Avrupa siyasetine meraklıydı. Buna dair raporları okur; İngiltere ve Fransa ile diplomatik münasebetlere ehemmiyet verirdi. Kraliçe I. Elizabeth kendisine bir org göndermiş bunu getiren elçiye çok iltifat edip gönderdikten sonra, orgun sarayda kendisinin gözüne çarpmayacak bir yere konmasını istemiştir. Tütün, İstanbul’a bu padişah zamanında İngilizler tarafından getirilmiştir.
Zulme rızamız yoktur!
Sultan III. Mehmed, kaynaklarda, nazik, halim, selim, sakin, vakur, hassas, kolay ikna olan ve çok dindar bir şahsiyet olarak vasıflandırılır. Beş vakit namazını cemaatle kılar; Cenab-ı Peygamber’in ismi anıldığı zaman hürmetinden ayağa kalkardı.
Alimlere kıymet verir, taltif ve teşvik ederdi. Halvetiye tarikati şeyhi Abdülmecid Sivâsî ile yakınlığı vardı. Şeyh, Eğri seferine iştirak etmiştir. Selânikî, Mustafa Âlî, Hoca Sâdeddin Efendi gibi tarihçiler; Nev‘î ve Bâkî gibi şairler onun devrinde yaşadı.
Medine’de bir medrese yaptırmıştır. Vefa’da bir medrese yaptırmaya teşebbüs etmişse de, ömrü vefa etmediği rivayet olunur. Davudpaşa’daki kasrı, bugüne gelmemiştir. Annesinin Eminönü’nde inşasına başladığı Yeni Cami ve külliyesinin ilk masraflarını karşıladı.
Kısa boylu, topluca, açık tenli, siyah saçlı idi. Avdan hoşlanırdı. Ok yapmakta usta idi. Daima kılıç ve yay ile gezerdi. Usta bir şairdi. Adlî mahlası ile, samimi ve sade bir dille yazılmış şiirleri, kalbinin inceliğini ve hassasiyetini gösterir. Adalete ve Allah’ın emrine bağlılığını gösteren şu beyiti çok meşhurdur:
Yokdurur zulme rızamız adle biz mailleriz
Gözleriz Hakkın rızasın emrine kailleriz
(Zulme rızamız yoktur, adalete taraftarız / Allah’ın rızasını gözetiriz, onun emrine itaatkarız)
Adam yokluğu
1590 senesinde bir Eyüp Sultan ziyaretinden dönerken, haksızlığa uğradıklarını iddia eden bazı kadılar, Anadolu kazaskerinden şikâyetçi oldular. Padişah tahkikat yaptırıp kazaskerin haksız olduğunu görüp, azletti.
Bir sipahinin, alacağını isteyen bir Rum taciri öldürmesine Padişah çok kızdı, derhal katilin bulunup cezalandırılması için veziriazama tezkere yazdı. Fakat sipahi bulunamadı.
Padişah, büyük bir hüsnüniyetle devlet hizmetlerini ehline tevdi etmek hususunda hassasiyet gösterirdi. Fakat nezaket ve mahcubiyeti istismar edilirdi.
Şehzadeler, küçük yaşta lala adı verilen devlet adamlarının terbiyesine verilir; tahta çıkınca da umumiyetle bunları veziriazam yapardı. Sultan III. Mehmed çocukluğundan beri yanında bulunan Lala Mehmed Paşa’nın vefatından sonra, düşük profilli devlet adamlarının çekişmeleri arasında yıpranmıştır.
Kime itimat ettiysem…
Yavuz Sultan Selim’in nedimi Hasan Can’ın oğlu olan Sadeddin Efendi, Sultan III. Murad ve III. Mehmed’in bir numaralı müşaviri idi. Sultan III. Mehmed, hocası Sadeddin Efendi’nin fikirlerinden çok istifade etmiştir.
Hocasına danışılmadan hiçbir karar verilmemesini emretmişti. Bu sebeple bütün vezirler Hace-i Sultani’den çekinirdi. Aynı zamanda usta bir tarihçi idi. Büyük bir ulema ailesinin de atası olmuştur.
Sadeddin Efendi, orduda büyük bir ıslahat yapmak istiyordu. Yeniçerilerin aleyhine, ordunun diğer kısmını teşkil eden eyalet askerlerine, Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki ehemmiyet ve gücünü kazandırmak istiyordu.
Ama ömrü vefa etmedi; 1599’da vefat etti. Bu projeyi, 20 sene sonra Sultan II. Osman tekrar ele aldı; ama hayatı pahasına muvaffak olamadı.
Hoca Sadeddin Efendi’nin ölümüyle Padişah büsbütün yalnız kalmıştır. Onun en büyük talihsizliği, etrafında kıymetli insanların çok azalmış olmasıdır. Bir defasında “Kime itimat ettiysem, itimadımı boşa çıkardı. Dünyada sözüne sadık ve hakşinas bir kimse bulamadım” diye yakınmıştır.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024