İBRET TAŞINDAN ALINAN İBRET
Osmanlılarda Suç ve Cezanın Hikayesi
Dostoyevski’nin meşhur romanında olduğu gibi, “suç”un ardından çoğu zaman “ceza” gelir. Ceza, suçun müeyyidesidir. Arapça, karşılık demektir ve “Allah cezanı versin” dendiğinde umumiyetle müsbet bir mana kastedilir. Türkçe’de menfi bir mana kazanmıştır.
En hafifinden en ağırına, en insanisinden, en vahşisine kadar, tarih boyunca suçla nispetli veya nispetsiz nice ceza çeşitlerine rastlanır. Cemiyet ve iktidar nazarında kötü imajı sebebiyle, suçlunun pek insafı da hak etmediği düşünülür.
İslam hukukunda cezanın, suçu önleyici olması, mağdurda ve cemiyette hasıl ettiği zararı telafi edici olması ve nihayet suçluyu ıslah edici olması aranır.
Bu meyanda Osmanlı tarihinde suçun vasfına göre birkaç tip cezayla karşılaşılır. En başta bedeni cezalar gelir. Zaten İslam hukukunda asli ceza budur. Çünki ırkı, cinsiyeti, mali vaziyeti, ictimai pozisyonu ne olursa olsun, herkeste aynı elemi hasıl ettiği için adaletin tecellisine elverişli görülür.
İdam, istisnai
İdam, ademe gönderme, yok etme manasına gelir. Suçlunun mahkeme kararıyla ve hükümet tarafından öldürülmesidir. Şer’i hukukta idam cezası sadece taammüden (bilerek, isteyerek, planlayarak) adam öldürme ile eşkıyalık (yol kesme), evlinin zinası ve irtidad suçlarının cezasıdır.
Bunlarda idam cezasının tatbik edilmeme ihtimali çok fazladır. Maktulun velisinin affı veya diyete razı olması; eşkıyalık ve irtidadda pişmanlık (tövbe) idamı engeller.
Ta’zir olarak da idam cezası verilebilir. Buna siyaseten katl denir. Mesela, hırsızlık, gaspı ve adam öldürmeyi âdet haline getirenler, halktan haraç toplayanlar, büyücüler, sapkın görüşlerin propagandasını yapanlar ve asiler öldürülebilir.
XVIII. asra kadar Avrupa’da cezanın gayesi, yıldırmak, intikam ve teşhirden ibaretti. Suç ve ceza arasında nispet yoktu. Bazı küçük suçlar için bile idam cezası verilirdi. O asrın sonuna kadar İngiltere’de 200, Fransa’da 215 kadar suça idam cezası verildiği bilinmektedir. Mesela 1 şilinden fazla kıymette mal çalan idam edilirdi. Biraz da mütefekkirlerin mücadelesi sayesinde cezalar normalleşmiştir.
Acısız ve süratli
İdam, süratli ve acısız şekilde icra edilir. Asarak idam hoş görülmemiştir. İdam edilen şahıs, kendi dinine göre defnedilir. Cesedin denize atılması, yakılması caiz değildir. Ancak anne-babasını öldüren, kısasen ve eşkıya çatışma esnasında öldürülürse, cenaze namazı kılınmaz.
Taammüden birisini öldüren, yaralayan veya uzvunu kesen kimseye, mağdurun talebi halinde kısas yapılır. Hırsızlık suçunda el kesme vardır ama şartlarının ağırlığı sebebiyle tatbiki neredeyse imkânsızdır. Korkutucu olması için getirilmiş bir cezadır.
Bunun dışında harbde bile bir insanın uzvunu kesmek, yüzüne müsle (iz) yapmak caiz değildir, işkence sayılır. Halbuki Avrupa’da çok basit suçlara bile uzuv kesme cezası tatbik edilirdi.
Dayak nereden çıkma?
Bekarın zinası, zina iftirası, şarap içme ve sarhoşluk gibi suçlara, ayrıca pek çok suça, celde (dayak) cezası verilir.
Ekseriyetle umumi bir yerde bir metre uzunluğunda serce parmak kalınlığında budaksız (ekseri fındıktan) bir ağaç çubuk ile icra olunur. Çubuk ancak omuza kadar kaldırılabilir. Suçlunun yüzü ve edep yerlerine ve vücudun hep aynı yerlerine vurulamaz.
Cezadan maksat, suçlunun helaki olmadığı için, dayanamayacak olanların cezası tehir edilir; yine tatbik olunamazsa, kaldırılır. Kırbaç, işkence sayılır ve meşru değildir. Cumhuriyetin ilk senelerinde serseri takımına tatbik edilmiştir.
Dünyanın her yerinde mektepten orduya kadar her yerde asli ceza budur. Esnafa da suçüstü halinde tatbik edilir. Suçlu yere yatırılır, ayakları falaka denen bir yassı sırığa bağlanır, iki kişi bu sırığın iki tarafından tutar.
Kabahatin cinsine ve suçlunun tahammülüne göre üçüncü bir kişi tabanlarına vurur. Elem verir, ama çabuk toparlanır. Askeriyede bu ceza esnasında borazan çalınır.
Kaç paraysa verelim
Bazı suçlarda failden para cezası tahsil olunur. Taammüd haricindeki cinayetlerde, yaralamada, çocuk düşürtmede, maktulun varislerine veya yaralının kendisine taksitle diyet ödenir. Parası yoksa zorla çalıştırılır. Bazen mahkeme ilave ceza da verebilir.
Basit suçlarda para cezası verilir. Kalpazanlık, ihtikar (karaborsacılık), ihtilas (yolsuzluk) gibi suçlarda, suçlunun malları müsâdere edilir (el konur). Memurların, vakıf mütevellisi ve vasilerin servetlerinde görülen bariz fazlalık, tahkik olunur; yolsuzluk anlaşılırsa müsadere edilir.
Hapis mi? Otel mi?
Şer’î hukuk tarihinde hapis, asli bir ceza değildir. Cezanın şahsiliği prensibine aykırı görülmüştür. İnsanın kendine, dinine, ailesine ve cemiyete karşı vazifelerini yapmaya engeldir. Hapis, daha ziyade suçlunun masum yakınlarını, eşini, çocuklarını zarara uğratır. Suçlu, mahbeste, ruh sağlığını kaybeder veya yeni bir takım suçlar öğrenir.
Hapis, suçluyu bir işi yapmaya, bir malı teslime, borcunu ödemeye, suç ortağını söylemeye, suç aletini göstermeye sevketmek için tatbik olunan geçici bir tedbirdir. Halkın arasına karışması mahzurlu olan kimseler, büyücü, sahte tabib, sahte müftü hapsedilir. Eminönü’ndeki Zindan Hanı, Osmanlılarda bu iş için kullanılan tek bina idi.
Mahpusa, yatması için basit bir yaygı; ölmeyecek kadar da su ve katık verilir. Bütün masrafı kendisi karşılar. Günlük ibadetlerine mani olunmaz. Kimseyle görüştürülmez. Ancak hanımının muayyen müddet zarfında kocasının yanında kalması caizdir. Çünki hapis, kadının hakkını düşürmez.
Biraz uzaklaşmak iyidir
Bazı hallerde suçlunun muayyen bir müddet için bulunduğu şehirden başka bir şehre uzaklaştırılması lazım gelir. Bunun yerini, şeklini ve müddetini mahkeme tayin eder. Darülharbe sürgün caiz değildir.
Osmanlılarda, bir kuleye kapatmak (kulebendlik) veya bir kalede ikamete tabi tutmak (kalebendlik) şeklinde tatbik olunurdu.
Kalebend olan şahıs, gün içinde serbestçe gezip dolaşır; bir işle meşgul olabilir; kale dışına cıkamaz; günün başında ve sonunda kale kumandanlığına gidip isbat-ı vücud eder. Kulebend ise, konduğu odadan çıkamaz.
Kaç kürekçi lazım?
Donanmanın kürekçi ihtiyacını karşılamak üzere, bazı suçlulara muayyen bir müddet küreğe konma cezası verilirdi. Son devirlerde kürek mahkumları tersanede çalıştırılırdı. Tersane hapishanesine banyol denirdi. Avrupalılar, Kuzey Afrika zindanlara İtalyan argosunda hamam manasına gelen banyo derdi.
Buraya hem harblerde esir alınanlardan devlet hesabına ayrılanlar; hem de ağır suçtan mahkum olanlar getirilirdi. Bunlar donanma seferde iken kürek çeker; sefer dışında da tersanede çalışırdı. Donanma seferde iken emniyet mülahazasıyla kürekçilerin ancak yarısı kürek mahkumu veya forsa olur; geri kalanı ücretli Müslüman kürekçilerden seçilirdi.
Tersane zindanları Avrupa’da da vardı ve bunların şartları İstanbul’dakinden fevkalade ağırdı. İstanbul banyoluna 1785’den sonra harb esiri gelmez oldu. Burası Avrupa’dakilerle aynı zamanlarda, 1863’te kapatılarak, Sultanahmed’de bir devlet hapishanesi tesis edildi.
Tamamlayıcı cezalar
Taammüd ve tesebbüb (kasten veya sebebiyet verme) haricinde kalan adam öldürme suçlarında failin diyetten başka kefaret de vermesi lazımdır.
Kefaret, mümin bir kölenin azat edilmesi; bu mümkün olmazsa altmış gün oruç tutulmasıdır. Tutmazsa, mahkeme buna zorlar.
Tesebbüben katl hariç, bütün adam öldürmelerde, katil, maktulun mirasından mahrum olur.
Namuslu kadına zina iftirası (kazf) suçundan ceza alanların ölünceye kadar şahitliği kabul olunmaz. Yüz kızartıcı suç işleyenler de şahitlik yapamaz.
Bazı suçlarda, failin mahkemeye çağırılması, hakim tarafından “Sen böyle bir kabahat işlemişsin!” gibi sözlerle azarlanması, hakimin suçluya nasihatte bulunması ceza yerine geçer.
Bunlar umumiyetle bazı hafif suçlarda ve cemiyette iyi haliyle tanınan kişilerde bahis mevzuu olur. Öyle insanlar vardır ki, evlerine gelen bir mahkeme celbi, onlar için yıllarca hapis yatmaya bedel eziyet verir.
Hayali cezalar
Yalancı şahid, dolandırıcı, kumarbaz gibi şahısların, ibret maksadıyla teşhir edilmesi de cezadır. Teşhir; yüzüne kara çalmak, bir merkebe ters bindirip şehirde dolaştırmak, dellal vasıtasıyla suçunu ilan ettirmek şeklinde olabilir.
Osmanlılarda, yüz kızartıcı suç işleyenler, umumi meydanlarda ibret icin “kazığa oturtularak” yani bir tomruğa bağlanarak teşhir edilirdi.
Yol kesme suçundan dolayı idam cezası aleni infaz olunur ve üç gün kadar teşhir edilirdi. Tanzimat devrine kadar, idam edilen suçlulardan bazılarının başının, bir müddet Topkapı Sarayı önündeki seng-i ibrette (ibret taşında) teşhir edildiği rivayet olunur.
İslam-Osmanlı hukukunda, kazığa oturtma, çengele asma, topun içine koyup ateşleme, vahşi hayvanlara atma, çuvala koyup denize salma, denizde boğma gibi cezalar yoktur.
Buna dair bazı rivayetler, yabancı seyyahların hayallerinin mahsulüdür. Çoğu Osmanlı memleketine bile gelmeden, sırf Türk korkusunu ve düşmanlığını körükleyerek savaşları halka haklı göstermek maksadıyla birer propaganda vasıtası olarak yazılmıştır.
İsviçreli seyyah Jean Baptiste Tallot’nun Nouveau Voyage fait au Levantes Anné es 1731 et 1732 adlı seyahatnamesinde ve Romen tarihci Jorga meşhur tarihinde bu meseleye temas edilir. Hakiki seyahatnameler esas alınıp, hayaller ve masallarla süslenerek hazırlanmış bu yalan dolan mecmuası mahiyetindeki kitaplara bazı ciddi tarihçiler bile aldanmıştır.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024