Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

SULTAN I. SELİM’İN EN MÜHİM HASLETİ

Sultan I. Selim’in en mühim hususiyeti kararlılık idi. Bu sebeple sert bir hükümdar zannedilir.
31 Ekim 2022 Pazartesi
31.10.2022

Sultan I. Selim, hilafeti Osmanlılara getiren padişah olarak tanınır. Kendisini Müslümanların birliği idealine vakfetmişti. Asıl tehlikenin şarktan geleceğini tahmin ettiğinden saltanatı müddetince bütün himmetini o tarafa sarfetti. Böylece haleflerinin Avrupa’da ve Akdeniz’de daha emin bir şekilde faaliyette bulunmasını temin etti.

Altın dolu hazine

Donanmaya çok ehemmiyet vermiş; usta denizciler onun zamanında yetişmeye başlamıştır. Haliç’te muazzam bir tersane kurmuş; diğer sahil şehirlerinde de tersaneler inşa edilmiştir.

Hazineyi ağzına kadar doldurmuş ve “Benden sonra kim hazineyi altın ile doldurursa, onun mührüyle mühürlensin. Aksi takdirde benim mührümle mühürlensin!” dediği için, imparatorluğun sonuna kadar hazine teberrüken onun mührüyle mühürlenmiştir.

Muntazam bir istihbarat teşkilâtı vardı. Mahrem memurları, her yere girip çıkar; olup bitenden Padişah’ı haberdar ederdi. Sık sık kıyafet değiştirerek halkın arasına girerdi.

Adaletin tecellisinde asla ihmal göstermezdi. İran seferi dönüşü, yolda bazı askerin etrafı yağmalaması üzerine suçluları cezalandırdığı gibi, Veziriazam Hersekzade Ahmed ve Vezir Dukakinzade Ahmed Paşa’yı da azletmiş ve –eski Türk ananesine göre- çadırlarını başlarına yıkarak cezalandırmıştı.

Sultan I. Selim

İdealizm

Şehzadeliği ve sultanlığı zamanlarında at üstünden inmeyen Sultan Selim, ömrünün çok az bir kısmını sarayında geçirmiştir. İşte onu kardeşlerinden ayıran da bu idealistliği olmuştur. Tarihçiler, sertliğini de bu milli dava idealiyle izah ederler. Bu sebeple kendisinden çekinenler, daha sağlığında onu Yavuz lakabıyla anmıştır.

Yavuz, eski Türkçe’de yav (kötü) veya yağ (düşman) kelimesinden gelir. Orhun Kitabeleri ve Divan-ı Lügati’t-Türk’te böyledir. Zamanla yumuşamış, Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani’sinde geçtiği gibi, yaramaz, haşin ve nihayet emsalinden üstün manası kazanmıştır.

Eski İstanbul terbiyesine sahip kişiler, onu bu tabirle pek anmayıp, hele Yavuz Selim demeyi hiç tercih etmeyerek, hiç değilse araya sultan kelimesini koyar ve “yavuz”u bunun sıfatı yapardı.)

Sultan I. Selim

Bu ahiret işidir

Onun en büyük hususiyeti kararlılık idi. Bu sebeple sert bir hükümdar zannedilir. “İşlerinde etrafındakilerle meşveret et. Bir karara varınca, artık dönme; Allah’a tevekkül et!” mealindeki Kur’an-ı kerim âyetine uyardı.

Divan toplantılarında herkes fikrini serbestçe söyleyebilirdi. Ama karar verildikten sonra en ufak tereddüdü affetmezdi. Nitekim İran seferinde, geri dönmeyi teklif eden Hemdem Paşa’yı, çok sevdiği halde, âyetin emrine karşı geldği için, cezalandırmakta tereddüt etmemiştir.

Çok sert görünür; ama doğru sözü kabul ederdi. Şeyhülislâm Zenbilli Ali Efendi, Sultan Selim’i Edirne’ye uğurlarken, yolda bir elleri bağlı bir grup görüp; bunların İran’a ipek ticareti yasağına uymadığı için cezalandırılacak tacirler olduğunu öğrendi. Derhal padişahın huzuruna çıkıp, itiraz etti. “Bunlar emrinize karşı gelmiş sayılmaz. Zira sizin ipek emîni tayin etmeniz, ipeğin alınıp satılmasına cevaz bulunduğunu gösterir” dedi. Padişah, “Saltanat işlerinde söz söylemek, sizin vazifeniz değildir!” deyince, “Bu, âhiret işidir. Buna karışmak benim vazifemdir” diyerek huzurdan ayrıldı; ama Padişah’ı teskine muvaffak oldu. Padişah, meseleyi düşünüp, tacirlerin serbest bırakılmasını emretti.

Tebriz’deki Hasan Beg Camii’nde Cuma hutbesinde hatib Sultan Selim adına hutbe okuyacakken, “Ebu’l-Muzaffer İsmail...” diye hutbeye başlayınca, duyanlar hatibe müdahale etmek istedi. Padişah mani oldu. “Bırakın, dili alışmış” buyurdu. Bunu Safevi sarayında resmi münşi olan Hasan-i Rumlu Ahsenü’t-Tevarih kitabında anlatıyor.

Kırk hafızın biri

Mısır’ın fethiyle, sembolik Abbasî halifeliği son buldu. Sultanlık ile halifelik sıfatı Osmanlı padişahında birleşti. Böylece yaklaşık beş asırdır yalnız ruhanî otoriteyi haiz bulunan halifelik, tekrar dünyevi otorite kazandı.

Mısır’dan dönerken Haleb Camii’nde hatibin padişahı Hâkimü’l-Haremeyn (iki mukaddes belde Mekke ve Medine’nin hâkimi) diye anması üzerine, cemaatte bulunan Sultan Selim itiraz ederek Hâdimü’l-Haremeyn (iki mukaddes beldenin hizmetkârı) diye tashih etmişti.

Sarayda hırka-ı saadet dairesini kurarak mukaddes emanetlerin muhafazasını Enderun subaylarına tevdi etmişti. Kırk hafızın bu dairede devamlı Kur’an-ı kerim okuması ananesini başlatmış; bereketlenmek için ilk birkaç nöbete kendisi de iştirak edip Kur’an-ı kerim okumuştur. Bu anane cumhuriyete kadar sürmüş; son yıllarda tekrar canlandırılmıştır.

Sultan I. Selim ve Kemalpaşazade
Sultan I. Selim ve Kemalpaşazade

Sin ve Şın

Sultan Selim, tasavvufa meyilli idi. Fevkalâde mütevazı ve sade yaşantısı ile tam bir derviş idi. Halk arasında en çok menkıbesi ve kerameti anlatılan hükümdardır. Bu da diğerlerinden farklı karakterine işaret eder. Trabzon’da vali iken Zeyniye şeyhi Halîmî Çelebi’ye intisap etmişti. Padişah olunca yanından ayırmadı, Mısır seferine de iştirak etti. dönerken Şam’da vefat etti. Padişah, “Mevlana Abdülhalim ile sefere çıktık, şimdi hatırasıyla dönüyoruz” diye teessür gösterdi.

Mısır’da da nasihatleriyle Sultan Kansu’yu muharebeden engellemeye çalışan İbrahim Gülşenî’yi ziyaret etti. Hem giderken, hem dönerken Şam’da Nakşî şeyhi Ubeydullah Ahrar halifelerinden Muhammed Bedahşî’yi ziyaret etti. İlkinde bir saat oturup hiç konuşmadılar. Dönüşte uzun sohbet ettiler. İkincisinde Şeyh kendisine, “İkimiz de Allahın kuluyuz. Ama senin yükün benden ağırdır. İyi çalış, emaneti zayi etme!” buyurdu.

XIII. asır başlarında yaşamış büyük âlim Muhyiddin İbnü’l-Arabi, Şeceretü’n-Nu’mâniyye fî Devleti’l-Osmâniyye adlı eserinde, Osmanlı Devleti’ne dair çok enteresan keşiflerde bulunur. “Sin, Şın’a girince, Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar” der. Nitekim ismi sin harfiyle başlayan Sultan Selim, şın harfi ile başlayan Şam’a girdiğinde, onun kabrini buldurup, üzerine türbe ve yanına da câmi ve imaret yaptırmıştır (1518).

Sakalını elimize alırız!

Uzun boylu, iri kemikli, omuzlarının arası geniş, yüzü yuvarlaktı. İri siyah gözleri vardı. Gövdesi bacaklarına nispetle uzun olduğundan, at üzerinde çok heybetli görünürdü. Selimî diye anılan kendisine mahsus sarık sarardı.

Sakal bırakmayan üç padişahtan biridir. Rivayete göre tahta çıktığında vezirler bu zorlu padişahla ne yapacaklarını düşünmüş; Sonra “Babası gibi onun da sakalını elimize alırız” demişlerdi. Sultan Selim bu sözü işitince sakal bırakmamıştı. Muhtemelen sakalı tatar misali seyrek olduğundan, maslahat icabı uzatmamıştır.

Her türlü silahı kolayca kullanırdı. Sportmendi. Avlanmayı ve yüzmeyi severdi. Boğaz’da yüzdüğü; hatta sefer sırasında büyük nehirlere girdiği bilinir.

Çok az uyurdu. Harem hayatına düşkün değildi. Bilinen tek hanımı, Kırım Hanı Mengli Giray’ın kızı, dirayeti ve hayırseverliğiyle meşhur Hafsa Hatun’dur. Şehzade Süleyman adında bir oğlu ve altı kızı vardır.

Çamurlu kaftan

Kadirşinas bir insandı. Ridaniye’de şehid düşen Sinan Paşa için, “Mısır’ı aldık ama, Sinan gibi bir zâtı kaybettik” demişti. Mısır seferinden dönüşte, devrin büyük âlimlerinden İbn Kemal ile yan yana yürüyordu. İbn Kemal’in atı, Padişah’ın üzerine çamur sıçrattı. Padişah, “Âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için şereftir” demiş; bu kaftanın öldüğü zaman mezarının üzerine örtülmesini vasiyet etmişti. Bu kaftan, hâlâ Sultan Selim’in sandukasının üzerindedir.

Garp lisanlarını bilmese bile, şiir yazacak kadar Arapça ve Farsça’ya hakimdi. Baba ve dedesi gibi âlimdi. Bilhassa tarihe merakı vardı. Boş zamanlarında hep okur ve gözlük kullanırdı. Binlerce cilt kitap okumuştur. Okumaya o kadar meraklı idi ki, sefer sırasında bile yanında kitap bulundurur, müsait zamanlarda okurdu.

Moğollara dair Vassaf tarihini bizzat okuması, Padişah’ın entelektüel seviyesini göstermeye yeter.Mısır’dan İstanbul’a gelinceye kadar İbn Tagriberdî’nin Nücûmü’z-Zâhire eserini Kemalpaşazade ile mütalaa etmiştir.

O asırda yaşamış İtalyan tarihçi Paolo Giovio, Padişah’ın, Sezar ve İskender’i okuduğunu söyler. Usta bir şairdi. Şiirlerinin tamamına yakını Farsçadır. Türkçe şiiri, hatta beyti yok denecek kadar azdır. Şimdilerde kendisine mal edilen beyitler, tıpkı bazı menkıbeler gibi, ona ait değildir.Kendi el yazısı ile olan Farsça manzumeler Topkapı Sarayı arşivlerindedir. Farsça divanı Almanya’da neşredilmiştir.

Sultan I. Selim'in sandukası ve üzerinde meşhur kaftan
Sultan I. Selim'in sandukası ve üzerinde meşhur kaftan

Tevazu ve sadelik

Hemen hemen bütün kaynaklar Sultan Selim’i fevkalade sade yaşayan bir insan olarak tasvir eder. Bütün sertliği ve heybeti devlet işlerindedir. Hususi hayatında sakin, mahcup ve mütevazıdır. Geceleri odasında gözlüğünü takıp kitap okurken, alelade bir ilim adamından farklı değildir.

Mısır seferi dönüşü, kendisini Edirne’de karşılayan oğlu Şehzade Süleyman’ın ihtişamlı kıyafetine bakıp, “Oğlum! Sen böyle giyinirsen, anan ne giysin?” dediği meşhurdur. Nitekim Topkapı Sarayı’nda mevcut padişah elbiselerinden en sadeleri O’na ait olanlardır. Meşhur küpeli resim onun değildir.

Venedik sefiri Antonio Iustiniani’ye, Padişah’ı nasıl gördüğü sorulduğunda, “Belindeki kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, kendisini iyi göremedim” cevabını vermişti. Vezir Ahmed Paşa, bunu ilettiğinde Padişah gülümseyerek şu tarihî sözü söyledi: “Kılıcımızın ağzı kestikçe, düşmanın gözü kıyafetimizi görmez!”

Sultan I. Selim
Sultan I. selim'i sakallı tasvir eden bir Avrupalı ressama ait resim

Memur edilmedikçe

Bir gece rüyasında Padişah’a, Hasan isminde biri vâsıtasıyla bir hizmetin tebliğ olunacağı haber verilmişti. O da nedimi (yakın dostu) Hasan Can’a bir rüya görüp görmediğini sordu. “Hâb-ı gafletteydim” cevabını aldı. Sonradan Hasan Can, fazilet ve dindarlığıyla bilinen kapı ağası Hasan Ağa’ya rastladı. Heyecan içindeydi. Rüyasında 4 halifeyi gördüğünü, “Bizi Resulullah gönderdi. Selim Han’a selam söyle. Haremeyn’in hizmeti ona ısmarlanmıştır” dediklerini anlattı. Bu rüyayı hemen Padişah’a arzetti. Gözyaşlarıyla dinleyen Padişah, “Ne temiz adammış. Meğer boş yere birini medhetmezmişsin. Ey Hasan! Bizim ecdadımız gibi velilikten nasibimiz yoktur. Ama memur olmadıkça bir tarafa hareket etmeyiz!” buyurdu. (Solakzâde)

İkindi güneşi

Vefatında hocası İbn Kemal’in söylediği mersiyenin, Sultan Selim’i gölgesi uzun ama, ömrü kısa ikindi güneşine benzettiği şu kıtası pek mânidardır:

Az zaman üzre çok iş etmiş idi
Sâyesi olmuş idi âlemgir
Şems-i asr idi asrda şemsin
Zılli memdud olur, zamanı kasir
(Sâye, zıl: Gölge. Âlemgir: Cihan fatihi. Şems: Güneş. Asr: İkindi. Memdud: Uzun. Kasir: Kısa.)


Sultan I. Selim ölüm döşeğinde sakallı tasvir eden minyatür


Sultan I. Selim'i sakallı tasvir eden bir Avusturya gravürü


İsfahan'da Kırk Sütun Sarayında Çaldıran Harbini ve Sultan I. Selimi sakallı gösteren resim