BİR SİYASİ MUHALİFİN TASFİYESİ: ALİ ŞÜKRÜ BEY CİNAYETİ
Birinci meclis, her ne kadar Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’nin tayin ettiği azalardan, yani çoğu eski İttihatçılardan olsa bile, muhalefet de eksik olmamıştır. Bu muhalefet, Mustafa Kemal Paşa’ya sadık Birinci Grup ile şahıs otoritesine karşı İkinci Grup arasında cereyan etmiştir.
Resmî tarihin aksine, bunlar muhafazakâr ve cumhuriyet düşmanı değildir. Olabildiğince liberal ve demokrattır. Ekserisi Envercidir. Onun gelip hareketin başına geçmesini hayal etmektedir. Cumhuriyet devri muhalefetinin nüvesini teşkil eder. Terakkiperver Fırka, Serbest Fırka, Demokrat Parti, hep bunlar arasından yeşermiştir.
1921’de askerî vaziyet kritikleşince, meclisin salâhiyetleri başkumandan sıfatıyla Kemal Paşa’ya devredilmiş; 1922’deki üçüncü uzatmadan sonra bu salâhiyeti geri almak isteyen meclise meydan okuyarak devletin fiilî hâkimi hâline gelmiştir. Böylece “Onların işleri meşveret iledir” âyeti indirilip, yerine “Hâkimiyet milletindir” yazısı asılırken, gerçekte aksi olmuştur.
Buna rağmen, sonradan Halk Partisi adını alacak olan Birinci Grup zaman zaman o kadar sıkıştırılmıştır ki, saltanatın kaldırılması, Lozan’ın kabulü ve cumhuriyetin ilânı çok zor olmuştur. Muhalifler bazen tehditle, bazen yok edilerek sindirilebilmiştir. Bunlardan biri de II. Grup lideri Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey’dir.
Amansız muhalif
Ali Şükrü Bey, 1884’te dünyaya geldi. Trabzon Vakfıkebirlidir. Deniz kıdemli yüzbaşısı Hacı Hafız Ahmed Kaptan’ın oğludur. Kardeşi Şevket (Doruker) ile beraber Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirerek orduya intisap etti.
Gözlerindeki rahatsızlık sebebiyle tekaüde ayrıldı. Donanma Cemiyeti’nde çalıştı; Liverpool’da kaldı, iyi İngilizce öğrendi. Sportmendi.
Genç bir zabit iken İttihatçıların arasına girdi. Kayzer/Enver bıyığı bıraktı. Meşrutiyet devrinde “Kanlı El” dediği Sultan Hamid aleyhinde zehir zemberek yazılar yazdı.
Harbin kaybedilmesi üzerine İttihatçıların Karakol Cemiyeti’nin mensubu olarak tamamı İttihatçılardan mürekkep Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne girdi. Ankara hareketinin başına geçmesini umduğu Enver Paşa’ya ölene kadar bağlı kaldı.
İstanbul’dan Ankara’ya
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Trabzon mebusu olarak katıldı. Meclisin kendi kendisini feshine karşı çıkan yegâne kişidir. Bundan sonra Ankara’ya giderek buradaki mecliste aktif çalıştı. Adeta tek başına bir muhalefet yürüttü. Öyle ki bazı konuşmaları, sertliği sebebiyle meclis zabıtlarından çıkartılırdı.
Tan isminde bir gazete çıkarttı. İyi konuşan, sözünü dinleten bir hatipti. Doğru bildiğinden şaşmazdı. Türkiye’ye dair Times’dan yaptığı tercümeleri mecliste anlatırdı.
Mecliste hükümet lehine konuşanları dalkavuklukla itham eder, tekrar seçilememekten korktuklarını; halbuki kendisinin ölene kadar Trabzon’dan milletvekili olacağını söylerdi. Adeta bir itimad-ı nefs timsaliydi.
İstiklal Mahkemeleri’ni gönülden destekledi. Kütahya bozgunundan sonra meclisin Kayseri’ye nakline karşı çıktı; ama Kayseri’ye en evvel Akif ile beraber kendisi gitti. Milletvekillerinin bile takmadığı Men-i Müskirat Kanunu’nun kabulüne önayak oldu.
Dinine bağlı idi. Ama padişahçı zannedilmemelidir. Nitekim saltanatın ilgasına karşı çıkmadı. Ankara hareketini milletin yegâne mümessili olarak görürdü. Ekonomide devletçilik taraftarı idi. Olup bitenleri fazla ciddiye alırdı.
Kan ile atılan imza
Bursa’nın işgali üzerine Mustafa Kemal Paşa’ya tarizde bulunduğu ateşli konuşmalar yaptı. Bu, hükümeti müşkül vaziyete soktu. Paşa’ya geniş salahiyetler veren başkumandanlık kanununa şiddetle muhalefet etti; ama müspet rey verdi.
Mart 1923’te Lozan müzakerelerinde yaptığı uzun konuşmalarla hükümeti sıkıştırdı. Öyle ki 6 Mart’taki celsede Kemal Paşa ayağa kalkıp Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü. Böylece Mahir İz’in tabiriyle idam fermanını kendi eliyle imzaladı.
27 Mart’ta Ali Şükrü Bey’in kaybolduğu haberi Ankara’ya bomba gibi düştü. Meclis karıştı. Geçen sene Trabzon’da Batum’daki Enver Paşa için çalışan Yahya Kahya’nın faili meçhul katli, endişeyi arttıran sebep oldu.
Rıza Nur’un anlattığına göre, bir müfreze askerle gezen bir jandarma zabiti, Mühye köyü yakınlarında sürülmüş bir tarlanın kenarındaki sinek yığınından şüphelenmiş; biraz kazınca, Ali Şükrü Bey’in cesedini bulmuştu.
“Demokrasi şehidi”
Ali Şükrü Bey için hem Ankara’da, hem de Trabzon’da merasim yapıldı. Bayrağa sarılı tabutu hastaneden alınıp Hacı Bayram Camii’ne, oradan da meclise getirildi. Tan gazetesi, katılanların sayısını 40 bin olarak verir. Binlerce kişi tabutunu taşımak için birbirine girmişti.
Cenaze buradan otomobille Trabzon’a götürüldü. İkinci Grup’un önde gelen isimlerinden Hüseyin Avni Bey, cenazeyi uğurlarken, “Ey Trabzon, sana al bayraklı bir gelin gönderiyoruz” demiş; “Ali Şükrü’yü öldüren bilekleri kıracağız, isterse sırmalı paşa bileği olsun!” diyecek kadar ileri gitmiştir.
Gazi, cenazenin İstanbul üzerinden nakline müsaade etmedi. Buna rağmen Trabzon’daki merasim, hükümete muhalefet gösterisi hâlini aldı. Sonradan İsmet İnönü’nün veliahdi olacak Trabzon milletvekili Faik Ahmed (Barutçu), “Çankaya katilleri” diye bağırıyordu.
Amerikalı subaylar ve Rus diplomatlar da iştirak etti. Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Ankara’ya cephe aldı ve merkezle irtibatını kesti. Muhalifler, Ali Şükrü Bey’i bir “demokrasi şehidi”ne dönüştürdü.
Mahir İz, “Ey ruh-i mübarek, seni bir sâil-i menhus / Şehrah-ı hakikatde şehid eyledi, efsus” diye başlayan bir mersiye yazmıştır. (Ey mübarek ruh, seni bir uğursuz saldırgan, hakikat yolunda şehit etti, yazık!)
Hasır parçası
Tahkikata göre, Ali Şükrü Bey, kaybolduğu 27 Mart günü Karaoğlan caddesinden hükümete giden yol üzerindeki Merkez Kıraathanesi önünde oturmuş, adeti veçhiyle nargile içiyordu. Topal Osman’ın adamlarından Mustafa Kaptan gelerek, seni ağa istiyor, diye çağırmıştı. Daha evvel birbirlerini tanıdıkları için, kalkıp gitmişlerdi. Bir daha kendisini gören olmamıştı.
Sonraki hadiseler şöyle cereyan etmişti: Topal Osman’ın Çankaya’daki evine vardıklarında, Ali Şükrü Bey’i sandalyeye oturtmuş; arkadan gelen 8 kişiye yağlı kementle boğdurtmuştu. Ali Şükrü Beyin mukavemeti üzerine hayli zorlukla işlerini bitirebilmişlerdi.
Ali Şükrü Bey’in avucundaki bir sandalye hasırı parçası, işi çözdü. Siyasi konjonktürden rahatsız olan başvekil Rauf Bey muhtemelen bunu fırsat bilip işin üzerine gitti.
Katil nerede?
İsmet İnönü hatıralarında, “Ali Şükrü Bey’in, meclisin en sert bir üyesi ve özellikle Atatürk'e karşı son derece insafsız ve kırıcı ifadeler ve hareketlerle muhalefet eden bir unsuru” olduğunu; Gazi’nin muhafızı Topal Osman tarafından öldürüldüğünü söyler. (Hatıralar, II/103-104)
Falih Rıfkı der ki: “Mecliste Mustafa Kemal’den kuşkulanan en tehlikeli ve azgın grup muhafazakâr takımı idi. Trabzon Milletvekili Ali Şükrü bu grupta idi… Mecliste sert çatışmalar oluyordu. Bir defasında Ali Şükrü kürsüde konuşan Mustafa Kemal’e ağır sözler söyledi. Birbirlerinin üstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen Topal Osman bir adamını yollayarak Ali Şükrü’yü konuşmak üzere Çankaya tarafındaki evine çağırır ve karşısındaki iskemleye oturur oturmaz boğdurur.
Vak’a çok önemli idi. Boğduran Mustafa Kemal’in muhafız komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekleyen erler onun adamları. Düşmanları cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı. Mustafa Kemal, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı’ya (Tekçe) yakalama emri vererek kendisi eşi Lâtife Hanımla birlikte Çankaya’dan uzaklaştı.
Şiddetli bir çarpışma sonunda Topal Osman ölü olarak ele geçti. Adamları Mustafa Kemal’in Çankaya'daki köşküne ateş etmişlerdi. Fakat olay bununla kalmadı. Trabzon’da Faik Barutçu denen avukat ki Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü’nün ilk milletvekillerinden biri olmuştur. ‘Katil Çankayada’ başlıklı yazılar yazıyordu.” (Çankaya)
Rıza Nur der ki: “Ali Şükrü, biz Lozan’da iken, Kılıç Ali ve Topal Osman’ın adamlarından bazısının kendisini öldürmek istediğini, fakat bunlardan biri uzak akrabası olduğu için, tetikte bulun diye ikaz ettiğini anlattı. Bundan korkmamış, kabadayı adamdı. Ben ondan bunun intikamını alacağım, dedi. Bir müddet sonra Topal Osman’a rast geldim. Kemal-i safiyetle, mecliste hainler varmış; basıp hepsini keseceğim, dedi. Bunları sana kim haber verdi diye sordum. Gazi söyledi, dedi. Vazgeçmesi için nasihat ettim; kabul, hatta yemin etti.” (Hayat ve Hatıratım, III/1171-1174)
Kız gibi meclis
Osman Ağa sıkıştırılınca Çankaya köşkünü bastı. Ancak Hakkı (Tekçe) ve ekibi tarafından birkaç adamıyla beraber vuruldu. Cesedi Ulus meydanında günlerce ayağından asılı kaldı. Böylece hadise failin konuşmasına fırsat verilmeden kapanmış oldu.
Ali Şükrü Bey’in zevce ve çocuklarına para ödenmesine dair teklif, mecliste kanunlaşmadı. Aile sefalete düştü. Adı bile unutulan Ali Şükrü Bey, yıllarca Trabzon’da mütevazı bir mezarda yatarken, Topal Osman için Giresun’da abidevi mezarlar yapılmış, sokaklara caddelere ismi verilmiş; her sene hakkında anma merasimleri tertiplenmiştir.
İnkılap tarihi kitapları hadiseyi sükût geçer. En detaylı hadiselerin bile anlatıldığı Nutuk’ta, Ali Şükrü Bey’den bahis bile yoktur. Topal Osman’a dair pek azı ciddi, çoğu gayrı ciddi onlarca kitap yazılmışken, Ali Şükrü Bey hakkında sadece iki kitap vardır (Kadir Mısıroğlu ve Necmeddin Alkan).
Birinci Grup bazen muhaliflerce öyle sıkıştırılmıştır ki, bundan yılan Mustafa Kemal Paşa, 28 Haziran 1923’te meclisi dağıtıp kendi tabiriyle “Kız gibi bir meclis” kurarak, tamamı kendi taraftarlarından teşekkül eden yeni bir meclis meydana getirdi (İsmail Habip Sevük, Atatürk İçin, s.53).
Kim? Niçin?
Ali Şükrü Bey’i Topal Osman’ın öldürdüğüne dair umumi bir kabul varsa da cinayet adli cihetle hâlâ tam olarak aydınlatılmış değildir. Buna dair çeşitli fikirler vardır:
1-Topal Osman şahsi garezle öldürmüştür. Resmi kabul budur. Çünki Ali Şükrü, dostu ve Enver Paşa’nın yakın adamı Trabzonlu Yahya Kahya’nın katli işini soruşturuyordu. Kahya’yı Tekçe öldürmüş; iş Topal Osman’ın üzerinde kalmıştı. Resmi görüş budur. Halbuki eskiden beri ikisinin arası çok iyiydi. Ağa, Ankara’ya geldiğinde Ali Şükrü karşılamış, mecliste onu öve öve bitirememişti.
2-Topal Osman Gazi’ye sadakati sebebiyle öldürmüştür. Mahmut Goloğlu, Süleyman Beyoğlu gibi müelliflerin fikri budur.
3-Muhalefeti susturmak için Topal Osman’a öldürtülmüştür. Bu sebeple Osman Ağa infaz edilirken, gözü hep Gazi’yi aramıştır. Rıza Nur, Mahir İz ve Trabzonluların fikri budur.
4-Bir başkası (mesela İsmail Hakkı Tekçe) öldürmüş, suç Topal Osman’a atılmıştır. Giresunluların görüşü budur. Böylece hem muhalefetten, hem de kendisine artık lüzum kalmayan Ağa’dan kurtulmak mümkün olmuştur.
Mahir İz’in tabiriyle “Bir taşla iki kuş!” Nitekim hadisenin faillerinden Mustafa Kaptan ile Muharrem Çavuş cezadan sıyırmış; iş, Ağa’ya kalmıştır. Halbuki ortada cinayeti Ağa’nın işlediğine dair bir mahkeme kararı yoktur.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024