İPTEN ADAM ALAN ARZUHALCİ
Vaktiyle resmi makamlara istida yazmak ve icabında dava takip etmek arzuhalcilerin işiydi. Ekseri Ayasofya, Eminönü ve Bayezid’de cami avlularındaki revakların altında; çarşı ve arastalarda; İstanbul’da Bâbıâli’ye, taşrada hükümet konağına yakın han ve kahvehanelerde otururdu.
Önlerinde çekmece dedikleri küçük yazı masalarıyla hasır iskemle üzerinde icra-i faaliyet eder; kimi de tahtadan küçücük dükkânlarda iş görürlerdi. Şemsiyesi de unutmamalıdır.
Bu zanaatkârın asıl ismi “arzıhalci”dir. Arz, takdim etmek; arz-ı hâl ise hâlini anlatmak manasına gelir. Bir yere istida (dilekçe) vermekte, arzusunun yerine getirilmesi manası bulunduğundan, halk dilinde arzuhalciye dönüşmüştür. Meşhur Rumeli türküsünde geçer: “Çıkayım gideyim Urumeli’ne, Arzuhal vereyim beylerbeyine.”
Ferman gibi arzuhal
Taşradan gelip devlet kapısında işi olanların ilk gittiği kimseler arzuhalcilerdir. Arzuhalci bunların derdini dinler; hangi daireye müracaat etmesi lazım geldiğini söyler; istidalarını tertip eder; icabında davasını yürütür.
Vaktiyle devlet kapısında memuriyet yaptıkları veya az çok mürekkep yaladıkları için, adli yazışma usullerine ve resmi kalıplara aşinalardır. Uğraşa uğraşa hukuki işlerde de pratik malumat sahibi olmuşlardır.
Bazısının şöhreti uzaklara yayılmıştır. Yazılarının güzelliği ve ifadelerinin keskinliğiyle nam salmışlardır. Bazısı için “Ferman gibi istida yazar, bir tuğrası eksik” veya “İpten adam alır” yahut “Devlet kapısında eli var, filanın adamıdır” denir. Bu şayiaları ekseri kendileri çıkarır; müşteri kazanmaya çalışırlar.
Tanzimat ricalinden Köse Raif Paşa’nın üvey babası Ali Efendi çok namlı bir arzuhalci idi. Mevzuatı iyi bilir; buna aykırı arzuhalleri yazmaz; bu sebeple bunun yazdığı arzuhaller nereye verilse hüsnü kabul görürdü. Kalem âmirleri, dükkânına gelip sohbet eder; hatta danışırlardı. Raif Efendi’yi de burada görüp kaleme aldılar ve yükselmesine vesile oldular.
Elzem-i levâzım
Evliya Çelebi esnaf-ı yazıcıyan denilen arzuhalcilerin adedinin 500 olduğunu söyler ve piri olarak Kâsım bin Abdullah el-Kûfî’yi verir. “Elzem-i levâzımdan bir kavim” diyerek çok lüzumlu bir meslek grubu olduğuna işaret eder.
Hükümet, arzuhalcilerde dört vasıf arar: 1-Müstekim tahrire kâdir (doğru yazabilmek), 2-Hoşnüvis (güzel yazabilmek), 3-Ehl-i ırz (namuslu), 4-Mücerrebü’l-etvar (denenmiş, tecrübeli) olmak. Kendilerine müracaat eden herkesin gizli hallerine vâkıf oldukları için, sır saklamak da arzuhalcilerde aranan vasıflardan biri olmak icap eder.
XVIII. asırda bir esnaf loncası halinde teşkilatlandırılmıştır. Arzıhalcilik Kethüdalığı vardır. Arzuhalcilerin ismi, bir deftere kaydedilir. Eğer bir kabahat işlerlerse, mesela evrakta sahtecilik yaparlarsa cezası ağır olur. Bu sebeple mesela Kıbrıs’a sürgün edilen olmuştur.
Ya Beduh
Her birinin rahlesinde mürekkep hokkası, yazıyı kurutmak için rihdan, kamış kalemler, kâğıt tomarı bulunur. Kiminin kâğıdı ve diviti kuşağında durur; hemen oracıkta dizi üzerinde arzuhali yazıverir. Müşteri, arkasız bir iskemlede oturur.
Arzuhal şablonu bellidir. Kâğıt, uzunlamasına ikiye katlanır. Çizginin yukarısına beduh işareti kondurulur ki, bir işin çabuk neticelenmesine, mektubun hızlı gitmesine nezaret eden meleğin adı olduğuna inanılır. Kâğıdın üst yarısı, evrakın göreceği muamele için boş bırakılır. Sağda da genişçe bir yer boş bırakılır. Yazılan her satır, sol kenara iyice yaklaştırılarak sağda pay kazanılır.
Mevzu ne olursa olsun, tek kâğıtta ve ön yüzünde anlatılması esastır. Arzuhale, gideceği makamın rütbesine göre hitap ve dua ile başlanır. Arzuhaller, “Maruz-ı çâker-i kemîneleridir ki” diye başlar, “Ol babda emr-ü ferman hazret-i men lehü’l-emrindir” diye sona erer.
Arzuhal sahibi tarif edilir (tarif-i nefs). Talep yazılır (beyân-ı matlab). Nihayet dua ile bitirilir (hâtime). Arzuhalin sonuna “bende” (kul) sıfatıyla beraber arzuhal sahibinin ismi ve mührü konur. Umumiyetle tarih yazılmaz.
İstanbul sembolü
Arzuhal yanında, her çeşit mektup yazmak ve okuması olmayanların mektubunu okumak da işleri arasındadır. Halk, her derdinin sırdaşı olduğu arzuhalcileri ücretine göre üç sınıfa ayırmıştır. Birinci sınıf, herkesin okuduğu güzel yazı yazanlar; ikincisi, yazısını kendi okuyup, başkası okuyamayanlar; üçüncüsü ise kendisi de başkası da okuyamayanlar...
Cenab Şahabeddin, Sermet Muhtar Alus, Ercümend Ekrem Talu, Münir Süleyman Çapanoğlu, Reşat Ekrem Koçu, Malik Aksel gibi müelliflerin hepsi yazı veya hikâyelerinde hususen arzuhalcilerden bahsetmişlerdir. Hüseyin Rahmi’nin Metres adlı romanında Bayezid’deki bir kâğıtçı dükkânı en ince teferruatına kadar tasvir edilir.
Moltke, 1835 senesinde İstanbul’a geldiğinde Tophane’de Nusretiye Camii avlusunda şahit olduğu arzuhalciyi, dizinin üstünde kâğıt, elinde kamış kalem, karşısında feraceli hanımla beraber tasvir eder. Arzuhali süratle yazdığını, ustaca katladığını, bir parça müsline sarıp kırmızı mühürle mühürlediğini ve mukabilinde 20 para ücret aldığını söyler.
Arzuhalci, İstanbul’un o kadar tipik bir figürüdür ki, Edmondo de Amicis gibi İstanbul’u ziyaret eden ecnebiler mutlaka bahsetmiş; Preziosi, Bisco, Lewis, Osman Hamdi Bey gibi nice ressam tablolarında ve gravürlerinde tasviri ihmal etmemiştir. Bunların çoğu mübalağalı ve oryantalist bir bakışın eseri olsa da, dikkat çekicidir.
Ekmek taşrada
Tanzimat’tan sonra çıkarılan kanunlarla hukuki hayat o kadar girift hâle geldi ki, arzuhalcilik taşrada da mühim bir meslek oldu. Cumhuriyetten sonra eski Osmanlı daireleri dağıtılınca, açıkta kalan memurlar başta Ankara olmak üzere taşraya dağılıp arzuhalcilik, dava vekilliği yapmaya başladılar. Bazısı ilave iş olarak da isteyenlere imza yerine geçmek üzere mühür kazırdı.
Modern manada avukatlık kurulunca; arzuhalcilerin işi mektup yazmaya inhisar etti. Avukat bulunmayan yerlerde dava vekilliği yapmaya devam ettiler; avukat geldikten sonra bile bu işi müktesep hak olarak sürdürdüler. Avukattan daha ucuz, daha basit, ama çok zaman tecrübeleri sebebiyle becerikli oldukları inkâr edilemezdi.
Bugün de bilhassa vergi daireleri, trafik tescil ofisleri yanında önlerinde daktilolarıyla seyyar arzuhalciler ekmek parasını çıkarmaya devam etmektedir. Mamafih 2004 yılında arzuhalcilik hakkında Avukatlık Kanunu’nun 63. maddesine binaen açılan bir dava sonrası, bir kişi adına, kendisi veya avukatı haricinde kimsenin dilekçe yazamayacağı, arzuhalcinin yazması hâlinde avukatın vazifesini taklit etmiş olacağından cezaya çarptırılacağına dair bir mahkeme kararı çıkmıştır.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024