Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

OSMANLILARIN YAPMADIĞI! FABRİKALAR

XIX. asır elitleri arasında sanayinin lüzumsuz, hatta israf olduğuna inanan çoktu. Ancak Osmanlı hükümeti buna kulak asmadı.
13 Eylül 2021 Pazartesi
13.09.2021

 

Türkiye’nin geri kalmışlığını, Osmanlı iktisat politikasına fatura etmek âdet olmuştur. Buna göre son zamanlarda yaptığı ticari anlaşmalarla büyük devletlere imtiyazlar tanımış; meydana gelen serbest ticaret zemini, himayesiz kalan mahalli sanayii çökertmiştir. Osmanlı, “toplu iğne” bile imal edemeyen, dışa tâbi geri kalmış bir memlekettir. [Bugün bile toplu iğne ithal edilmektedir.]

Evet, siyaset ve iktisat birbirinden ayrılmaz; ama Osmanlı Devleti’nin son asırda askerî ve siyasi çözülüşünün, iktisatta, hatta ilim ve sanatta da aynen kabul edilmesi büyük bir hatadır. Bu mevzuda son zamanlarda çok sayıda akademik eser, tez ve makale yazılmıştır; ama nedense görmezden gelinmektedir.

Kapalı kapılar ardında sanayileşme

Yeni kıtaların fethi; okyanus ötesi ticaret, altın gümüşün kıtaya akışı, fiyat inkılabı, fabrikalaşma, pazar için meta istihsali, toprağın toplulaşması, zirai kesimde randıman artışı, artık iş gücünün doğuşu, hızlı nüfus artışı, ziraat harici emek arz ve talebi, üniter para nizamına geçiş, bankacılık, banknot tedavülü, ticari sermayenin sınai sermayeye dönüşmesi, Batı Avrupa’da sanayi için elverişli vasatı hâsıl etti. XVIII. asır sonunda İngiltere başka olmak üzere Batı Avrupa’da sanayi inkılabı ve ardından kapitalizm doğdu.

Serbest ticaret politikası olmadan, statik bir ekonomi ve yüksek gümrük duvarıyla sanayileşme elde edilemez. Ne Colbertizm, Fransa’da; ne de Kameralizm denen ekonomik cereyanlar, Almanya’da sanayileşmeye yol açmıştır. Dışa tâbi olmayan bir iktisadi gelişme olamaz. Kapalı kapılar ardında sanayileşme, bir ütopyadır. Koruyuculuk, gelişme potansiyelini yönlendirir; ama bizzat gerçekleştiremez. Sanayileşme, 3 şeyin; ticaret, ziraat ve nüfus inkılabının neticesidir.

Üçüncü şık

Provizyonist (korumacı) iktisadî sistemin hâkim olduğu ve evvelemirde kendi cemiyetini doyurmayı hedef alan Osmanlı Devleti’nin faziletli misyonu, Batı Avrupa’dan çok farklıdır. burada klasik usullere göre çalışan küçük ölçekli sanayi sektörü faaliyettedir.

Osmanlı idarecileri, Avrupa’da olup bitenlerden gayet haberdar idiler. Ya kulaklarını ve kapılarını kapatıp, ortaçağ hayatını; ya da hiçbir şey yapmayıp sömürgeleşmeyi göze alacaklardı. Ağır bir bedel ödemek pahasına olsa da, üçüncü bir şıkkı tercih ettiler.

İktisadi rasyonalitenin izinden giderek, Sultan II. Mahmud’dan itibaren bu elverişli şartları hâsıl etmeye çalıştılar. Kendi yağıyla kavrulan kapalı ve provizyonist Osmanlı ekonomisini, dış pazara açtılar. Gelişmelere, yeni tekniklere ayak uydurabilen esnaf, varlığını devam ettirirken, ayak uyduramayanlar faaliyetlerine son verdi.

Yed-i vâhid (tekel) usulünü ve iç gümrükleri kaldırarak köylük yerdeki müstahsili (üreticiyi) rahatlattılar. Ecnebi tüccara tanınan imtiyazları yaygınlaştırarak, ekonomiyi canlandırmayı hedeflediler. Ecnebi olsun, yerli olsun; müslüman olsun, gayrımüslim olsun, bir kişinin zenginleşmesinin, memleket ekonomisine müspet tesirini ve bundan herkesin istifade edeceği gerçeğini göz önünde tuttular. Bunlar yapılmadan sanayileşmeden bahsedilemezdi. Bir imparatorlukta, milli ekonomi bahanesi altında, ırkçılık ve içine kapalılık mevzubahis olamazdı.

Osmanlı Manchester’ı

Daha Lale Devri diye küçümsenen XVIII. asır başlarında Osmanlılar bizzat bir sanayi inkılabına kalkıştı. Kâğıt, çini, porselen, dokuma fabrikaları kuruldu. Osmanlı sanayileşmesinin habercisi olan bu devir, 1730’da bir darbe neticesinde sona erdi.

Çok geçmeden Sultan III. Mustafa, Sultan I. Abdülhamid ve Sultan III. Selim, sanayileşme işini tekrar ele aldılar. Bugünki İstanbul Teknik Üniversitesi’ni teşkil eden mühendis mektepleri kuruldu. Bu Nizam-ı Cedid devrinde, Beykoz kâğıt (1804), Beykoz deri ve kundura (1812), Paşabahçe ispirto (1822), Eyüp iplik (1827) ve İslimye çuha (1830) fabrikaları kuruldu.

Osmanlı elitleri Yedikule’den Zeytinburnu, Bakırköy, Yeşilköy ve Küçükçekmece hattını bir sanayi parkı halini getirmek, adeta Manchaster, Leeds, Birmingham gibi bir şehir kurmak istediler. Rusya ve Fransa’ya karşı müttefik yapabilmek için İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Ticaret Anlaşması, mahalli malların, ithal mallarla rekabet şansını azaltarak menfi tesirler icra etmesine rağmen, bir yandan Osmanlı ekonomisinin dış ticarete açılmasını temin etti. Uzun vadede dış ticaret hacmi büyüdü.

Beykoz Kağıt Fabrikası
Beykoz Kağıt Fabrikası

Yıkılan paradigma

Edward Clark’ın 1974’te neşredilen Osmanlı Sanayi İnkılabı (The Ottoman Industrial Revolution) isimli enteresan makalesi, Osmanlı’nın sanayi inkılabını yakalayamadığı paradigmasını yıkar. Nitekim arşiv vesikaları, Osmanlı Devleti’nde hiç de küçümsenmeyecek geniş bir sanayi programının gerçekleştirilmeye çalıştığını söyler.

Bu devirde bilhassa Mısır meselesinin hallinden Kırım Harbi’ne kadar, devlet ve hususi sektör eliyle ciddi bir fabrikalaşma hareketi görülür. Başta mensucat (dokuma) olmak üzere, gıda, yağ, sabun, çimento ve tuğla fabrikaları göze çarpar.

Bütçe gelirlerinin dörtte biri sanayi yatırımlarına tahsis edildi. Islah-ı Sanayi Komisyonu kuruldu. Teşvikler verildi. 1863’ten itibaren yerli fuarlar açıldı; milletlerarası fuarlara iştirak arttı. 1864’ten itibaren sanayi mektepleri kuruldu. Dışarıdan alet ve edevat ile mühendis, usta ve teknisyen getirildi.

Tekstilden döküme kadar nice sahada fabrika-i hümayunlar ve imâlât-ı harbiye fabrikaları kuruldu. Bunlar Harbiye, Bahriye, Tophane Nezaretlerine veya Hazine-i Hassa’ya aitti. Bu devirde sanayi daha ziyade montaj şeklindedir. Sanayileşmeyi, ordu ve saray ihtiyaçları yönlendirmektedir.

San Francisco Fuarı'nda Osmanlı Pavyonu 1915
San Francisco Fuarı'nda Osmanlı Pavyonu 1915

Değişen çehre

Bu devirde sanayi uğruna büyük harcamalar göze alınmış ve hazinede fonlar teşkil edilmiştir. Bu fabrikaların hepsi, cumhuriyet devrine intikal etmiştir. Sanayileşme, şehirlerin çehresini değiştirmiştir. Banbury, seyahatnamesinde, 1876’da Samsun birkaç bin nüfuslu bir balıkçı kasabası iken, Erzincan’ın dokuma, deri ve kundura fabrikalarıyla 30 bin nüfuslu mamur bir şehir olduğunu söyler.

Sanayileşme, bütçe açığına, mali darlığa ve dış borçlanmaya yol açarken; öte yandan bir işçi sınıfı teşekkül etmiştir. Vasıflı eleman sıkıntısı yaşanmakla beraber, sonrası için tecrübe ve bilgi birikimi meydana getirmiştir. Devlete ait fabrikalar kâr maksadı gütmeden ihtiyaçları karşılamaya çalıştığı için, yüksek maliyetle imalat yapıp piyasa fiyatlarına hissiz kalarak zamanla hantallaşmış ve bir yük haline gelmiştir.

Hükümet, hususi sektöre ait fabrikaları desteklemiştir. Bunun neticesi olarak, Feshane, İzmit çuha, Veliefendi basma, Hereke kumaş ve Bursa ipek fabrikası gibi mühim işletmeler kuruldu. Trablusgarp Maslatta zeytinyağı (1864), Söke meyan balı (1849), Beyrut ipek (1851), Manastır arpasuyu (1862), Edirne ipek (1864) fabrikaları buna misaldir. Rize kumaş fabrikasının mamulleri 1855 Paris dünya fuarında birinci oldu.

Küçükçekmece Baruthanesi
Küçükçekmece Baruthanesi

Tüten fabrika bacaları

Bir asır zarfında kurulan mühim bazı büyük fabrikalar şöyle sayılabilir:
Çini ve seramik: Beykoz Çini Fabrikası (1845), Yıldız Çini Fabrika-i Hümayunu (1890-92),
Elektrik: Dolmabahçe Gazhanesi (1853), Beylerbeyi Sarayı Gazhanesi (1862), Yedikule Gazhanesi (1880), Kadıköy Hasanpaşa Gazhanesi (1891), Silahtarağa Elektrik Santrali (1910-13), Üsküdar Elektrik Fabrikası (1911).
Deri ve kundura: Osmanlı İttihat Saraçlık Anonim Şirketi (1913), Beykoz Ayakkabı Fabrikası (1884).
Tekstil ve konfeksiyon: Feshane-i Amire (1839), İslimye Şayak Fabrikası (1840), Hereke Fabrika-i Hümayunu (1843-45), İzmit Çuha (Yün Kumaş) Fabrikası (1844), Hereke Çuha Fabrikası (1845), Bursa İpek Fabrikası (1846), İzmir Muslin Boyama ve Basma Fabrikası (1847), Bakırköy Bez Fabrikası (1850), İzmir Kumaş Fabrikası - Basmahane (1861), Kula Mensucat (1866), Kırkağaç Çırçır Fabrikası (1876), İzmit İpek Fabrikası (1880), Adana Milli Mensucat Fabrikası (1907).
Kimya: İzmir Yağ Fabrikası (1850), Beykoz İspermeçet (Mum Yağı) Fabrikası (1863), İkinci İzmir Yağ Fabrikası (1870), Tanen (Asit) Fabrikası (1891), Küçükçekmece-Osmanlı Kibritleri Fabrikası (1898), Galata Yüksek Kaldırım Pil Fabrikası (1917).
Makine ve metal: Zeytinburnu Demir Fabrikası (1843), Yedikule Şimendifer Fabrikası (1843), Eskişehir Demiryolu İnşa Fabrikası (1894), Şakir Zümre Soba Fabrikası (1918), Zeytinburnu Mavzer ve Fişek Fabrikası (1902), Zeytinburnu Asit ve Eter Fabrikası (1902), Zeytinburnu Kimyahane Fabrikası (1902).
Askeri: İstinye Tersanesi (1856), Cebehane-i Amire Savaş Mühimmatı İmalatı (1868), Kayseri Güherçile Fabrikası (1891-92), Konya Güherçile Fabrikası (1896).
Gıda: Selimiye Makarna Fabrikası (1830).
Tütün: Cibali Tütün Fabrikası (1884).

 

XVIII. asır başlarında başlayan; bu asrın sonunda da hummalı bir faaliyet hâline dönüşen Osmanlı sanayileşmesinin, İngiltere, Fransa, Almanya kadar muvaffak olamamasının bazı sebepleri vardır. Osmanlı ekonomisi, Batı Avrupa sanayileşmesindeki gibi bir dinamikten mahrumdu. Bunun, toprak, nüfus, coğrafya ve zihniyet olmak üzere 4 sebebi vardır.

Toprak büyük, nüfus küçük!..

Tanzimat’tan sonra devlete ait olup halkın kirayla ekip biçtiği arazinin statüsü, neredeyse hususi mülkiyete yaklaştırılmış; ama öte yandan intikal sahiplerinin artmasıyla toprak bölünerek ufalmıştı. Daha az kişi ziraatta çalışmalı; böylece artan randıman şehirleri besleyebilmeli, artık işgücü sanayiye kaydırılmalıydı. Nitekim Fransız ihtilalcileri, köylüyü koruyacağız diye sanayileşmeyi geciktirmişlerdi.

İkinci olarak Osmanlı nüfusu çok düşüktü. Bu mesele 1950’den sonra aşılabilmiştir. Halbuki 1700’lerde 100 milyon olan Avrupa nüfusu, 1900’lerin başında 450 milyona çıkmıştı. Açlık, sâri hastalık, harb gibi sebeplerle ölümler düşmüş; sıhhi tekniklerin inkişafı da buna yardım etmiştir. Bu tarihte Osmanlı nüfusu Avrupa’dan kat kat büyük topraklarda yaşayan 20 milyon kişiden ibaretti.

Üçüncü olarak engebeli, kıraç ve geçit vermez dağlarla kaplı, nakliyeye elverişli akarsuların fazla bulunmadığı elverişsiz coğrafya Osmanlıların aleyhine olmuştur. Sahiller ve kervanla ulaşılan yerler pazara açılabilmiş; iç kısımlar demiryollarını beklemiştir. Sanayileşmenin, nakliyenin kolay olduğu İstanbul ve hinterlantında toplanması, diğer kısımların mahrumiyetine yol açmıştır. Böylece sınai nebatatın (endüstriyel bitkilerin) istihsali de gecikmiştir.

Terzi Sanayi Mektebi Talebe ve Hocaları
Terzi Sanayi Mektebi Talebe ve Hocaları

Amele olmak mı?

Nihayet mal ve hizmet talebinin düşük olduğu Osmanlı cemiyetinde, teknik işgücü teşekkül etmemiş; muhafazakârlıkta direnen cemiyette, zaman ve kâr gibi kaygılardan azade, zenaat; dakiklik ve koordinasyon icap ettiren sanayiye tercih edilmiştir.

Pederşahi bünye, halkı “amele” olmaktan alıkoymuş; toprak köleliği ve mülk kaybı yaşanmadığı için, proleterya teşekkül etmemiştir. El emeği ile ücret mukabili çalışmak biraz hor görülmüş; devlete kapılanmak, her gencin hayali olmuştur. Bu, şimdi bile çözülememiş bir zihniyet meselesidir.

Bu büyük yatırımlar için reel finans kaynağı yoktu. Makine teçhizatı dışardan ithal edilmekteydi. Teknisyen ve ustalar, hatta işçiler bile ilk zamanlar dışarıdan getirilmekteydi. İşletmeler, çok da iyi idare edilmemekteydi. Sanayi mamullerinin en büyük alıcısı devletti.

Yedikule Gazhanesinin açılış merasimi - 1890
Yedikule Gazhanesinin açılış merasimi - 1890

Sanayi israf mı?

XIX. asır elitleri arasında sanayinin lüzumsuz, hatta israf olduğuna, ziraate ehemmiyet verilmesi lazım geldiğine inanan çoktu. Jön Türklerin liberal maliye nazırı Cavit Bey bile böyle düşünüyordu. Bir tek Ahmed Midhat Efendi sanayileşmenin hararetli müdafii idi. Bilhassa maarif ve imar sahasındaki çalışmaları emsalsiz olan Sultan Abdülhamid, sanayileşmeye ayrı bir ehemmiyet vermişti.

Kendisi daha şehzadeliğinden itibaren bir müteşebbis olarak ticaret, ziraat ve sanayi içinde yer almış; kendi servetiyle kurduğu hazine-i hassa, çiftlikleri, maden işletmeleri, fabrikaları ile büyük bir holding hüviyeti almıştı.

Müteşebbisleri teşvik için 2 dereceli gümüş sanayi madalyasını ihdas eden de O’dur. Bu devirde kurulan veya faaliyet gösteren sayısız fabrikaların, ayrıca sanat mekteplerinin numune resimleri, Yıldız albümlerinde mevcuttur.

Tüfenkçi Ustası Hasan Ağa'ya verilen Sanayi İftihar Madalyası 1901
Tüfenkçi Ustası Hasan Ağa'ya verilen Sanayi İftihar Madalyası 1901

Sultan Hamid devri fabrikaları

Salnamelerden üstün körü de olsa öğrendiğimiz kadarıyla Sultan Hamid zamanında yaptırılan veya yenilenen fabrikaların sayısı şöyledir:
17 halı (Bandırma, Hereke, Oriental Carpets, İzmir, Karacabey, Gördes, Uşak, Isparta, Kula, Eşme, Milas, Kayseri, Sivas, Niğde, Merzifon, Maraş);
15 dokuma (Eyüp Defterdar Fes ve yünlü Kumaş Fabrikası, Fes ve Melbusat-ı Askeriye Fabrikası, Darülaceze Hamidiye Fes Fabrikası, Bakırköy Fes Fabrikası, Bursa ipekli dokuma fabrikası, İzmit Çulhane Pamuklu Kumaş ve Pamuk İpliği fabrikası, Edirne, Musul, Halep, Selanik, İzmir, Adana, Rize, Beyrut, Trablus dokuma fabrikaları);
3 iplik (Bursa, İstanbul Yedikule, Tarsus);
2 kâğıt (Beykoz, Beyrut);
3 porselen cam (Yıldız Paşabahçe, Çubuklu); 2 kibrit (Küçükçekmece, Beyrut);
5 deri ve kundura (Beykoz, Erzincan, Diyarbekir, Musul, Beyrut);
2 tuğla kiremit (İstanbul Kireçburnu, Selanik, Beyrut);
5 demir (4 Bursa, 1 Bursa);
2 konserve (İstanbul, Selanik);
2 ispirto (İzmir Tepecik, Darağacı);
1 güherçile (Konya);
2 havagazı (İstanbul Yedikule, İzmir);
1 elmas işleme (Bursa);
40 un ve buz (Bursa, İzmir, Beyrut, Selanik, Kavala, Lüleburgaz, Adana, İzmir, Edirne, Hudeyde, Bağdad, Basra, Halep);
2 ispermeçet mum (İstanbul, Beyrut);
1 makarna (Beyrut);
1 yağ (Bursa);
1 top ve obüs (İstanbul Tophane);
1 mermi tapası (Karaağaç);
1 top malzemeleri (Tersane-i Âmire);
1 mavzer yedek parça (Bağdad);
1 mermi fişek (İstanbul Zeytinburnu);
2 barut (İstanbul, Ankara).
Ayrıca yüzlerce dokuma, saat, marangozluk ve mobilya, demirhane, fotoğraf, boya, sabun, susam yağı, çırçır, kereste, nal imalathaneleri açılmıştır.

Varlık, kudret ve sanayi

1883-1913 arası devrede, milli sermaye ile 46, ecnebi sermaye ile de 39 adet sanayi müessesesi kuruldu. Meşrutiyet’ten sonra her şeye rağmen, Sultan Hamid devrinin hummalı sanayileşme politikası takip edildi. Süleymanpaşazade Sami Bey’in, “Demektir ki varlık sanayi ile kâim/Demektir ki kudret sanayi ile bâki” diye biten sanayi marşı bu heyecanı terennüm eder.

1913’te Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkarıldı. Fabrikalara muafiyetler getirildi. Sanayi odaları kuruldu. Sanayi mecmuaları neşredildi. Sanayi mektepleri kuruldu. Fabrikaların sayısı arttı. Bilhassa gıda sanayi inkişaf etti.

Sanayi istatistikleri tutuldu. Buna göre 1915 senesinde İstanbul’da 149, İzmir’de 61 ve diğer şehirlerde 73 olmak üzere 283 fabrika vardır. Bunların beşte biri devlete aittir. Şahıslara ait olanların da beşte biri Müslümanlara aittir. Küçük imalathane ve atölyeler bu rakama dâhil değildir. Bu fabrikalarda 15 bin işçi çalışmaktadır. Grev hakkı vardır.

İzmir sanayi mektebi ve imalathanesi
İzmir sanayi mektebi ve imalathaneleri

Cumhuriyete kalan miras

İmparatorluğun sanayi mirasına dudak bükenler, cumhuriyetin ilk 15 senesinde 45 tane fabrika kurulduğunu iddia eder. Cumhuriyet idaresi, Lozan Konferansı esnasında tertiplenen 1923 tarihli İzmit İktisat Kongresi’nde liberal ekonomiye bağlığını beyan ederek, büyük devletlerin itirazlarını sindirebilmişti. Ama daha sonra sıkı bir devletçiliğe yöneldi.

Ekonomisi dışa kapalı,  sıkı devletçi,  baskıcı, halkın perişan yaşadığı, hürriyet ve demokrasinin bulunmadığı, bütün kaynakların tek parti ve ekibi elinde olduğu, sadece onları zenginleştirdiği bir zeminde 45 fabrika ne ifade eder? 

Kurulan fabrikaların çoğu halka/hususi sektöre ait olmadığı için, totaliter rejimi güçlendirmekten başka bir işe yaramamış; ancak sebep olduğu buhran, demokrasiye geçiş safahatını hızlandırmıştır.

Bu 45 fabrikanın büyük bir kısmı imparatorluktan kalma olup revizyona tabi tutulmuştur. Bir kısmı depo, tersane, baraj, askeri tamirat atölyesi, maden cinsindendir. Çoğunda da sadece temel atılmıştır.

Kaynakça: Abdullah Martal, Osmanlı Sanayi Devrimi Üzerine Düşünceler, 1998. Donald Quataert, Manufacturing and Technology Transfer in the Ottoman Empire (1800-1914), 1992. Donald Quataert, Manufacturing in the Ottoman Empire and Turkey (1500-1950), 1994. Donald Quataert, Sanayi Devrimi Çağında Osmanlı İmalat Sektörü, 1999. Edward C. Clark, Ottoman Industrial Revolution, 1974. Ekrem Erdem, Sanayi Devriminin Ardından Osmanlı Sanayileşme Hamleleri: Sanayi Politikalarının Dinamikleri Ve Zaafiyetleri, 2016. Haydar Kazgan, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Şirketleşme: Osmanlı Sanayii Monografi ve Yorumlar, 1991. Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908-1985, 1998. Mustafa Bozdemir, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Endüstriyel Mirasımız, 2011. Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, 2002. Rifat Önsoy. Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası, 1988. Şevket Pamuk, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Küreselleşme, İktisat Politikaları ve Büyüme, 2008. Şevket Pamuk, Osmanlı Türkiye İktisadi Tarihi (1500-1914), 1999. Vahdettin Engin. Osmanlı Ticaret ve Sanayi Albümü, 2011.