Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR

İzmir’in işgali ile başlayan Türk-Yunan Harbi, düşmanın Ankara önlerine gelmesi üzerine vahim bir hâl almıştı.
30 Ağustos 2021 Pazartesi
30.08.2021

 

Yunanistan I. Cihan Harbi’nde tarafsız kalmıştı ama şimdi Müttefiklerin kıskacında idi. İngiltere, Yunan ordusunun İzmir’e çıkmasını istedi. Teklifi reddeden Yunan kralı tahttan indirilip sürgüne gönderildi. Harb taraftarı Venizelos iktidara getirildi. Savaş aleyhtarı gazete ve kişiler susturuldu.

İttihatçılar, Ege’de yaşayan 120 bin kadar Rum’u Cihan Harbi öncesinde sebepsiz yere Yunanistan’a sürmüştü. Anadolu’da yaşayan diğer Rumlar da endişe içinde idi. Yunan askerleri, bunu bahane ederek müttefikler tarafından İzmir’e ve Ayvalık’a çıkarılmıştır. Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesi diye bir şey mevzubahis değildi. Yunanistan’da böyle düşünenler olsa da, aklı başında kesim bu kanaatte değildi. 16 Mayıs 1919’da başlayan İzmir’de işgal beş sene sürecek; sonra referandum yapılacaktı. Burada halkın büyük ekseriyeti Rum olduğu için, bunun manası İzmir’in Yunanistan’a verilmesi demekti. Ama Yunan ordusunun Ankara’ya kadar ilerlemesi başka bir meseledir. O, Ankara hükümetinin sesini kesmek için tezgâhlanmış bir projedir.

İngilizler, 3/XI/1919’da Yunanlılara ileri geçemeyecekleri bir sınır çizdi. İngiliz General Milne’ın adını taşıyan bu hat, Ayvalık’tan Selçuk’a uzanıyordu. Anadolu’daki protesto hareketlerini ve milislerin tecavüzlerini tahrik sayan Yunanlılar, 22/VI/1920’de bu hattı aştılar.

İç savaş

Anadolu halkının düşmana mukavemet edecek hâli kalmamıştı. Yalnızca Sakarya Harbi’nde asker kaçaklarının sayısı elli binden çoktu. İnsanlar, Yunanlıların Anadolu içlerine kadar gelmesinden, Kuva-yı Milliyecileri mesul tutuyordu. Fransız matbuatının “Milliciler” tabirinden ilhamla harekete Cidâl-i Millî (Milli Mücadele) adı verilmişti. Ancak Anadolu’nun her yerinde yeni hükümeti kabul etmeyen harb aleyhtarlarının çıkardığı isyanlar, Ankara’yı uzun zaman uğraştırdı; memlekete iç savaş manzarası veren bu isyanlar kanlı bir şekilde bastırıldı.

İstanbul, Anadolu Hareketi’ni müttefiklerin gadrinden kurtulmak için İttihatçıların organize ettiği bir nefsi müdafaa olarak görüyordu. Anadolu’da İttihat ve Terakki teşkilatlıydı. Bunlar sayesinde zenginleşen mahalli esnaf, yeni hareketin finansörü; Teşkilat-ı Mahsusa’nın hapishanelerden çıkarttığı mahkûmlar ve kendilerine af va’dedilen eşkıya (efeler) ise, hareketin milisleri oldu. Hareketin lideri ise, politik davranarak ne müttefiklerle ne de padişahla ipleri gerdi.

Her ailenin, orduya maddî yardımda bulunması mecburiyeti getirildi. Orduya destek vermeyenler ağır cezalara çarptırıldı. Osmanlı ordusundan arta kalan birlikler, Şark’tan Ege’ye yönlendirildi. İstanbul ve başka yerlerde mühimmat depolarındaki malzeme, hükümetin göz yummasıyla gizlice Anadolu’ya sevkedildi. Başta Garp cephesinde Kuva-ı Seyyare adlı milisler mücadeleyi yürüttü. Sonra nizami birlikler kuruldu. Bu ordunun emrine girmek istemeyen (Çerkez Edhem gibi) milisler, tasfiye edildi.

Süvari Kolordusunun 1.Tümen Kumandanı Mirliva Mürsel (Bakü) ve Karargahı
Süvari Kolordusunun 1.Tümen Kumandanı Mirliva Mürsel (Bakü) ve Karargahı

Bekle, gör!

Yunanlıların vaziyeti Türklerin lehine idi. Bir kere tanımadıkları topraklarda idiler. İkmal yolu kilometrelerce uzaktı. Mevcutları Anadolu’yu işgâle kâfi değildi. Destek görmüyorlardı. Asker ve subayların çoğu harbe isteksizdi. Asker kaçakları yüz binleri bulmuştu. Anadolu’dan ölüm haberleri geldikçe harb aleyhdarları giderek artıyordu.

İngilizler, hükümeti tazyik için Yunanlıları Anadolu içlerine sürüyor; beri yandan da her zamanki “Bekle, gör!” politikası çerçevesinde destekten kaçınıyordu. İngiltere, Ankara ve İstanbul arasında da böyle ikili oynamıştır. İngiltere, Yunan ordusunun Bursa’yı işgal edip Ankara’ya yürüdüğü günlerde Türk-Yunan harbinde tarafsız olduğunu ilan etti; müttefiklerine de kabul ettirdi.

Çünki Yunanistan’dan bir ümit ve beklenti kalmamıştı. Artık daha büyük bir tehlike vardı. Sovyetlere yakın bir Türkiye istemeyen Londra, Sovyet tehlikesine karşı Ankara’ya yaklaşmak yolunu tercih ediyordu. Bu konseptte Yunanları, Türklerin üzerine sürmek hata olurdu. Gerçi Lloyd George hâlâ bunu anlamıyordu; ama İngiliz siyasetine hâkim olan sadece o değildi. War Office ve Foreign Office’in, yani Harbiye ve Hariciye Bakanlığı’nın planı buydu.

Duatepe Abidesi
Duatepe Abidesi

Düşman Ankara önlerinde

Anadolu işgali Yunanistan’a 3 milyar drahmiye mal olmuştu. Yunan hükümeti, Avrupa’dan kredi almayı denedi; alamadı. Enflasyon arttı; grevler ülkeyi sardı. Asker arasında hoşnutsuzluk arttı. Başbakan ve başkumandan cepheyi ziyaretlerinde yuhalandı. Ordudaki komünist askerler, askeri tahrik ediyordu. Yunan askerlerinden kalma hatırat ve günlükler, Yunan ordusunun o zamanki hâlinin canlı şahitleridir.

İsmet İnönü hatıralarında, yıllardır harp görmemiş Yunan ordusu ve kumandanının tecrübesizliğinden bahseder; kumandanlarının da aceleci ve asabi olduğu için yanlış kararlar verdiğini söyler. Buna rağmen Yunan ordusu kısa bir zamanda geniş bir hat dâhilinde kuzeyde Bursa, Bilecik; güneyde Uşak, Afyon hattıyla Ankara önlerine geldi. Bu şehirler tek kurşun atılmadan düştü.

Müttefiklerden korkulmaz

Bu devrede yegâne düşman olarak, sürüldükleri topraklara geri dönmek için mücadele eden Ermeniler ve İzmir’e asker çıkaran Yunanlılar sahnededir. Muntazam Ermeni birlikleri, Şark ve derme çatma Ermeni milisleri Güney cephesinde mağlup olmuştur. İstanbul taraftarı halk ayaklanmaları da bastırılmıştır. Karabekir’in, “Müttefiklerden korkulmaz. Harbden yoruldular. Tek nefer bile vuracak halleri yok. Karşımızda Rumlarla Ermenilerden başka kimse yok” sözü, vaziyeti hülasa etmektedir. Gerçekten Rus, Fransız ve İtalyanlar yeni hareketi açıktan destekleyip lojistik destek verirken; İngilizler, Yunanlılara destek vermediği gibi, Anadolu ile çatışmaya girmemiştir.

6-11 Ocak ve 23 Mart-1 Nisan 1921 tarihlerinde cereyan eden İnönü muharebeleri hakkında çok münakaşalar olmuştur. Düşmanın çekilmesinden paniğe kapılarak ricat emri verilmesi, sonra düşmanın çekildiğini anlayan bazı kumandanların mücadeleye devam etmesi üzerine kazanılan muharebenin askeri cihetten mütevazı olduğunu bizzat İsmet Paşa hatıralarında itiraf eder; ancak Mustafa Kemal Paşa’nın bunun neticesine çok ehemmiyet vermiş göründüğünü söyler.

Bunun sebebi de, aslında Anadolu hareketinin başlangıcında bulunmayıp, sonradan iltihak eden İsmet Bey ile Fevzi Paşa’nın öne çıkarılması yanında, o zamana kadar silahlı mücadelede kullanılan, ama asla itimat edilmeyen Çerkez milislerinin safdışı edilmesinin meşrulaştırılmasıdır.

Nitekim meclis reisi Kemal Paşa, tuğgeneralliğe terfi ettirilen İsmet Paşa’ya, “Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” telgrafını göndermiştir. Nizami ordunun ilk muvaffakiyeti olan bu muharebeler, meclisin açılışından beri devam eden siyasi buhranı yok ederek hükümetin otoritesini güçlendirmiştir. Bunların ardından toplanan Londra Konferansı’na Ankara da davet edilmiştir.

21. süvari alayı
21. süvari alayı

Hattı müdafaa yoktur!

10-24 Temmuz 1921 arası cereyan eden Kütahya-Eskişehir Muharebeleri, Türk ordusunun mağlubiyeti ve Sakarya Nehri’nin gerisine çekilmelerine sebebiyet verdi. Ankara’da büyük bir endişe hâsıl etti. Mağlubiyetin mesulü görülen İsmet Paşa vazifeden alınarak, yerine Fevzi Çakmak getirildi. Meclisin başka şehre nakli bile düşünüldü. Muhalifler, bu mağlubiyetin şahsi otoriteyi güçlendirmek için kasten planlandığını iddiaya bile cüret ettiler. Nihayet meclis, Mustafa Kemal Paşa’yı, geniş salahiyetlerle başkumandanlığa getirdi.

Kemal Paşa, ordunun ricati; Eskişehir ve Afyon’un düşmesi üzerine, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır” sözünü söylemek zorunda kaldı. Yani “Şimdi geri çekilmiş olabiliriz; birkaç şehir düşmüş olabilir; ama bizim maksadımız hepsini kurtarmaktır. Düşmanı kendimize çekip, karargâhından uzaklaştırıyoruz.”

Kazanan kim

Yunan taarruzu üzerine, 22 Ağustos-12 Eylül 1921 arası Polatlı yakınlarında cereyan eden Sakarya Muharebesi’nde iki taraf da ağır kayıplar verdi. Hatta Karabekir’e göre, son gün verilen ricat emrini; Fevzi Çakmak’ın geri aldırması üzerine zafer kazanıldı. Malarya ve dizanteri, düşmanı perişan etmişti.

Türk ordusu yorgunluktan perişan düşmüş olmasa, harbin tamamen bitmesi işten bile değildi. Düşman takip edilemediği ve karargâhından geri atılamadığı için, Lord Curzon tarafından, kazananın belli olmadığı Jutland Deniz Muharebesi’ne benzetilse de, Ankara’nın moralini düzeltti. Müttefiklerin mütareke talebi reddedildi. Bu sebeple bir dönüm noktası kabul olunur.

Harbden evvel attan düşerek kaburga kemiği kırıldığı için sevk ve idaresinde fazla rolü olamasa da, Kemal Paşa’ya mareşal ve gazi unvanı verildi. Muharebe, iki tarafa da zaman kazandırdı. Asabi mizaçlı ve aceleci kumandan Papulas azledildi. Yerine hiç harb görmemiş salon subayı Hacıanestis getirildi ve muharebeyi İzmir’den idareye kalktı. O da azledilip, yerine Trikopis getirildiyse de, iş işten geçmişti.

Sakarya muharebesi
Sakarya Muharebesi

Son darbe

200 bin kişi çıkaran iki ordunun vaziyeti hemen hemen aynı idi. Türk ordusu süvari cihetiyle üstündü. İki tarafın da tayyare ve silah sayısı yakındı. Hazırlığını büyük gizlilik içinde yürüten Ankara birlikleri, 26 Ağustos 1922’de hücuma kalktı. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da düşman bozuldu. Bilecik-Afyon arası geniş bir hattı müdafaa mecburiyetinde olan ve büyük kısmı Afyon cephesinde bulunan Yunan birlikleri şaşılacak bir süratle çözüldü; nizamsız bir şekilde geri çekilmeye başladı.

Meşhur “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir” emri üzerine bu sefer düşman İzmir’e kadar takip edildi. 9 Eylül’de İzmir düştü. Başkumandan Trikopis Uşak’ta esir alındı. Yunan askerlerinin büyük kısmı imha edildi; kurtulabilenler ya esir alındı; ya Kütahya ve Bursa istikametine kaçtı. Yunan ordusunun mühimmatı, Türklere geçti. Muharebeyi sevk ve idare eden Fevzi Çakmak’a mareşal unvanı verildi. Falih Rıfkı’nın tabiriyle, Yunan ordusu, İnönü’de duraklamış; Sakarya’da durmuş; Dumlupınar’da geri dönmüştür.

1 Nisan 1922 Ilgın Manevraları
1 Nisan 1922 Ilgın Manevraları

Kazanan kim

Doğu Trakya da 2 senedir Yunan işgali altındaydı. Hatta Trakya Ordusu kumandanı Cafer Tayyar Paşa, 20 Temmuz 1920’da başlayan Yunan taarruzunun beşinci gününde esir düşüp Atina’ya gönderilmişti. Anadolu’daki mağlubiyetin ardından Yunanlılar, Trakya’dan yürüyüp İstanbul’u almak, böylece eşit pazarlık imkânı kazanmak istedilerse de, İngilizler izin vermedi.

Böylece Türk-Yunan Harbi tam 3,5 sene sürmüştür. Cihan Harbi’nden 6 ay noksandır. Her iki tarafın kaybı da birbirine yakındır. Muharebeler, 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütârekesi ile bitti. Kasım sonunda Doğu Trakya tahliye edildi. İstanbul’un tahliyesi 6 Ekim 1923, yani Lozan Anlaşması’ndan birkaç ay sonradır.

Bazısı bu muharebelerde İsmet Paşa’nın, bazısı Kemal Paşa’nın rolünün mübalağa edildiğini; bazısı mağlubiyetlerin örtülerek galibiyetlerin şişirildiğini; bazısı ise mazisi zaferlerle dolu bir millet için büyütülecek bir zafer olmadığını söylerse de, bu vesileyle Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihten silindiği ve Anadolu’da bambaşka bir teşekkül meydana geldiği düşünülürse, aslında büyük ve tarihi bir muvaffakiyet olduğuna şüphe yoktur.

Kayıplar

Sayılar farklı verilse de, Türk tarafında yekûn 38 bin ölü; 7 bin esir; Yunan tarafında 24 bin ölü, 10 bin esir vardır. İki tarafça sivil halktan öldürülenler buna dâhil değildir. Çok sayıda köy ve kasaba, gerek Yunanlılar, gerekse mahalli milislerce yakılıp yıkılmıştır. Yunanlılar, sivil halktan mukavemete iştirak edenleri harb suçlusu saymış; mahalli milisler ise kendilerine yardım etmeyenleri vatan haini kabul etmiştir. Türk tarafındaki subay zayiatı müthiştir. 8 ere mukabil 1 subayın öldüğü Sakarya Muharebesi’ne subay harbi denir.