“KİMİ PADİŞAH YAPSAK?” Osmanlı Saltanatını Değiştirme Teşebbüsleri
Osmanlı Devleti’nde, Avrupa’daki gibi bir veraset usulü yoktu. Tahta, Osmanlı ailesinden liyakatli ve talihi yaver giden şehzade otururdu. Eski Türk ülüş an’anesine göre, taht üzerinde her şehzade kendini eşit hak sahibi olarak görürdü. Bunun neticesi taht için mücadele demekti. Sultan Fatih’in kardeş katline cevaz olarak bilinen meşhur kanunname maddesi bunun önüne geçmek için konulmuştur.
1617’den itibaren, kanun-ı kadim terk edilerek, tahta en yaşlı şehzade geçmeye başlamış; böylece yeni bir anayasa geleneği teşekkül etmiştir. Öncekine evladiyet (primogenitur); sonrakine ekberiyet (seniorat) usulü demek âdet olmuştur.
Cümbür cemaat
Osmanlı Devleti’nin kurucuları, soylarının eski Türk devletlerini idare etmiş hakan hanedanına bağlandığına inanılan zatlardır. Osmanlı tarihinde 12 defa padişah darbe ile tahttan indirilmiş; her defasında aynı aileden biri yerine geçmiştir.
Gerçi Osmanlı hanedanında vâris kalmayınca, yerine Kırım hanının geçeceğine dair bir iddia yaygındır. Kırım Hanı III. Mehmed Giray’ın, İstanbul’a yürüyüp, o zamanlar çocuk yaşta bir hükümdar olan Sultan IV. Murad’ı tahttan indirerek tahta geçmeyi düşündüğü rivayet edilir. Nitekim Sultan IV. Murad’ın cülûsunu tebrik için Moskova’dan İstanbul’a giden Rus elçilerini Kırım’da tevkif ve idam ettirerek getirdikleri hediyelere el koymuştu. Bu, açık bir isyan mahiyetinde idi. Mehmed Giray, Cengiz Han’dan inmek itibariyle kendisini Osmanlılardan daha asil kabul ediyordu. Bu kanaat, evvelki ve sonraki bazı Kırım hanlarında da mevcuttu.
Baltacı Mehmed Paşa, Sultan II. Mustafa’nın tahttan indirildiği Edirne Vak’asında (1703) âsilerin Giraylara, yani Kırım Hanlarına veya İbrahim Hanzâdelere, yani Esmahan Sultan’ın Sokullu Mehmed Paşa’dan yürüyen soyuna biat etmeyi dile getirdiğini söyler. Osmanlı hanedanında vâris kalmayınca, Kırım Hanı’nın, tahtına geçeceğine dair efsane, bu hâdiseye dayanır.
Naîma’ya göre, bu padişahın hal’i müzakerelerinde daha da enteresan bir şey olmuş; Yeniçeri Ağası Çalık Ahmed, orduya dayanarak, Cezayir ve Tunus gibi “tecemmu devleti ve cumhur cemaati”, yani cumhuriyet idaresi teklif etmişti. Bu eyaletlerin idaresi o zaman yeniçerilerin elindeydi. Ancak bu teklifler kabul görmemiştir.
Kırım Hanı?
1808’de Şehzâde Mahmud’u öldürmeye gelenler, “Gerekirse Esma Sultan’ı padişah yaparız” demişlerdi. Kadının padişahlığı mümkün olmadığı halde, böyle söylemeleri Osmanlı hanedanından başkasının hükümdarlığının hayal edilemediğini gösterir. Zaten Osmanlılarda emniyet mülahazasıyla hanedandan başka aristokrasinin ortaya çıkmasına imkân verilmemiştir.
Aynı darbeciler, “Hanedanın son âzâsını katletmek mi istersiniz?” denildiğinde, “Girayları veya Konya çelebisini getiririz!” diye cevap vermişlerdi. Çelebi, Mevlânâ soyundandır. Eğinli Said Paşa, Mithat Paşa’nın “Âli Osman oluyor da, Âli Mithat niye olmasın?” dediğini abes bir lakırdı olarak naklediyor.
Avrupa’daki gibi olsun
Sultan Abdülmecid ve sonra Sultan Abdülaziz, çok mahzurları bulunan ekberiyet usulünü kaldırıp, tahtın Avrupa’da olduğu gibi hükümdarın büyük oğluna geçmesi kaidesini getirmeyi düşündüğü söylenir. Sultan Abdülmecid’in oğlu Şehzade Murad efendi’yi veliahd yapmak, İngiliz sefiri Sir Stratford-Redcliffe’in projesiydi. Rivayete göre aslında Padişah’ın da bunda gönlü olsa bile, henüz yazılı bir anayasa hükmü olmadığı halde, veraset usulünü değiştirmekten çekinmiştir.
Gerçi Cevdet Paşa bu fikre Canning’in karşı çıktığını ve “Bu surette hakkı iskat olunan şehzadeleri mahbus gibi tutamazsınız. Onlar da artık serbest gezerler. Bu halde içlerinden saltanat müddeisi zuhur edebilir. Halbuki bu devletin bir büyük kuvveti dahi kendisine muarız bir saltanat müddeisi olmaması hususudur” dediğini söyler. Buna şaşılır, zira bundan en ziyade menfaatli çıkacak olan İngiltere idi.
Sultan Mecid vefat ettiğinde bazı devlet ricali Murad Efendi’yi tahta çıkarmayı bile düşünmüştü. Cevdet Paşa, Sultan Mecid vefat ettiğinde, cülus merasimi davetiyelerinin üzerine Sultan Aziz’in isminin yazılmadığını; zira devlet ricalinin Aziz ve Murad Efendileri tahta çıkarmak hususunda ikiye bölündüğünü söyler. Cevdet Paşa, bu bir dedikodudur dese de o zaman serasker olan Rıza Paşa’nın Murad Efendi taraftarı olduğu pek meşhurdur (Tezâkir).
Benzeri bir proje, Sultan Abdülaziz zamanında tekrarlanmıştır. Burada Rus sefiri Ignatiyef başroldedir. Veliahd Murad Efendi’nin tavırlarından endişe duyan Padişah’ın oğlu Yusuf İzzeddin Efendi’yi veliahd yapmak istemişse de mümkün olmamıştır. Bunu da anlamak mümkündür. Rusya, ezeli düşmanı İngiltere’ye sempati duydugunu düşündüğü bir hükümdarı tahtta görmek istemezdi.
Sultan Hamid, Cuma selâmlığına giderken, yanına oğlu Burhaneddin Efendi’yi alırdı. Halbuki yaşça ondan büyük üç oğlu daha vardı. Bu, Padişah’ın kendisine hususi bir teveccühü olduğunun düşünülmesine yol açmıştı. 1905 senesinde Padişah’ın esrarengiz şekilde hastalanması, herkeste bir ölüm beklentisi hasıl etmişti. Öte yandan bir türlü çözülemeyen Ermeni meselesi sebebiyle, Avrupa’da Padişah’ın popülaritesi hayli azalmıştı.
Jön Türkler’in Anglofil (İngiliz taraftarı) kolundan Satvet Lütfi (Tozan); Prens Sabahaddin, Ali Rıza ve Nâmık Zeki (Aral) Beylerle beraber, II. Meşrutiyet’ten üç sene evvel (1905) Cemiyet-i İnkılâbiyye adında adem-i merkeziyetçi bir teşkilat kurmuştu. Maksatları, Sultan Hamid’i tahttan indirip, yerine Şehzade Burhaneddin Efendi’yi geçirmekti. Fakat muvaffak olamadı.
Bu dedikodu bir müddet ortalıkta dolaşmıştır. Bazılarına göre projenin ardında Almanya ve Alman sefiri Marshall von Bieberstein vardır. Reşad Efendi, Fransa yanlısı görülmektedir. Nitekim Koelnische Zeitung 16 Ağustos 1906 tarihli nüshasında, “Kısa bir zaman sonra, Şehzade Burhaneddin Efendi’yi veliahd yapmak üzere bir ferman neşredileceğini beklemek için kuvvetli sebepler vardır” yazarak ağız yoklamıştı. Haber, Avrupa amme efkârında hayret ve gürültüye sebebiyet verdi. 31 Ağustos’ta ise, meselenin şimdilik rafa kalktığını haber veriyordu.
Times, 11 Ekim 1906 nüshasında, Almanya’nın Burhaneddin Efendi’yi desteklemesi bir sır değildir” diye yazmış; hatta 29 Ekim nüshasında, Almanya’ya verilen imtiyazların sebebinin, bu Şehzade’nin veliahdlığını desteklemekten olduğunu iddia etmiştir. Vambery, 17 Kasım’da, Burhaneddin Efendi’nin veliahdlığının halk tarafından kabul görmeyeceğini ve Almanya’nın da menfaatlerine zarar vereceğini söylemiştir.
Montreal’den Daily Star (21 Ağustos), Belçika’dan Currier (23 Ağustos), İngiltere’den Westminister Gazette (28 Ağustos), New York’tan World (31 Ağustos), bunu aslında Yıldız Kamarillası denilen Sultan Hamid’in yakın çevresinin organize edip Padişah’a telkin ettiğini, maksatlarının da Padişah’tan sonra, güçlü pozisyonlarını aynen devam ettirmek olduğunu yazmıştır. Westminister Gazette’nin rivayetine göre, Padişah bu meseleyi, Ferid, Said, Abdurrahman ve Kamil Paşa’ya danışmış, bunlar aynı endişeyle menfi rey bildirmiştir. (Paul Fesch, Constantinople aux derniers jours d’Abdul-Hamid)
Hin oğlu hin
İttihatçılar, Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indirip, yerine mülayim kardeşi Sultan Reşad’ı geçirdiler. Yeni padişah, darbecilerin önüne koyduğu bütün evrakı imzalayan bir noter gibiydi. Ancak yaşlı ve hastaydı.
Kendilerinden ve müttefik Almanya’dan hoşlanmadığını bildikleri; tahta çıkarsa hiç de kendi emirlerinde çalışacağa benzemeyen Veliahd Yusuf İzzeddin Efendi’yi mahrum edip, bir başka şehzâdeyi taht namzedi yapmayı düşündüler. Sultan Reşad’ın hastalığının artması, onları iyice endişeye sevketti.
Jön Türkler’in pek sevdiği sabık padişah Sultan V. Murad’ın oğlu Salahaddin Efendi düşünüldü. Salahaddin Efendi, kültürlü; ama tam amcası gibi mülayim idi. Fakat Salahaddin Efendi 1915’te ölüverince, akla Sultan Reşad’ın safdil, ama halk arasında popüler oğlu Ziyaeddin Efendi geldi.
İngiltere Kralı V. George, 1912’de Hindistan seyahati sırasında, Mısır sahilinden geçerken, babası namına Kral’ı selâmlamaya giden heyetin başında bulunmuş; bu diplomatik vazifeyi gayet iyi yerine getirmişti. Ancak kötüye giden harbin dağdağası içinde buna kalkışamadılar. Sultan Reşad da iyileşti.
Cinayet komplosu
Tam o sırada 1916 yılında Yusuf İzzeddin Efendi, şâibeli bir şekilde vefat etti. Babası gibi intihar süsü verilmiş bu ölümün, bilhassa Enver Paşa ve Almanya tarafından tertiplenmiş bir cinayet olduğu fikri hâkimdir. O ölünce, aksi gibi, İttihatçıları sevmeyen, ama rengini belli etmeyen Şehzâde Vahîdeddin Efendi veliahd oldu.
O zamanlar İstanbul’un meşhur kulüplerinden Serkldoryan’da bir arkadaşı İstanbul muhafızı Cemal Paşa’ya, “Gerçi Vahîdeddin Efendi’nin İttihad ve Terakki’ye düşman olduğunda şüphe yoktur. Ama bugün veliahd bulunuyor. Şehzâde’nin bu kadar sıkı ve açıkça gözetlenmesi doğru mudur?” dediğinde Cemal Paşa’nın tepesi atarak, “Sen ne söylüyorsun azizim? Veliahd da kim oluyormuş? Hânedan, benim çizmemin altındadır. Hepsini çiğner geçerim. Sen, benim kim olduğumu biliyor musun? Ben istesem, yarın padişahı görür; sadrazam olurum,” diye cevap vermiştir.
Yusuf İzzeddin Efendi veliahd iken, Vahîdeddin Efendi de o zamana kadar mevcut bulunmayan bir makama, ikinci veliahdlığa getirilmişti. Bunun sebebi hakkında türlü tefsirler yapılmıştır. Güya Veliahd tahta çıkınca, veraset usulünü oğlu Nizâmeddin Efendi lehine değiştirmeyi düşündüğü için, böyle bir tedbire gidilmiştir.
Ben sıramı beklerim!
Sultan Vahîdeddin 1918’de tahta çıktığında, İttihatçılar henüz iktidarda idi. Öteden beri kendisini öldürmeyi planlayan bu komitacılara karşı, kayınbiraderi hademe-i hassa kumandanı Zeki Bey’den istifade ederek, sadakatleriyle meşhur Çerkezlerden bir hususi muhafız birliği kurmaya teşebbüs etti.
Gerçekten İttihatçılar, yeni padişahı öldürüp, yerine Veliahd Abdülmecid Efendi’yi çıkarmak istedi. Talât Paşa, öldürmek yerine hal‘ etmeyi kâfi gördü. Bu yolda veliahda eniştesi Ahmed Zülkifl Paşa ile haber yollandı ise de veliahd, “Bu zamanda cebir yoluyla padişahı atıp yerine benim geçmem doğru değildir. Ben sıramı bekler ve ancak sıram gelince tahta çıkarım” cevabını verdi. Bulgar ordularının bozgunu üzerine komitacılar kendi başlarının derdine düştüler.
Sultan Vahîdeddin devrindeki enteresan teşebbüsleri inşallah başka bir yazıda ele alırız.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024