Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

DİL BAYRAMI EFSANESİ ve KARAMANOĞLU MEHMED BEY

Karamanoğlu Mehmed Bey, Türkçe'den başka lisan bilmeyen bir Türkmen beyiydi. İşgal ettiği payitaht Konya'da katakulliye gelmekten korkuyordu.
26 Ekim 2020 Pazartesi
26.10.2020

  Dünya güzeli Türkçe lisanının dejenerasyonunun başladığı Türk Dil Kurultayı’nın açılışı olan 26 Eylül (1932) tarihi, memleketimizde dil bayramı olarak kutlanır. Karamanlılar bununla iktifa etmez; 13 Mayıs’ta bir dil bayramı daha kutlarlar. Bu gün konuşmalar yapılır; Ermenek’te Karamanoğlu Mehmed Bey’in kabri ziyaret edilir.

Rivayet odur ki, Karamanoğlu Mehmed Bey, 1277 senesinde bu gün, “Bu günden sonra hiç kimse Türkçe’den başka dil konuşmayacak” diye bir ferman neşretmiş.

Bu sebeple Karamanoğlu Mehmed Bey’in bir heykeli dikilerek, eline bu söz yazılıp tutuşturulmuştur. Hâdisenin aslı Türk Tarih Kurumu’nun mecmuası Belleten’de Prof. Dr. Erdoğan Merçil tarafından uzun yazıldığı halde, kimse bu hatadan vazgeçmemiştir.

Karaman'da dil bayramı
Karaman'da dil bayramı

Nabza göre şerbet

Efsaneyi Fuad Köprülü uydurmuştur. 1914’te Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı eserinde, Hayrullah Efendi Tarihi’nden alarak: “Divanda kıraat olunacak evrakın mecmuu lisan-ı türkî üzre olup, elsine-i saire ile tekellüm olunması [başka dillerle konuşulması] muhkem yasak oldu” der. Burada hiç ismi geçmediği halde, birkaç sayfa sonra vesika göstermeden, Karamanoğlu Mehmed Bey’in Türkçe’yi resmi lisan yaptığını söyler. [Hayrullah Efendi’nin verdiği tarihe göre, hâdise 11 Mayıs 1278’dedir.]

O günler, Jön Türklerin, Türkifikasyon politikasının en canlı günleridir. Nabza göre şerbet vermeyi iyi bilen Köprülü, 1930’da neşrettiği Anadolu’da Türk Dilinin Tekâmülü makalesinde kaynak vermeden der ki: “Karamanoğlu Mehmed Bey, Konya’yı zapt ettiği zaman divan işlerinde yalnız Türkçe kullanılmasını emretmiş ve bir rivayete göre eski kâtiplerden bir takımı katlettirmiştir.” Görülüyor ki hızını alamayıp Karamanoğlu’na başrol vermiş, bir de bu uğurda kan döktürmüştür.

Efsaneyi Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da sürdürmüştür. Anadolu Beylikleri kitabında der ki: “Mehmed Bey, Siyavuş’u hükümdar ilan eyledikten sonra Farsça olan resmî muharreratı [yazışmaları] kaldırarak, onun yerine Türkçe muharreratı koydu. Bu suretle divandan çıkan yazılar ve gelecek cevapların Türkçe olması kendisi için emniyeti mucip oluyordu.”

Hakikat sandım masalı

Hâdiseyi hakikat kabul eden Prof. Dr. Erol Güngör, Tarihte Türkler eserinde buna bir gerekçe bulmaya çalışır: “Çokları bunun Karamanoğlu Mehmed Bey’in Türkçülüğünden, milliyet şuurunun kuvvetinden doğmuş bir emir olduğunu sanarak, Karamanoğlu’nu Selçuklulara karşı milliyetçiliğin savunucusu gibi görürler. Aslında Karamanoğlu’nun bütün gayesi, devlet idaresinde bulunan okumuş tabakanın, yani aydınların tesirini ortadan kaldırmaktı. Kendisinin hiçbir tahsili ve kültürü olmadığı için Selçuklu idarecileri karşısında eksiklik duyuyor, oralarda ne olup bittiğini bir türlü anlamıyordu.”

Selçuklu mütehassısı Prof. Dr. Osman Turan da Selçuklular Tarihi’nde hâdiseyi değil de, Karamanoğlu’nun gayesini sorgular: “Lakin Karamanoğulları derhal Konya’dan çıkarıldıkları gibi tekrar oraya yerleştikten sonra da bu teşebbüslerini gerçekleştirmediler. Esasen bu harekette millî duygunun mu, kültür durumlarının mı daha fazla rol oynadığını tesbit edecek bir delile de sahip değiliz. Bundan başka Farsça devam eden bütün devlet muamelatının bir emirle ve derhal Türkçe’ye çevrilmesi de kolay değildi. Türkçe’nin devlet işlerinde ilk defa kullanılması, Osmanlılara aittir. Hatta daha Orhan Gazi zamanında bir vakfiye kitabesi bile Türkçe yazılmıştı.”

Şahabeddin Tekindağ’ın İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı Karamanlılar maddesinde, karardan bahsedilir; ama Karamanoğlu ismi geçmez. Linguist Prof. Dr. Faruk Timurtaş, hatta Selçuklu mütehassısı Faruk Sümer ve İbrahim Kafesoğlu da –milliyetçilik saikiyle olsa gerek- bu rivayeti sorgulamadan sahiplenmiştir.

Sahte kahraman

1243'de Kösedağ mağlubiyeti ardından Moğollar, Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev’i İran’a götürmüştü. Bundan istifade eden Larende (Karaman) beyi Karamanoğlu Mehmed, etrafına topladığı 10 bin kadar köylü ile Konya’yı işgal etti. İki evvelki Sultan II. İzzeddin Keykâvus’un oğlu olduğu iddia edilen Mesut adında bir düzenbazı, Siyavuş adıyla tahta oturttu. Halkın ve resmî tarihçilerin Cimri diye andığı Siyavuş’un veziri oldu. Bir yandan da adamlarına etraf kasaba ve köyleri yağmalattı.

Vezir Sahib Ata’nın oğulları, hayatları pahasına bunlarla uğraştılar; ama baş edemediler. Bu sırada memlekete dönen Sultan III. Gıyaseddin Keyhüsrev, Moğollardan yardım istedi. Dinsizin hakkından imansız gelir fehvasınca, Moğollar, Cimri ve Karamanoğlu’nun üzerine yürüdü. İkisi de kaçtılar.

O devrin tarihçisi İbn Bibi’nin, dedesini Larende’ye kömür çeken bir köylü olarak tanıttığı, zamanın şartlarından istifade ederek, beylik postuna oturan sahte kahraman Karamanoğlu, bir yerde pusuya düşürülüp öldürüldü. Cimri de ertesi sene yakalanıp idam edildi. (Böyleyken Karaman resmi tarihçiliği, Osman Gazi’yi, Selçuklu sultanının koyunlarını güden bir çoban olarak tavsif eder.)

Karamanoğlu Mehmet Beyin Karaman'daki heykeli
Karamanoğlu Mehmet Beyin Karaman'daki heykeli

Cimri adında bir harami

Selçuklu devrini idrak eden tarihçilerden Aksarayî, 1323’de kaleme aldığı Müsâmere adlı eserinde şöyle anlatır: “Cimri taraftarları, Konya’da saltanat sarayının bütün mal ve hazinesini yağmaladılar. Selçuk Devleti’nin bu eski başşehri şimdi de onun saltanatına boyun eğdi. Alçak bir şeytan, Süleyman Tahtı’na oturdu. Adına hutbe okundu ve para kesildi. Beraberindeki çapulcular her tarafta talana ve yağmacılığa koyuldular.” 

Farsça Selçuknâme’de ise şöyle anlatılır: “Ansızın bir şahıs (Cimri) ortaya çıkarak ben İzzeddin Keykavus’un oğlu Mesud’um dedi. Köylülerden 10 bin kişi toplayıp Konya’nın üstüne yürüdü. Kale kapılarım ateşe verdiler, şehri ele geçirdiler. O şahıs tahta oturdu, adına hutbe okuttular. Karamanoğlu’nu kendine vezir edindi.” 

Karamanoğulları’na ait Şikârî Tarihi’de, “Sultan Alâaddin, Cimri namında bir haramiyi haps eylemişti. Karamanoğlu bunu hapisten çıkarıp, Konya’ya hâkim eyledi” diyor. Bunların hiç birinde Türkçe hâdisesinden bahis yoktur. Peki nereden çıkıyor bu rivayet?

Şehirde çağırtmak

İbn Bibi 1281’de kaleme aldığı el-Evâmirü’l-Alâiyye’de der ki: “Cimri’yi şehre getirdiler, devlethanede sultanların makamına oturttular. Ertesi gün büyük bir ihtişam ve debdebe içinde kalabalık maiyetiyle ata bindirip şehrin etrafında gezdirdiler. Dönünce divan kurdular. Her tarafa, ileri gelenleri çağırmak için fermanlar çıkardılar. Şehirde çağırttılar ki, şimden girü hiç kimesne kapuda ve divânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayri dil söylemeyeler. Birkaç gün sonra vezirlik Karamanoğlu Mehmed Bey’e verildi.”

Görülüyor ki, bu karar, divanda alınmış; Karamanoğlu birkaç gün sonra vezir olmuştur. İbn Bibi’nin Yazıcızade tercümesinde “ferman” yok; “çağırtmak” yani ilan var. Selçuklularda, resmî yazışmalar Farsça yürütülürdü. Bunun sebebi, hem Farsça’nın zenginliği, hem de emniyet idi. Osmanlılarda da bazı maliye kayıtları gizlilik endişesiyle Farsça tutulmuştur. Ortaçağ’da üstelik çeşitli lisanlar konuşan halka sahip bir devletin, resmî lisan ilan etmesi kadar manasız bir şey olamaz. Resmi lisan furyası, son asırların mahsulüdür.

Türkçe Konuş Vatandaş!

Netice itibariyle, “Türkçe konuş!” emri, bir ferman değil; karardır. Ferman olsa bile, Karamanoğlu’na ait değildir. Çünki vezir, ferman çıkaramaz. Fermanı hükümdar çıkarır. Kaldı ki bu karar, birkaç gün ya tatbik edilmiş ya edilmemiş; daha onun zamanında eski hale dönülmüştür. Çünki Cimri-Karamanoğlu komedyası 37 gün sürmüştür. Bu işin bir kıymeti varsa, o da Karamanoğlu’na değil, Cimri’ye aittir.

İbn Bibi birkaç satır sonra, Mehmed Bey’in “defterleri dahi Türkçe yazalar” tamiminden bahsederek der ki: “Türkçe’yi o zamanlar Arap harfleriyle yazmak âdet olmamıştı. Zira Türkçe’nin kayda geçirilmesi kolay değildi. Her kâtip, kendi anladığı şekilde yazıyordu. Bu sebeple çaresiz kalıp Farsça ve Arapça yazarlardı.”

Ne Cimri, ne de Mehmed Bey Türkçe’den başka dil biliyordu. Arapça ve Farsça’nın yaygın olarak kullanıldığı payitaht Konya’da acze düştüler. Etraflarında olup biteni anlayamadıkları için “Vatandaş Türkçe konuş!” kabilinden bir yasak getirdiler.

Cahil ve gaddar

Ancak bu ne Türkçülükten, ne de Türkçe gayretinden idi. Bilakis idareye hâkim olamama sıkıntısından kaynaklanıyordu. Yani Farsça bilmeyen darbeciler, işgal ettikleri Selçuklu merkezinde, herhangi bir katakulliye gelmek istemiyordu.

Evet, Karamanoğulları, Osmanlılarla pek iyi münasebet içinde olmamış; verdiği sözleri tutmamış; hatta her fırsatta güç mücadelesi adına ecnebilerle ittifak yapmaktan çekinmemiştir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Osman Gazi’nin sonuna kadar tazimde bulunduğu Selçuklu sarayı ile irtibatını hemen kesmiştir. Gerçi bunlar, neticede hatasıyla sevabıyla tarihteki yerini almış bir Türk beyliğini serapa kötülemek için kâfi sebep değildir.

Karaman dil bayramı faaliyetlerinden
Karaman dil bayramı faaliyetlerinden

Ama kroniklere göre cahil ve gaddar bir Türkmen beyi olmaktan öte vasfı bulunmayan Karamanoğlu’nu yabancılaşmış Selçuklu saray çevresine meydan okuyan biri olarak lanse etmek doğru değildir. Hele “Türkçe hassasiyeti”nden bahsedip, “Türkçe’nin kaderini değiştiren kahraman” sıfatıyla “Türk Büyükleri” arasında hürmetle anmak, her yere heykellerini dikip, adını üniversitelere, parklara, camilere vermek, namına milli piyesler yazmak, ancak bizde rastlanabilecek trajikomik bir hadisedir.

Jön Türklerin, kendilerine Türk tarihinden atalar uydurmaya çalıştığı 20’li yıllarda, hem Türkçe’den Arapça ve Farsça kelimeleri tasfiye etmek, hem de Türkçe’den başka lisanları yasaklamak politikasında, kendilerine bir meşruiyet öncüsü arayıp bu efsaneye sarıldığı anlaşılıyor. Halbuki, Türkçe’ye ve Türk kültürüne sahip çıkıp himaye eden, onu ordu, ilim ve bürokrasi lisanı hâline getiren Osmanlılar olmuştur.