MANDA MÜNAKAŞALARINA SON NOKTA: SİVAS KONGRESİ
Ağır bir mağlubiyetle neticelenen I. Cihan Harbi sonrasında, müttefiklerin emellerinden endişe eden bazıları, savaşılmamış bir düşman olan Amerika’nın mandasına bel bağlamışlardı. İsmet İnönü’den Halide Edib’e kadar, Anadolu hareketinin öncülerinin çoğu bu fikirdeydi.
Hatta Kazım Karabekir’e inanmak caizse, kendisi hariç herkes mandacıydı; hatta hareketin lideri Mustafa Kemal Paşa bile, “Şu Amerikalılar manda mıdır, nedir, bir an evvel kabul etseler de memleket de, millet de bu herc-ü mercden kurtulsa” demek mecburiyetinde kalmıştır. (İstiklâl Harbimiz, İst. 1960, Vesikalar)
Nitekim bir dizi röportaj verdiği Chicago Daily News muhabiri/istihbarat ajanı Louis Edgar Browne, siyasî değil, ama sosyal ve ekonomik manda manasına gelen bir statüyü kabul edip etmeyeceklerini kendisinden öğrenmek istedi. O ise, “Amerika’nın kabul edeceğine dair garanti verirseniz evet. Aksi takdirde böyle bir mesuliyeti üzerime alamam” dedi. Başkan Wilson’un manda komisyonu reisi Mr. Crane’in adamı olan ve Sivas Kongresi’ne de katılan Browne, bunda tereddütleri bulunduğunu söyledi. (Lord Kinross, Bir Milletin Doğuşu, I/296)
Mandaya ışık
Manda meselesi, Erzurum Kongresi’nin teyidi mahiyetinde bulunan ve çağrılan delegelerin çoğunun gelmediği Sivas Kongresi’nde 8 Eylül 1919’da dile getirildi. Uzun konuşan Refet (Bele) Bey dedi ki: “Milletlerin vicdanına hürmetkâr Amerikan mandasının kabulüyle herkesi esir etmek arzusundaki İngilizlerin elinden kurtulacağız…
Manda ile istiklal birbirine engel şeyler değildir. XX. yüzyılda 500 milyon lira borcu, yıkık bir yurdu, pek verimli olmayan bir toprağı ve ancak 10-15 milyon lira geliri olan bir millet, dış yardım olmaksızın yaşayamaz. Aksi takdirde ileride Yunanistan’ın tecavüzüne karşı bile kendimizi koruyamayız. Bundan dolayı Amerikan mandası, her şeyden önce bir kefil ve destek bulmak için lazımdır.”
Rauf (Orbay) Bey ortalama bir konuşma yaptı ve nihayet Amerikan mandasına ışık yakıldı. Sivas Kongresi kararlarının 7. maddesi şöyledir: “Devlet ve milletimizin dâhilî ve hâricî istiklâli ve vatanımızın tamamiyeti mahfuz kalmak şartıyla, 6. maddede musarrah hudud dâhilinde, milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi bir devletin fennî, sınaî ve iktisadî muavenetini memnuniyetle karşılarız.” (Bu devlet Amerika idi elbette.)
Bazıları maddenin mandaya dair olmadığını iddia etmişse de, o zamanın gündemini bilenler bunun ne manaya geldiğini anlar. Böylece açıkça “Mandaya evet” kararı çıktığı halde, ufak bir dokunuşla Sivas Kongresi resmi tarihe “Manda ve himaye kabul edilemez” sloganıyla düşmüştür.
Sessiz ve derinden
9 Eylül’de Amerikan Senatosu’na, altında Sivas Millî Kongresi adına Mustafa Kemal, İsmail Fazıl, Rauf Bey’in imzaları bulunan şöyle bir telgraf çekildi: “Sivas Millî Kongresi, Birleşik Amerika Âyân Meclisi’ne (Senato’ya) şu ricada bulunmayı, bugün yine ittifakla kararlaştırmıştır. Âzânızdan mürekkep bir komiteyi Osmanlı İmparatorluğu’nun her köşesine göndermenizi diliyoruz.”
İstanbul’daki ABD yüksek komiseri Amiral Bristol, 14 Ağustos 1919 tarihli raporunda, 9.Ordu Müfettişi’nin İstanbul'daki yakınlarına gönderdiği hususi mektuplarda Amerikan mandasını yeğ tuttuğunu beyan ettiğini; 12 Eylül 1919’da çektiği telgrafta da, Sivas’ta ittifakla Amerikan mandasının kabul edildiğini yazdı.
Petrol denizi
Sivas’ta kongre reisinin tavrı net değildir. Manda hakkında konuşmaları sessizce dinlemiş; lehte veya aleyhte konuşmamıştır. Bunun üzerine Başkan Wilson, Eylül 1919’da General Harbord riyasetinde 46 kişilik bir heyet yollayarak, Anadolu, Kafkasya ve Suriye’de Amerika’nın menfaatleri ve karşılaşacağı mesuliyetler hakkında tetkikat yapmasını istedi.
Heyet, dönüşte verdiği raporda, 5 seneden sonra memleketin kendisini toparlayabileceğini, tren yolları inşaının Amerikan sermayesine faydası olduğunu, bunun Amerika’nın mıntıkada kuvvetini ve itibarını takviye edeceğini, aynı zamanda halkın da âdil bir idareye kavuşacağını hikâye ederek; güneydeki petrol denizinden üstü örtülü bahseder.
Bir taşla iki kuş
Şark’ın Hükümdarı pozisyonundaki Karabekir’in hatıralarında, kendi otoritesini sarsacağı endişesiyle pek ciddiye alınmayan Sivas Kongresi, aslında yakın tarih için zannedildiğinden daha ehemmiyetlidir.
Amasya Tamimi ile Anadolu ve Rumeli’deki Müdafaa-i Hukuk teşkilatlarınca her sancağı temsilen 3 kişinin gönderilmesi istenmişti. Esasen kongreye Anadolu itibar etmediği ve azaların 30’u bulmadığı görülünce, Mustafa Kemal Paşa kendince gayet isabetli davranarak yanındaki maiyetinin her birini bir vilayetin delegesi sayarak kongreye katmıştır.
Halifeye sadakat sözleri ile açılan kongrede, İstanbul ile bağlar tamamen koparıldı. Heyet-i Temsiliye adıyla İstanbul’a alternatif muvakkat hükümet kuruldu. Sivas, saltanat merkezi ile alâkasını kesen ilk vilâyet oldu. Sonra Afyon, Konya ve Eskişehir düşmüştür. Böylece İstanbul’a karşı ilk koz oynanmıştır.
Kongre sırasında Elaziz Vâlisi Miralay Ali Galib Bey’in, İngiliz istihbaratçı Binbaşı Noel ile beraber asker yollayıp kongreyi dağıtacağı haberi yayıldı. İkisinin de tevkifi için üzerlerine bir birlik yollandı. Ali Galib Bey kaçtı; Noel tutuklandıysa da; serbest bırakıldı.
İngilizler, Sadrazam’ın millici hareketin üzerine yürüme teklifini kabul etmediği gibi, Anadolu’daki birliklerini de geri çekti. İngiltere’nin bu komplosu Ankara hareketinin önünü açmış; milli harekete beklediği fırsatı vermiştir.
İlk diplomatik faaliyet
Heyet-i Temsiliye Reisi, 22 Eylül 1919’da Harbord ve heyeti ile görüştü. Bu mülakat Ankara hareketinin ilk milletlerarası faaliyetidir. Bekir Sami, Rauf ve Rüstem Beylerin hazır bulunduğu bu mülakatta devletin tamamiyetini ve istiklalini, tarafsız bir devletin, yani Amerika’nın himayesi ile temin etmek istendiği söylenerek 24 Eylül’de de buna dair yazılı bir memorandum verildi. Mektup, Browne’a verilmiş ve senatoya teslim edilmiştir. Nutuk’ta bu kısımlar çok örtülü geçer; hatta kongre kararı üzerine Amerika’ya mektup yazılıp yazılmadığını hatırlamadığını söyler.
Göz boyama taktiği
Esasen Wilson, bu fakir topraklar üzerinde bir manda idaresine taraftar değildi; sadece Ermenistan üzerinde bir mandaya gönüllüydü. Kongre bunu reddetti. Böylece Amerikan mandası projesi suya düştü.
Wilson’un hakiki düşüncesini evvelce Browne’dan öğrenen Kemal Paşa’nın tavırlarındaki belirsizliğin sebebi buydu. Üstelik o, İstanbul’da iken temas ettiği İngilizlerin, memleketin istikbali hakkındaki kararlılıklarını iyi anlamıştı. 4 Mart 1921’de Wilson düştü; Amerika içine döndü.
Bazıları Ankara’nın hiçbir zaman manda taraftarı olmadığını, göz boyama taktiği takip ettiğini iddia eder. İngiltere’nin manda taraftarlığı bilindiği için, başta açıkça karşı çıkmamış; Amerikan’ın tavrı net olmadığı için, taraftar da görünmemiştir. Böylece hem manda İngilizlere karşı koz olarak kullanılmış; hem mandacıların gönlü hoş tutulmuş; hem de Amerika’nın malî desteği alınmak istenmiştir. (Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, I/122)
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024