BUGÜN BAYRAM GÜNÜDÜR, ÂLEM EĞLENİR!
Ramazan ayı gibi, bayram da hilalin rüyeti ve usulüne göre ilanıyla başlardı. Rüyet, Bayezid Kulesi’nden yapılır; ayrıca Çamlıca Tepesi, Bursa’da Keşiş Dağı ve Kayseri’de Erciyes Dağı’nda râsıtlar hilali gözlerdi. Hilal görülürse, bayram ilan edilir; görülmezse ay otuza tamamlanıp ertesi gün bayram yapılırdı.
Osmanlılarda bayram arefesinde top atışı yapılır; bayramın son gününde de yine top atışıyla bayramın bittiği ilan olunur. Ramazan geceleri gibi bayramda da davulcular gezer. Hem bahşiş toplar, hem ortalığı şenlendirir. Mehteran, muayyen saat ve mekânlarda nevbet vururdu. Yeniçeri Ocağının ve ezcümle Mehteran’ın lağvından sonra Mızıka-ı Hümayun konserler verirdi.
Sevinç günleri
Türkçe bayram kelimesi, Farsça bezram (bezm+ram) kelimesinden gelir ki, manası “neşe meclisi” demektir. Bayramlar sevinç günleridir. “Bayram gelmiş neyime/Kan dolar yüreğime” misali, bugünlerde acısı, sıkıntısı olanları, eş dost ziyaret ederek, hediyeleşerek sevindirmeye çalışır. Bugün doğan çocuklara uğur sayarak Bayram adını vermek de Türklerin âdetidir.
Arapça bayram için ıyd (eid) kelimesi kullanılır ki dönüş manasına avdet kökünden gelir. Her sene dönüp geldiği için bu ismi almıştır.
Bayramlar sevinç günleridir. Dinin, eğlenmeyi, neşelenmeyi, güzel giyinmeyi, güzel şeyler yemeyi tavsiye ettiği günlerdir. Şark insanı, sevinç ve üzüntüyü beraber yaşamayı tercih eder. Bayramlar, bir araya gelme vesilesidir. Hayatın yeknesaklıktan çıktığı renkli günlerdir.
Eğlenceli zamanlara “bayram havası”; eşi dostu nadiren arayıp soranlara “bayram ağası”; zevksiz giyinen erkeklere “bayram koçu” denir. Seyrek yapılan işler için “Bayramda Seyranda” veya bir Bektaşi fıkrasına da mevzu olduğu gibi “Bayramdan Bayrama” denir. “Bayram Etmek” aşırı sevinmektir. Beklenmedik yakınlıklar için “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” tabir vardır. Kaba konuşanlar için, “Bayramlık Ağzını Açtı” derler.
Eski Türkler’de yılın başında ve beşinci ayda kutladıkları bayramları vardı. Kurban keser, büyük ziyafet ve merasimler tertip ederlerdi. Ayrıca Eski Türk dininde çok ehemmiyetli yeri olan atalarının kabirlerini ziyaret edip dua okurlardı.
Apukurya maskarası
İbraniler, göçebe ve hayvancı idi. Sonra yerleşik ve ziraatçi hâle geldiler. Yahudilerin, aslı Ken’anîlerden gelme ziraatla alâkalı üç bayramı vardır: 1-Pesah (Fısh). Ekinler biçilmeye başladığında kutlanan mayasız ekmek bayramı. Mısır’dan çıkışı sembolize eder. 2-Şavuot (Pentikost=50.Gün). Yedi hafta süren hasad neticesi tarladan mahsulün ilk alındığı zaman hasad veya haftalar bayramı. 3-Sukot. Bağbozumu sırasında kutlanan haymeler (çadırlar) bayramı. Şaloş Regalim (regel=vesile) adı verilen bu üç bayramda Yahudiler kurban adamak üzere Kudüs’teki Büyük Mâbed’e giderdi.
Yeni ayın doğuşunu tes’id eden Roş-hodeş aylık bir bayramdır. Roş ha-Şana yılbaşı bayramıdır. Yedinci ayın onundaki Yom Kipur (yevm-i kefare=kefâret günü) bayramı çöldeki yolculuk sırasında tesis edilen bir oruç ve nedâmet günüdür. Eski Ahid’de bulunmayan Hanuka ve Purim gibi başka bayramları da vardır. Purim, herkesin renkli kıyafetler giyip yüzünü boyadığı ve çılgınca eğlenceler yaptığı bir bayramdır.
Hristiyanların en meşhur bayramı Aralık sonu veya Ocak başında Hazret-i İsa’nın doğduğu tarih olduğuna inanılan Noel’dir. Nisan’ın 15’inden sonraki ilk Pazar kutlanan Paskalya, Hazret-i İsa’nın dirildiğine inanılan bayramdır. Mezheplere göre farklı bayramlar da vardır.
Ama bu bayramların hepsi tarihi hatıralar sebebiyle derin hüzün içinde idrak edilir. Bu sebeple sonraki Hristiyanlar bir takım eğlenceli bayramlar ihdas etmiştir. Mesela Ortodoksların apukurya (apekriya) bayramı böyledir. Rumlar, Şubat ayında Paskalya’ya 40 gün kala başlayan perhizin hemen önündeki üç hafta boyunca her gün yüzlerine maske takıp sokaklara dökülür; sabaha kadar dans edip eğlenirlerdi. Acayip giyinenlere “Apukurya maskarasına dönmüşsün” denirdi. Romalıların Poseidon festivaline dayanan ve Osmanlıların bir şey demediği bu festival, cumhuriyet devrinde 1943’de yasaklanmıştır.
Şeker mi? Şükür mü?
İslâmiyette iki bayramı vardır. Biri oruç ayı olan Ramazan’ın hemen ardından başlar ve üç gün sürer. Aslında bir gündür. İki gün de Medinelilerin iki günlük bayramına bedel olarak kabul edilmiştir. Bu bayrama Iydü’l-Fıtr denir. Bütün İslâm coğrafyasında bu isimle bilinir. Fıtr, Arapça oruç açmak demektir. İftar ve futur (kahvaltı) ile fakirlere verilen fitre bu köktendir. Bu bayramda tatlı yemek Hazret-i Peygamber’in tavsiyesi olduğu için, Türkler bu bayrama Şeker Bayramı da demiştir.
Bunun aslının Şükür Bayramı olduğuna dair iddianın aslı esası yoktur. Şemseddin Sami’nin Kâmûs-i Türkî’sinden, Ahmed Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmanî’sine kadar Osmanlı münevverlerinin kitaplarında, 1890 tarihli Redhouse’da ve 1913 tarihli Brill’in İslâm Ansiklopedisi’nde hep Şeker Bayramı geçer.
Yani bu tabir, sadece modern kesimin uydurduğu veya tercih ettiği bir şey değildir. Tatlı yeme sünnetini hatırlattığı için İslâmî kesimin karşı çıkması da yersizdir. Halk arasında Şeker Bayramı’na Küçük Bayram, Kurban Bayramı’na da Büyük Bayram dendiği vakidir. Kaldı ki Ramazan bayramı tabiri de doğru değildir. Zira Ramazan ayı bitmiş; Şevval ayı başlamıştır.
İslâmiyetteki ikinci bayram, kurban ibadetinin ifa edildiği bayramdır. Iydü’l-Adhâ denir. Adhâ, Arapça’da kurbanlar demektir. Öncekinden 70 gün sonra başlar. Dört gün sürer. Hac ibadeti de bu günlerde tamamlanır.
Kılıçlar ağaca
İslâmiyet, başka dinlere ait bayramların kutlanmasını men eder. Cahiliye devrinde Mekkeliler bayram günleri panayırlar kurar; bir yandan envai eğlenceler tertiplerdi. Hac zamanı, aynı zamanda bayramdı. Zilkade ayında Ukaz ve Mecenne’de iki büyük panayır kurulurdu. Sonra Zülmecaz panayırına geçilir. Oradan da Arafat’a çıkılırdı. Bu günlerde harb ve kavga yasaktı. Uzaktan gelen misafirler de Kâbe’yi ziyaret ederdi.
Bir de Zâtülenvat Bayramı vardı. Her yerden gelen Araplar, Hudeybiye’de bu Zâtülenvat ismindeki ağaca kılıçlarını asıp kurban keserler; sonra paltolarını ağaca asıp Kâbe’ye geçerlerdi. Altında sonradan Biat-ı Rıdvan denilen ve Müslümanların Cenab-ı Peygamber’e biat ettiği; Mekkelilerle Hudeybiye Sulhü’nün imzalandığı bu ağacı sonradan Hazret-i Ömer dini sebeple kestirtmiştir.
Daha hayırlısı geldi
Resulullah aleyhisselâmın 622’de Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında, Medinelilerin oynayıp eğlendiği iki bayramı vardı. Nevruz ve Mihrican adındaki bu iki bayramı İranlılardan öğrenmişlerdi. Cenab-ı Peygamber: “Allah, bu iki bayramınızı, onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Bunlar Kurban ve Fıtr bayramıdır” buyurdu.
Ensar eğlenceyi sever; Medine’de bayramlar, neşe içinde kutlanırdı. Buharî ve Müslim, Hazret-i Âişe’nin küçükken yaşadığı bir hâdiseyi nakleder: “Bir bayram günü, Habeşliler mescidin avlusuna gelip mızrak oyunu oynadılar. Resulullah beni çağırdı. Doyasıya seyrettim”.
Yine aynı yerde geçer: Bir bayram günü Hazret-i Ebu Bekr kızı Âişe’nin yanına girdiğinde, iki küçük cariyeyi def çalıp şarkı söylerken gördü. Onlara serzenişte bulununca, Resulullah: “Bırak ey Ebu Bekr, bayram günleridir!” buyurdu.
Bayram günleri oruç tutmak bile yasaklanmıştır. Eğlenceler esnasında asayişi bozabileceği endişesiyle bayram günlerinde silah taşınması da Cenab-ı Peygamber tarafından men edilmiştir.
Hemen bütün eski cemiyetlerde de bayramlar sevinç, eğlence ve deşarj günleri olmuştur. Ayrıca bayramlar, yeyilip içilen; güzel elbiseler giyilen; dans edilen; mahkûmların affedildiği günlerdir.
Bayram namazı
Her iki bayramda da güneş doğduktan sonra erkeklerin yapması gereken hususi bir ibadet vardır: Bayram namazı. Bu namaz câmide topluca kılınır. Köylük yerlerde Cuma gibi bayram namazı da kılınmaz; şehir ve kasabalarda ise musalla denilen açık mekânlarda topluca kılınırdı.
Sonra her camide kılınmak adet olmuştur. Başka zamanlarda namaz kılmayanlar bile, bu namaza gelirler; çocuklarını da götürürler. Pek çok kimsenin çocukluğundaki bayram namazı hatırası yıllarca zihninde yaşar; onun belki de dinle tek irtibatını teşkil eder.
Bayramlarda, ilk gün yaşlılar ziyaret edilir. Ailenin bir büyüğünde akşam yemeği veya sabah kahvaltısında buluşulur. Kabristan ziyaretleri unutulmaz. Bayramlarda türbeler ziyaret edilir. Mesela İstanbul’da mutlaka Eyüp Sultan’a da gidilir. Bugün bile bu âdet devam etmektedir.
Mendile bağlı para
Türk kültüründe, her hususi güne ait bir tatlı vardır. Bayramın tatlısı cevizli baklavadır. Bayramda akide şekeri, lokum, badem ezmesi gibi şekerlemeler önceden satın alınır. Misafire süslü bir tepside küçük kaşıklarla reçel çeşitleri ikram edilirdi.
Sonra, piyasada şekerlemeler çoğaldığı için olsa gerek, bu âdet terk edildi. Bayramda misafire kahve ve su; ardından da tatlı servisi yapılırdı. Tatlının yanında bazı yerlerde ayran verilirdi. Zira tatlı insanın iştahını keser; ayran ise iştahı açar.
Bayramda hediyeleşmek de âdettir. Eskiden fakirlere bayramdan önce yiyecek kumanyası ya da bir tepsi baklava gönderilirdi. Bayramda ziyarete gelenlerden bilhassa çocuklara mutlaka hediye verilir. Eskiden mendil ve çorap vermek âdetti. Elden para vermek hoş görülmediği için, nezaketen mendilin kenarına veya çorabın içine para bağlanırdı. Bayram günlerinde, çocuklar daha bir hoş görülür; “bayram yeri” denilen lunaparka götürülür.
Sarayda bayram
Müslüman devletlerde bayramlar çok ihtişamlı merasimlerle kutlanırdı. Bilhassa Tarsus gibi hududa yakın şehirlerde, yabancılara karşı İslâmiyetin güzelliğini ve Müslümanların ihtişamını göstermek için bu kutlamalar daha parlak yapılırdı. Esnaf, süslü elbiselerle geçit resmi yapardı. Dinî bayramlar, aynı zamanda resmî ihtifal (merasim) günleri idi.
Bayram geceleri fener alayları tertiplenirdi. Halkın tekbir ve tehlil sesleri göklere yükselirdi. Nehirlerdeki kayıklar süslenir; sahillerde kandiller yakılırdı. Halifenin veya valinin sarayı ışıklarla donatılırdı. Halk, bayram günleri yeni ve süslü elbiseler giyer; hatta memurlara ve fakirlere bayramlık elbise ve ayakkabı dağıtılırdı.
Osmanlı sarayında bayram, dinî muhtevası yanında, devletin ve hanedanın ihtişamını göstermek için de bir vesiledir. Zira monarşilerde otorite ve ihtişam, sadece askerî güc ile değil, merasimlerle de ortaya konur. Bayramlaşma, Sultan Fatih Kanunnamesi ile tanzim edilmiştir.
Bayram Alayı
Bayram günü sarayın içi meşalelerle süslenir. Bütün pencerelere fenerler asılır. Padişah, sabah namazını Topkapı Sarayı içindeki Ağalar Câmii’nde kıldıktan sonra, maiyetiyle sabah namazından sonra mukaddes emanetlerin saklandığı Hırka-ı Saadet dairesinde bayramlaşır.
Sonra padişahın resmi kabul mekânı olan Arz Odası’nda (son asırda Dolmabahçe Sarayı’nın Zülvecheyn Salonu’nda) devlet erkânı ile umumi olarak bayramlaşılır. Buna muayede merasimi denir ki, bayramlaşma demektir. Merasim devam ettiği müddetçe mehteran (mızıka) çalar.
Boğaz girişindeki gemilerden selam topları atılır. Sonra padişah süslü bir atın üzerinde şatafatlı bir ‘bayram alayı’ ile saraya yakın bir câmiye giderek bayram namazı kılar. Bayram namazından sonra, hareme geçerek ailesi ve harem halkı ile bayramlaşırdı.
Bayram günlerinde sokaklarda bayram alayı tertiplenir. Maytaplar atılır. Enderun-i Hümayun denilen saray akademisindeki gençler, kılıç, tüfek, ok ve gürzlerle gösteriler yaparlar. Güreş müsabakaları tertiplenir. Başta İstanbul olmak üzere Osmanlı şehirlerinde bayramlarda o kadar parlak şenlikler yapılır ki, yabancı seyyahlar, seyahatnamelerinde bu bayram şenliklerine mutlaka bir fasıl ayırmıştır.
Cumhuriyet devrinde milli günler resmi şekilde kutlanmış; Müslümanların iki dini bayramı resmi tatil kabul edilerek, kutlanması cemiyetin takdirine bırakılmıştır.
Şiirlerde bayram
Hissiyatın coştuğu günler olmak itibariyle bayramlar nice şaire heyecan vermiş; bayramlar, mısralarda terennüm edilmiştir. Yahya Kemal, Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı emsalsiz manzumesinde bayramı şöyle anar:
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Kul Himmet, gurbette bayramı en iyi terennüm edenlerdendir:
Diyar-ı gurbette Cezayir'lerde
Eller bayram etsin ben ah edeyim
Ağ gerdan üstünde siyah tellerde
Teller bayram etsin ben ah edeyim
Kırmızı güllerin dalları yerde
Mevlam uğratmasın kimseyi derde
Yaz bahar ayında bulanık selde
Seller bayram etsin ben ah edeyim
Kırmızı güllerin yanıp tütende
Virane bahçede bülbül ötende
Salınıp sevdiğim yola gidende
Yollar bayram etsin ben ah edeyim
Kısmet olur ben sılaya varırsam
Sağ selamet hak selamın verirsem
Vadem yeter gurbet elde ölürsem
Çöller bayram etsin ben ah edeyim
Sefil Kul Himmet'im dert bana yeter
Bunca sefalatim sevdiğim beter
Yüce dağbaşında menemşe biter
Dallar bayram etsin ben ah edeyim
Bu vesileyle okuyucularımızın ve bütün İslâm âleminin bayramını tebrik ederiz.
Önceki Yazılar
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024
-
Türkiye ve İngiltere Hattında KAYIKÇI KAVGASI7.10.2024
-
ZAMAN SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!30.09.2024
-
TÜRKLERİN BİNLERCE YILLIK HUKUK ve ADALET MACERASI23.09.2024
-
93 HARBİ FACİASINA BÜROKRASİ SEBEP OLDU16.09.2024