Gelişmiş Arama İçin Tıklayınız!

AH ŞU GENÇLER…

“Gençlik, her insanın geçireceği bir fizyolojik çağdır. Demokratik bir düzende ise, siyasî kuvvetler fizyolojik esaslara göre kurulamazlar.”
4 Kasım 2019 Pazartesi
4.11.2019

“Gençlik, her insanın geçireceği bir fizyolojik çağdır. Demokratik bir düzende ise, siyasî kuvvetler fizyolojik esaslara göre kurulamazlar.”

Biyoloji kitaplarında gençlik fiziki büyümeyle ölçüldüğü halde, ahlâk kitapları 15 yaşına kadar çocukluk, 15-40 arasını gençlik, 40-70 arasını orta yaş ve 70 sonrasını ihtiyarlık olarak vasıflandırır. Şair, “Hayat gençlik boyunca/Bir aşkın rüyasıdır” der. Gençler, gençlik boyunca hep bu rüyanın ardından koşar. İhtiyarlar, gençleri, aklı bir karış havada, hissiyatıyla hareket eden, havai figürler olarak görür; hep dizginlemeye çalışır. Gençler ise ihtiyarların kendilerini anlamadığından şikâyet eder.

Varna Harbi’nde düşman ölüleri arasında dolaşan Sultan II. Murad’ın, “Aralarında sakalına ak düşmüş kimse yok” dediğinde, Azeb Bey’in “Olsaydı, başlarına bu iş gelmezdi” diye cevap verdiği meşhurdur. Jön Türkler iktidara gelince ordudaki tecrübeli subayları tekaüde sevkedip, yerlerine genç komitacı arkadaşlarını getirmişlerdi ki neticesi malumdur. Tecrübenin yerini hiçbir şey tutmazsa da, “Akıl yaşta değil, baştadır” sözü meşhurdur.

Monarşi tarihinde küçük yaşta hükümdarlara çok rastlanır. Âlimler, maslahat icabı çocuğun hükümdarlığını sahih görmüştür. Bu, millî birlik için lüzumludur. Bu halde çocuk hükümdar, birisini naip (vekil) seçer. Bulûğuna kadar hükümdarın vazifesini bu naip yerine getirir. Fatih Sultan Mehmed, Sultan IV. Murad ve IV. Mehmed henüz bulûğa ermeden padişah olmuşlardır. Çocuğun vekil tayini meşrudur. Sultan IV. Mehmed tahta çıkarıldığında, Valide Sultan, bunu Anadolu Kazaskeri Hanefi Efendi’ye sormuş; o da böyle cevap vermişti.

Herkes 21 yaşında İstanbul’u fetheden Sultan Fatih gibi olamaz. Ama 29 yaşında Fransa iktidarına el koyan ve Avrupa aristokrasisinin “Korsikalı Maceraperest” diye küçümsediği Napolyon, sonra gelenlere ilham kaynağı olmuştur. Asırlık imparatorluğun kaderine çöken İttihatçıların yaş ortalaması 30’u geçmez. Enver Bey, dağa çıktığında taklit ettiği Napolyon’dan 2 yaş ufaktı. Amansız rakibi Mustafa Kemal Bey, Sultan Hamid’i tahttan indirmek üzere Selânik’ten İstanbul’a gelen hareket ordusunun kurmay reisi iken aynı yaşta idi. Sultan Hamid devri idarecileri hep olgun insanlardı. Buna gerontokrasi derler ki, Jön Türklerin bekleyecek hâli yoktu.  Enver, 1 numara olduğunda 33; Mustafa Kemal ise 39 yaşındaydı.


Genç Müslümanlar ve İhvân

Aktivist Mazzini’nin (1805-1872) 1831’de kurduğu ve halk kahramanı Garibaldi’nin de mensubu bulunduğu La Giovane Italia (Genç İtalya) hareketi, Masonik cumhuriyetçi ideolojisiyle İtalya’da ciddi reformlara vesile oldu. Papa, enterne edildi. Ordudan din adamları çıkarıldı. Mekteplerden din dersleri kaldırıldı. Dinî nikâh yanında resmî evlenme getirildi. Manastırlara ve kilise gayrı menkullerine el konuldu.

Mazzini, evvelce Napoli’de gizli bir ihtilalci cemiyet olarak kurulan ve esas itibariyle provokasyanlarla halkı kutuplaştırmayı hedefleyen Carbonari’ye mensuptu. Dinlerüstü yeni dünya düzeni kurmayı hedefleyen Illüminati ile irtibatlı bu cemiyet, Yahudi bankerlerden destek görmüş; dünyanın her yerindeki inkılapçı gençlik gruplarına tesir etmiştir.  Cemiyete giriş ritüelleri, Masonlukla aynıdır.

Müslüman âlemindeki siyasî aksiyoner cemiyetler, isminden de anlaşılacağı üzere, Genç İtalya modeline göredir. Dünyanın yeniden dizaynında, ideolojik yatkınlıkları ve mizaçlarındaki ateşlilik sebebiyle gençlerin manipüle edilmesi pek revaçtaydı. Hepsinde müşterek olan husus, sloganlarla örtülen sathilik (Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik) ve ecnebi manipülasyonudur. Avni Paşa “Memleket Ruslara satıldı” diye Harbiye talebesini ayaklandırarak Sultan Aziz’i tahttan indirmiş; Mithat Paşa, medrese talebesi gençleri sokağa dökerek memleketi 93 Harbi’ne sürüklemişti.


Mazzini ve Genç İtalya

Jön Türklük

İngilizler, Kırım Harbi’nin ardından, Tanzimat devri kalemlerine Genç Osmanlılar dediği gibi; onların müjdelediği İttihatçılar da Jön Türkler diye anılmıştır. Genç İtalya modeli, İslâm dünyasının modernizasyonunda kullanılmıştır. İttihat ve Terakki, Genç İtalya modeline göredir. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucularından İbrahim Temo, 1899’da İtalya’da bunlarla temas etmişti. Garibaldi, 3 sene kaldığı İstanbul’da 1863’de İtalyan İşçi Cemiyeti’ni kurmuştu. Mazzini’nin büyük hayranı Namık Kemal’in başını çektiği Genç Osmanlılar, Osmanlı Devleti’nde de anayasa idealini müdafaa ettiler ki, aslı, padişahı, yani an’aneyi pasifize etmektir.

Bosna’da Mlada Bosna (Genç Bosna) hareketi mensubu Princip, 1914’te Avusturya Arşidükü’nü öldürerek, dünyayı harbe sürükleyen fitili ateşledi. Mısır’da modernist İslâmcı liderlerden Reşid Rıza’nın talebesi Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseynî, 1930’larda Mladi Bosna hareketini Nazilerin yanında yer almak hususunda teşvik etmişti. Yanlış politikası, İsrail’in kurulmasına yol açmıştır.

Cemaleddin Afganî’nin arkadaşı Yakub Sanua’nın, Kahire’ye dönünce kurulmasına ön ayak olduğu Mısrü’l-Fetâ (Genç Mısır) hareketi de bu çizgidedir. İttihatçılar gibi gizlice teşkilatlanan bu hareket, İngiliz taraftarı Başvezir Butros Gâli’yi öldürerek kriz çıkarmıştır. Sonradan Şübbânü’l-Müslimîn (Genç Müslümanlar) adını almıştır.


Emin el-Hüseynî, Genç Müslüman milislere Nazi selâmı veriyor

Genç Müslümanlar

Müslüman Gençler Cemiyeti, 1926 senesinde Kahire’de kuruldu. Ezher ulemâsının isteksiz olduğunu düşündükleri dinî, sosyal ve kültürel reformların tahakkukunu ideal edinen cemiyetlerin önde geleniydi. Kısa zamanda 20 bin âzâ kaydetti. Merkezinde edebî ve dinî konferanslar tertiplenirdi. Başta gençlerin kültürel cihetten desteklenmesini hedeflerken, zamanla tamamen politize oldu.

İslâm âleminde daha fazla bilinen Cemiyetü’l-İhvâni’l-Müslimîn (Müslüman Kardeşler Cemiyeti), 1928 senesinde İsmailiye şehrinde kuruldu. Kurucusu köylü çocuğu bir muallim olan Hasan el-Bennâ (1904-1949) idi. Süveyş Şirketi’nde çalışan işçilerin sefaleti, Bennâ’yı sosyalist fikirlere sevketmişti. Abduh ve Reşid Rıza’nın İttihad-ı İslâm iddiasındaki reformist fikirlerinden de tesir gördü. İhvâncılar, sosyalist subaylarla işbirliği yaparak 1952’de kralı devirmiş; Mısır’ı daha büyük bir felakete düşürmüştür.

Müslüman Kardeşler gibi, Müslüman Gençler Cemiyeti de Mısır’dan başka, Irak, Suriye, Filistin başta olmak üzere diğer memleketlerde şubeler açtı. Bosna’da 1938’de kurulan Mladi Müsilmani (Genç Müslümanlar), Şübbânü’l-Müslimîn’in bir şubesiydi. Aynı zamanda felsefeye meraklı bir gazeteci olan Bosna lideri Aliya İzzetbegoviç cemiyetin mensubuydu.


Genç İzci

Keşşaflar başbuğu

II. Meşrutiyet, gençlik teşkilatlarının ilk kez görüldüğü devirdir. Gençleri milli müdafaaya hazırlayan ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yan kolu vasfında paramiliter kuruluşlardır. Napolyon’un Prusya’yı istilası ve Boer savaşları sırasında gençliğin seferber edilmesiyle başlayan ve Baden-Powell’in İngiltere’de Boy Scout adını verdiği izcilik teşkilatı bu yıllarda Osmanlı cemiyetinde yer buldu.

Devrin Türkçülük cereyanının tesirindeki cemiyet, gençler arasında kılavuz (önder) yetiştirmek iddiasındaydı. Maksadı, gençleri askerî bir disiplin altında tutarak militarist bir fikirle terbiye edip teşkilatlandırmaktı. Harbiye Nezareti’ne tabiydi. Keşşaf denilen izcilerin başbuğu Enver Paşa idi. Yardımcısı Belçikalı Parfitte, koldaşlar ise Nazım, Eyüp Sabri ve Atıf gibi İttihatçı fedailerdi. 1917 senesinde Osmanlı ülkesinde 706 genç cemiyeti vardı.

Keşşaflar, başta beyaz tenis şapkası, ayakta kısa pantolon ile muhafazakârların reaksiyonunu çektiyse de, kulak asan olmadı. “Dağ başını duman almış” diye başlayan İsveç’ten devşirme Gençlik Marşı bu devrin hatırasıdır. Cemiyet, Cihan Harbi’nde 15 yaşında çocukların silâh altına alınıp cepheye sürülmesini kolaylaştırdı. İttihatçı Kazım Karabekir’in daha çok yetimlerden teşkil ettiği Gürbüzler Ocağı da bunun devamıdır.


Talebe hareketleri

Gençlik kolları

1927’de parti kurultayında okunmuş meşhur Nutuk’un sonunda Gençliğe Hitabe diye bilinen ve mekteplerde bütün gençlere ezberletilen kısım, baştaki idarecileri hain gördükleri zaman, istiklal ve cumhuriyeti (=rejimi) korumak adına takip edecekleri yolu bildiren apaçık bir kalkışma manifestosudur. 70’li senelerde “vatan ve millet” sloganlarıyla sokaklarda birbirini öldüren, Gezi Parkı’nda polisleri taşlayan, şarkta hendeklerde savaşan gençlik, işte İttihatçılardan bu zamana gelen bir ideolojinin uzantısıdır.

Geleceğin parti lideri ve başbakanı Bülent Ecevit, 1956’da yazdığı bir makalede, gençliğin muayyen menfaatler çevresinde toplanmış müstakil bir sınıf veya zümre şuuruyla partiler üstü değil; partiler içinde teşkilatlanarak siyaset yapmasını müdafaa eder. “Gençlikten siyasî bir kuvvet olarak söz edildiğini ancak diktatörlüklerde veya demokratik düzeni pek benimseyememiş memleketlerde duyarsınız. Falanca mevzuda ‘Amerikan gençliği şöyle düşünüyor’, ‘Filanca meselede İngiliz gençliği şu reaksiyonu gösterdi’ denildiğini işittiniz mi hiç?” diye sorar.

“Gençlik, her insanın geçirdiği veya geçirebileceği bir fizyolojik çağdır. Demokratik bir düzende ise, siyasî kuvvetler fizyolojik esaslara göre kurulamazlar” der. Bu sebeple partilerde kadın kolları yanında gençlik kolları kurulmuştur. 12 Eylül Darbesi, sokak terörü hadiselerine reaksiyon olarak bunu men etmiştir. Yine de gençlerin militerleştirilmesi, icabında tahrik etmek üzere, belli kesimlerin hep işine gelmiştir. Aslında gençlere diyecek bir şey yoktur. Zira her yerde gençlik, cari maarif sisteminin eseridir.

Seniha Sami Moralı, aynı yaşta olup beraber büyüdüğü amcası Hamdullah Suphi Tanrıöver’i tasvir ederken zamanındaki gençlerin birkaç müşterek vasfına dikkat çekiyor ki bugün de farklı değildir: “Hamdullah, o zamanın gençleri gibi [dine karşı] şüpheci [agnostik] idi. Avrupa’ya karşı tuhaf bir aşağılık kompleksine sahipti. İstibdad devrinde yetişen gençlerin ruhu isyan ile doluydu. Memleketi kemiren felaketlerin, kötü idarenin sebeplerini, gençliğe mahsus acele hükümle bir şahsa irca ederdik [yorardık]. Ortadan kalksa kurtulacağımızı tahayyül ederdik.” (Hayat Tarih, Mart 199, s. 71)

  Yılmaz Öztuna anlatıyor: “Çarlık devrinde Rusya idaresindeki Türk illerinde muhafazakarlar ve kendilerini, Osmanlı Jön Türklerine özenerek ve onları bir şey sanarak Genç Buharalılar, Genç Harzemliler diye tesmiye eden, önce sosyal demokrat, sonra sırasıyla sosyalist, komünizan ve komünist olan Rus sömürge sisteminde yetişmiş ekserisinin yaşı 30’un altında genç bir Türk nesli vardı. Bunlar muhafazakarları beğenmiyor ve onları ülkelerini Rus idaresine terk etmekle itham ediyorlardı. Gerçekte bu motif iktidarı ellerine almak için bir bahane idi. Tabii samimi milliyetçiler eksik değildi. Fakat politikaya giren ekseri Doğu Türk gençlerinin vaziyeti bu idi.

  Genç Buharalıların Rus birlikleri ile el ele ve müttefikan Buhara hanını sarayını ve kütüphanesini yakmaları Türk tarihinin sayılı barbarlıklarından biridir. Büyük bir medeniyet düşmanlığıdır. Zira Buhara kütüphanesi doğu dillerindeki yazmalar bakımından bütün dünyada İstanbul ve Kahire kütüphanelerinden sonra üçüncü olmakla ünlü idi. Emsalsiz ve bazıları tek nüsha binlerce Türkçe yazma, Türk kültürünün asırlardan intikal eden eserleri kül oldu. Diğer bir örnek son Hıyve hanını yakalayıp komünist Ruslara teslim eden Genç Harzemliler, yani Hıyveli Türk gençleridir. Bu hükümdarı Ruslar Moskova’ya götürmüşler, bir odaya kapatmışlar, hiç yiyecek vermeyerek ölüme terk etmişlerdir. Sosyal demokrat Türk gençleri bu jestlerle komünist Rusların takdirini kazanacaklarını, eski Türk aristokrasisinin yerine iktidara getireceklerini sanıyorlar; komünizmin ne şoven bir Rus milliyetçi hareketi olduğunu kestiremiyorlardı. (Sir Olaf Caroe, Soviet Empire, s. 121)

  Bu devirde Türkistan’da Babür Şah dehasında bir şahsiyet olsaydı bir Doğu Türkiye tam istiklal içinde kurulabilirdi. Fakat bu devirde artık Batı Türkleri Osmanlılar da dâhi devlet adamı çıkaramaz hâle gelmişlerdi. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’nu batıran kazip şöhretler Enver ve Cemal Paşa bu defa Türkistan’a el attılar, fakat bir şey yapamadılar. Zeki Velidi, Enver’in Türkistan’ın şartları hakkında hiçbir şey bilmeden ülkeye ayak bastığını, bir ay içinde Türkistan’ı öğrenmeye çalıştığını yazmaktadır.” (Devletler ve Hânedanlar, I/664)