OSMANLI PADİŞAHI KİMDİR?

Türkistan’dan dört yüz çadırlık bir aşiretle Anadolu’ya gelen Osmanlılar, bir asır içinde Anadolu birliğini kurarak, Selçukluların tam halefi oldular. Zamanla üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk kurdular.
26 Aralık 2016 Pazartesi
26.12.2016

Türkistan’dan dört yüz çadırlık bir aşiretle Anadolu’ya gelen Osmanlılar, bir asır içinde Anadolu birliğini kurarak, Selçukluların tam halefi oldular. Zamanla üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk kurdular.

Bu sualin cevabı, ‘Padişah, Osmanlı Devleti’nin başıdır’ cümlesi kadar basit değil elbette. Osmanlı Devleti, Moğol istilâsını takiben Türkistan’dan ayrılarak Anadolu’ya gelen ve Selçuklu sultanı tarafından Söğüt civarına yerleştirilen Oğuzların Kayı boyundan aşiretlerce, 1231 senesinde kuruldu. Bu uç beyliğinin reisi Ertuğrul Gâzi (1191-1281), sonra oğlu Osman Gâzi (1258-1324), bey ünvanı ile anılırdı.

1288-1289 senesinde Selçuklu Sultanı, o zamana kadar Kastamonu sipehsâlârı (büyük uçbeyi) Çobanoğullarına bağlı bulunan Osman Gâzi’ye uçbeylerinin hâkimiyet alâmetleri olan tuğ, tabl ve berat gönderdi. Böylece Osman Gâzi, doğrudan Konya’daki Selçuklu sultanına; dolayısıyla Anadolu’yu işgal altında tutan ve Tebriz’de oturan Moğol vâlisi ilhana ve bu vâsıta ile de Pekin’deki Moğol/Çin kaanına tâbi oluyordu.

3 Şubat 1300 tarihinde Selçuklu sultanı III. Alâeddin Keykubad’ın, Gazan Han tarafından hapsedilmesi üzerine, serhad beyleri Osman Gâzi’ye hükümdar olarak biat ettiler. Sultan II. Abdülhamid zamanında bu hâdise, Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edildi. Osmanlı Beyliği’nin Selçuklu ve İlhanlılara bağlılığı, 1308’de Selçuklu hânedanının çöküşü ve 1335’te Hüdâbende İlhan’ın vefatına kadar devam etti. Osmanlılar, bir asır içinde Anadolu birliğini kurarak, Selçukluların tam halefi oldular. Nâmık Kemal’in dediği gibi “Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyyeyiz kim/Cihângirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten”.

                    Osmanlı padişahlarının hepsini bir arada gösteren tablo

Padişah dendi mi…

Padişah, sultan, hâkan, han, hünkâr, emirü’l-müminîn, halîfe gibi ünvanlar hep Osmanlı hükümdarını ifade eder. Padişah, Farsça büyük şah mânâsına gelir. İmparator demektir. Tek başına şah kelimesi İran hükümdarını temsil eder. Padişah, Turan ülkesi hükümdarının unvanıdır. Osmanlıların Türkistan, İran ve Ön-Asya’da yaşayan bütün Türklerin hükümdarı olmak hususundaki büyük emellerini gösterir. Osmanlılar, padişah unvanını, Hindistan ve başka bazı Müslüman ülke hükümdarları için de kullandılarsa da, bu unvan Sultan II. Murad’dan itibaren ekseriya Osmanlı hükümdarını hatırlatır.

Orhan Gâzi’den itibaren, Arapça sultan kelimesi, padişahın isminin önüne ve Türkçe han kelimesi de ardına getirilerek kullanılırdı: Sultan Mehmed Han gibi. Moğolca kaan kelimesinden gelen ve Osmanlı padişahının aynı zamanda Büyük Türk tahtında oturduğunu gösteren hâkân ünvanı, bilhassa son yıllarda kullanılmıştır: Hâkân-ı sâbık (eski hakan), hâkân-ı mahlû’ (tahttan indirilmiş hakan) gibi. Ekseriya sarayda kullanılan hünkâr, Farsça, hükümdar, mâlik, sahip, efendi mânâsına gelen hüdâvendigâr kelimesinin hafifletilmiş söylenişidir. Padişaha ait eşya ve müesseseler için kullanılan isimlere hümâyun, hakânî, şehriyarî, şâhâne gibi sıfatlar eklenir. Hazîne-i hümâyun, sened-i hakânî, dâmâd-ı şehriyârî, tıbbiye-i şâhâne gibi.

 

       Sultan III. Osman'ın Fransız sefirini kabulü (1755)

Büyük Efendi

Osmanlı padişahları, Yıldırım Sultan Bayezid devrinden itibaren, Sultan-ı İklim-i Rûm unvanını kullanarak aynı zamanda Doğu Roma imparatoru olduklarını da tebârüz ettirdiler. Fâtih Sultan Mehmed’in İstanbul’u almasından sonra Avrupalılar da bunu kabullendiler. Osmanlı padişahı, 1517’den itibaren 4 asır dünya Müslümanlarının halifesidir. Padişah için bazı resmî evraklarda emirü’l-müminîn ifadesi de geçer.

Osmanlı padişahı, çok sayıda hükûmetin de hükümdarıdır. Uzun ve kısa çeşitli tarihler arasında padişaha bağlı olan bu hükûmetlerden en mühimleri şunlardır: Kırım Hanlığı, Eflak ve Boğdan Prensliği (Romanya ve Moldavya), Erdel Prensliği (Transilvanya), Lehistan Krallığı (Polonya), Moskova Krallığı, Bohemya Krallığı (Çekya), Gürcistan Prensliği, Dubrovnik Dukalığı, Karadağ Prensliği, Sırbistan Prensliği, Bulgaristan Prensliği, Fas Sultanlığı, Gücerat Sultanlığı, Açe Sultanlığı, Kaşgar Hanlığı, Bornu Sultanlığı, Umman Sultanlığı, Körfez Emirlikleri, Mekke Şerifliği, Şirvanşahlar Devleti, Şerefhanlar Beyliği, Cizre ve Hakkâri Kürd Beylikleri...

Avrupalılar, padişah için, “Grand Seigneur” (Büyük Efendi) tabirini kullanır. Devletlerarası yazışmalarda, padişah için imparator tabiri bilhassa deklare edilir. XVIII. asır nihayetinden sonra bile Osmanlı padişahı böyle anılmıştır. Nitekim XIX. asır ecnebî vesikalarında Sa Majesté Impériale le Sultan veya Sa Majéste le Sultan Empereur des Ottomans ibaresi geçer.

1907 tarihinde Lefkoşe Osmanlı İdâdi-i Mülkiyesi (sivil lise). Arkada 'Padişahım çok yaşa' yazıyor. Halbuki bu esnada ada, İngiliz hakimiyetindedir.

PADİŞAHI BİZ NE İÇÜN SEVERİZ?

1878’de Osmanlı-Rus Harbi müthiş bir mağlubiyetle bitmiş; bu felâketin neticesinde imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın hükümlerini hafifletmekte yardımcı olması mukabilinde, Kıbrıs’ın idaresi İngiltere’ye bırakılmıştı. Adada Osmanlı hâkimiyeti şeklen devam etti. Cihan Harbi üzerine 1914’te İngiltere adayı resmen topraklarına kattı. Ankara, Lozan ile bu statüyü tanıdı.

Aşağıda 23 Nisan 1915 tarihinde Kıbrıs’ta çıkan Kıbrıs Gazetesi’nin 3. sayısında neşrolunmuş bir şiir vardır. Alâaddin isminde Kıbrıslı bir genç tarafından kaleme alınmıştır. Çocuklara din, millet ve padişah sevgisini aşılamak maksadını taşır. Basit, ama samimî bir lisanla yazılmıştır. Edebî değeri yoktur. Fakat kaybedilmiş vatan topraklarında yaşayan Osmanlı halkında, din ve millet şuurunun, vatan ve padişah sevgisinin hâlâ güçlü olduğunu göstermesi bakımından çok mühimdir. Zira şiirin yazılış tarihi, İngilizlerin adayı işgâlinden 37 sene sonradır. Bu tarihte adada padişahın ne nâmı, ne de kudreti kalmıştı. Lâkin vicdanlardaki yeri, işgal topraklarında yaşayan bir gencin yüzünü ümitle anavatana çevirmesine yetmiştir.

Padişah

Padişahı biz ne içün o kadar çok severiz?

Onun ismi anıldıkça niye şişer kalbimiz?

 

Geçtiği yer bayram yeri gibi olur nedendir?

Neş’esiyle bütün millet neden güler şenlenir?

Çünki O’dur Peygamber’in halifesi, vekili,

Yeryüzünde üç yüz milyon Müslüman’ın delili.

 

Çünki O’dur otuz milyon Osmanlı’nın sultanı,

Ondadır hep ecdâdının tâlih, şeref ve şânı.

 

Türkistan’dan altı yüz yıl evvel gelen muzaffer,

Aslı temiz, kanı temiz, kalbi temiz o Türkler,

 

Dört yüz çadır halkı ile bu devleti kurdular,

Padişahlık tarihinde dünya kadar şanlar var.

 

İşte bizim sultanımız böyle bir Türk oğludur,

O’nun tâlihi, koca bir tarihin üstünde durur.