MUMYANIN HİKÂYESİ

Cesedin mevcut haliyle muhafazası, öteden beri âdet olmuştur. Hem ölümden sonraki hayatı için, hem de sosyal statüsünü göstermek adına ölüler mumyalanırdı.
17 Ekim 2016 Pazartesi
17.10.2016

Cesedin mevcut haliyle muhafazası, öteden beri âdet olmuştur. Hem ölümden sonraki hayatı için, hem de sosyal statüsünü göstermek adına ölüler mumyalanırdı.

 

Öldükten sonraki hayata inanan halklar, ölülerinin uzun zaman bozulmadan muhafazasını arzulamışlardır. Ölüm, Eski Mısır’da dünyadaki hayattan, hemen hemen onun benzeri olan bir başka dünya geçmekten başka bir şey değildir. Mısır’da ölü, sudan uzak, kuma veya odun külüne gömülür. Vücudun bütün unsurları, ruh, isim, gölge, kalb ve beden yeniden birleştiğinde, erkek kardeşi tarafından öldürülüp parçalanan Osiris’in dirilişi gibi insan da dirilir. Ölümle, geçici olarak ayrılan insan kişiliğinin tekrar birleşebilmesi için mumya yapılır. Bedenin, ruhu ve öbür unsurları geri getirebilecek kadar çekici olması lazımdır. Onun için mumyalamaya çok emek verilir.

Fakir tarifesi

Evvelce Mısır’da köylüler, ölülerini kumlu toprağa gömer; sıcak kum derhal vücud ifrazatını emerek, çürümeyi temin eden haşarata yol bırakmazdı. Mumyalama, IV. sülâle zamanında başlamış; MÖ 2.asra kadar devam etmiştir. Rahipler yapar. Çok parayla dışarıdan getirtilen mürrüsafi, sedir yağı, tarçın ve vahalardan toplanan sodyum karbonat ile yapılır. Savaş zamanlarında bunlar bulunamadığı için, mumyalarda kalite farklılığını izah eder.

Mısır mumyalama tekniğini ME V. asırda yaşamış Yunan tarihçi Herodotos anlatır: Evvela vücudun bozulabilir unsurları (kalp ve böbrek dışındaki) sol böğürde taş Habeş bıçağıyla açılan bir delikten; beyin ise burundan çengelle çıkarılır. Palmiye şarabında yıkanıp; içinde şifalı otlar bulunan kanope adında mermer vazolara konur. Bu vazoların kapakları ölüler ülkesinin tanrılarının başı şeklindedir. Karın, göğüs ve kafa boşlukları, mürrüsafi tozu, sinameki, kokulu reçine ve esansla doldurulur. Kesilen yerler dikilir. 70 gün güherçile (potasyum nitrat veya sodyum karbonat) içinde bekletilir. Sonra yıkanır, kurutulur, temizlenir, cilalanır, bitümle sıvanır; iç boşluklara kokulu maddeler ve reçine konur. Yüze kokulu maddeler sürülür. Kol, bacak ve parmaklar ayrı ayrı yüzlerce metre uzunluğunda çok ince ketenden beze sarılır. Sonra dayanıklı bezlerle kundaklanır. Büyük bir paket hâline getirilir. Sonra üst üste yerleştirilip sertleştirilen ve dayanıklı bir zamkla yapıştırılan, üzeri de çok renkli bir madde ile sıvanmış keten bezlerden yapılma bir sanduka içine yerleştirilir. Bu da tahta veya taştan, 2-3 sanduka içine konur.

 

Tutankhamon gibi firavunlarınki altından yapılır; kıymetli taşlarla veya cam macunuyla süslenir. Ölünün hüviyeti, akrabalıkları, unvanları, dinî sahneler, koruyucu dinî cümleler yazılır. Mumyalama 70 gün kadar sürer. Ölünün yanına da öteki dünyada hizmetini görsün diye uşepti adında küçük köle heykelcikleri konur. Daha masrafsız bir metod vardır: Sedirağacı yağı şırınga edilen cesed, 70 gün güherçile içinde bekletilir. Çıkarılınca, etleri ve yağı alınır. Sadece derisi ve kemikleri kalır. Fakirlere tatbik edilen usulde bağırsaklar çıkarılır; cesed, 70 gün güherçile içinde bekletilir.

Yeni Gine ile Avustralya arasındaki Torres boğazında yaşayan halklar ve Güney Amerika’daki İnkalar da ölüleri mumyalardı.  Arkeolojik bulgulardan anlaşıldığına göre, tarih öncesi Peru’da yaşayan Paraka yerlileri, ileri bir tahnit tekniği tatbik ederdi. Ekvator ve Peru’daki Jibaro kabileleri, ölen şeflerini ateşte tütsüleyerek saklar. Kanarya Adaları yerlileri Guançeler, Mısır’dakine benzer bir metod kullanıyor. İç uzuvlar boşaltılıyor. Boşalan yerler tuz ve sebze tozlarıyla dolduruluyor. Tibet’te bugün bile ceset büyük bir kutuya konduktan sonra üç ay tuzda bekletilerek mumyalanır. Bazı Budist rahipleri, 3 yıl sadece yemiş ve tohum, sonraki 3 yıl da ağaç kabuğu ve kökü yiyerek vücutlarındaki yağı eritip, kendilerini mumyalar; ölümü beklerler.

Eski Yunan’da âyinler bitene kadar cesed bozulmasın istenirdi. İskender’in cesedi Babil’den Makedonya’ya kadar bal küpü içinde getirildi. Babil, Sümer ve Yunan’da cesede merhem, parfüm ve baharat sürmek gibi basit metodlarla tahnit yapılırdı. XVIII.asırda Batı Avrupa’da Auvergene’de üzerinde mumyalama ve tahnit izine rastlanmayan Gal mumyaları bulundu. Bezlere sarılıp dikkatle gömülmüştü. Toprağın cinsinden dolayı çürümeden kalmıştı. Paris tabiat müzesindedir. İrlanda’da 4000 yıllık bataklık mumyaları bulunmuştur.

 

Azizliğin yolu

Yahudilerde bu adet olmadığı halde, Hazret-i Yusuf tahniti vasiyet etmiş ve bu sayede asırlar sonra na’şı Filistin’e götürülebilmiştir. Romalılar, ölünün gömülmesinden evvel bir müddet ziyaret edilebilmesi için vücud boşluklarını doldururlardı. Hristiyanlık, putperest geleneği gördüğü tahniti reddetmiştir. Buna rağmen kilise, dindar birinin cesedinin bozulmadan kalmasını ilahi lütuf görür ve onu aziz kabul eder. Bu sebeple zenginler ve mühim kişilerin tahnitine göz yumulmuştur. Şarlman, tahnit edilip Aachen’daki mezarında oturur vaziyette yerleştirildi. İspanyol kahraman El Cid de XI. asırda gömülmeden evvel oturur vaziyette tahnit edilerek San Pedro de Caredna manastırına gömüldü. XII. asırda Kral I.Henry’nin cesedi Fransa’dan İngiltere’ye bozulmadan gidebilsin diye tahnit edildi. Palermo’daki Capuçin Manastırı mahzeninde, XVI. asırdan itibaren 4 asır boyunca binlerce kişinin mumyası mevcuttur.

Ortaçağ’da tahnit, kralların çoğunun karşılayamayacağı kadar pahalıydı. Hususi baharat, merhem, balmumu ve sargıların yanı sıra işin ustası tahnitçiler de çok para isterdi. Cesed, hava almasını engelleyecek şekilde sıkıca balmumu sürülmüş kefen bezlerine sarılırdı. Tıpta kadavraya duyulan alaka, tahnit işini geliştirdi. Leonardo da Vinci 50 kadar cesede tahnit yaptı. XVII. asrın yarısında William Harvey, ölünün atardamarına sıvı şırınga ederek tahniti gerçekleştirdi. Böylece kan dolaşımını keşfetti. Modern tahnit böyle başlamıştır.

Sirke, şarap veya daha çok alkol ihtiva eden sıvılar içinde tutmak, cesedin bozulmasını engellemektedir. Amiral Nelson’un ölüsü, Trafalgar burnundan İngiltere’ye brendi dolu bir fıçı içinde getirildi. Bir de çok sıcak ve kuru yere gömülen cesetlerin çürütücü bakterilerin tesirine uğramadığı için mumyalaşması vardır. Bilhassa çöllerde olur. Cesed hemen kuruyunca, çürütücü bakteriye yer kalmaz. İç uzuvlar ve deri kurur, incelir, kemiklere yapışarak parşömenleşir. Mısır, Peru ve Meksika’da bu yolla mumyalaşmış binlerce cesed bulunmuştur.

 

Mumya ticareti

Mısır mumyalarından ölünün hastalıkları bile tesbit edilebilmektedir. Asırlar sonra mumyalar hazine avcıları tarafından bulunup talan edildi. Sonra her müzeye veya her zenginin koleksiyonuna bir mumya lâzım olduğundan, mumya ticareti başladı. Bunların çoğu yakın zamana aittir. Meraklısınayutturulmuştur. Zira Mısır’ın kızgın kumunda, ölü birkaç sene içinde mumyalaşır.

Bugün toplardamarların birinden kan çekilerek, ana atardamarlardan birine umumiyetle formol (sulu formaldehit çözeltisi, çinko sülfat ya da çinko klorür, fenollü eriyikler, süblime gibi antiseptik maddeler) şırınga edilir. Sonra vücud boşluklarındaki sıvı uzun bir iğneyle çekilerek yerine koruyucu sıvı şırınga edilir. Bu sıvı, ölünün kuruyup büzüşmesi ve esmerleşmesin önlemek için alkol, emülsiyon yapıcılar ve başka maddeler karıştırılmış formol ihtiva eder. Bu tahnit, devamlı koruma sağlamaz. Lenin’i, Atatürk’ü bile belli aralıklarla kontrol ederler. Tahnitin maksadı gömülene kadar ziyaretçilerin hayatındakine benzer hâliyle görmesini temindir. Maske ve kozmetik mamuller kullanılır.