BAHARI MÜJDELEYEN CEMRE

Şubat ayında cemreler, birbirini ardına havaya, suya ve toprağa düşer. Hava ısınmaya başlar. Kışın sonunu haber verir. Baharı müjdeler. Peki, cemre nedir? Nereye düşer?
29 Şubat 2016 Pazartesi
29.02.2016

Şubat ayında cemreler, birbirini ardına suya, havaya ve toprağa düşer. Hava ısınmaya başlar. Kışın sonunu haber verir. Baharı müjdeler. Peki, cemre nedir? Nereye düşer?

Kış, insanlarla uzun soluklu arkadaşlığı sever. Türkiye’de bazı yerlerde 8 ay kış hüküm sürer. İlk kar yağdığında herkes sevinir. Bu sevinç ve heyecan, zamanla yerini kaygı ve bıkkınlığa bırakır. Bu sıkıntılı hal, ilk cemrenin düştüğü haberi ile kaybolur. Yerini neşe ve ümid alır. Bahar müjdesi!

Kasım-Hızır

Yaşlıların şaşmaz bir hava raporu vardır. Julyen (Rumi) takviminin çeşitli günlerine göre, havanın nasıl olacağını önceden tahmin ederler. Öyle ki zaman zaman meteorolojiyi bile mahcub ederler. Bunlar asırların tecrübesi ile ortaya çıkan tesbitlerdir. Kışın son günlerinde havaya, suya ve en son olarak da toprağa cemre düşerek, onları ısıttığına inanırlar. Yılı mevsime göre Kasım Günleri ve Hızır Günleri diye iki kısma ayırırlar. Kasım Günleri, 179; Hızır Günleri ise 186 gün sürer. Kasım Günleri’nin 105.günü baharın habercisi olan cemreler düşmeye başlar. Kasım’ın 112 ve 119.günlerinde ikinci ve üçüncü cemreler düşer.

Cemre, bir enerjidir. Şubat’ın 21. günü havaya; Şubat’ın 28.günü suya ve Mart’ın 7.günü de toprağa düşer. Birinci Cemre, İkinci Cemre ve Üçüncü Cemre diye bilinir. Takvimlere de böyle yazar. Cemreler düşünce, kışın meşakkatinden bıkmış olan insanların yüzü güler. Hepsini baharın geleceğine dair bir ümit kaplar. Lale Devri şairi Nedim der ki:

Cemreler her sene ta birbirinin ardınca

Nevbahar erdiği müjdeyle gülistana gelir

[Cemreler, her sene peş peşe ilkbaharın geldiğini müjdelemek için gül bahçesine gelir]

Üç ateş

Çok eskiden göçebeler, kış gelince hayvanlarıyla beraber barınmak üzere iç içe üç kıl çadır kurardı. Her birine de bir ateş yakardı. En içteki çadırı büyükbaş hayvanlarına; ikinci çadırı küçükbaş hayvanlarına; en dıştaki çadırı ise kendilerine tahsis ederlerdi. Şubat ayının 21. günü birinci çadırın ateşini söndürüp, büyükbaş hayvanları dışarı, sahraya çıkarırlardı. Şubat’ın 28. günü ikinci çadırın ateşini söndürüp, küçükbaş hayvanları sahraya çıkarırlardı. Mart’ın 7. günü de en son ateşi söndürüp, kendileri de dışarı çıkarlardı.

Bunlar, Arabistan göçebeleridir. Zira Arabistan’ın kuzeyinde, Mart 7’sinde dışarı çıkmak pek mümkün değildir. Nitekim cemre ve bununla alakalı kullanılan tabirler hep Arapçadır. Cemre, Arapça ‘ateş koru’ demektir. Mekke’ye giden hacıların Mina’da taşladığı ve şeytan adını da verdiği üç dikili taşın her birine de cemre denir. Malum, şeytan ateşten yaratılmıştır. Araplar, 1000 kişilik süvari birliğine de ortalığı yakıp yıktıkları için olsa gerek, cemre adını verirler. Vücudda ateşe yol açtığı için iltihaplı çıbanlara da cemre denir.

Çin zenginlerinin, kışın soğuğun şiddetli zamanlarında evlerinde üç ocak yaktığı; soğuk kırıldıkça, ocakları birer birer söndürdüğü de rivayet edilir. Eski Türkler, kışın son günlerinde havanın ısınmasına ‘imre’ adında bir cinnin sebep olduğuna inanırlar. Bu cin, ilkbaharda görünür; sonra titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine inerek onları eritir. Sonra toprak ısınarak havaya buhar çıkmaya başlar. Artık baharın gelişinin önü açılmış demektir.

Kızıl yıldız

Astronomlara göre cemre, üç adet yıldızdır. Bunlara kırmızıya yakın görüntüleri sebebiyle cemre denir. İlki, 21 Şubat’ta güneşin doğumundan öğleye kadar batmaya meyleder ve havada ısınma emarelerine rastlanır. İkincisi, 28 Şubat sabahı batmaya başlayınca, suda hararet eseri görülür. Üçüncüsü, 7 Mart’ta burç vakti ortaya çıkarak toprakta ısınma zuhur eder. Bunlara cemretü’l-hevâ, cemretü’l-mâ ve cemretü’t-türâb  adı verilir. Yani sırasıyla havaya, suya  ve toprağa  cemre düştüğü söylenir.

Cemrelerin düşüşü hakkında açık bir fennî kayıt yoktur. Mamafih Şubat, bahara en yakın kış günlerini ihtiva eder. Güneşin devri değişir ve geceyle gündüzün uzunluğu birbirine yaklaşır. Güneş şualarının, yeryüzüne gelişi ve yansımasında yavaş yavaş bir düzgünlük hissedilir. Bazıları niye hemen hava değişmedi diye sabırsızlanır.

Gerçekten İstanbul’da 60 yıllık bir devre için yapılan meteorolojik tedkiklerde, cemrelerin düşüşü ile sıcaklıkların yükselmeye başladığı tesbit edilmiştir. Üstelik cemrelerin arasındaki günlerde de, sıcaklıkta az bir düşme müşahede edilmiştir. Her üç cemre nazara alınınca, bu tarihlerde % 42; iki cemre nazara alındığında ise %74 ihtimalle ısınma gerçekleşmektedir.

Cemreviyye

Osmanlı şairleri, bayramlar, mevsimler, mübarek günler ve millî hâdiseler hakkında manzumeler yazardı. Cemre düştüğü zaman, buna dair cemreviyye adıyla şiirler yazarak devlet büyüklerine arzederdi. Her zaman sanatçıyı himaye etmeyi âdet hâline getirmiş olan devlet büyükleri de şairleri ‘caize’ denilen para ve hediyelerle mükâfatlandırırdı. Bu şiirlerde cemre ile aşk, âşık veya şiirin arzedildiği kişi arasında irtibat kurulurdu. Bunlardan 1650-1712 arasında yaşamış olan Bosnalı şair Sâbit’in, Şeyhülislâm Ali Efendi’ye takdim eylediği cemreviyye pek meşhurdur. Bu şiirden iki beyit aşağıdadır:

Cemre ile hâbgâhına ateş bırakdı gül,

Bülbül döne döne ocağında kebâb olur.

[Gül, cemreyle yatak odasına ateş düşürdü/Bülbül evinde yanar, kebap olur]

 

Âlem ısındı cemreyle zira merâhimi,

Eltâf-ı kutb-i âlem gibi bîhisâb olur.

[Herkesin kanı cemreyle ısındı/Zira onun iyilikleri, zamanın evliyası gibi hesapsız olur]