MUSUL’UN EHEMMİYETİ NEREDEN GELİYOR?

Musul, Osmanlıların kaybettiği son şehir. İngiltere ile Ankara arasında uzun süren bir ihtilafın da sebebi oldu. Lozan Müzakereleri bu yüzden kesildi. Sonra iş tatlıya! bağlandı.
21 Aralık 2015 Pazartesi
21.12.2015


 

Musul Nureddin Câmii'nin eğri minaresi

Bereketli Mezopotomya havzasında, tarihi taş evleriyle maziye şahidlik eden eski bir şehir Musul. Asur başşehri Ninova’nın yerine kurulmuş. Hazret-i Yunus buralı; kabri de burada. Hazret-i Ömer devrinde fethedilmiş. O zamandan itibaren müslümanların hâkimiyetinde ve Yavuz Sultan Selim’den beri de 4 asırlık bir Osmanlı vilâyeti.

Sünni ve Şiî müslüman, Yezidî, Nasturî, Keldânî, Süryanî, Ermenî, Yahudi ve Sâbiîler yaşadığı; halkının Arab, Kürt ve biraz da Türklerden teşekkül ettiği Musul, tarihî şehirlere yakışır derecede kozmopolit. Kürt şehri Süleymaniye ve 8. asırdan beri Türkmenlerin ekseriyette olduğu Kerkük de Musul’a bağlıdır.

 

Musul 1918

Yüzde beş efendi

Mıntıkanın esas ehemmiyeti toprağının altından geliyor. Musul ve Kerkük’te 1888 başlarından itibaren petrol çıkmaktadır. Padişahın satın aldığı bu havzada petrol arama imtiyazı, petrol sahası içinden geçen Bağdad demiryolu vesilesiyle, 1904’de Almanya’ya verildi. Bu, Bâbıâli’nin büyük devletler arasındaki denge siyasetine uygundu. Fakat İngiltere buna karşı çıktı. Bunun üzerine Berlin, 1907’de İngiltere ile anlaştı. Bu Sultan Hamid’in denge siyasetinin sonu demekti ve az sonra tahtını kaybetti.

İttihatçılar başa gelince, Musul petrol havzası da dâhil olmak üzere Sultan Hamid’in mallarına el koydular. Musul petrol imtiyazı 1914’de İngiliz-Holanda-Alman ortaklığındaki Turkish Petroleum Company’ye devredildi.  Avrupalı bankacı Rothschildlere çalışan ve “Yüzde Beş Efendi” diye tanınan Kalust Gülbenkyan’ın aracı ve hissedarı olduğu bu şirketin sadece adı Türk idi.

Musul, I.Cihan Harbi’nde Osmanlı ordularının en son terkettiği şehirdir. İngilizler 3 Kasım 1918’da şehre girdi. Türk tarafı, Mondros Mütarekesi sırasında (30 Ekim) şehirde hâlâ Türk askerinin bulunduğunu, binaenaleyh sebeple Musul’un Misak-ı Millî’ye, yani sulh anlaşmasında vazgeçilemeyecek vatan topraklarına dâhil olduğu tezini müdafaa etmiştir.

1920’de Fransa ve 1928’de Amerika’ya petrol şirketinden sus payı veren İngiltere, vaktiyle Sultan Hamid’e ait olan toprakları sahiplendi. İttihatçılar Sultan Hamid’in mallarına el koymasaydı, Irak işgal edildikten sonra bile şahıs mülkü olduğu için mıntıka hânedanın elinde kalacaktı. Sultan Vahîdeddin tahta çıkınca, bu malları iade ettiyse de, Irak artık kaybedilmişti ve Ankara da zaten bu fermanı kabul etmeyecekti.

Osmanlı topraklarıyla irtibatı kesilen Musul, eski ticarî ehemmiyetini kaybetti. Ama petrol sayesinde hayatını sürdürdü. Bu arada 25 sene İngiliz himayesinde kalması kararlaştırılan üzere Irak’ta, Şerif Faysal’ın hükümdarlığında bir devlet kurulmuş; Musul buraya bağlanmıştı.

 

Türk delege Fethi Okyar

 

İngiliz delege Sir Percy Cox  

"Yüzde Beş' Gülbenkyan

Brüksel’de çizilen sınır

Musul, Lozan’da ciddi bir mesele oldu. Hatta müzâkereler bu yüzden kesildi. Ankara, petrol sebebiyle buradan vazgeçmek istemiyordu. Reisicumhur, “Musul bizim için ehemmiyetlidir. Zira servet değerinde petrol yatakları vardır” diyordu. Bu arada birleşik Türk-Kürt kuvvetleri mıntıkayı işgal etti. Süleymaniye ve Kerkük düştü; ancak tam Musul düşecekken, Ankara askerleri çekti. Bunun üzerine Ankara’ya itimadını kaybeden Kürtler, ikiye ayrıldı.

Nihayet Lozan’da, Ankara ve Londra’nın 9 ay içinde aralarında anlaşarak meseleyi çözmesi; olmazsa Milletler Cemiyeti’ne havalesi kararlaştırıldı. İngiltere zaman kazanmıştı. 19 Mayıs 1924’de İstanbul’da müzakereler başladı ise de bir şey çıkmadı. İş, Milletler Cemiyeti’ne götürüldü.  20 Eylül 1924’de Cenevre’de başlayan müzâkerelerde, Türk delegesi Fethi Okyar plebisit (halk oylaması) teklif etti. Halkın geriliğini ileri süren İngiltere reddetti.

Bu arada Türk ve İngiliz kuvvetleri arasında çatışmalar tekrar başladı. İngiltere, Ankara’ya ültimatom vererek mıntıkayı 48 saat içinde boşaltmasını istedi. Bunun üzerine Ankara, MC’nden geçici bir sınır talebinde bulundu; 29 Ekim’de Brüksel’deki toplantıda eski Musul vilâyeti nazara alınarak sınır çizildi. Dağlık mıntıkadan geçen gerçekçilikten uzak “Brüksel Hattı”, sonradan başa çok işler açacaktır.

16 Şubat 1925'te Palulu Şeyh Said ayaklandı. Elaziz, Bingöl ve Diyarbekir düştü. Giderek büyük bir halk ayaklanması karşısında hükümet aciz kaldı. Ankara, gerektikçe Kürtçü veya şeriatçı olarak lanse ettiği isyanın, Türk ordusunun Musul’a girişini engellemek için İngilizler tarafından çıkarıldığını veya desteklendiğini iddia etti. İki ay süren ayaklanma bastırıldı. Böylece hem muhalifler temizlenmiş, hem de ileride Musul'a dair verilecek tavizde amme efkârına karşı Ankara’nın elini kolaylaştırmıştır. Halbuki İngiliz vesikalarına göre ayaklanmayı bizzat Ankara çıkarmıştır. Asiler sınırı geçip Musul’daki kardeşleriyle birleşecek, bu da Türkiye’nin Musul’a müdahalesine imkân tanıyacaktır. (Ömer Kürkçüoğlu, Türk-İngiliz İlişkileri, 311-312)

Bu arada Milletler Cemiyeti komisyonu Eylül 1925’te bir rapor hazırlayarak Musul halkının müstakil olmak istediğini; ancak Musul’un İngiliz mandası altındaki Irak’ın parçası olmasının daha münasip düşeceğini bildirdi. Türk tarafı müzâkereleri boykot etse de, İngiltere’nin kontrolündeki MC bu raporu 16 Aralık 1925’te tasdik etti.

 

Müzakereler esnasında nümayişler: "Musul Türktür!"

Ankara birden politika değiştirip raporu kabullendi ve İngiltere ile müzakerelere girişti. Hatta zamanın reisicumhuru Konya’da gazetecilere, “Millet harbden usanmıştır; Musul için harb mi edelim?” derken, başvekil İnönü, “Barış için gerekirse Musul’dan vazgeçeceğiz. Ancak tazminatsız vermeyiz. Bu para, bizim projelerimiz için Musul’dan daha kıymetlidir” şeklinde Türk tarafının elini zayıflatan bir beyanat bile verdi.

Mikusch der ki: “Mustafa Kemal için vaziyet kritikti. Taraftarları yavaş yavaş azalıyordu. Lozan’a götürmüş olduğu politikası tümüyle karaya oturmuştu, ya da en azından öyle görünüyordu. Fransa’nın tam bir dönüş yapması Mustafa Kemal’in hızını kesmişti. Bunun üzerine gizlice Londra’yla uzlaşmak yolunu aradı. Bunu kimse bilmiyordu ve henüz bilmeleri de doğru değildi. İngiltere artık Küçükasya’da milli nitelikte kurulmuş ve İslâm dünyasından ayrılmış bir Türkiye’ye razı olacaktı. Buna karşılık Mustafa Kemal’in kuşkusuz bir şey ödemesi gerekiyordu: Bu da Musul oldu.” (Dagobert von Mikusch, Avrupa ile Asya Arasındaki Adam Gazi Mustafa Kemal, Trc. Esat Mermi Erendor, İstanbul 2000, IV/54.)

5 Haziran 1926 tarihli Hudud ve Münâsebât-ı Hasene-i Hemcivârî (Sınırlar ve İyi Komşuluk Münasebetleri) Ankara Antlaşması ile bugünki Irak sınırı çizildi. Musul, Kerkük ve Süleymaniye, 25 yıl boyunca petrolden %10 ödenmesi mukabilinde İngiltere’ye terk edildi. Ankara isterse bu hissenin yıllık 500 bin sterline çevrilerek ödenmesini isteyebilecekti.

Londra’nın ebediyen %10 veya 25 sene müddetle %25’e razı olduğu; daha ağızlarını açmadan Türk tarafı 25 yıl için %10 teklifinde bulununca, İngiliz diplomatların hayret ve sevinçten dudaklarını ısırdıkları anlatılır. Bölük pörçük ödenen bu paranın kalanından 1958’den sonra ümit kesilmiştir. Antlaşma, Türkiye’ye bir garantörlük tanımadığı gibi, taraflar, bu sınırın bozulmamasını da taahhüt eder. Musul hezimetinden dolayı meclis ve amme efkârındaki reaksiyonu teskin için de, Şeyh Said İsyanı bahane gösterilmiştir.

 

Musul-Hayfa petrol hattı