TÜRKİYE’DE SEÇİMLERİN HİKÂYESİ

Türkiye’de demokrasi ve seçim geleneği zannedildiğinden de eskidir. Osmanlı Devleti’nde ilk seçimler, 1840’ta mahallî meclis azaları için yapıldı.
26 Ekim 2015 Pazartesi
26.10.2015

1912'de Beyoğlu Aya Triada kilisesinde seçim sandığı

Osmanlı Devleti’nde Avrupaî tarzda ilk seçimler 1840 yılına tarihlenir. Bu tarihte taşrada malî, idarî ve asayişle alakalı işlere bakmak üzere mahallî meclisler kuruldu. Bulunduğu yere göre vali veya kaymakamların reisliğinde halktan azaları vardı. Bu azaların yarısı Müslüman, yarısı gayrı müslimlerden seçilirdi. Avrupa’da o zaman emsaline rastlanmayan bir usuldür.

1876’da Osmanlı Devleti’nde modern bir anayasa ilan edildi ve taçlı demokrasi kuruldu. Seçilmiş mebuslardan müteşekkil meclis İstanbul’da toplandı. 80’i müslüman ve 50’si gayrı müslim 130 mebus vardı.

Sultan II. Abdülhamid, 1877 Osmanlı-Rus Harbi mağlubiyetinden mesul gördüğü meclisi feshederek seçimleri askıya aldı. 1908’de, Rumeli’deki küçük rütbeli zâbitlerin ısyanı üzerine seçimler yapılarak parlamento toplandı. İttihat ve Terakki Cemiyeti idareye hâkim oldu.



Osmanlı seçim sandığı

1908 meclisinde 280 mebusun artık 50 tanesi gayrı müslimdir. Seçimlerde mülk sahibi veya muayyen vergi veren her dinden erkek Osmanlı vatandaşları rey kullanabilir. 50 bin nüfusa bir mebus düşer.  Seçimler iki turludur. Her 500 birinci seçmen, 1 ikinci seçmeni; bunlar da mebusları seçer.

ABD reisinin seçilişine benzeyen bu usul, 1946 seçimlerine kadar sürdü. O zaman Avrupa’da da mülk sahibi olmayan veya vergi vermeyen rey kullanamaz. Kadınların da rey hakkı yoktur. Zenginler veya aristokratlar mükerrer rey hakkına sahiptir.


1912 seçimlerinde seçmen listeleri

Kız gibi meclis

1912 seçimlerinde İttihatçılar seçimi kaybetmek korkusuyla seçmenleri baskı altına aldı. Muhalif namzetlere rey vermek isteyenler, sandık başındaki fedainin sopasını kafasına yiyordu. Bu sebeple sopalı seçim diye anılan seçimlerden sonra memleket 6 senelik tek parti diktatörlüğünün pençesine düştü.

1918’de İttihatçılar düştükten sonra seçimler yapıldı. Osmanlı Devleti son yıllarında, sosyalist partinin bile faaliyette olduğu ve çok partili bir demokrasi idi. Hür basın ile fikir hürriyeti alabildiğine genişti.

Ankara’da filizlenen milliyetçi hareket, 1919’da yenilenen seçimlere kendi yandaşları dışında kimsenin katılmasına izin vermedi. İstanbul’un işgali sebebiyle bu son Osmanlı Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’ya nakletti.

Planladığı inkılâpları bu nisbeten demokratik meclisle yapamayacağını anlayan M. Kemal Paşa, meclisi feshederek, 1923’de sadece kendisinin belirlediği adayların katıldığı seçimle ‘kız gibi meclis’ adını verdiği yeni meclis teşkil etti (İsmail Habip Sevük, Atatürk İçin, s. 53)Karabekir bu meclisi, yaverleri, emir zabitleri, hatta alaylılarıyla bir askeri karargaha benzetir. (Paşaların Kavgası, 230)

Milletvekilleri, aynı zamanda M. Kemal Paşa’nın da reisi olduğu CHP’ye mensuptur. Seçimler yine vardır. Ancak partiler ve muhalefet yoktur. Merkez, vilâyetin milletvekili sayısı kadar namzet tesbit eder; ikinci seçmenler bunları “seçer.” Ömründe Muş’u görmemiş birisi, Muş milletvekili olarak mükâfatlandırılabilir. Seçimler merkezin tesbit ettiği isimlerin Sovyet rejiminde olduğu gibi halka tasdik ettirildiği birer politik gösteridir.

1935’te kadınlara seçme ve seçilme imkânı verildi. Hükûmetin seçtiği 17 kadın meclise gönderildi. Ancak erkeklerin bile serbestçe seçme ve seçilme hakkının olmadığı bir zamanda, bu ne ifade eder?

1943’te hükûmet, muhaliflerini teskin maksadıyla tercih usulü getirdi. Artık her vilâyette seçilecek milletvekili sayısından bir fazlası namzet gösteriliyor; ikinci seçmenlere güya bir “seçme imkânı” tanınıyordu.


Tek parti devri seçimleri

Para karşılığı demokrasi

Türkiye, II. Cihan Harbi’ne girmediği halde, büyük fakirlik içindeydi. CHP’li reisicumhur İsmet İnönü, Amerikan yardımı alabilmek için demokrasiye geçmeyi kabul etti. Kendisinin demokrasiye gönül vermiş birisi olmadığı herkesçe malumdur. 1945’te CHP’den ayrılan muhaliflerce Demokrat Parti kuruldu.

1946 seçimleri, 1912 sopalı seçimlerinin tam benzeriydi. “Açık oy, gizli tasnif” hususiyetiyle tanınır. Vâli, kaymakam, belediye reisi ve CHP il/ilçe başkanı aynı kişi olduğundan, jandarma yardımıyla halkın “ne idüğü belirsiz” kişilere rey vermemesi temine çalışıldı. Sandık başında çok hâdiseler çıktı, kavgalar oldu. Halbuki o zamana kadar seçimlerde hiç bir hâdise yaşanmaz; namzetler belli olduğundan, reyler sayılmadan hamur yapılmak üzere kağıt fabrikasına giderdi.

1946 seçimleri Türk demokrasisi için bir dönüm noktası oldu. Defalarca ordu-bürokrat elbirliği ile seçimler askıya alınsa da, halkın vazgeçemediği bir alışkanlık hâline dönüştü. Halkın doğrudan milletvekillerini seçtiği ilk tek dereceli seçim de budur.

İngiltere’deki gibi çoğunluk sistemi vardı; bir yerde reylerin ekseriyetini alan parti bütün milletvekillerini alırdı. CHP’nin, Demokrat Parti kazanmasın diye seçim kanununda yaptığı bu numara, başkalarına yaradı. CHP bir daha ekseriyetle iktidara hiç gelemedi.

1961 seçimleri nisbî temsil esasına göre yapıldı. Burada her parti aldığı rey nisbetinde mecliste temsil edilir. Ama koalisyonlar kaçınılmazdır. 1980’den sonra koalisyonları önlemek ve marjinal partilerin önünü kesmek için baraj sistemi getirildi. Ülke tamamında reylerin % 10’unu geçemeyen parti, meclise temsilci sokamaz.

1979 seçimlerinde mükerrer rey kullanmayı önlemek için seçmenlerin parmaklarına günlerce çıkmayan siyah boya sürülmeye başlandı. Bundan sonraki seçimlere halk ‘boyalı seçim’ adını verdi. Son yıllarda bu da terk edildi. Yakın zamana dek bir karnaval veya muharebeyi andıran seçimler, artık eskisi kadar hareketli geçmemektedir.

 

Tek parti devri. Merasimle seçim sandığı taşınıyor. "Galata İntihabat Rey Sandıkları"