TÜRKLER, KENDİNE SIĞINANI GERİ VERMEZ!

Osmanlı vatanı, vaktiyle inançları, ırkları, gelenekleri sebebiyle baskıya uğrayanların sığınağı idi.
18 Mayıs 2015 Pazartesi
18.05.2015

Osmanlı vatanı, vaktiyle inançları, ırkları, gelenekleri sebebiyle baskıya uğrayanların sığınağı idi.

Asırlarca Osmanlı ülkesi, Müslüman ve gayrımüslimlerin huzur ve emniyet içinde yaşadığı bir vatan olmuştu. Dünya Müslümanları, dârülislâm olarak gördükleri Osmanlı ülkesine hicret etmek istedikleri zaman, Osmanlı hükümeti kapılarını açmakta tereddüt etmemiştir. Kırım, Balkanlar ve Kafkasya’nın istilâsı üzerine, buradaki müslümanlar, deniz veya kara yoluyla Anadolu’ya hicret etti. Yolda binlercesi öldü. Anavatana varabilenler, boş köy ve kasabalara yerleştirildiler. Bu büyük göç ve iltica dalgası, Demirperde’nin yıkılışından az öncesine kadar devam etti.

Rumeli muhacirleri Edirne'de (1912)

Sadece müslümanlar değil, gayrı müslimlerden de bulunduğu yerde, inancı, ırkı veya yaşantısı sebebiyle ayrımcılığa maruz kalan kişi ve topluluklar, çareyi Osmanlı ülkesine sığınmakta gördü. Kendilerinden çok farklı bir kültüre sahip Osmanlı cemiyeti tarafından, hüsnü kabulle karşılandı. Hayatlarını istedikleri şekilde ve korkusuzca devam ettirme imkânı buldular. Hatta hükümet, bu mültecilere karşılıksız vatandaş statüsü tanıdı. Zira Osmanlı kültürünün esaslarından biri olan Oğuz Töresi, kim olursa olsun misafire hizmeti emreder; kendisine sığınanı, düşmanına teslim etmeyi yasaklar. Bu sebeple eline silahı alıp gece boyu evin etrafında nöbet tutarak misafirini koruyan ev sahipleri çoktur. Osmanlı hükümeti de, çok zaman bu uğurda savaşı bile göz almıştır. İslâm kültürü de bunu emreder.

15.asır başında Emir Timur’un önünden kaçan iki hükümdar, Azerbaycan hükümdarı Karakoyunlu Kara Yusuf ve Irak hükümdarı Ahmed Celâyir, Osmanlı padişahı Yıldırım Sultan Bayezid’e sığındı. Timur, mektup yazarak bu ikisini iade etmesini istedi. Padişah reddetti. Bu, dünyanın en büyük ordusu ile savaşı göze almak demekti. Neticede şerefi için yaşayan Padişah yenildi; tahtını kaybetti.

1492'de Yahudilerin Osmanlı memleketine ilticasını tasvir eden gravür

8 asır kadar Müslüman hâkimiyetinde kaldıktan sonra, Hristiyanlar tarafından işgal edilen İspanya’da yaşayan 250 bin Yahudi, vaftiz ile ölüm arasında tercih yapmakla karşı karşıya bırakılınca, 1492’den itibaren tamamına yakını Türk ülkesine iltica etti. Osmanlı gemileri defalarca gidip gelerek bunları taşıdı. İstanbul, İzmir, Selânik gibi zengin liman şehirlerine yerleştiler. İstanbul, uzun yıllar dünyanın en çok Yahudi yaşayan şehri unvanını taşıdı. İlk Yahudi ilticası bu değildir. Sultan II. Murad zamanında Fransa’dan tardedilen Yahudiler; 1470’de de Bavyera kralının ülkesinden kovduğu Aşkenaz Yahudiler; 1660’da Polonya ve Ukrayna’daki katliamdan kurtulan Aşkenazlar da Osmanlı ülkesine iltica etti. Yahudi tarihini anlatan kitaplar, tazyik altındaki Yahudilerin en çok iltica ettiği ve rahat yaşadığı yerin, Osmanlı ülkesi olduğunu açıkça yazar.

İran Şahı Tahmasb’a isyan eden kardeşi Elkas Mirza, yenilince 1547’de maiyeti ile beraber Kanuni Sultan Süleyman’a sığındı. İran politikası sebebiyle padişahı tenkit ettiği halde, maiyetiyle beraber Osmanlı sarayında üst seviyede protokolle ağırlandı. Padişah, bu muamelesine itiraz eden bazı Osmanlı devlet adamlarına, “Biz devletin şan ve haysiyeti neyi gerektiriyorsa, onu yaparız” cevabını vermiştir. Bu padişah devrinde, mezhep farklılığı sebebiyle İran’dan Osmanlı Devleti’ne sığınan ve devlet tarafından geçimleri sağlanan çok sayıda mülteci vardır.

Teslisi reddeden Üniterist kilise İtalya’da doğmakla beraber, diğer Hristiyanların tazyiki üzerine üniteristler Doğu Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmışlardır. Osmanlı hükümetine tâbi Erdel (Transilvanya) Prensi Zsigmond teslisi kabul etmezdi. Bu sebeple teslise karşı olan Hıristiyanlar, buraya iltica edip yaşama imkânı buldu. Nitekim teslis aleyhinde kitap yazan Sicilyalı râhip Sozzini 1577’de buraya Koloszvar (Klausenburg) şehrine kaçmıştı.


 

Demirbaş Karl'ın Bender'e gelişinin 300.yılı münasebetiyle çıkarılan Rus pulu. Kralı Bender'de tasvir eden tablo (Gustaf Brusewitz) Ruslar pul çıkarmış; asıl ev sahibinin kılını kıpırdattığı yok...

İsveç Kralı Demirbaş Karl, Poltava’da Ruslara yenildikten sonra Osmanlı ülkesine iltica etti. 1709-1714 arasında Osmanlı Avrupa’sındaki Bender şehrinde yaşadı. Rus elçisinin, kralın derhal Rusya’ya teslim edilmesi ihtarı kabul edilmedi. Hatta Osmanlı hükümeti, bu sebeple Rus çarı Büyük Piyotr’a karşı savaşa girdi. Savaş kazanıldıktan sonra bile Kral memleketine dönemedi. Kendisinin ve 600 kişilik maiyetinin bütün masrafları Osmanlı hükümeti tarafından karşılandı. Barıştan epey sonra ülkesine dönüşünde de yardım gördü.

1848 ihtilâlinden sonra giriştikleri istiklâl mücâdelesinden mağlup çıkan Macar ve Leh ihtilalcileri, Avusturya ve Rusya’nın elinden kaçıp Osmanlı ülkesine sığındı. Bâbıâli, kendisini çok kritik siyasî vaziyete düşüren bu mültecileri, her ne pahasına olursa olsun iade etmeye yanaşmadı. Bu hâdise, İngiltere ve Fransa gibi hürriyete düşkün ülkelerde çok müsbet karşılandı. Hatta Londralı gençler, Osmanlı sefirinin arabasının atlarını çözüp kendileri çekerek tezahürat gösterdi. Bu mültecilerden bazısı, Müslüman olarak Osmanlı hizmetine girdi.  İçlerinde nice meşhur devlet adamı ve askerler vardır. İstanbul yakınlarındaki Polonezköy (Adampol), o zaman Osmanlı Devleti’ne iltica eden Polonyalı mülteciler tarafından kurulmuştur.

Macar ihtilalci Kossuth evi-Kütahya


                                                 Polonezköy müzesi ve mezarlığı

Rus’un sakalı

18. asırda Rus Çarı I. Piyotr’un sakal yasağı, Rus halkının şiddetli reaksiyonu ile karşılaştı. Zira sakal, iyi bir Ortodoks olmanın alâmetiydi. Fakat Deli Çar, kimsenin gözünün yaşına bakmadı; oğlunu bile öldürmekten çekinmedi. Neticede sakalını kesmek istemeyenler Rusya’yı terketmek zorunda kaldılar. Bu sebeple Osmanlı ülkesine iltica eden Hıristiyan Kazaklar, Balıkesir vilâyetindeki Manyas kasabasına yerleştirildi.

Perhiz günlerinde de süt içmek gibi bazı inançlarında Ortodoks Ruslardan ayrılan Molokanlar da Osmanlılara iltica ederek sınırdaki Kars şehrine yerleştiler. Kazaklar ve Molokanların çoğu, yakın zamanda Rus hükümetinin daveti üzerine Rusya’ya döndüler. Rusya, 19. asırda Anadolu’dan göçen her Hıristiyan’a para ve toprak verdiği halde, Rusya’ya göçenler, Rusya’dan Anadolu’ya gidenlerin yanında çok ehemmiyetsiz sayıda kalmıştır.


Manyas'ta Kazaklar köyü

1917 tarihli Rus ihtilâlinden sonra, Çar taraftarları ile Komünistler arasında iç savaş çıktı. Çar taraftarı Beyaz Ordu savaşı kaybedince, antikomünist Ruslar, savaş sebebiyle büyük sıkıntı içindeki Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Gemiler 1917-1921 yılları arasında 200 bin civarındaki mültecileri taşıdı. İstanbul ve Çanakkale’ye yerleştirilen Beyaz Ruslar, Osmanlı hükümetinin, o sırada İstanbul’u işgal altında tutan müttefik kuvvetlerinin ve sivil halkın yardımı ile yaşadı. Önce boş arsa ve meydanlarda kurulan mülteci kamplarına, sonra boş ev ve binalara yerleştirildiler. Ufak tefek işlerde çalıştılar. Bunların çoğu sonradan Avrupa ve Güney Amerika’ya göçtü. Türkiye’de yerleşenler de oldu. Birkaç yıl sonra, bu sefer bir komünist lider, Troçki, Stalin tarafından kovularak, 1929’da Türkiye’ye iltica etti. Bir müddet İstanbul’da yaşadı.

Beyaz Ruslar Gelibolu'da