OKYANUSUN DİBİNDE İSPANYOL HAZİNELERİ YATIYOR...

Batık Hazine... Ne sihirli bir kelime... “Define Adası” gibi romanlara mevzu olmuş hazineler, eskiden korsanların ağzını sulandırırken, şimdi de dokümanter filmler sayesinde insanları meraklandırıyor... Atlas Okyanusu’nun dibi, İspanyolların Amerika’dan kaçırdığı nice hazinelere ev sahipliği yapmaktadır.
23 Şubat 2015 Pazartesi
23.02.2015

Batık Hazine... Ne sihirli bir kelime... “Define Adası” gibi romanlara mevzu olmuş hazineler, eskiden korsanların ağzını sulandırırken, şimdi de dokümanter filmler sayesinde insanları meraklandırıyor... Atlas Okyanusu’nun dibi, İspanyolların Amerika’dan kaçırdığı nice hazinelere ev sahipliği yapmaktadır.

İspanyol kalyonları, 16 ve 18.asırlar arasında senede iki kere İspanya ile Amerika arasında gider gelirdi. 30 ve 90 gemilik iki konvoy ya da filodan biri Ocak, diğeri Ağustos’da İspanya’nın Cadiz limanından hareket ederdi. Antil adaları açığında birbirinden ayrılır, biri bugün Meksika’da bulunan Veracruz, diğeri bugün Kolombiya’daki Cartegena istikametine giderdi. Korsanlık artınca, 1582’de konvoylar ayrı ayrı gönderilmeye başlandı.

Ufukta korsanlar!

Artık her sene Mayıs’ta Veracruz, Ağustos’da da Cartegena’ya gitmek üzere bir filo (flota) Cadiz’den Amerika’daki sömürgelere doğru yelken açıyordu. İlki, gemilerin bir bölümünü güzergâhı üzerinde bulunan Batı Hind adalarında ve Honduras’ta bırakırdı. Yaz sonunda hareket eden kalyonlar (galeone) ise, Cartegena ile Panama’nın Atlas okyanusu kıyısındaki Portobelo limanlarına uğrardı.  Kışı Amerika’da geçirdikten sonra, Şubat’ta Havana’da buluşan iki konvoy, savaş gemilerinin himayesi altında İspanya’ya dönerlerdi. Gidiş-dönüş zamanı 8-12 ayı bulurdu.

Bu gemiler, 50 metre boyunda büyük harb tekneleriydi. Her biri 50-60 topla donatılmıştı. Avrupa’da üretilen malları, Amerika’daki İspanyol sömürgelerine; bu sömürgelerden elde edilen altın ve gümüş gibi ürünleri de İspanya’ya taşırdı. Bu asırlarda, Amerika kıtasının neredeyse üçte ikisi, İspanyolların elindeydi. Böylece yerlilerin gözyaşı ve kanıyla yıkanmış Amerikan altın ve gümüşü, asırlarca eski kıtaya taşındı; Avrupa’nın zenginliğini, medeniyetini, sanayisini ve yeni sömürge imparatorluklarını inşa etti. Bundan mahrum olan Şark ise, artık geri kalmaya mahkûmdu.

Gemiler, dönüş yolculuğunda çok büyük mikdarlarda altın ve gümüş taşıdıklarından ganimet peşinde koşan İngiliz, Felemenk ve Fransız denizcileri için son derece çekici bir hedef teşkil ederdi. Bu sebeple yağmacılara karşı genellikle çok iyi korunuyordu. Buna rağmen filolardan biri 1628’de Felemenkli Amiral Piet Hein tarafından Küba açıklarında; bir başkası ise 1657’de İngiliz kumandan Robert Blake tarafından Azor adaları yakınında yakalanıp yok edildi. Yıllardır merakla okunan korsan romanları, hep bu filolardaki altınlar ele geçirmek isteyen haydutları mevzu edinir.

Çılgın okyanusun fırtınaları da, filoların amansız düşmanıydı. 22 Haziran 1588’de İspanya’nın kuzeyindeki La Coruna limanından ayrılan 130 gemiden, ancak yarısı İspanya’ya geri dönebildi. Gerisi, İngiltere açıklarında fırtınaya yakalanıp battı. İçindeki hazineler, Atlas Okyanusu’nun dibine gömüldü. 1968’de günlerce süren araştırmalardan sonra, gemilerden bazısına ulaşıldı ve hazineleri ele geçirildi. 31 Temmuz 1715 tarihinde Amerika’ya yaklaşan ve General Ubilla idaresindeki gemiler, tayfuna uğrayarak, göremedikleri mercan adalarına bindirdi.  Koca gemi içindeki 225 kişiyle suya gömüldü. Filodaki 12 gemiden ancak biri kurtulabildi. Gemideki altınlar, Havana’daki İspanyol ordusuna gönderiliyordu. 250 sene sonra dalgıçların uzun aramalarından sonra bu hazinelerden bazısına ulaşıldı. 

 

Dişli düşman: Amerika

1565-1815 arasında bugün Filipinlerin merkezi olan Manila ile Meksika’daki Acapulco limanları arasında yılda bir kez gidip gelen teknelere de Manila Kalyonu denirdi. İspanya ile kolonisi Filipinler arasındaki tek nakil ve haberleşme vasıtası oldukları gibi, Manila’daki İspanyollar için de aslî maişet kaynağı idiler. Kalyonla ticaretin parlak günlerinde, Manila dünyanın en büyük limanlarından biri hâline geldi ve Çin ile Avrupa arasındaki ticaretin merkezi oldu. En mühim ticaret malı Çin ipeği olmakla beraber, kokular, porselen eşya, Hind kumaşı, değerli taşlar gibi mallar da kalyonlarla taşınıyordu. Acapulco’da boşaltılan mallar, umumiyetle % 100-300 dolayında kâr bırakıyordu. Dönüş yolculuğunda ise kalyonlar, büyük mikdarda Meksika gümüşünün yanı sıra İspanya’ya haber götüren çok sayıda kilise mensubu misyoneri taşıyordu.

Manila’da yaşayan İspanyollar, yılda bir kez uğrayan bu gemiye öylesine bağımlı vaziyete geldiler ki, geminin yolculuk sırasında batması ya da İngiliz korsanların eline geçmesi hâlinde koloni ekonomik çöküntüye uğruyordu.  Öte yandan bu ticaret, Filipinlerin ekonomik inkişafına menfi tesir etti. Neredeyse tüm İspanyol sermayesi, Çin malları spekülasyonunda kullanılıyordu.  Öbür devletlerin Çinle doğrudan ticarete girmeleri neticesinde, 18.yüzyıl sonlarında kalyon ticaretinin ehemmiyeti azaldı.

18.asra gelindiğinde İspanya, deniz yolları üzerindeki kontrolünü arttırmış ve başka memleketlere de İspanyol ve Amerikan limanları arasında taşımacılık yapma hakkını tanımıştı. Zamanla İspanya ile sömürgeleri arasındaki ticaret tekelinin ortadan kalkmasıyla filolar da ehemmiyetini kaybetmeye başladı. 1740’da kalyonların, 1789’da da filoların seferlerine son verildi.

Doğu’da Osmanlılarla mücadele edip, nihayet pes eden İspanya’nın, batıdaki yeni büyük düşmanı Birleşik Amerika oldu. Amerika, İspanyolları Kuzey Amerika’dan bazen savaş, bazen barış yoluyla, bazen da para ödeyerek çıkardı. 1898’de buradaki İspanyol donanması, Amerika tarafından mağlup edildi ve Filipinler, Amerikan sömürgesi haline geldi. Amerika da dünyanın en büyük deniz güçlerinden birisi oldu. Orta ve Güney Amerika’daki sömürgelerini de tek tek kaybetti. Ama bu kıtada İspanyolca konuşan, İspanyol kültürü ile yaşayan ve şuuraltında Madrid’e bağlı büyük bir millet meydana getirdi.