İKİ ATEŞ ARASINDA ESKİ BİR TÜRK YURDU: KIRIM

Siyasî hâdiseler sebebiyle Ukrayna bölünmenin eşiğinde. Bundan da en çok halkının ekserisi Rus olan Kırım’ın tesir göreceği açıktır. Kırım’ın istiklâli ve sonra da Rusya’ya bağlanması; hatta tekrar Türkiye’ye iadesi konuşulmaktadır.
3 Mart 2014 Pazartesi
3.03.2014

Siyasî hâdiseler sebebiyle Ukrayna bölünmenin eşiğinde. Bundan da en çok halkının ekserisi Rus olan Kırım’ın tesir göreceği açıktır.
Milattan önce İskitlerin yerleştiği ve VIII. asırdan beri Hazar, Kuman ve Moğol hâkimiyetinde yaşamış bir Türk yurdu olan bugünki Güney Ukrayna, Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin payına düşmüştü. Burada kurulan Altınordu Devleti’nin Emir Timur tarafından yıkılması üzerine, taht kavgalarına karışan prens ve beylerin sığınağı Kırım yarımadası olmuştur. XIII. asırda Müslümanlığın girdiği yarımadanın sâkinleri, Türk ırkının Kıpçak kolundan Müslüman Tatarlardır. Ayrıca Karay ve Kırımçak adlı Tatarca konuşan iki ayrı Yahudi topluluğu da Kırım’ın sâkinlerindendir. 
Alâaddin Keykubad zamanında Eski Kırım mıntıkasında Selçuklular yerleştiler. Cenevizliler de Kefe tarafında ticaret kolonisi teşkil ettiler. Cuci soyundan Hacı Giray, 1441’de Kırım’a gelerek bir hanlık kurdu. Kaybedilen Altınordu tahtını tekrar ele geçirmeyi ideal edindi. Ölünce oğulları birbirine düştü. İstanbul’un desteklediği Mengli Giray, han oldu; kızı Hafsa, geleceğin Yavuz Sultan Selim’i ile evlendi.
Kırım haritası

Kırım Han Sarayı

Altınordu toprakları birer birer Rusların eline düşünce; Kırım için İstanbul’a bağlanmaktan başka çare kalmamıştı. Sultan Fatih zamanındaki Kırım Hanı, Osmanlı Devleti’ni metbu tanıdı. Hanlığın statüsü, 1 Haziran 1475 tarihinde bir anlaşmayla tanzim olundu. Ülkede taht kavgaları son buldu. Osmanlı saray teşrifatı, bürokrasi gelenekleri, ilmiye ve kazâ teşkilâtı benimsendi. Göçebe hayat tedricen terk edildi.
Kırım’ın başında Cengiz Han soyundan eski Altınordu hânedanına mensup bir han bulunurdu. Hanlık ailesi erkeklerine giray denir. Han, önceleri mirza denilen Kırım asilzâdeleri ile seyyidlerin katıldığı bir meclis tarafından ittifakla ile seçilip, İstanbul tarafından tayin olunurdu. Kırım, ulus denilen beyliklere ayrılmıştı. Her ulusun başında bir mirza bulunurdu. Hanlık memurları ulus topraklarına müdahale edemezdi. Harb esnasında her mirza kendi askerleri ile hanlık ordusuna katılırdı. Anadolu’dan buraya çalışmak üzere giden Türkler, Yalıboyu Tatarları denen ve farklı bir lehçe konuşan topluluğu teşkil etmiştir. Kırım Tatarları’nın diğer kısmı, pâyitaht Bahçesaray civarında oturan ve edebî bir lisan konuşan Tatlar ile yarımadanın kuzey kısmında bulunan ve Çöl Tatarı denen Nogaylardır. Kırım bayrağındaki üç dişli tarak, bu üçünü ifade eder.
Kırım Tatar  bayrağı

XVII. asırdan itibaren hanların seçim, tayin ve azilleri İstanbul tarafından yapılmaya başlanmıştır. XVII. asır ortalarında Koçi Bey’in Tatar Hanları hakkında padişaha verdiği mütâlaa dikkat çekicidir: “Han ölüp yeri boşalınca, mübarek katınıza hangisi önce yüz sürerse o han yapılır. Pek lüzum olmadıkça bunları değiştirmemek lâzımdır. Kırım, beter ve yaban memlekettir. Urus, Moskof ve Leh komşudur. Kâfir ağzıdır. Serhad beklerler. Başka ellerinden iş gelmez. Bazen zararları da görülür. Lütuf buyurmalıdır.” Hutbede padişahtan sonra hanın adı zikredilir ve nâmına sikke kesilirdi. Divanları ve maiyeti vardır. Başka ülkelerle elçi teâti edebilir. Protokolde sadrâzam ile eşit seviyededir. Kırım Hanı Gâzi Giray Han, aynı zamanda çok kudretli bir şairdi.
Kırım Hanı Zigetvar seferinde

Kırım’ın merkezi Kırkyer, sonraları Bahçesaray olmuştur. Hanlığın Azak yarımadasına bakan stratejik kısmı, Kefe Sancağı ise doğrudan İstanbul’a bağlanarak bir nevi kontrol merkezi vazifesi görürdü. Kırım’ın etrafı deniz olmasına rağmen ne donanması, ne de piyade ordusu vardı. Osmanlı ordusuna gerektiğinde yüz bin atlı asker çıkarırdı. Osmanlı hâkimiyetinden sonra da güçlü süvari ordusu ile Doğu Avrupa’nın en büyük devletlerinden birisi olarak Ukrayna ve Kuzey Kafkasya’yı elinde tuttu. Polonya ve Rusya üzerinde de vergi alarak nüfuz kurdu. Zaman zaman Moskova’ya baskınlar yaptı. Polonya Kralı ve Rus Çarı ile eşit seviyede diplomatik münasebet yürüttü. Ukrayna Kazakları ve bir ara Kiev ve Moskova prensleri Kırım Hanı’na tâbi idi. Bunlar diplomatik olarak Osmanlı Sultanı’nın değil, Kırım Hanı’nın muhatabıydı. İstanbul, çarı ancak 1739 tarihindeki Belgrad Anlaşması ile muhatap almaya başladı.
Osmanlı devrinde Kırım Tatarları

Kendisine en ileri seviyede otonomi tanınan Kırım Hanlığı’nın statüsü, XVII. asır başlarından itibaren değişmeye başladı. Neredeyse sıradan bir eyâlet; han da bu eyâletin vâlisi hâline geldi ve 3 tuğlu vezir rütbesine indirildi. Bunda şüphesiz Rusya’nın büyümesinden çekinen İstanbul’un merkeziyetçi endişelerinin büyük payı vardı. Ancak bir fayda sağlamak şöyle dursun; hanedanın gücünü ve merkeze bağlılığını kaybetmesine, sonra da Kırım’ın elden çıkmasına yol açtı. 1683 tarihli Viyana Kuşatması’nda, sadrazam divanında tahkir edilen Murad Giray, intikam maksadıyla askerlerini geri çekip mağlubiyete sebep olunca, vazifeden alındı. Bununla beraber yerine geçen Selim Giray, Osmanlı ordusunun bozulmasından istifade edip İstanbul’a yürüyen koca bir Avusturya ordusunu Kosova’da yenerek büyük bir hizmette bulundu. Ama Kırım ile İstanbul’un arası bir kere bozulmuştu. Bundan Moskova istifade edecekti.
Tatar süvarileri

Osmanlı, Almanya ve Rusya devletleri arasında denge unsuru olan Lehistan’ın Ruslar tarafından işgali üzerine 1768’de çıkan savaşta, Osmanlı orduları yenilince, Rusya istediği fırsatı yakalamış oldu ve 1771’de Kırım’a girdi. Rusların, istiklâl vaadine kanan Kırımlı prens ve asilzâdeler, karşı koymamayı kararlaştırdılar. Hanın Ortaçağ düzenindeki atlı ordusu ve Osmanlı birlikleri yetişmeden, Kırım’ı teslim ettiler. Bu, Rusya’nın ilk zaferidir.
1774’de imzalanan Küçük Kaynarca Anlaşması ile Kırım müstakil oldu. Ancak dinî bakımdan İstanbul’daki halifeye bağlı kalacaktı. Seçilen hanın ismi, usulen İstanbul’a bildirilecek; tayini güya padişah yapacaktı. Ayrıca Kırım’daki kadı, müftü, imam ve vakıfları İstanbul tayin ve kontrol edecekti. Osmanlıların, padişahın dünya müslümanlarının ruhanî lideri olduğu yönündeki iddiaya Rusları inandırması, Kırımla irtibatı devam ettirmek ve belki birgün tekrar ele geçirmek içindi. Kırım’dan başka kaybedilen bir yer olmamasına rağmen, Osmanlı tarihinin en feci anlaşmalarından biri sayılır. İlk defa ahalisinin tamamı müslüman olan eski bir İslâm toprağı elden çıkıyordu. Osmanlı Devleti, büyük devletler arasındaki yerini Rusya’ya vererek 4. sıraya düştü.


Kırım hürriyet mücadelesinin simalarından Memed Muyedin ailesi (Sevil Sevdiyar arşivi)
3 asırlık bu Osmanlı toprağının, ağır bir mağlubiyetin ardından kaybedilmesi, millî vicdanlarda çok büyük bir yara açmış; sonraki Osmanlı siyasetinin ana hedeflerinden birisi Kırım’ı kurtarmak olmuştur. “Kırım küffarda kalsın mı böyle/Hele Osmanlı’yı cenge salayım/O kâfir düşmana satur çalayım/Varıb kâfirden intikam alayım/Gözüm açık benim kalsın mı böyle?” mısralarını terennüm eden Sultan III. Selim’in Kırım’ı almak üzere giriştiği sefer, muvaffakiyetsizlikle neticelenmiştir.
Bu devrede asilzâdeler, Kırım’ın geleceği hususunda, Moskova ve İstanbul yanlıları olmak üzere bölündü. Bundan faydalanan Ruslar, İstanbul’da aynı adı taşıyan sarayda imzalanan Aynalıkavak Anlaşması ile Romanya’ya karışmamak karşılığında, han seçimi salahiyetini İstanbul’un elinden aldı. Sonra da Kırım’a Şahin Giray adında züppe bir Rus hayranı prensi geçirdi. Şahin Giray, Rus üniforması giyer; yaverlerini Ruslardan seçer; ataları gibi at üzerinde değil, Rus tarzı kupa arabasıyla gezer ve Rus elçisinin talimatıyla hareket ederdi. Vakıflara el koyması üzerine Kırımlılar ayaklandı, Şahin Giray, Ruslardan yardım istedi. Osmanlı-Kırım sınırında askerî tedbirler alan Osmanlı serdarına Han’ın gönderdiği elçi, serdarın kahyâsı tarafından akılsızca idam edildi. Bunun üzerine Ruslar, Şahin Giray’ın davetini bahane ederek (1979’da Afganistan’da olduğu gibi) Kırım’ı işgal etti.
Rus işgali devrinde Tatar işçiler

İşgal kumandanı Potemkin, Çariçe II. Yekaterina’nın 19 Nisan’da gizlice imzaladığı ukazı (fermanı), cülus yıldönümü olan 9 Temmuz 1783’te okudu. Buna göre Rusya, tek bir Rus’un bile yaşamadığı Kırım’ı, Osmanlı Devleti ile olan ihtilafı gidermek için ilhak ettiğini açıklıyor; Kırım, Rusya’nın bir eyâleti oluyor; çariçeye sadakat yemini etmeyenlerin hicretine izin veriliyor; edenlerin can, mal ve din hürriyeti temin ediliyordu. Buna rağmen, 30 bin kadar asilzade işkenceyle öldürülerek arazilerine el konuldu. O devre göre nüfus kesafeti çok fazla olan münbit Kırım’da 1,5 milyon Tatar Türkü yaşıyordu. Yüzbinlercesi kaçmak üzere limanlara yığıldı. Yarıdan fazlası açlık, hastalık ve sefalet sebebiyle yahud Rus kılıcı altında öldü. Kalanlar, Rumeli ve Anadolu’daki Osmanlı topraklarına iskân edildiler. Potemkin, Çariçe tarafından Taurika Prensi ilan edildi. (Taurika, Kırım’ın antik ismidir. Kırım, Türkçe, sığınılacak yer, kale gibi manalara gelir. Kremlin de bununla irtibatlıdır.)
Özbekistan'a sürgün edilen Kırım Tatarları

İstanbul, bu ilhakı kibarca protesto edecek gücü bile kendisinde bulamadı. 8 Ocak 1784’te imzaladığı üç maddelik Kırım Senedi ile Kırım’ın Rus toprağı olduğunu resmen tanıdı. Ruslar, Cengiz Han’ın 21. torunu ve Kırım’ın 49. Hanı olan Şahin Giray’a önce 800 bin ruble maaş bağladılar. Sonra da bunu ödememek için devamlı aşağıladılar. Hayatının sonuna kadar han kalacağını zanneden, ama son hanlığı birkaç ay süren bu gafil ve zavallı genç İstanbul’a kaçtı. Rodos’a sürüldü ve 4 sene sonra orada idam edildi. Osmanlı şairi Sümbülzâde Vehbi, Şahin Giray’ın ardından uzun bir hicviye yazmıştır: Kırım halkı eder ol düzâhı öyle tatayyur kim/Kef-i küffâra verdi öyle mülk-i cennet-âsârı. Şair Sürûrî de Han’ın kuş isminden hareketle der ki: Tuttu Şâhin Giray’ı fukârânun âhı/Nefy olundı Rodos’a katl olunur inşâallah/Şuârâ dest-i kabûl üzre tutar tarihin/Tîz-pervâz idi Şâhin ele geldi nâ-gâh (Hızlı uçan şahin, ele çabuk geçti).
Kırım kadı, müftü ve vakıfları üzerindeki halife kontrolü, komünist iktidarına kadar devam etti. Padişah, her sene Livadya’daki yazlık sarayına gelen Rus çarını karşılamak üzere bir heyet göndermeyi ihmal etmedi. 1854 tarihinde, İngiltere, Fransa ve Sardinya desteği ile kazanılan Kırım Harbi, halkta Kırım’ı tekrar ele geçirmek arzusunu canlandırdı. Osmanlı Devleti’nin son 150 yılındaki en büyük askerî muvaffakiyet sayılan savaş, Kırım topraklarında cereyan etmekle beraber, ele bir avuç toprak bile geçmedi; “Sivastopol önünde yatar gemiler” türküsü yâdigâr kaldı.
Rus hükûmeti, yarımadaya Kuman mıntıkasından hayli Rus nüfus yerleştirdi. Şehirlerin ismini Rusça veya Grekçe isimlerle değiştirdi. Akyar, Sivastopol; Akmescid, Simferopol; Kefe, Feodosya; Gözleve, Yevpatorya oldu. Öteden beri akciğer hastalıkları için bir sanatoryum vazifesi gören Kırım’ın manzarası, Rus tipi binalarla değişti. Mutedil iklimi sebebiyle Kırım’da bahçe ve bağcılık ileriydi. Kırım ineği, sütünün bolluğuyla meşhurdu. Bahçe ve bağcılık ikinci plana itilerek, buğday ziraatine geçildi.
1917 Bolşevik inkılâbından sonra, Kırım istiklâlini ilan ettiyse de; komünistler 1918’de Kırım’a girdi. Çarın tekrar tahta geçmesini müdafaa eden antikomünist Beyaz Rus hükümetinin merkezi de Kırım idi. 1921’de Kızıllar kazanınca, burada otonom bir sovyet cumhuriyeti kurdular. II. Cihan Harbi’nde Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle, otonomisi kaldırıldığı gibi, ülkede yaşayan Tatarlar, Stalin’in emriyle yük vagonlarına doldurularak, Kafkasya’daki dindaşları gibi 1944 Mayıs’ında Sibirya’ya sürüldüler. Yarıdan fazlası yollarda öldü. 1954’de Kırım, Ukrayna’ya bağlandı. 1954’de kendisi de Ukraynalı olan Sovyet lider Kruşçev, Kırımı Ukrayna’ya bağladı. Bunun altında, fazla tabii kaynakları bulunmayan ve harb sırasında kıtlıktan çok zarar görmüş Ukrayna’yı destekleme maksadı yatıyordu. Kırımlıların, Ukraynalılarla tarihî bir yakınlığı da vardı.
Kırım Tatarları pazarda

1966’da Kırım Tatarları’nın  “halk düşmanı” yaftası kaldırılarak itibarları iade edildiyse de, ülkelerine dönme izni verilmedi. Yalnızca bağdan anlayanların dönmesine izin verildi; zira memleketin dillere destan bağcılığı zaafa uğramıştı. 1990’ların başından itibaren komünizmin çöküşüyle, Ukrayna hükümeti tarafından Tatarlara vatana dönme izni verildiyse de, çoğu dönme imkânından mahrumdu. Bugün nüfusun ancak % 10’dan biraz fazlası geri dönebilen Tatarlardan ibarettir. Kırımlı liderlerden Mustafa Cemiloğlu ve birçok âile, çadırlarda veya derme çatma evlerde yıllarca yaşama mücâdelesi verdiler.
1991’de Ukrayna müstakil olunca, Kırım’ın statüsü gündeme geldi. Tatar otonom parlamentosunun ilan ettiği Kırım’ın istiklâlini, Kiev reddetti. Pravda gazetesinde milletlerarası deniz hukuku teşkilatı âzâsı yazar Sergei Aprelev, Ukrayna bölünürse, vaktiyle Türkiye’den alınan Kırım’ın 1954’te belirlenen statüsünün belirsizleşeceği üzerine bir beyanatta bulundu. Daha evvel de Putin’in yakın çevresinden Bogdanov ve aşırı sağcı Jirinovski, “Kırım’ın gerçek sahibi Türkiye’dir” demişti. 19 Nisan 1783 tarihli anlaşmada, Kırım’ın istiklâli veya başka bir devlete bağlanması hâlinde, tekrar Türkiye’ye döneceğine dair bir hüküm olduğu iddia edilmektedir. Böyle bir anlaşma yoktur; ancak Kırım’da Rus hâkimiyetini deklare eden çariçenin fermanı vardır. Kırım’ın Rusya’ya devrine dair anlaşma 8 Ocak 1784 tarihlidir. Böyle bir hüküm olsa bile, bu statü zaten 1954’te Kırım, Ukrayna’ya bağlanarak bozulmuştur.
Bunlar, muhtemelen Kırım’ın istiklâlini elde ederek Rusya’nın kucağına düşmesini kolaylaştırmak için kurulan bir senaryo idi. Zira Rusya’nın en büyük deniz filosu, Kırım’dadır. Moskova, el altından nüfusun % 60’tan fazlası Rus olan Kırım’ın istiklâlini (sonra da belki ilhakını) desteklemiş; Rus ordusu, Kiev’de çıkan hâdiseleri ve Rus yanlısı iktidarın düşüşünü bahane ederek Kırım’ı işgal etmiştir. Kırım’da yapılan ve Rusların katıldığı referandumdan çıkan Moskova’ya bağlılık kararı da, Rusların elini güçlendirmiştir. Kırım Tatarları, yarımadanın Ukrayna’ya bağlı kalmasına taraftardır.