ŞAM’IN KANDİLİ SÖNDÜ!

Suriye’nin, hatta İslâm dünyasının en büyük âlimlerinden Said Ramazan el-Butî, geçenlerde ders verdiği câmide bir intihar taarruzu neticesinde torunu ve 40 kişiyle beraber vefat etti. Cinâyeti üstlenen olmadı. Hükûmet, isyancıları; onlar da hükûmeti suçladı.
27 Mart 2013 Çarşamba
27.03.2013

Suriye’nin, hatta İslâm dünyasının en büyük âlimlerinden Said Ramazan el-Butî, geçenlerde ders verdiği câmide bir intihar taarruzu neticesinde torunu ve 40 kişiyle beraber vefat etti. Cinâyeti üstlenen olmadı. Hükûmet, isyancıları; onlar da hükûmeti suçladı.

Muhammed Said Ramazan el-Butî, 1929’da Türkiye-Irak sınırında Cizre’nin Celeka köyünde dünyaya geldi. Botan aşiretinden bir Kürt olan babası Molla Ramazan (1888-1990), aynı zamanda Nakşî şeyhiydi. Ailesi, 1934 senesinde hükümetin din aleyhtarı icraatından kaçarak Şam’a, Kürt mahallesi Rükneddin’e yerleşti. Burada resmî vazife almadan irşadla meşgul oldu. Tek oğlu Muhammed Said, meşhur Şâfiî âlimi Hasan Habenneke’den çok istifade etti. Ezher’de okudu; fıkıh doktorası yaptı. Şam Şeriat Fakültesi Dekanı oldu. “Mezhebsizlik, İslâmiyeti Tehdit Eden En Büyük Fitnedir” kitabı, modernizm ile mücadelede çığır açtı. Dünya çapında şöhret kazandı. Gelenekçi ulemanın gözbebeği oldu. Resulullah’ın yaşantısını dile getirdiği Fıkhu’s-Sîre ile şer’î hükümlerde ilahî maksatların yerini anlattığı Davâbıtü’l-Maslaha kitabı çok kıymetlidir. 60 kadar eseri vardır. Gazete, mecmualarda devamlı aktüel dinî yazılar yazar; her hafta televizyonda vaaz verirdi. Emevî Câmii’ndeki hutbe ve derslerini yüzlerce kişi takip ederdi. Defalarca dinleme imkânı bulduğum vaaz ve dersleri, çok açık ve istifadeliydi.

Biz Esed’e razıyız!

Suriye’de, nüfusun % 10’unu teşkil eden aşırı Şiî Nusayrîler, orduyu ve polis teşkilatını ele geçirerek 1963’te darbe ile başa geldi. Said Ramazan, önceleri yakınlık duyduğu Müslüman Kardeşler’in Nusayrîlere ve hükümet güçlerine tecavüzlerine karşı çıktı. 1982 Hama katliâmı öncesi Müslümanları hükûmete itaate çağırdı. Bu sebeple radikal kesimler tarafından “rejimin adamı” ve “Esed’in fetvacısı” olarak görüldü; hatta Bel’am bin Baura’ya benzetildi. Halbuki Said Ramazan, zâlim ve dinsiz de olsa hükümete itaat edilmesinin Ehl-i sünnetin prensibi olduğunu; zulmü ortadan kaldırmak isterken daha büyük zulümlere yol açılacağına dikkat çekti. Hâlihazırdaki isyanı da desteklemedi. Arkasında yabancı güçler olduğuna, radikal Vehhabî hâkimiyetine yol açabileceğine dikkat çekti. Gerçekten Suriye, hükümetin halkta tabanı bulunmayan Libya, Tunus ve Mısır’a benzemez. Burada ihtilâl, iç savaş hâlinde yıllarca sürer. Çok kan dökülür. Neticede Afganistan’dan beter olabilir. Suriye hükûmeti, %10 şiî azınlığın gücüne ve Rusya, Çin gibi sosyalizm devrinden kalma güçlü müttefiklerine arkasını vermiştir.

  

     Baba Molla Ramazan (solda), Said Ramazan genç bir ilim talebesi (sağda)

Said Ramazan, yeri geldikçe hükümeti de tenkit etmekten geri durmazdı. Kimden gelirse gelsin, her zaman zulme karşı çıktı. 20 sene evvel ders verdiği Şam’daki Cengiz Câmii’nde görüştüğümde, “Biz Hafız Esed’e razıyız. Çünki orduda onun gibi olmak isteyen çok kişi var” diyerek bu husustaki endişesini dile getirmişti. Evet, Suriye rejiminin tasvip edilemeyeceğini; ama fitneye karşı ehven olduğunu söyledi. “Velâkin yahterimûne bil-müslimîn” (Fakat Müslümanlara ihtiram ediyorlar) sözü hâlâ kulağımdadır. Nitekim Suriye, idarede aşırı Şiîler bulunmasına rağmen, Sünnîlerin en güçlü ve Müslümanların en rahat olduğu ülkelerdendir. Dinî ilimler serbestçe tedris edilir; mahkemelerde şer’î hükümler tatbik olunur; insanlar siyasete karışmamak kaydıyla dinî vecibelerini rahatça yerine getirebilir.

Butî, Sünnî akidenin getirdiği uzlaşmacı tavrıyla Hafız Esed’in dikkatini çekti. Kendisine yakınlık duydu. Ondan dinî ders almak istedi. Milletvekilliği, hatta bakanlık teklif ettiyse de Butî kabul etmedi. Yalnızca ders vermesine müsamaha edilmesini istedi. Hafız Esed de kabul etti. Bunları bizzat Butî’den işittim. Üstelik televizyonda yasak olan dinî programlara izin verilmesini, dinî kitaplardaki sansürün kaldırılmasını, resmî yerlerde yasak olan tesettürün serbest bırakılmasını temin etti. Hafız Esed, Butî ile olan irtibatından sonra fevkalâde yumuşadı. Beşşar’ın idaresi daha da serbestti. Realist Butî, Müslümanların ilmî ve içtimaî bakımdan güçlenmeleri sayesinde, zamanla her şeyin normale döneceğini düşünürdü. Kendisini rahmetle anıyoruz.

                                      Beşşar Esed, Başmüftü Farfur ve Şiî uleması ile bir merasimde

Dünyada kör olanlar

Üzerine sardığı sarığı ile kırmızı fesi, koyu renk cüppesi ile Osmanlı âlimi kisvesini muhafaza ederdi. Türkçesi iyiydi. Türklere ve Türkiye’ye muhabbeti çoktu. Vaazlarında ahlâkî vurgu çoktu. Nüktedandı. Yeri geldikçe hissî konuşur; zaman zaman ağlardı. Fıkhî mevzulara derin vukufu vardı. Fetvaları açık ve mutemeddi. Zeki ve hazır cevaptı. Münazaralarında çok güçlüydü. Vaktiyle Suudi Arabistan’ın başmüftüsü pozisyonunda Abdülaziz bin Baz vardı. İki gözü âmâ idi. Bundan 20 sene evvel, Bin Baz Riyad’dan, Butî Şam’dan telekonferans sistemiyle bir televizyon programına katıldılar. Bin Baz, Allah’ın eli, gözü olduğunu, insana benzediğini âyetlerden delil getirerek ispata çalıştı. Butî, bu âyetlerin mecaz olduğunu uzun uzadıya anlattı. Bin Baz ısrar etti. Bunun üzerine Butî, “Kur’an-ı kerimde, 'Kim bu dünyada kör ise, âhirette de kördür. Gideceği yer çok kötüdür'[İsra: 72], buyuruluyor” diyerek muhatabının körlüğüne ima yaptı. Yani “mecaza inanmıyorsan, sen de cehennemliksin” demek istedi. Halbuki âyet-i kerimedeki körlük, hakkı görmemek, yani iman etmemekten kinayedir. Bin Baz cevap veremedi.

                      Şehid Said Ramazan'dan geri kalanlar: Vaaz notu ve kırık gözlük

Buti'nin televizyondan naklen verilen cenaze namazını oğlu Tevfik göz yaşlarıyla kıldırdı