ÖLÜM HAK, MİRAS HELÂL!

Önceki miras hukukumuz çok orijinaldir. Kur'an-ı kerimde en tafsilatlı hükümler mirasa dairdir. Vârisler mirası dilediği gibi taksim edebilir. Anlaşamazlarsa mahkeme Kur'an-ı kerime göre taksim yapar.
12 Eylül 2012 Çarşamba
12.09.2012

   

Önceki miras hukukumuz çok orijinaldir. Kur'an-ı kerimde en tafsilatlı hükümler mirasa dairdir. 

Vârisler mirası dilediği gibi taksim edebilir. Anlaşamazlarsa mahkeme Kur'an-ı kerime göre taksim yapar.

İnsanlar arasında huzursuzluk umumiyetle mal yüzünden çıkıyor. Miras yüzünden birbirine düşman olan kardeşler az değildir. Bu nizaları önlemek için tarih boyunca bütün hukuk sistemleri teferruatlı miras taksimleri tanzim etmiştir. Kur’an-ı kerîmde de en açık ve geniş bildirilen husus budur. Buna ferâiz de denir. “Ümmetimden ilk unutulacak ferâizdir” hadîsi meşhurdur.

                  

Evlatlıktan reddediyorum!

İslâm miras sistemi çok orijinaldir. Burada mallar vârislere geçmeden bazı muameleler yapılır. Ölenin mallarından evvelâ cenaze masrafları karşılanır. Sonra borçları ödenir. Sonra vasiyetleri yerine getirilir. Vasiyet malın üçte birinden fazla veya vârislerden birine yapılmışsa, diğer vârislerin izniyle yerine getirilir. Hiç vârisi yoksa tamamını vasiyet edebilir. Nihayet mal vârisler arasında paylaştırılır.

Mal doğrudan vârislere geçmediği için, vârisler borçlardan mesul değildir. Bu sebeple mirasın reddi de mevzubahis değildir. Vârisler henüz taksim edilmemiş mirastan hisseleri kadar yiyebilirler. Mirası aralarında rızayla taksim edebilir. Biri az veya fazla alabilir. Anlaşamazlarsa ya da aralarında gâib, akıl hastası, küçük çocuk varsa, taksimi mahkeme ferâize göre yapar. Osmanlılarda, devlet adamlarının malları mutlaka mahkeme tarafından taksim olunurdu. Bugün de vârisler kendi aralarında ferâize göre veya başka şekilde rızâen taksim edebilir. Ancak anlaşamazlar ve iş mahkemeye düşerse, miras medenî kanuna göre bölüştürülür.

Ölü, sağlığında veya vasıyet yoluyla vârisini vârislikten atamaz. Yani “evlâtlıktan red” diye bir şey yoktur. Ancak sağlığında malını dilediğine, hatta vârisine verebilir. Vâris ölenin sağlığında hissesinden vazgeçse bile, sonradan miras alabilir. Evlatlık miras alamaz. Buna vasiyet edilebilir.

Ölüden evvel vefat eden vâris, miras alamaz. Bunun çocukları da baba veya annelerinin yerine geçip miras alamaz. Halk arasında dede yetimi denilen çocuğa, dedesi vasiyetle mal bırakabilir. Ölüm zamanında anne rahminde bulunan cenin, sağ doğmak şartıyla vâris olur. Ölü ile aynı dinden olmayan; vârisi olduğu kimseyi öldüren; köle ve veled-i zinâ miras alamaz.

Mirasın taksimi

Önce, eshâb-ı ferâiz (farz sahipleri) denilen oniki kişiye, Kur’an-ı kerîmde bildirilen hisseleri verilir. Bunlar ölenin kızları, oğlunun kızları, babası, annesi, nenesi, eşi ve kızkardeşleridir.

Artan, asabe denilen oğul, amca, kardeş gibi akrabadan ölüye en yakın akrabaya verilir. Yoksa ölü azatlı köle ise, efendisine miras gider. Bu da yoksa, miras eş dışındaki eshâb-ı ferâize hisseleri nisbetinde dağıtılır.

Sonra sıra zevü’l-erhâm denilen ve kızın oğlu, kızkardeş oğlu gibi ölüyle kadın cihetinden akrabalara gelir. Bu yoksa ölenin kardeşlik akdi yaptığı kişiye verilir. Nihayet miras beytülmâle, yani devlet hazinesine kalır. Beytülmâl yoksa, miras fakirlerindir.

Kadının hissesi ne kadar?

Miras bölünürken, erkek çocuklara kız çocukların iki katı verilmesi, bazı kimselerin yanlış düşünmesine sebep olmaktadır. Hatta Ziya Gökalp, “Âile” adındaki şiirinde der ki:

Kadın tamam olmadıkça, eksik kalır bu hayat!

Âilenin adle uygun olmak için binâsı,

Nikâh, talâk, mîrâs: Bu üç işte gerek müsâvât!

Bir kız, irsde yarım erkek, izdivaçta dörtte bir,

Bulundukça, ne âile, ne memleket yükselir.

İslâmiyetten önceki hukuk sistemlerinde kadına miras hissesi verilmemiş, hatta kadına hukukî tasarruf ehliyeti bile tanınmamıştı. 1912’ye kadar İsviçre’de erkeğe kızın iki misli miras verilirdi. İngiltere’de, arazide kızlara hiç hisse verilmez; kızı olup oğlu olmayanların arazisi en yakın erkek akrabasına kalırdı.

İslâm hukukunda, kadının iktisadî vaziyeti teminat altına alınarak, miras hissesine muhtaç bırakılmamıştır. Bütün ihtiyaçlarını, kocası, babası, kardeş ve amca gibi mahrem yakınları karşılamakla mükelleftir. Erkek, kadına bakmağa mecbur; kadının ise, kendine bile bakması lâzım olmadığı halde; bundan dolayı erkek kardeşlerin, mirasın hepsini almaları lâzım gelirken, kadınlara iltimas edilerek, erkeğe verilenin yarısı onlara verilmiştir.

Kıza oğlan kardeşinin yarısı kadar hisse verilmesinin pek çok sebeplerinden birisi âkıle, mehir ve nafaka sistemi çerçevesinde erkeğin mükellefiyetinin ağırlığıdır. Kız, babasından çeyiz ve yarım miras hissesi, kocasından da mehir ve nafaka aldığı halde; erkek evlendiği zaman mehir ve nafaka verir. Ayrıca erkek babasının ve kız kardeşlerinin diyetini öder. Halbuki kadın, ne kocası ve çocuklarına bir şey öder; ne de erkek kardeşlerinin diyetini üstlenir.

Erkek ayrıca cihad ile mükelleftir. Bu uğurda icabında hayatını verebilir. Kadın cihadla mükellef değildir. Hazret-i Peygamber’in zevcelerinden Ümmü Seleme, “Ey Allah'ın Resûlü! Erkekler cihada çıkıyorlar, kadınlar cihad yapmıyor. Buna rağmen biz kadınlara mirastan da yarım veriliyor” diyerek hayretini göstermekten kendisini alamamıştır.

Kadının erkeğin yarısı kadar hisse alması mutlak bir prensip değildir. Öyle olsaydı, annenin, babanın hissesi olan 1/6’nın yarısını alması lâzımdı. Halbuki baba gibi o da 1/6 alır. Anne-bir kardeşler mirasçı olduklarında eşit hisse alır. Oğlun oğlu da halasıyla beraber bulunduğunda böyledir.