RENKLİ KITA HİNDİSTAN’DAN GARİP ÂDETLER
Yüzlerce ırkın yaşadığı, binlerce dilin konuşulduğu renkli kıta Hindistan’da, hiçbir yere benzemeyen nice âdetler vardır. Bunlar göreni ve duyanı hayrette bırakır.
Yedi kocalı Hürmüz
Eskiden Hindistan’da bir kadının birden fazla kocası olabilirdi. Erkek kardeşler, umumiyetle aynı kadınla evlenirdi. Bu âdet Seylan’da 1858’den sonraki İngiliz işgaline kadar sürdü. Hindistan’ın kuzeyindeki Tibet’te hâlâ rastlanmaktadır.
İlle oğlan çocuk
Evlilikten maksat soyunu devam ettirecek ve atalara ibadeti idare edecek bir oğul yetiştirmektir. Bu sebeple çocuğu olmayan erkeğe evlat edinmek veya karısını kendi kan akrabasından birine çocuk kazanması için göndermek düşer. Oğlu olmayan erkek, kızını evlendirirken doğacak olan çocuğunun kendi oğlu olacağını şart koşabilir. Bu takdirde o torun, dedesinin oğlu yerine geçer. Aileye yük ve utanç olarak görüldüğü için kız çocukları öldürülür. Bu bilhassa üst sınıf Hindliler arasında yaygındır. Bugün bile gebeliğin sonlandırılmasıyla devam eden ve nüfusta kadın/erkek dengesizliği meydana getiren âdet sebebiyle, Hindistan’da ultrasonla çocuğun cinsiyetini öğrenmek yasaklanmıştır.
Diri diri yakılan kadınlar
Evli kadının, öldükten sonra da kocasını mutlu etmesi ve onun günahlarından arınmasına yardımcı olması gerekir. Bu sebeple dul kadınlar intiharı seçer veya seçmesi beklenir. Umumiyetle de ölü kocalarıyla beraber yakılır. Yakma âdetinin bulunmadığı bazı Hindu cemiyetlerinde ölüyle gömülür. Bu âdete sati veya devanagari denir. Yakılanın sadece dul olması gerekmez; kadın, erkek, hizmetkâr, arkadaş herkes, sadakatlerini böyle gösterebilir. Japonya’daki seppuku âdetine benzer.
Babürlü hükümdarları sati ile mücadele etti. Hümayun, vergi getirdi; Ekber Şah, kadına düşünme müddeti tanıdı; Şah Cihan çocuklu dullar için sati’yi yasakladı. Evrengzib Şah ise 1663’te memurlarına sati engelleme emri verdi. Fakat tatbikat gizliden gizliye sürdü. İngiliz sömürge hükümeti 1829’da kanun dışı ilan etti. Jaypur’da 1846’da yasaklandı. Nepal’de XX. asra kadar sürdü. Bali’de 1905’e kadar asiller tarafından tatbik edildi. 1987 tarihli kanuna rağmen, Racastan’da hâlâ rastlanır. Geçenlerde kocasıyla beraber yakılmayı isteyen bir kadının haberi medyaya aksetti.
1859 senesinde Çovdhari-Chowdhary-Novbet Rama namındaki racanın vefatında, Brahmanlar (din adamları) cennette kocasıyla olsun diye karısı Kirami’nin yakılmasına karar verdi. Kadına esrar ve afyon gibi his iptal edici şeyler verip bayılttıktan sonra, sedye ile ateşe götürürken, İngiliz memurları haber alıp kurtardılar. Brahmanlar, kadın gayet günahkâr olduğu için, bu dünyada biraz daha günah kazansın diye beyaz şapkalı şeytanlar vasıtasıyla alıkonduğuna hükmettiler.
Masumsan ateşe atla!
Vaktiyle Hind mahkemelerinde delil yoksa adlî tecrübelere müracaat edilirdi. En meşhurları şunlardı: Zanlı tartılır; ikisinde de aynı gelirse masumdur. Zanlının eline kızgın demir verilir; tutabilirse masumdur. Zanlıya zehirli ot yedirilir, ölmezse masumdur. Mâbedlerdeki putların yıkandığı sular zanlıya içirilir; üç hafta zarfında hastalanmazsa masumdur.
Ölümlerden ölüm beğen!
Hindistan’da intihar suç ve günah değil, beğenilen bir iştir. İntihar etmek isteyen, üç gün oruç tutar. Sonra ölünceye kadar aç kalmak, karlara gömülmek, ateşe veya su kuyusuna atılmak, timsahlara atlamak, kendini hançerlemek suretiyle intihar gerçekleşir. İhtiyarların kayıkla Ganj nehrine açılarak kendisini suya atması yaygındır. İhtiyar veya hasta, güzel elbiseleri giydirilip med-cezir sebebiyle suyun çekildiği yere götürülüp bırakılır. Sular yükselince, onu alıp götürür. Aklı başına gelip kaçarsa, şerefini kaybetmiş sayılacağından kimse kendisini kabul etmez. Bir köşede açlık ve pislik içinde hayatını tamamlar. İngilizler bu âdeti de şiddetle yasaklamıştır.
Cennete akan nehir
Ganj nehrinin cennete aktığına inanılır. Kıyısındaki Benares, bir hac şehridir. Her yerden gelen Hindular, güneş doğarken burada Ganj’a girip yıkanarak günahlarından temizlendiğine inanır. Hindular ölülerini yakarak küllerini Ganj nehrine atar. Fakirler, kâfi mikdarda odun bulamadığı için ölülerin ancak bir kısmını yakabilir. Sonra bu hâliyle nehre atar. Bu da akbaba ve timsahlar için bir ziyafet demektir. Şimdi belediye bunlara odun temin etmektedir. Herkes ölüsünü Ganj’a götüremez. Şimdi ölüler şehirlerdeki krematoryumlarda yakılmaktadır. Hindistan’da mezarcı veya mermerci yerine, adım başı kül için vazo yapıp satan dükkânlara rastlanır.
Öküz değil inek
Krişna adını verdikleri tanrının avatarı (yeniden bedene gelmiş hâli) olduğu için Hindular ineği mukaddes bilir. Yemin ederken bu hayvanın kuyruğunu tutar. Sokaklarda rahatça gezer. Etini yemezler. Bazıları inek idrarı ile temizlenir; dışkısını alnına sürer. İnek, bir pazarcının sebzelerini yese kızmak şöyle dursun memnun olur. Bir kimse, kazara bir ineği öldürse, altı aydan bir seneye kadar yıkanmaz, sakalını ve tırnağını kesmez, bina içinde yatamaz, işine gidemez, giyinmez. Ceza bitince, kavak ağacına benzer mukaddes pipal ağacı altında Brahmanlarla hısım akrabasına ziyafet vererek, çok mikdarda tereyağını o ağacın yapraklarıyla yakarak kırklandıktan sonra temizlenip eski hâline dönmesine müsaade olunur.
Önceki Yazılar
-
ŞAM’IN VE ŞEKERİN HAYALİYLE…16.12.2024
-
MEYVE VEREN AĞAÇ TAŞLANIR!9.12.2024
-
İNGİLTERE’Yİ İDARE EDEN GÜÇ ve ANKARA2.12.2024
-
TİCARET YAPACAKTINIZ DA KİM MÂNİ OLDU?25.11.2024
-
AVRUPA ÇEKİ VE HAVALEYİ MÜSLÜMANLARDAN ÖĞRENDİ18.11.2024
-
İYİ DÜELLO YAPANLAR, KÖTÜ ASKER OLURLAR!11.11.2024
-
Ankara ve İngiltere hattında HASSAS DENGELER4.11.2024
-
TERÖRÜN ALTIN ÇAĞI!28.10.2024
-
SULTAN HAMİD’İN TEK VÂRİSİ YAHUDİ DİŞÇİ!21.10.2024
-
CASUSLAR SAVAŞI14.10.2024