Bayram olmasa insan depresyona girer

AKRABALARLA GÖRÜŞMEK TERAPİDİR Röportaj: STAR PAZAR 28 Ağustos 2011 Pazar Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci Eski bayramların tadı herkesin dilinde. Yenilen tatlılar daha tatlıymış, gezilen yerler daha güzelmiş, akrabalar daha sık görüşürmüş, şekerlemelerin tadına doyum olmazmış. Hayat bayram gibiymiş! Bunlar pek çok kişiye bir masal gibi gelse de Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, yeniden o günlere dönüş olduğu müjdesini veriyor. Ekinci’ye göre eskiye nur yağıyor, bayramlar insana terapi gibi geliyor. İnci Döndaş / idondas@stargazete.com
28 Ağustos 2011 Pazar
28.08.2011

Eski bayramların tadı herkesin dilinde. Yenilen tatlılar daha tatlıymış, gezilen yerler daha güzelmiş, akrabalar daha sık görüşürmüş, şekerlemelerin tadına doyum olmazmış. Hayat bayram gibiymiş!

Bunlar pek çok kişiye bir masal gibi gelse de Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, yeniden o günlere dönüş olduğu müjdesini veriyor. Ekinci’ye göre eskiye nur yağıyor, bayramlar insana terapi gibi geliyor.

İnci Döndaş / idondas@stargazete.com

“Nerede eski bayramlar” demekte haklı mıyız? Katılıyor musunuz bu söze?

Bütün insanlarda muhafazakar bir tabiat vardır; zaman geçtikçe eskiyi hep iyi hatırlar, her şeyin eskisini özlerler. Maziye hasretiz, bu yüzden hep ‘Nerede o eski bayramlar’ deriz. Umumiyetle sosyal ilişkiler insani münasebetler eskiden iyiydi. Şimdi şartlar değişti, şehirleşme oldu. Elbette birtakım gelenekleri insanlar muhafaza etmek istiyor çünkü bu bizim tabiatımızda var. Ama zaman ve şartlar değişiyor, yapamıyorsunuz. Eski bayramlarda bir sokak düşünün herkes birbirini tanır ve bilir, birbirine gider, gelirdi. Şimdi sitelerde 50-60 dairelik blokta oturanlar birbirleriyle nasıl tanışacak?

Bu bahsettiğiniz metropollerde yaşanan bir durum. Anadolu’da eski bayramlar yaşanıyor mu?

‘Küçük şehirlerde gelişim her zaman daha yavaştır’ sözü 1950’den sonrası için doğru değil. Çünkü bu tarihten sonraki gelişim o kadar başdöndürücü oldu ki köy ve kasabalara da sirayet etti. Günümüzde köy ve kasabaların şehirlerden farkı yok. Çünkü şartlar değişti, göçler oldu, insanlar köy ve kasabaları terk etti. Köylerde ümitsiz yaşlılar kaldı. Türkiye’de normal köy hayatı artık yaşanmıyor. Eskiden mahalle yaşamı vardı, şimdi site. İnsanların iş imkanları değiştikçe kendi hemşehrilerinden de koptu. İstanbul ve Ankara gibi değil taşraların hali. Bunu sadece bayramlarda görmezsiniz. Örneğin bir yakınınız vefat ettiğinde eşiniz dostunuz gelir ya da gerekçe sunar gelmez. Ama küçük yerde öyle değil biri öldüğü zaman orda insanın kıymeti vardır günlerce evinizin kapısı çalınır. Yemek getirir, acınızı paylaşırlar. Bir miktar da olsa taşrada bu tür adetler yaşıyor.

Eskiye dair en çok neyi özler insan? Bu konuda gözleminiz nedir?

Bayramlar neşe, sevinç günleridir. Bunlar dini menşelidir, dinin ‘Eğlenin, neşelenin’ dediği günlerdir. Türkler beraber sevinir, beraber üzülür. Tek başına eğlenmek, acı çekmek, yalnız kalmak Amerikan filmlerinde olur. Bayramların asıl amacı beraber olmaktır ama insan her zaman eşiyle dostuyla beraber olamaz. Bayramlar bir araya gelme vesilesidir. Sevdiği kişiyi gördüğü zaman insan neşelenir. Bu psikolojik bir durumdur. Akrabalarla görüşmek bir terapidir. Aynı sosyal seviyede olmasalar bile bir kişi onları görünce sevinir, morali düzelir depresifse serbestleşir.

Geleneklere başkaldırı yok

Birlikte olmak diyorsunuz ama artık dokuz günlük tatil olunca inanlar bunu deniz tatili ya da yurtdışına giderek değerlendiriyor.

Aile bağları o kadar kuvvetli değil. Eskiden bir amca çocuğu çok kıymetliyken artık o kadar şey ifade etmiyor. Biri zengin diğeri fakir, belki biri şehirde yaşıyor öteki kasabada... Sosyal şartlar değişince ortak paydalar azalıyor, birbirlerine karşı sevinç hissetmiyor. Eskiden insanların işleri evine yakın olurdu, bu kadar çok çalışmazdı. Günümüzde zorlu bir iş hayatı var. Kişinin kendisine ve ailesine ayıracağı zaman azalıyor. Yoğun hayat meşkalesine molayı ancak bayram tatilleriyle veriyor. Ben tatile gidenleri kınamıyorum. Geleneklere başkaldırmak olarak görmüyorum açıkçası.

Sizce 50 yıl sonra bayramlarda ne olacak?

Son 20 yılda başdöndürücü bir teknolojik gelişim yaşadık. Sosyal hayat alt üst oldu. Bundan 20 yıl öncesiyle çok fark var. Bu yoğun değişiklik artık çok hızlı değil normale döndü. Globalleşme denen hadise dünyayı küçük bir köy haline getirdi. İnsanlar da ister istemez değerlerini ruh yapısını koruyabilmek için lokal bir direniş gösteriyor. Akrabalarıyla ilgileniyor, soyağacını araştırıyor, memleketine gidiyor, eski evini tamir ettiriyor. Ümitsizce de olsa bir geriye dönüş var. Dolayısıyla ben gelecekte bu gibi hadiselerin şimdiki gibi soğuk olmayacağını düşünüyorum.

İşe yarayan eskiye rağbet var

Geçmişe mi dönecekler?

Bir bakıma... Geçmiş bir daha ele geçmez. Çünkü geçmiş demek bütün argümanlarıyla unsurlarıyla eskide kalmak demek ama dediğim gibi bu bayramları bayram yapan bir araya gelme, eğlenme, neşelenme, dünya meşkalesini unutma gibi farkı da insanlar yaşatacak. Çünkü bunlar milletleri cemiyetleri ayakta tutar. Yapmadığınızda dünyadaki altı milyar insandan biri olursunuz. Yaparsanız farklılığınız öne çıkar. Bütün dünya buraya gidiyor şimdi.

Farklılaşmaya...

Normalde eskiye ve moral değerlere dönüş var. Pozitivizm artık değerini kaybetti. Mesela bunu Avrupa ve ABD’de de gördüm. Yahudiler ve Hıristiyan gençler, okumuş entelektüel kesim de bayramlarını öne çıkarıyor. Bu hem kimliklerini gösterme hem bir araya gelmelerine vesile. Aksi zaten sıkıcı bir hayat. Düşünsenize 365 gün çalışıyorsunuz ve tüm günler aynı. Renksiz hayat depresyona sebebiyet verir. Bayramlar hayatı renklendirir. Gençler, en lakayıt olduğu düşünülen grup ama onların bile eskiye rağbeti var. ‘Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı’ ama bu işe yaramayan eski değil. İşe yarayan eskiye rağbet var.

Cevizli baklava Türklerin fıstıklı kaymaklı Arapların

Ramazan Bayramı’nın ritüelleri nedir?

Kültürümüzde her günün bir tatlısı vardır... Ramazan’ın tatlısı güllaç, bayramın tatlısı baklavadır ama cevizli. Araplar fıstıklı yapar, üzerine kaymak koyar. Şekerlemeler önceden satın alınır. Örneğin akide şekeri, lokum, badem ezmesi gibi... Misafirlere önce şeker ikram edilir. Osmanlı’da reçel ikram edilirmiş. Sonra şekerlemeler gelişince reçel adeti terk edildi. Kahve, ardından tatlı servisi yapılır. Bayramda ilk gün yaşlılar ziyaret edilir. Ailenin bir büyüğünde akşam yemeği veya sabah kahvaltısında buluşulur. Çocuklar için de eğlenceler düzenlenir. Tabii ki kabristan ziyaretleri ruhu sevindirir. Bayramda hediyeleşmek de güzeldir. Ziyaretlerde çikolata götürmek yeni çıktı. Eskiden fakirlere arife günü kumanya ya da bir tepsi baklava gönderilirdi. Gelenlerden özellikle çocuklara mutlaka hediye verilirdi. Benim çocukluğumda mendil ve çorap armağan edilirdi. Ayrıca çok daha eskiden o mendilin kenarına para bağlanırmış. Parayı elden vermek hoş görülmediği için bir mendilin kenarına bağlanıyor, sanki mendil verilirmiş gibi.

Ramazan ve Kurban Bayramı arasındaki fark nedir?

Şeker Bayramı, büyük bir oruç ayından hemen sonra gelir. Eskiden herkes oruç tutardı. Şeker ve Kurban Bayramı’nın olduğu günler oruç tutulmaz. Şeker Bayramı daha eğlenceli geçer. Kurban Bayramı’nın ritüeli kurban kesmektir, kurban Allah’a yakın olmak demektir. Kurban Bayramı daha canlıdır. Önceden kurban alınır, evde beslenir, yıkanır, kınalanır, üzerine süsler bağlanır, kesilir, sonra etler dağtılır, evde kavurma yapılır, misafirlere ikram edilir. Evin içinde geçer.

Bayramda nereler ziyaret edilir?

Her mahalle bir evliyaya bağlıdır. Mesela Vefa’da oturanlar Şeyh Vefa’yı, Topkapı’dakiler Merkezefendi’yi, Kocamustafapaşa’dakiler Sümbül Efendi’yi koruyucu olarak görür. Bir sıkıntısı oldu mu oraya gider, rahatlar. Bayramlarda da bu evliyalar ziyaret edilir. Eyüp Sultan’a da gidilir. Bugün bile bu adet devam ediyor.

Bugün şeker yemek sünnettir

Şeker Bayramı mı denir, Ramazan Bayramı mı?

Şeker Bayramı tanımını muhafazakar kesim sevmiyor fakat Şeker Bayramı aslında dini bir tabirdir. Bu bayramda tatlı yemek sünnettir. Hatta bayram namazından önce erkeklerin tatlı bir şey yiyerek namaza gitmelerini Hz. Peygamber tavsiye ediyor. Dolayısıyla ecdadımızın Şeker Bayramı demesinin sebebi tatlı yemenin sünnet olmasıdır. Bazı kesimler de Ramazan çok dini çağrışımlı bir kelime olduğu için bu kelimeye alerji duyuyor, bu yüzden Şeker Bayramı diyorlar. Ramazan bitmiştir, Şevval ayı başlamıştır. Şeker Bayramı demenin dinen bir sakıncası yoktur.