ANAYASACILIK TARİHİNDE MÜSLÜMANLAR ÖNDE

Dünyanın en eski yazılı anayasası bundan 14 asır evvel Medine’de hazırlanmıştır. Aynı zamanda demokratik bir anayasadır.
28 Eylül 2011 Çarşamba
28.09.2011

Dünyanın en eski yazılı anayasası bundan 14 asır evvel Medine’de hazırlanmıştır. Aynı zamanda demokratik bir anayasadır.

Manga Carta Libertatum (Büyük Hürriyet Fermanı), İngiltere’de 1215 senesinde kral ile asiller arasında yapılan bir anlaşmasının neticesinde ortaya çıktı. Bununla kral, muhakemesiz ceza verilmeyeceğini ve asillerin tasvibini almadan vergi koymayacağını deklare ediyor; asiller de sadakat sözü veriyordu. Dünyanın en eski anayasası kabul edilir ve bugün de yürürlüktedir. Halbuki bundan asırlar önce, Hazret-i Peygamber’in Medineliler ile yaptığı anlaşma, dünyanın en eski yazılı demokratik anayasasıdır. Gerçi Aristo’nun Atina’nın son zamanlarında yazdığı Atina Anayasası diye bir kitabı vardır ama bu bir tarih kitabıdır. Hindistan, Çin gibi antik devletlerde idarecilere nasihat vermek üzere yazılmış kitaplar da anayasa sayılamaz.

Hakkı veren alabilir

Modern anayasalarda, devletin şekli ve idare usulleri ile temel hak ve hürriyetler vazgeçilmez unsurlar olarak yer alır. Bu manada bir anayasa, İslâm tarihinde bahis mevzuu değildir. Çünki İslâm hukuku, devletin şeklini ve idare usullerinin düzenlenmesini zaman ve zeminin ihtiyaçlarına havale etmiştir. Temel hak ve hürriyetler de bizzat Kur’an ve Sünnet’te teminat altına alınmıştır. Bunların, Allah tarafından insanlara verildiği kabul edilir. Hiçbir makam veya kişi bunları bahşetmeye salâhiyetli değildir. Temel hak ve hürriyetler, eğer beşerî düzenlemelere mevzu olsaydı, istenildiğinde de kısıtlanması, hatta kaldırılması mümkün olurdu. Çünki bir hakkı tanıyan, o hakkı geri almaya da ehildir. Bu sebeple İslâm hukuku bunları beşerî tasarruflara bırakmamış; bizzat düzenlemiştir. Bunun dışında İslâm hukukunun bütün hükümleri haddizatında birer anayasa esasıdır. Yönetenler, bu esaslara aykırı hareket edemezler.

İslâm hukuku, yazılı anayasa esasını benimsememiş ve devlet idaresinde yaygın geleneklere değer atfetmiştir. İngiltere’de de böyledir. İngiltere’nin yazılı bir anayasası yoktur. Ancak rejim asırlardır en ufak bir kriz yaşamadan sürmektedir. Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda ve İsrail’de de yazılı anayasa bulunmaz. Marifet anayasada değil, sistemin sağlamlığındadır.

Biz Medine halkı!

Hazret-i Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra buradaki gayrımüslim Araplarla ve Yahudilerle yapmış olduğu 47 maddelik anlaşma, Medine Anayasası diye anılır. Medineli Müslümanlar hac için Mekke’ye geldiklerinde Akabe’de Hazret-i Peygamber ile görüşmüş, burada kendisine biat ederek Medine’ye çağırmışlardı. O tarihte Medine’de Müslümanlar, müşrikler ve Arapça konuşan Yahudiler bir arada yaşamaktaydı. Hıristiyan ve başka din mensubu yoktu. Araplarla Yahudiler arasında çok eskiye dayanan bir husumet olduğu gibi, Araplar arasında da kabilecilikten kaynaklanan düşmanlıklar vardı. Hazret-i Peygamber’in gelişi ile bu ihtilaflar tatlıya bağlandı. Tarihin en büyük devletlerinden birisinin temeli atılmış oldu.

Anayasa, Bedir Harbi’nden az evvel Enes isminde bir zâtın evinde hazırlandı. İbni İshak, İbni Hişam, Ebu Ubeyd gibi ilk devir tarihçileri anayasa metnini veriyorlar.  Bu esnada Medine’de banliyöleriyle takriben on bin kişilik bir nüfus vardı. Bunun bin beşyüzü Müslüman idi. Hicret esnasında Medine şehir devleti değildi. Kabile hayatı yaşanıyordu. Hazrecliler, aralarından Abdullah bin Übeyy’i hükümdar seçmiş ve şehre kabul etmek üzereydi. Bu şahıs, hicreti hükümdarlığına engel gördüğü için Hazret-i Peygamber ve Müslümanlara düşman oldu. Halkının reaksiyonunu çekmemek için Müslüman göründü. İlk yıllarda kendilerinden çok söz ettiren münafıkların da reisi oldu.

Bu anayasa ile Medine halkının hukukî statüsü düzenlendi. En mühimi Hazret-i Peygamber’in bu yeni kurulan ve üç unsurdan meydana gelen devletin reisi olduğu ilan edildi. Her unsur, O’nu hâkim tanıdı. Merkezî bir idare kuruldu. Bütün unsurlardan müşterek bir ordu oluşturuldu. Suç işlendiğinde tatbik edilecek kısas ve diyet cezaları tayin edildi. Hükümetin hak ve vazifeleri sayıldı. Böylece İslâmiyette keyfî bir idarenin kabul edilmediği gösterilmiş oldu. Kureyşliler müşterek düşmandır ve bunlara yardım edilmeyecektir. Anayasa yapıldıktan hemen sonra, Medine halkı vadilerde dağınık şekilde yaşadığından, yeni kurulan devletin sınırları bizzat Hazret-i Peygamber tarafından belirlendi. Hazret-i Peygamber, şehrin o zamanki ismi olan Yesrib’i, fesat manasına geldiği için değiştirdi; el-Medinetü’l-Münevvere (Aydınlık şehir) adını verdi.

Kısa ömürlü, uzun tesirli bir anayasa

Tarihî ve siyasî şartların çok çabuk değişmesi sebebiyle kısa bir müddet yürürlükte kalmıştır. Anayasayı ilk ihlal eden Beni Kaynuka Yahudileri oldu. Münafıkların reisi Abdullah bin Übey ile gizlice anlaşarak Müslümanlara komplo kuran bu kabileyi Hazret-i Peygamber Medine’den sürdü. Sonra Beni Nadîr, ardından da Hendek Harbi’nde düşmana yardımcı olarak Beni Kureyza hıyanet etti. Böylece Medine’nin Yahudi vatandaşı kalmadı. Arap müşrikleri de zaten Müslüman olmuştu.

Bununla beraber, dünya anayasa hukuku tarihinde bilinen ilk yazılı anayasa olmak itibariyle müstesna bir yer tutar. Ayrıca din veya ırka değil, halka dayanan anayasaların ilk örneğidir. Daha Ortaçağ’da üniversel prensipleri dile getirdiği için, zamanımız anayasalarının çoğundan daha ileride seviyededir. Nitekim 1,2 ve 25. maddesinde şöyle geçer: “Bu anayasayı hazırlayanlar, sair insanlardan ayrı bir ümmet (halk topluluğu) teşkil eder. Ancak Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir.” Halkın anayasanın hazırlanmasına bizzat katılması, vatandaşlık fikir ve anlayışının temelidir. Osmanlılar da bu sistemi örnek almıştır.