AŞİRET ÇOCUKLARI İSTANBUL’DA

Osmanlı Devleti, aşiret çocuklarını İstanbul terbiyesiyle yetiştirmeyi istemiş; bunun için aşiret mektebini kurmuştu. Böylece mahalli dili konuşan memurlar olarak memleketlerine dönüşte halifeye sadakatle hizmet edecekler, propagandalara aldanmayacaklardı.
14 Eylül 2011 Çarşamba
14.09.2011

Osmanlı Devleti, aşiret çocuklarını İstanbul terbiyesiyle yetiştirmeyi istemiş; bunun için aşiret mektebini kurmuştu.

Böylece mahalli dili konuşan memurlar olarak memleketlerine dönüşte halifeye sadakatle hizmet edecekler, propagandalara aldanmayacaklardı.

1892 yılında İstanbul’da Aşiret-i Mekteb-i Hümayunu adında enteresan bir mektep kuruldu. Adından da anlaşılacağı üzere aşiret çocuklarının tahsil ve terbiye göreceği mektebin kuruluş maksadı politikti. Arap aşiretlerini ecnebi tahriklerinden uzak tutmak ve İstanbul’a bağlı tutmak hedefleniyordu. Aşiret ileri gelenlerinin çocuklar bu mektepte evvelemirde Türkçe öğrenecek, İstanbul kültür ve terbiyesi ile İslâmlık ve Osmanlılık şuuru içinde yoğrulacaktır. Memleketlerine döndüklerinde, emperyalistlere aldanmadan, millet menfaatine çalışacaklardır.

Ama mektebin tek kuruluş sebebi bu değildir. Sultan II. Mahmud zamanına kadar kendilerine has bir muhtariyetle idare olunmuş bu mıntıkalarda, merkezî idare tam olarak kurulamamıştı. Bazen lokal, bazen İran, Rus veya İngiliz tahrikli isyanlar çıkmış; aşiretler eski siyasî güçlerini elde etmek üzere ayaklandı. Hele 93 Harbi denilen 1877 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından kontrolden çıkan aşiretler üzerindeki dağınık devlet otoritesini, Sultan Hamid tekrar merkezî bir hâle sokmak istedi.


Aşiret Mektebi binası

Halkın dilini konuşan memurlar

Aşiret Mekteb-i Hümâyunu, 5 Temmuz 1892 tarihli bir ferman ile kuruldu. Maarif Nezâreti’ne vazife verildi. Vilâyetlere de talebe gönderilmesi için tamimde bulunuldu. Bir de nizamname (iç tüzük) hazırlandı. Talebe olarak alınacak çocukların cismen ve zihnen kabiliyetli ve muteber ailelere mensup olması, ayrıca 12 ile 16 yaş arasından seçilmesi şart koşuldu. Mektebi bitiren çocuklar, memleketlerine dönüşte muallim, memur ve zâbit olarak vazifelendirilecekti. Böylece mahalli dil ve kültüre vakıf memurlar istihdam edilerek, halkın kalbi kazanılacaktı. Mektep saraya bağlıdır, halka açık değildir. Önce Arap aşiretlerinden çocuk alındı. 1898’de Kürt ve 1902’de Arnavutlara teşmil edildi.

Mektebe Akaretler’de bir bina tahsis edildi. Teberrüken 1892’nin Mevlid Kandili günü faaliyet başladı. İki sene hazırlık ve talebe temini ile geçti. Nihayet 1 Eylül 1896 tarihinde Esma Sultan’ın Kabataş’taki sarayında tedrisata başladı.


Aşiret Mektebi talebesi

Yemek boykotu, mektebi bitirdi

İlk sene 50 talebelik mevcut, sonraki senelerde 250’ye kadar çıktı. Cava gibi İslâm memleketlerinden bile talebeler geldi. O zamanın parasıyla her talebeye 4 lira masraf ediliyor, ayrıca ayda 30 kuruş da harçlık veriliyordu. Talebe, iki yılda bir de sılaya gönderiliyordu. Mektebin iki yıllık tedrisat programı, daha sonra beş yıla çıkarıldı. Kur’an-ı kerim, fıkıh, ilmihal gibi din bilgileri yanında; hesap, geometri, sağlık, ayrıca Fransızca, Türkçe, coğrafya, tarih, edebiyat ve askerî dersler okutuluyordu.

Mektep, rüşdiye ile idadi (orta ile lise) arasındaydı. Daha sonra alınan bir kararla mektebi bitirenler, Mülkiye Mektebi’ne kaydedilirbir sene burada hususi bir sınıfta okuduktan sonra mülkiye kaymakamı olarak Arabistan’a gönderilir; burada vilâyet stajı gördükten sonra vazifesine tayin olunurdu. Mamafih bazı kabile şeyhleri çocuklarını İstanbul’a göndermek istemediği için, yerine rastgele çocuklar yollamış; bunlar da tahsil görüp güzelce giyinerek memleketlerine döndüklerinde, sosyal mevkilerinin aşağı oluşu sebebiyle itibar görmemiş, böylece buralarda mektepten beklenen fayda elde edilememiştir.

Nazu niyaza alışmış talebenin 1907 Şubat sonunda bir gün yemeği beğenmedikleri gerekçesiyle boykot yapması, mektebin sonunu getirdi. Zamanın siyasî ve sosyal hassasiyetleri de nazara alınarak talebe memleketlerine gönderildi. Mektebin binası Kabataş Lisesi’ne devrolundu.

 


Arap ve Kürt talebeler

Cehaleti yok etmek maariften geçer

Daha Sultan Aziz zamanında, 1864 tarihinde Silahşoran-ı Hassa adıyla padişahın hususi muhafız alayına aşiret ileri gelenlerinin çocuklarından gençler alınmıştı. Bu gençleri seçmek üzere her sene Arabistan ve Rumeli’ye heyetler gönderilirdi. Gereken talimi gören gençler mülâzım (teğmen) rütbesiyle vazifeye başlardı. O devirde bütün imparatorluklarda buna benzer bir tatbikat vardır. Avusturya’da Macar asil gençleri imparatorun hassa alayında vazife yapardı.

Silahşoran-ı Hassa 93 Harbi’ne kadar varlığını sürdürdü. Sultan Hamid zamanında 1886 senesinde Hicaz, Yemen ve Trablusgarp’tan 48 genç getirilip Harbiye Mektebi’ne kaydolundu. Üç sene okuyup zâbit olarak memleketlerine gönderildi. Genç zâbitler, dönmeden evvel teşekkür için Cuma selâmlığında padişahın huzuruna kabul olunmuş, iltifat görmüşlerdi. Sultan Hamid’i Arap gençlerini hususi bir mektepte okutmaya sevkeden sebeplerden birisi de bu projenin muvaffakiyeti olsa gerektir.

Nitekim bu hususta bir rapor hazırlanmasını fahrî yâveri ferik Osman Nuri Paşa’dan istedi. Osman Nuri Paşa, hazırladığı raporu padişaha takdim etti. Lâyihanın hülâsası şöyledir: “Osmanlı Devleti içerisindeki Arap aşiretlerini hükümetten yani saltanat ve hilâfetten soğutmak için çeşitli propagandalar yapılmaktadır. Aşiretlerde hüküm süren cehalet yüzünden bu kötü propaganda tesirini göstermektedir. Bu tehlikeyi önlemek için cehaleti yok etmek gerekir. Bunun yolu da maariften geçmektedir. O halde aşiret ahalisi evlâdının talim ve terbiyesine mahsus mektepler açmak lâzımdır. Fakat şimdilik bu mekteplere esas olmak üzere İstanbul’da Aşiret Mektebi namıyla bir mektep tesisi düşünülmüştür.”