RAMAZAN GECELERİNİN ZİYNETİ: TERAVİH NAMAZI

Ramazan ayının en mühim hususiyetlerinden birisi teravih namazıdır. Hazret-i Peygamber ve eshabı kılmış, asırlarca bütün Müslümanlar da onları örnek almıştır.
24 Ağustos 2011 Çarşamba
24.08.2011

Ramazan ayının en mühim hususiyetlerinden birisi teravih namazıdır. Hazret-i Peygamber ve eshabı kılmış, asırlarca bütün Müslümanlar da onları örnek almıştır.

Cemaatla kılınan bu namaza kadınlar ve çocuklar da çok rağbet gösterirdi. Orucun değil, Ramazan’ın sünneti olduğundan, özürle oruç tutmayanlar da terâvihe devam ederdi. Hele iftarda yemeği ağır kaçıranlar için de, ayrıca güzel bir idman ve hazım vesilesi olurdu.

                                             İstanbul'da teravih

Bir Ramazan gecesi Hazret-i Peygamber mescide kılmış; eshabı da cemaat olmuştur. Dört gece sonra mescide sekiz rek’at kılıp, hane-i saadetine çekilip orada tamamlamış; sebebini soranlara da “Size farz olmasından korktum” buyurmuş; bir başka gece de Übey bin Kâb’ın arkasında teravih kılanları görünce tasvip etmiştir. Übey bin Kâb, eshabın içinde Kur’an-ı kerimi en iyi bilenlerdendir.

Hicrî 14 senesinde Halife Hazret-i Ömer, Bir Ramazan gecesi câmide bu namazı ayrı ayrı gruplar hâlinde kılanları gördü. Bunları toplayıp Übey bin Kâb’ı imam olarak önlerine geçirdi. Kadınlara da Temîm Dârî’yi imam tayin etti. Görülüyor ki teravih sonradan ihdas edilmiş bir namaz değildir. Kaldı ki, “Benden sonra Raşit halifelerimin sünnetine sarılın” ve “Eshabım gökteki yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız kurtulursunuz” hadisleri, sahâbilerin yaptıklarının da delil olduğunu gösterir. İmam Ebu Hanife’ye teravih namazı ve Hazreti Ömer'den sorulmuş; O da şu cevabı vermiştir: “Teravih, kuvvetli sünnettir. Ömer onu kendiliğinden ortaya çıkarmamıştır. Elindeki bir esasa ve Resulullah aleyhisselâmdan öğrendiği bir bilgiye dayanak emretmiştir.” Sonraki halifeler ve sahabiler bu yolda yürümüştür. Günümüze kadar hiçbir itiraz olmamıştır. Ancak içinde Hazret-i Ömer geçtiği için Şia fırkası teravihi sünnet kabul etmemektedir.

                                   Afrika'da teravih

Arada dinlenilir

Teravih yatsıdan sonra kılınır. Vakti imsake kadar devam eder. En son vitir kılınır. Ramazana mahsus olarak vitir de cemaatle kılınır. Vitirden sonra veya yatsıdan önce de kılınabilir diyen âlimler vardır. Teravih, yatsı cemaatine tabidir. Yani yatsıyı cemaatle kılmamış olanlar toplanıp teravihi cemaatle kılamaz. Ama yatsıyı yalnız kılmış birisi, yatsıyı cemaatle kılanlarla teravih kılabilir. Yalnız da kılınabilir. Teravihin 20 rek’at olduğu icma ile sabittir. Sekizinin müekked, gerisinin gayrı müekked olduğunu söyleyen âlimler vardır.

Terâvih, tervîhalar demektir. Tervîha, istirahat oturuşudur. Rahattan gelir. Her 4 rekatte bir 4 rekat kılacak kadar dinlenilir. Cemaat ister susar, ister zikreder. Vaktiyle bu arada câmiden çıkıp karşı kahvede bir kahve içip tekrar namaza dönen tiryakiler olurdu. Hatta Şarkta semaver câmide durur; cemaat 4 rekatte bir çay içerek istirahat ederdi.

 

                Türkistan'da teravih

Nasıl yetişeceksin?

Teravihin hatimle kıldırılması sünnettir. Eskiden bazı camilerde ilan edilir; meraklısı buraya devam ederdi. Bazı bilmeyenler, bu câmilere denk gelir; hele işi de varsa, neye uğradığını şaşırırdı. Jet imamlar o zamanda vardı. Ama itibar eden yoktu. Meşhur fıkradır: İzzet Molla’yı bir iftara çağırmışlar. Vakti gelince konağın salonlarından biri teravih için mescide dönüştürülmüş. İmam öyle süratli kıldırıyormuş ki, zaten şişmen olan, bir de iftarda yemeği fazla kaçıran İzzet Molla nefes nefese kalmış. Bir namaz arasında davetlilerden geciken birisi görülmüş. Kendi kendine “Acaba yetişebilir miyim?” diyormuş. İzzet Molla “A efendi, biz içinde yetişemiyoruz; sen dışarıdan nasıl yetişeceksin?” demiş.

Osmanlı câmilerinde önce bir tesbih veya münâcat söylenir; ilk 15 günde merhaba, son 15 günde elveda diye başlayan ilahiler okunur, arada salavat getirilir, bitince de başka bir salavat söylenirdi. Sonra müezzinler Havarilerin “Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi (Cennetine) şahitlerden yaz” mealindeki âyeti (Âli İmran: 53) okur, hatta “fektübnâ maaşşâhidîn” kısmını hep bir ağızdan söylerdi. Cemaat sessizce kısa bir dua yapar, sonra vitre kalkılırdı.

             Çin müslümanları teravih kılıyor

Enderun usulü teravih

Osmanlılar zamanında sarayda kılınan teravihlerde, musikişinas Enderun ağaları müezzinlik yapar. En az üç müezzin hazır bulunur. Namaz aralarındaki ilahî ve salavatlar, muayyen makamlarda söylenir. Bunu müezzinleri idare eder. Her ilahinin makamı, bir öncekiyle tenasüp içindedir. En son ilahî, ilk ilahî ile aynı makamdadır. Namaza geciken, makamından hangi rek’atte olduğunu anlar. Ramazan’ın ilk 10 günündeki ilahiler coşkulu, ikinciler rahmet ve mağfiret dileyici, üçüncüler ise hüzünlüdür. Namazda okunan zamm-ı sureler de mana bakımından birbiriyle mütenasiptir. Mesela rahmet âyetleri, tesbih âyetleri veya Hazret-i Peygamber’den bahseden âyetler seçilir. Bu saray usulünün İstanbul’da yaygınlaşması, XVII. asır başında Itrî’ye dayandırılmaktadır. Sarayda terbiye görmüş müezzinler şehrin büyük câmilerinde de bu usulü tatbik ederdi. Tervihalarda da cemaate şerbet ikram edilirdi. 1950’lerde ortadan kalktı. Bugün bu gelenek, Sultan Aziz’in musikişinas oğlu Şehzâde Şevket Efendi’nin defterine kaydettiği bilgilerden öğrenilmektedir. İlahilerin makam ile okunmasında zaten beis yoktur. Musiki perdelerine uysun diye âyeti kerimelerin harf ve manalarının değişmemesine dikkat edilir.

Bosna'da teravih