SOPALI SEÇİMDEN BOYALI SEÇİME

Türkiye'de demokrasi ve seçim geleneği zannedildiğinden de eskidir. Osmanlı Devleti’nde ilk seçimler 1840’ta mahallî meclis azaları için yapıldı. 1876’dan beri umumi seçimler yapılmaktadır. Bu gelenek, ateş yumağı içindeki Türkiye’de iyi-kötü bir demokrasinin işlemesinin sebebidir.
15 Haziran 2011 Çarşamba
15.06.2011

İslâm kültüründe devlet reisinin en ideal başa gelme yolu seçimdir. Hazret-i Ebûbekr böyle başa gelmiştir. Cemaatla namaz kılarken de imamlık vasıfları eşit olanlar arasında seçim yapılır. İki Müslüman sefere gitse, içlerinden birini emir seçerler.

Bunların, modern demokratik seçimlerle elbette bir alâkası yoktur. Osmanlı Devleti’nde Avrupaî tarzda ilk seçimler 1840 yılına tarihlenir. Taşrada mahallî meclisler kuruldu. Bulunduğu yere göre vâli, mutasarrıf veya kaymakamların reisliğinde halktan âzâlar vardı. Bunların yarısı Müslüman, yarısı gayrımüslimlerden seçilirdi. Avrupa’da o zaman emsaline rastlanmayan bir usuldür.

Osmanlı intihablarında sandık heyeti (Gayrımüslim ruhanilere dikkat)

Fedainin sopası

1876’da Osmanlı Devleti’nde anayasa ilan edildi ve meşrutî monarşi kuruldu. Seçilmiş mebuslardan müteşekkil meclis İstanbul’da toplandı. 93 Harbi sebebiyle meclis feshedildi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin isyan ettiği 1908’e kadar bir daha toplanmadı.

1908 meclisi pek renkliydi. İlk defa partilerin katıldığı seçimlerle Osmanlı Devleti modern demokrasiye geçti. Seçimler iki turluydu. Halk müntehab-ı sâni denilen ikinci seçmenleri; onlar da mebusları seçiyordu.

1912’deki seçimlerde, halkın sempatisini kaybetmeye yüz tutan İttihatçılar seçimi kaybetmek korkusuyla seçmenleri baskı altına aldılar. Reylerini muhalif namzetlere vermek isteyenler, sandık başındaki İttihatçı fedainin sopasını kafasına yiyordu. Bu sebeple sopalı seçim diye anılan seçimlerden sonra memleket 6 sene sürecek İttihatçı diktatörlüğünün pençesine düştü.

1918’de İttihatçıların düşüşüyle, Osmanlı Devleti, bugün ancak Avrupa’nın ileri memleketlerinde rastlanan bir demokrasiye geçti. Çok sayıda parti ve hür matbuat (basın) ile fikir hürriyeti alabildiğine genişledi.

1919 seçimlerinde Ankara’daki yeni hareket, kendi yandaşları dışında kimsenin seçime katılmasına izin vermedi. Ancak İstanbul’un işgali sebebiyle bu son Osmanlı Meclisi 23 Nisan 1920’de Ankara’ya naklederek burada toplandı.

1908 intihabları (seçimleri)

Dikensiz gül bahçesi

Cumhuriyet ilan edildiğinde, Osmanlı’dan miras bir demokrasi iyi-kötü yürüyordu. 1923 seçimlerine sadece tek bir parti (Halk Fırkası) katıldı. Müstakil namzetler, jandarma marifetiyle sindirildi. Tamamını partinin seçtiği namzetlerle Gazi’nin tabiriyle (İsmail Habip Sevük, Atatürk İçin, s. 53) “kız gibi bir meclis” teşkil edildi. Sadece bir kişi aradan kayarak müstakil milletvekili olabildi.

Ancak hükûmetin icraatını beğenmeyen halk, Yunan Harbi kahramanlarının yer aldığı, cumhuriyetçi, fakat liberal muhalif Terakkiperver Fırka etrafına kümelenince, İsmet Paşa hükümeti çok endişelendi. 1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu’nu çıkardı. Partiler yasaklandı, basın hürriyeti kaldırıldı, demokrasi askıya alındı. Muhalifler tutuklandı, bazısı asıldı, kimisi yurt dışına kaçtı.  Memleket dikensiz gül bahçesine döndü.

Seçimler yine vardı. Ancak partiler yoktu. Herkes hükümetin tesbit ettiği isimleri seçmek zorundaydı. Ömründe Muş’u görmemiş birisi, Muş milletvekili olarak mükâfatlandırılabiliyordu. Merkez, vilâyetin milletvekili sayısı kadar namzet tesbit eder; ikinci seçmenler bunları “seçerdi.” Sonraki seçimler merkezin tesbit ettiği isimlerin Sovyet rejiminde olduğu gibi halka tasdik ettirildiği birer politik gösteridir.

Tek parti zamanının mutlu seçmenleri sandık başında!

Para karşılığı demokrasi

1929 ekonomik buhranı ile zor vaziyete düşen İsmet Paşa hükûmeti, İngiltere’nin demokrasiye geçme teklifini kredi karşılığında kabul etti. Terakkiperver Fırka gibi danışıklı dövüş olarak Serbest Fırka kuruldu. Ancak halkın büyük rağbetinden korkan hükûmet Menemen bahanesiyle partiyi kapattı, muhalifleri sindirdi. 1935’te kadınlara seçme ve seçilme imkânı verildi. Hükûmetin seçtiği 17 kadın meclise gönderildi. Ancak erkeklerin bile serbestçe seçme ve seçilme hakkının olmadığı bir zamanda, bunun bir mana ifade etmediği ortadadır.

Hükûmet, muhaliflerini teskin maksadıyla 1943’te tercih usulü getirdi. Artık her vilâyette seçilecek milletvekili sayısından bir fazlası namzet gösteriliyor; ikinci seçmenlere böylece büyük bir “seçme imkânı” tanınıyordu. Türkiye, II. Cihan Harbi’ne girmediği halde, büyük fakirlik içindeydi. İnönü, Amerikan yardımı alabilmek için demokrasiye geçmeyi kabul etti. Kendisinin demokrasiye gönül vermiş birisi olmadığı herkesçe malumdur. 1945’te CHP’den ayrılan muhaliflerce Demokrat Parti kuruldu.

1950 seçimlerinde Celal Bayar rey kullanırken

Dönüm noktası

1946 seçimleri, 1912 sopalı seçimlerinin bir benzeriydi. “Açık oy, gizli tasnif” hususiyetiyle tanınır. Vâli, kaymakam, belediye reisi ve CHP il/ilçe başkanı aynı kişi olduğundan, jandarma yardımıyla halkın “ne idüğü belirsiz” kişilere rey vermemesi temine çalışıldı. Sandık başında çok hâdiseler çıktı, kavgalar oldu. Halbuki o zamana kadar seçimlerde hiç bir hâdise yaşanmaz; namzetler belli olduğundan, reyler sayılmadan SEKA’ya giderdi.

1946 seçimleri Türk demokrasisi için bir dönüm noktası oldu. Defalarca ordu-bürokrat elbirliği ile askıya alınsa da, halkın vazgeçemediği bir alışkanlık hâline dönüştü. Halkın doğrudan milletvekillerini seçtiği ilk tek dereceli seçim de budur. İngiltere’deki gibi bir yerde reylerin ekseriyetini alan parti bütün milletvekillerini alırdı. CHP’nin, Demokrat Parti kazanmasın diye seçim kanununda yaptığı bu numara, başkalarına yaradı. CHP bir daha ekseriyetle iktidara hiç gelemedi.

1961 seçimleri nisbî temsile göre yapıldı. Burada her parti aldığı rey nisbetinde mecliste temsil edilir. Ama koalisyonlar kaçınılmazdır. 1979 seçimlerinde mükerrer rey kullanmayı önlemek için seçmenlerin parmaklarına günlerce çıkmayan siyah boya sürülmeye başlandı. Bundan sonraki seçimlere boyalı seçim adı verildi. Son yıllarda bu da terk edildi.

Bir vatandaşlık vazifesi!