İSTANBUL’DAN BİR HANEDAN REİSİ GEÇTİ

Osmanlı hanedanının en yaşlısı sıfatıyla hanedan reisi olan Osman Bayezid Efendi İstanbul’daydı. İşte nâzik, mütevâzı ve entelektüel şehzâdenin sürgünle başlayıp New York'a uzanan hikâyesi...
18 Mayıs 2011 Çarşamba
18.05.2011

Osmanlı hanedanının en yaşlısı sıfatıyla hanedan reisi olan Osman Bayezid Efendi İstanbul’daydı. Nâzik, mütevâzı ve entelektüel şehzâde yaşadığı New York’a döndü. İşte şehzâdenin sürgünle başlayıp New York'a uzanan hikâyesi...

Seneler evvel zamanın Osmanlı hanedanı reisi Orhan Efendi İstanbul’a gelip, çocukluğunu yaşadığı yerleri gezerek hasret gidermişti. Enteresandır ki, hanedan aleyhtarı neşriyatıyla tanınan bir magazin gazetesi günlerce şehzâdeyi manşetten vermişti. Ondan daha evvel hanedanın erkek mensuplarının sürgün kararı kalktıktan sonra ilk defa bir hanedan reisi sıfatıyla Ali Vâsıb Efendi İstanbul’a gelmişti. Yıllar sonra Ertuğrul Osman Efendi İstanbul’a geldi. Hatta burada vefat eden ilk hanedan reisi oldu.

Sözünde mutlaka durur!

Hâlihazırdaki hanedan reisi Osman Bayezid Efendi de son günlerde İstanbul’u teşrif etti. Fransız Edebiyatı tahsil etmiş; New York Kütüphanesi’nde 30 sene çalışmış ve hiç evlenmemiştir. Fevkalâde sevimli, mütevâzı ve naziktir. 6 lisan bilir. Sürgünde doğduğu ve hiç ihtiyacı olmadığı halde Türkçeyi çok güzel konuşur. O kadar naziktir ki, beklendiği bir davete gelmeyince kardeşi Cem Efendi “Mutlaka ölmüştür. Yoksa gelirdi” diye latife etmiş, hakikaten Bayezid Efendi’nin rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı anlaşılmıştır. İki kardeşin isimleri Cem ve Bayezid olmakla beraber münasebetleri iyiydi.

87 yaşındaki Osman Bayezid Efendi, Sultan Abdülmecid’in oğlu Şehzâde Mehmed Burhaneddin Efendi’nin torunudur. Sürgünde doğan ilk şehzâde olsa bile, ana rahmine İstanbul’da düştüğü anlaşılmaktadır. Burhaneddin Efendi, Sultan Hamid’in en sevdiği kardeşlerinden idi. 1876 senesinde 27 yaşında veremden vefat edince, bir harb gemisine ve kendi oğullarından birine onun adını verdi. Yegâne oğlu İbrahim Tevfik Efendi’nin annesi Mestiniyaz Hanımefendi şehzâdeden sonra epey yaşayıp, 31 Mart vak’asında heyecanlanarak sekte-i kalbden vefat etti.

Tevfik Efendi, babasının vefatından iki sene evvel dünyaya geldi. Sultan Hamid onu kendi oğullarıyla beraber büyüttü. Hatta amcasını babası zannederdi. Hakikati bir şehzâdeden öğrendiğinde üzüntüden ağlamıştı. Eksantrik bir zât idi. Şakacı, fevkalâde titiz ve mahcup tabiatlıydı. İyi bir nişancıydı. Beşiktaş’taki sarayında köpek, sülün, papağan, kuzu gibi çeşitli hayvanlar beslerdi. Bu saray şimdi Galatasaray Üniversitesi’nin elindedir.

Şehzade Burhaneddin Efendi

Buna paramız yetmez!

Tevfik Efendi hanedan sürgün edildiğinde bahriye feriki (koramiral) idi. Sürgüne oğlu Şehzâde Burhaneddin Cem, kızları Fethiye ve Nilüfer Sultan Efendiler ile anneleri Şâdiye Hanımefendi, ayrıca Cenan Kalfa ile çocukların dadısı Rengin ile beraber çıktı. Şâdiye Hanımefendi, Bâyezid Efendi’ye hâmileydi. Tevfik Efendi’nin ilk izdivacından olan kızları evliydi ve aileleriyle beraber ayrıca sürgüne çıktılar. Hepsinin de sürgün hayatı iç burkucudur.

Şâdiye Hanımefendi’nin o zaman Paris’te bulunan biraderi İbrahim Bey’den kalacak bir yer bulmasını rica ettiler. O da aileyi Etoile yakınında mütevazı bir otele yerleştirdi. Bir ay kadar sonra Şâdiye Hanım otelin masrafını öğrenince, “Bizim bütün paramız buna ancak iki ay yeter” dedi ve otelden çıkarak Boulogne Ormanları yakınında basit bir apartman dairesine taşındılar. Bayezid Efendi anlattı: Yanımızda aşçı yoktu. Annem kalfalara “Yemek yapmayı bilen var mı?” diye sordu. Birisi çıktı. Meğer onun da bildiği yemek, kaynar suya yumurta atmak, çatlayınca çıkarıp servis yapmaktan ibaretmiş. Sonra komşulardan yemek yapmayı öğrendik.

Aile zamanla maddî sıkıntıya düştü. Tevfik Efendi usta bir piyano virtüözü olmasına rağmen, mahcubiyeti sebebiyle kimsenin yanında çalamaz, ancak perde arkasında icra ederdi. Londra’daki Playel Salonu’ndan kendisine konser piyanistliği teklif edildiyse de kabul etmedi. Haftada yalnızca bir gün evinden dışarı çıkardı. Sürgün acılarına fazla dayanamayarak 1931 senesinde vefat etti.

Şehzâde İbrahim Tevfik Efendi

Çürüksulu bir güzel hanım

Şâdiye Hanım, 93 Harbi kahramanı Çürüksulu Gürcü Bahri Paşa’nın kızıdır. Çok güzel, endamlı bir hanımdı. Şehzâde’nin vefatı üzerine müşkül vaziyete düşünce, ısrarla kendisine talip olan bir Amerikalı ile evlenmeye mecbur kaldı. İki oğlu daha oldu. Ama sıkıntılar bitmedi.

Bayezid Efendi anlattı: Cihan Harbi sıralarıydı. Paris bombardıman altındaydı. Alarm verilince, biz sığınağa iniyorduk. Bir bomba tam yanımızdaki binanın asansör boşluğunda patlayınca, bina ve içindekilerden eser kalmadı. Annem “Bu yine olabilir, yatağımızda ölelim” dedi. Fransa’dan çıkmak için vize istedi. Türk olduğumuz için vermediler. Annem “Bunlar Türk değil; Türkiye bunları tanımıyor” dediyse de dinlemediler. Bunun üzerine dadımla beraber Gestapo önüne gidip, vize verilinceye kadar buradan gitmemekte diretti. İki gün orada kaldı. Bunun üzerine vize verdiler.

Şâdiye Hanımefendi

Sürgün kalkınca, Şâdiye Hanım, Amerikan ordusunda zâbit bulunan diğer oğlu Cem Efendi’yle beraber İstanbul’a döndü. Cem Efendi “Çocukken annemle beraber saraydan çıkıp köprüyü geçerek Sirkeci’de tavukgöğsü yemeğe giderdik. 1978’de memlekete ilk döndüğünde annem bu dükkâna gitmek istedi. Dükkânı bulmak için bütün İstanbul’u dolaştık” derdi. Şâdiye Hanım 1986’da İstanbul’da vefat etti. Bayezid Efendi anlattı: Annem çok vatanperverdi. İstanbul’u çok severdi. “İsterim ki memleketi benim gözümle tanıyasın” derdi. Bizi vatanımızdan çıkarttıkları için dönmeye çekiniyordum. İlk defa 1986’da geldim. Çok beğendim. Sokakta neredeyse hiç ak saçlı adam yoktu. Bankaya gidiyorum, beni en öne alıyorlar; otobüse biniyorum, bana yer veriyorlardı. Halbuki New York’ta ölsem yer vermezler. Anladım ki burası fevkalade bir yer ve Türkler çok nâzik. Ben artık gelirim dedim”.