MASONLARIN KISKACINDA BİR PADİŞAH: SULTAN V. MURAD

XIX. asırda Masonluk, âzâlarını sosyal bakımdan destekleyen bir klüp hüviyetinden öte bir imaja sahip değildi. Avrupa hükümdar ve prenslerinin çoğu bu tesirli cemiyete mensuptu.
15 Ocak 2011 Cumartesi
15.01.2011

Masonluk, son asırların üzerinde en çok tartışılan müesseselerinden birisidir şüphesiz. Dünya barışı, din ve ırka bakılmaksızın insanların kardeşliği, sosyal dayanışma gibi ulvî maksatlara hizmet iddiasındadır. Ancak halk arasındaki umumî kanaat, masonluğun Siyonizm’e, bir başka deyişle Yahudilerin dünya hâkimiyetine hizmet etmek için kurulmuş bir gizli teşkilât olduğudur. Klübe giriş, çok enteresan ritüellerle gerçekleşir. Mensuplar gözleri bağlı bir şekilde merkeze götürülüp, sadakati sınandıktan sonra mukaddes kitaba yemin ettirilir. Tantanalı kıyafet ve semboller kullanılır. Bu halleri de masonlara karış umumî bir ürküntü hâsıl etmiştir. Bilinmez, belki cemiyetin arzusu da budur. Son asırlardaki hâdiselerin hepsinin ardında masonluk aranmış; her ülkede iktidardaki kilit isimlerin mason olduğu hayretle görülmüştür.

TAPINAK ŞÖVALYELERİ

Cemiyetin menşeini Haçlı seferleri sırasında Kudüs’teki Süleyman Mâbedi’ni Müslümanlara karşı korumak için kurulan Templier (Tapınak) Şövalyelerine kadar götürenler vardır. Bu tarikat, giderek güçlenip devlet içinde devlet olunca, Papa tarafından aforoz edilmiş ve mensupları Fransa Kralı Philippe tarafından yakılarak cezalandırılmıştı. Rivâyete göre İskoçya’da gizliden gizliye devam eden tarikat; tekrar tarih sahnesine masonluk olarak çıkmıştır. Fransız ihtilâliyle Fransa krallarından; İtalyan ihtilâliyle de Papalık’tan intikamını almıştır. Da Vinci Şifresi gibi kitaplar hep bu irtibatı mevzu edinir.
Rousseau, Voltaire, Diderot, Montesquieu gibi mason filozoflar, bir hürriyet cereyanı meydana getirdi. Çünki hükümdarların salâhiyetlerinin kısılması, mason faaliyetlerinin serbestçe yapılmasına imkân hazırlayacaktı. Nitekim Lafayette, Danton, Mirabeau gibi Fransız İhtilâli’nin önde gelenlerinin ekserisi; Birleşik Amerika’yı kuranların üçte biri; Rusya’da komünist ihtilâlini yapanların çoğu masondu. Masonlar, bunu iftiharla açıklamaktadır. İtalyan ve Yunan ihtilâlcileri de masondu. Masonlar, İskoç ve Fransız masonluğu olmak üzere bazen birbirine rakip iki grupta faaliyet göstermektedir.

MASONLUK OSMANLI ÜLKESİNDE

1721 yılında Paris’e Osmanlı sefiri olarak giden Yirmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin oğlu ve kethüdâsı Said Çelebi, mason olan ilk Türk kabul edilir. İlk loca 1723’de Galata’da; sonra 1747’de Haleb, 1760’da İzmir’de açıldı. Sultan II. Mahmud, Yeniçeri ve Bektaşîlerle irtibatlı görüp masonluğu yasaklayınca, klüp yer altına indi. Cemiyet-i İlmiye-i İslâmiye gibi cemiyetler şeklinde teşkilâtlandırıldı. Masonlar idarede söz sahibi olmaya başladı. Paris sefiri iken mason olan Reşid Paşa, İngilizlerin baskısıyla sadrazamlığa getirildi. Sadullah Paşa, Keçecizâde Fuad Paşa, Mithat Paşa, Ahmed Vefik Paşa masondu. Sultan Aziz zamanında meşrutiyet idealini ateşleyen Ziya Paşa, Şinasi, Ahmed Midhat Efendi, Namık Kemal, Besim Ömer Paşa gibi Genç Osmanlıların hemen hepsi mason locasına girdi. Sultan II. Abdülhamid, masonluğa açıkça tavır almayıp, siyasetle uğraşmamak şartıyla serbest bıraktı. Ama hep kontrol altında tuttu. Padişahı deviren İttihad ve Terakki Cemiyeti mensuplarının çoğu masondu. Haylisi cumhuriyetin kuruluşunda da rol oynadı. Halkçılık prensibi, vatandaşların ancak Halk Partisi çatısı altında teşkilâtlanabileceğini öngördüğünden, 1935’de bütün sivil cemiyetlerle beraber mason cemiyeti de kapatıldı. İnönü, 1948’de mason faaliyetlerine izin verdi.

Sultan V. Murad'ın tahttan indirildikten sonra ömrünü geçirdiği Çırağan Sarayı

KISKAÇTAKİ ŞEHZÂDE

Sultan Aziz, 1867 yılında bozulan Osmanlı imajını düzeltmek için Avrupa’ya bir seyahat yaptı. Yanında iki yeğeni Şehzâde Murad ve Abdülhamid Efendileri götürdü. Aynı zamanda veliahd olan Murad Efendi yakışıklı, nâzik, kültürlü bir genç idi. Avrupa saraylarında çok popüler olup sempati kazandı. İngiltere prensesi ile evlendirilmesi bile gündeme geldi. Ama Sultan Aziz kabul etmedi. Şehzâde, İngiltere’de geleceğin kralı VII. Edward ile dostluk kurdu. Rivâyete göre, prens, istikbalin padişahını, mensup olduğu İskoç mason locasına sokmayı başardı. İki taraf da bundan menfaat bekliyordu. Şehzâde, padişah olduğunda başta İngiltere olmak üzere Avrupa’nın kendisiyle iyi geçineceğini; hem de Jön Türkler’in muhalefetini kıracağını umuyordu. Nitekim Avrupa hükümdar ve prenslerinin çoğu bu tesirli cemiyete mensuptu. O devirde masonluk, âzâlarını sosyal bakımdan destekleyen bir klüp hüviyetinden öte bir imaja sahip değildi. Bu sebeple, Şehzâde’nin masonluğu doğruysa bile, bazı kesimlerin şehzâdeyi bundan dolayı tenkid etmesi yersizdir. Popülaritelerini arttırmak için, masonların çoğu kimseyi masonmuş gibi tanıttığı malumdur. Bugün bile masonluğa girenlerin çoğunun maksadı sosyal ve malî imkânlarını arttırmaktır. Hakikî misyonu bunları pek alâkadar etmemektedir. Bu bakımdan masonluğun dünya siyasetindeki rolü bugün hayli azalmıştır.

Doktor Mavroyeni Paşa

EVDEKİ BULGUR

Şehzâde bu hareketinin semeresini görmüş müdür? Hem evet, hem hayır. Sultan Aziz tahttan indirilip şüpheli biçimde öldürülünce yerine geçti. Ancak hâdiselerin kendi kontrol ve arzusu hilâfına cereyanı, bu hassas hükümdarı dehşete düşürdü. Sinirleri bozularak daha kılıç bile kuşanamadan tahtını kaybetti. Böylece amcasına karşı kalkıştığı teşebbüsün ceremesini çekti. Kardeşi Abdülhamid Efendi padişah oldu. Mason biraderlerden Scalieri, sonra da Ali Suavi, Çırağan Sarayı’nda kalan sabık hükümdarı tekrar tahta çıkarmaya teşebbüs ettiyse de, muvaffak olamadı. Bu da Sultan Murad’ın üzerindeki baskının artmasına sebebiyet verdi. Hâsılı biçare Sultan Murad, masonlukta umduğunu bulamadı.

Masonların rivâyetine göre, Sultan Abdülhamid, masonluğun dünya siyasetindeki rolünü görünce; hususî doktoru Mavroyeni Paşa vâsıtasıyla, ağabeyinin de 1872’de tekris olunduğu Fransız Büyük Maşrıkı’na bağlı Proodos Locası’na müracaat ederek masonluğa girmek istediğini bildirdi. Ancak loca padişahın niyetini sezip şahsiyetinden ürkerek bu talebi reddetti. Bu sefer cemaatleri bir arada tutmak için kendisinin başında olacağı bir mason klübü kurmak istedi; ama masonlar bunu da engelledi. 1878 tarihinden sonra bu niyetinden vazgeçip masonları sıkı kontrol altına aldı.

Ali Suavi'nin "Sarıklı İhtilâlci" diye anılmasını temin eden enteresan bir pozu