YOK BÖYLE BİR AŞK!

Yeni dünyanın 7 harikasından biri seçilen Tac Mahal dillere destan bir aşk hikâyesinin mahsulüdür. Hindistan’daki Müslüman Türklerden kalma bu emsalsiz eseri dünyanın her köşesinden sayısız insan gezer de, çoğu hikâyesini bilmez.
5 Ocak 2011 Çarşamba
5.01.2011

 

Yeni dünyanın 7 harikasından biri seçilen Tac Mahal dillere destan bir aşk hikâyesinin mahsulüdür. Hindistan’daki Müslüman Türklerden kalma bu emsalsiz eseri dünyanın her köşesinden sayısız insan gezer de, çoğu hikâyesini bilmez.

Hindistan’a İslâmiyeti Türkler getirdi. Burada muazzam bir devlet kurdular. Emir Timur’un torunu Bâbür, şansını denemek üzere Kâbil’den dedesinin vaktiyle işgal ettiği Hindistan’a yürüdü. Az bir kuvvetle burada yerleşti ve insanlığa emsalsiz eserler hediye eden muazzam bir imparatorluk kurdu. Bâbürlü hükümdarlarının herkesçe bilinmeyen ve doğrusu güçlü asker hüviyetlerinden de beklenmeyen bir hususiyeti vardır. O da hanımlarına duydukları emsalsiz bağlılıktır. İşte 2007’de yeni dünyanın yedi harikasından biri seçilen ve UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer alan Tac Mahal de böyle romantik bir aşkın mahsulüdür. Niçin romanı yazılmaz, filmi yapılmaz, doğrusu anlaşılacak gibi değildir.

İnsanlar ikiye ayrılır…

İngiliz Lordu Edward Lear, “İnsanlar ikiye ayrılır: Tac Mahal’i görenler ve görmeyenler” demiş. Tac Mahal, Hindistan hükümdarı Hürrem Şah Cihan’ın çok sevdiği zevcesi Ercümend Banu-Begüm Mümtaz Mahal için Agra şehrinde yaptırdığı bir türbedir. Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve güzel âbidedir.

Mümtaz Mahal’in babası Âsaf Han, Karakoyunlu Türkmenlerinden İranlı bir vezirdi. Ancak Şiîliği terk edip Sünnî olmuştu. Vaktiyle soylular yaptıkları el işlerini Mina Pazar denilen bir kermese götürüp satar ve parasıyla hayır işlerlerdi. O zamanlar şehzâde olan Şah Cihan, anne tarafından akrabası 20 yaşındaki Mümtaz Mahal ile burada tanıştı. Güzellik ve zekâsına hayran oldu. Tarihin en büyük aşklarından birisi burada doğdu. Evlilikleri 20 sene sürdü. Bu zaman zarfında Şah başka kadına bakmadı. 14 çocukları oldu. 7’si yaşadı. Mümtaz Mahal sonuncuyu doğururken vefat etti. Çocuk doğururken ölen kadınlar Hind kültüründe muhterem kabul edilir.

Bu elim hâdise Şah Cihan’ı mahvetmeye yetti. Şah’ın gözü dünyayı görmez oldu. Sevgili zevcesi için Yamuna Nehri kıyısında bir türbe inşa ettirmek üzere İstanbul’dan mimar istedi. Mimar Sinan’ın talebesi ve Sultanahmed Câmii mimarı İsa Efendi gönderildi. 1632’de temeli atılıp günde 20 bin işçi çalışarak 22 senede tamamlandı. Racistan’dan gelme şeffaf mermer iç duvarlar, yakut, safir, pırlanta, zümrüt, akik, firuze, sedef ve inci ile süslendi. Türbenin iç ve dış çevresine Yâsin Sûresi mermerin içine siyah mermer hakkedilerek yazıldı. Köşelere zelzelede yıkılırsa binaya zarar vermesin diye dışa doğru eğik dört minare eklendi. Türbenin giriş kapısı 33 m. yekpare mermerdir. Solda zarif bir câmi, sağda bunun simetriği mihmanhâne (misarfirhane); havuzlarla bezeli bahçe ve kırmızı taştan muhteşem dış kapı insanı büyülemektedir. Sömürge devrinde açgözlü bir İngiliz Vâlisi bu muhteşem binâyı satışa çıkardıysa da, borsadaki kriz sebebiyle alıcı bulamamıştı.

Şah Cihan, kendisi için de Tac Mahal’in yanına siyah matem renginde bir benzerini yaptırmak isteyince, hazineyi büyük masraflara sokacak bu teşebbüsü engellemek üzere oğlu Âlemgir Evrengzib kendisini tahttan indirip Agra Kalesi’nde ikamete mecbur etti. Şah Cihan hiç itiraz etmedi. Ömrünü, sekizgen şekli sebebiyle Müsemmen Burç denilen odada kimseyle görüşmeksizin Tac Mahal’i seyrederek geçirdi. Ölüm döşeğinde de önüne ayna koydurarak Tac Mahal’i seyretmeye devam etti. Vefat edince zevcesinin yanına gömüldü. Şimdi iki âşık sesin yedi kere yansıdığı bir odada ebedî uykularını uyuyor. Âlemin yedi köşesinden gelen sayısız ziyaretçi de bu mümtaz aşkın iki kahramanını anıyor. Bütün dünya, 4 asır evvel ilim, duygu, emek ve bilgelikle inşa edilen bu muazzam eserin karşısında hayranlıkla eğiliyor.

Ah şu Bâbürlü erkekleri…

Bâbür Şah’ın burada anlatılması gerekmeyen bir aşk hikâyesi vardır. Çok büyük riskleri göze alarak evlendiği zevcesi Masume Begüm’ün çocuk doğururken ölümüne çok üzülmüştür. Oğlu Hümâyun Şah’ın böyle bir aşkla sevdiği zevcesi Hamîde Begüm, kocası için Delhi’de muazzam bir türbe yaptırmıştır. Oğlu Ekber Şah’ın hanımına bağlılığı ise pek iç açıcı değildir. Ekber Şah, müttefiki Racput racasının kızı ile evlendi. Sonra bu Hindu kızının öyle tesiri altına girdi ki dinini terk ederek başka bir din kurdu. 40 sene işkence çeken Müslümanlar, ölümüyle rahat bir nefes aldı. Ancak ümit bağladıkları oğlu Selim Cihangir, onları sukutu hayale uğrattı. İran asıllı vezirinin Şiî kızı Nurcihan Begüm ile evlendi. Kadın müstesnâ güzelliği, zekâ ve zarafeti ile Cihangir’i büyüledi. Sünnîliği müdafaa ettiği için meşhur mutasavvıf İmam Rabbânî’ye karşı kocasını kışkırttı. Zayıf karakterli Cihangir, karısına uyup her şehirdeki halifeleri vasıtasıyla nüfuz kurduğu gerekçesiyle kendisini üç sene hapsetti.

Cihangir’in oğlu Hürrem Şah Cihan’ın dillere destan aşk hikâyesi ise hepsinden meşhurdur. Şah Cihan, İmam Rabbânî’yi severdi. İcraatını tasvip etmediği babasını tahttan indirebilmek için hocasından yardım istedi. “İsyan etme, az sonra baban ölecek, taht sana kalacak” buyurdu. Öyle oldu. Zamanında herkes rahat nefes aldı.  Dehâ sahibi Şah, şehirler kurdu, çok muazzam eserler yaptırdı. Ancak biri vardır ki bugün dünyada en çok bilinen ve ziyaret edilen yerlerdendir: Tac Mahal. İmam Rabbânî’nin oğlu Şeyh Masum’un müridi ve büyük bir fıkıh âlimi olan sağlam karakterli Âlemgir Şah ile haleflerinin böyle bir meyli doğrusu bilinmiyor.