NÂMAĞLUP BİR KUMANDAN EMiR TiMUR

Emir Timur, büyük bir cihangirdi. Moğol istilâsının perişan ettiği Türkistan’ı birleştirdi. Çin üzerine sefere çıkarken vefat etti. Çin’i fethetseydi, dünya tarihinin seyri değişirdi.
28 Temmuz 2010 Çarşamba
28.07.2010

Uzun zaman aradan sonra geçenlerde Özbekistan’da idim. Yakınlarda istiklâlini elde eden Özbekistan, Timur'u en büyük millî kahraman kabul etmiş. Adına caddeler, meydanlar, mektepler açmış. Büyük heykellerini dikmiş. Onun yaptırdığı eserleri hummalı biçimde tamir ediyor. Garplılar da kendisine alâka duyuyor; hakkında kitaplar, romanlar yazılıyor; ülkesi ecnebi turistlerle dolup taşıyor.

Kabrimi kim açarsa!

Emir Timur aslen Moğoldur. Moğollar, Cengiz’den üç kuşak sonra Müslümanlaşmış ve komşusu olan Türklerle karışmıştı. Timur’un ana dili Türkçe idi. 1336 senesinde bugün Özbekistan’daki eski ismi Keş olan Şehrisebz’de doğdu. Şehrisebz “yeşil şehir” demektir. 

Timur’un doğduğu belde, onun soyu ve onun soyunun diğer aşiretler arasındaki mevkiini gösteren mühim bir ipucudur. İbn Arabşah’a göre Keş şehri civarındaki Hoca Ilgar köyünde, Natanzi'ye göre Keş yakınlarındaki Niyazi kışlağında doğmuştu. Timur’un girdiği siyasi mücadeleler esnasında Niyazi kışlağına sığınması ve İlyas Hoca ile Tuğluk Timur’un, Emir Timur’a Niyazi kışlağının idaresini bırakması, Natanzi’nin rivayetini kuvvetlendirir. Peki bundan ne anlaşılır? Keş, o günki Türkistan’da pek dikkat çekmeyen, ikinci sınıf bir şehirdir. Kaldı ki Timur, Keş şehri sakinlerinden bile değildir, ona bağlı bir mahalledendir. Timur’un mensup olduğu Barlasların Cengiz’in amcası soyundan geldiği, Timur ile haleflerinin meşhur ettiği bir iddiadır. Cengiz’in amcasının soyunun Keş’in bir köyünde ne işi var, diye sorulabilir. Zaten ilerde amcayı da bırakıp doğrudan kendilerini Cengiz’e bağlayacaklar.

Çağatay Devleti’nin Taşkent hâkimi olan babası Turagay, meşhur Nakşî şeyhi Emir Külâl’i severdi. Emir Külâl, Timur’a talebesinden Şemseddin Külâl’i hoca tayin etti. Bundan sonra Timur'un hayatında âlimler hep hürmet mevkiinde oldu. Semerkand’daki muhteşem türbesinde başucunda yanından hiç ayırmadığı hocası Mir Bereke; hemen önünde de Emir Külâl’in oğlu Ömer yatmaktadır. 

Timur’un bedeninin sağ tarafı hafif felçli idi. İbn Haldun yakın mesafelerde ayağını sürüyerek yürüdüğünü, uzak mesafelerde ise askerlerinin kendisini koltuk gibi bir eşya ile omuzlarında taşıdığını, Clavijo tahtırevanla seyahat ettiğini söyler. Sağ ayağı sakattı. Sağ elinin iki küçük parmağı da kopmuştu. Bundan dolayı bilhassa muhalifleri Timur-Lenk (Aksak Timur) der. Nitekim 1941 senesinde Sovyetlerce kabri açıldığında 1.73 boyunda, sağ ayağı aksak bir cesed bulunmuştur. Kafatası Moskova’ya götürülerek buna göre büstü yapılmıştır. Kabrin kapağında "Mezarımı açan benden daha korkutucu bir düşmanla karşılaşacak" yazdığı söylenir. Kazının ertesi günü Hitler, Rusya’ya saldırmıştır.

Bu sakatlığın sebebi şudur: Kayınbiraderi Hüseyin ile Timur denk gibi anlatılsa da Yezdî’nin de kabul ettiği üzere hakiki otorite Emir Hüseyin’de idi, Timur onun altındaki kumandanlardan biriydi. Emir Hüseyin Maveraünnehr’deki siyasi mücadelesini kaybedince, Timur’u da yanına alarak Sistan taraflarına çekildi. Hâlleri perişandı. İbn Arabşah'ın doğrudan, Timurî mehazların ise ima ile söylediğine göre burada eşkıyalık yaptılar. O mahalden geçen kervanlara saldırıp mallarını gasp ediyorlar, geçimlerini bu şekilde sağlıyorlardı. Burada çıkan bir arbedede Timur, diz kapağına ok yedi ve ayağı sakat kaldı. Kolundan yaralanması ve elindeki parmakların kopması, çocuk iken girdiği silahlı bir mücadeleden kalma bir yara idi. Bunu Timur ile görüşen yabancılar da söylüyor. Muhtemelen çocuk iken de eşkıyalık yapıyor olabilir. Zaten Timurî kaynaklar da Sistan’da Timur’un sadece bacağından yaralandığını söyler. 

Büyük Türk Hakanlığı

34 yaşında Emir Hüseyin Belh hâkimi oldu. Kızkardeşi ölünce, eniştesi Timur ile karşı karşıya geldiler. Cengiz Han soyundan bir hanımla evlendiği için Gürgân (han damadı) diye tanındı. Evlilik itibarını arttırdı. Kendisini Cengiz Han’ın vârisi gördüğü için Türkistan’ın tamamına hâkim olarak Büyük Türk Hakanlığı tahtına oturdu.

Bununla beraber Cengiz’in insafsızca yakıp yıktığı Müslüman Türk beldelerini ihyâ etti. Yine de Cengiz soyundan olmadığı için hiçbir zaman han unvanını kullanmadı. Yanında kayınbiraderi Sultan Mahmud’u sembolik han olarak gezdirdi. Ankara Muharebesi’nde bu han, ordunun bir kanadında kumandandı. 

Başta desteklediği Altınordu hânı Toktamış kendisine hıyânet edince üzerine yürüyüp devletini yıktı ki, tarihçilere göre Emir Timur’un en büyük hatasıdır. Bu sayede Ruslar bu topraklara yayılarak büyük bir devlet kurabilmiştir.

Emir Timur sonra Anadolu’ya yürüdü. Teslim olanlara merhamet gösterir; olmayanlara hiç acımazdı. Padişahın oğlunun müdafaa ettiği Sivas’ı aldı; yakıp yıktı. Sonra güneye döndü. Anadolu, bir müddet nefes aldı. Yıldırım Sultan Bayezid’in hükümranlıklarına son verdiği Anadolu Beylikleri’nin tahtını kaybetmiş beyleri, Timur’a sığınıp Yıldırım Sultan Bayezid’e karşı kışkırttı. Önünden kaçan iki hükümdar, Ahmed Celâyir ve Karakoyunlu Kara Yusuf, Yıldırım Sultan Bayezid’e sığınıp padişahı Emir Timur’a karşı kışkırttı. Eski Anadolu beyleri de Emir Timur’a gidip onu padişaha karşı tahrik ettiler. Timur, tekrar Anadolu'ya geldi.

Padişah; Bizans, Trabzon Pontus, Altınordu, Mısır ve Hindistan devletlerinin tâbi olduğu Emir Timur’u hafife aldı. Elçilerini soğuk karşıladı. Halbuki Timur sadece Anadolu’nun bağlılığını elde edip gidecekti. Ulemâ ve vezirler padişahı sulha teşvik etti. Ancak Avrupa’yı dize getirmiş Sultan Bayezid, alttan alacak adam değildi.  Halbuki büyük tarihçi ve âlim İbni Haldun, Emir Timur ile görüşüp kendine hayran bıraktıracak Mısır'ı işgalini önlemiştir. Mamafih Sultan ile Emir Timur arasında teati edildiği söylenen mektuplaşmanın aslı yoktur. (Şami, Zafername)

Mağlup Sultan Bayezid, Timur'un huzurunda

Yazık oldu

Emir Timur’un 6000 km yol yürümüş 300 bin kişilik ordusunda her türlü adam vardı. Zaptu raptı güç olan bu kadar askerin, harb sırasında yaptığı zulümlerin hepsini Emir Timur’a yüklemek yersizdir. 1402’de Ankara yakınlarında tarihin en büyük meydan muharebelerinden biri yaşandı. Osmanlı askerleri bir misli çokluktaki ordu ve filler karşısında dayanamadı, ama yok olmadı. Niğbolu gâlibinin bu mağlûbiyeti, Avrupa hükümdarlarını dehşete düşürdü. Elçi ve hediyeler gönderip Emir Timur’a dostluk bildirdiler. Memlûk Sultanı, meşhur tarihçi kadı İbni Haldun’u Emir Timur’a gönderip Mısır’a girmemesi için iknâ etti.

Padişah, iki oğlu Musa ve Mustafa ile beraber esir düştü. Emir Timur, padişah ve ailesine hürmet etti. Kızlarını oğullarına aldı. Gittiği yere beraber götürdü. Şerefine düşkün padişaha bu ağır geldi. Kendisi için kapalı bir araba rica etti. Kabul olundu. Sonraki bazı tarihçiler –ezcümle yazdığı Tamerlane adlı piyeste İngiliz yazar Marlowe- bu sebeple Timur’un padişahı kafes içine koyup gezdirdiğini söylemiştir ki doğru değildir. Astım hastası padişah Akşehir’de kederinden vefat etti. Emir Timur’un “Yazık oldu! Büyük bir mücâhidi kaybettik” dediği rivayet olunur.

Şehzâde Süleyman, İsa ve Mehmed askerleri ile esaretten kurtulmuşlardı. Mehmed Çelebi babasını kurtarmaya teşebbüs ettiyse de muvaffak olamadı. Bursa düştü. Devlet hazinesi düşman eline geçti. Bir asırlık devlet arşivi yakıldı. Emir Timur Anadolu’da kalmadı. İzmir’i Rodos şövalyelerinden alıp geriye döndü. “Kılıcı hep müslüman kanıyla sulanmış” Emir Timur’un gayrımüslimlerle yaptığı tek muharebe budur.

Osmanlıların Timuroğulları’na tâbiyeti 1447’ye kadar devam etti. Bu zaferin Emir Timur’a ne kazandırdığı meçhuldür. Ama Anadolu birliği büyük yara aldı. Bununla beraber sonra gelen Osmanlı padişahları az zamanda felâketin yaralarını sardı. 50 yıl sonra İstanbul’u fethederek bir imparatorluk kurdu.

Emir Timur 1405’te Çin üzerine sefere çıktığı sırada vefat etti. Anadolu yerine Çin’e yürüseydi tarihin akışı değişirdi. Bu, Çin’in Müslümanlığı demekti. Vefatından sonra halefleri ihtişamını sürdüremediyse de, soyundan Uluğbey, Hüseyin Baykara, Bâbür gibi büyük hükümdarlar yetişti. Bâbür Hindistan’ın tamamını fethederek burada 1858’e dek yaşayacak Gürgâniye Devleti’ni kurdu.


Emir Timur'un Taşkent'teki heykeli

Timur mürd...

Emir Timur hatâ ve sevapları ile büyük bir hükümdardı. Pâyitahtı olan Semerkand dünyanın en parlak şehri idi. Şimdi bile bu ihtişamın izlerini görmek mümkündür. En büyük hizmeti, oğlu Mîrânşah vasıtasıyla, Hurûfî tarikatı reisi Fadlullah’ı ortadan kaldırtmasıdır. Bunun bazı müridleri Anadolu’ya kaçarak bir Bektaşî tekkesine sığındı. Bugün bile Emir Timur aleyhtarlığının bir ucundan bunlar tutar. Osmanlı tarihçileri de Sultan Bayezid ile mücadelesi sebebiyle kendisini haksız yere kötüler.

Seyyid Şerif Cürcânî, Allâme Teftazânî, Firuzâbâdî, Hâfız Şirâzî, İbn Cezerî, Kutbüddin İznikî gibi âlimlerle görüşmekten zevk almış; onlara iltifat etmiştir. Evliya menâkıbnâmelerinde, âlimlere, bilhassa tasavvuf erbabına desteği sebebiyle olacak, Emir Timur’dan müsbet bahsedilir.

2 asır sonra İmam-ı Rabbânî hazretleri meşhur Mektûbât kitabında (2.cilt, 92.mektupta) der ki: “Buhara’dan geçerken, uzakta, birçok kimsenin halı silktiklerini görüp, merakla sormuş; Hâce Muhammed Behaeddini Buhârî hânekâhı halıları olduğunu anlayınca, İslâmiyet'e olan sevgi ve saygısının çokluğundan, oraya yaklaşıp, halıların tozları içinde durmuş, misk ve anber sürünür gibi, hânekâhın tozlarını yüzüne gözüne sürerek, Allah yolunda olanların feyiz ve bereketleri ile şereflenmek istemiştir. Allah dostlarına gösterdiği tevazu ve tezellülü sebebi ile, hüsni hatime ile müşerref olması [son nefeste iman ile gittiği] umulur. İşittiğimize göre, Timur’un ölüm haberi duyulunca, o zamanda bulunan evliyadan birisi, ‘Timur mürd iman bürd’ (Timur öldü. İmanı da birlikte götürdü) buyurmuştur.” Bu ifadelerde, onun soyundan gelen, ama dine düşmanlık gösteren Ekber Şah ve lakayt halefine, dedelerinin âlimlere, bilhassa Nakşibendîlere olan hürmetini hatırlatan ince bir ima vardır.

Şam’ı işgal ettiğinde Yezid’in ve Emevîlerin türbelerini yıkıp askerlerin içine pisledikleri doğru değildir. şiî propagandasıdır. Bizzat Timur’un emriyle onun hayatını yazan Nizamüddin Şâmî’nin Zafername’sinde diyor ki: Timur Şam'dayken Ümmü Seleme,  Ümmü Habibe ve Bilal Habeşî kabirlerini ziyaret etti. Kabirlerin yıkık dökük olduğunu görünce, ‘Heva uğrunda bu kadar büyük binalar, köşkler, bağlar, bahçeler, semaya ser çekmiş saraylar yaptıkları halde, burada medfun bulunan Peygamber aleyhisselam’ın zevcelerinin kabirlerine himmet sahibi bir adam çıkıp da ne mürüvvet ne diyanet saikasıyla bir kubbe veya bir türbe yaptırmak şöyle dursun, dört duvar bile çekmemiş. Allah böyle bir milletin başına bela vermeyip kime versin?’ dedi.

Atatürk’ün en beğendiği tarihî şahsiyet olduğu söylenir. Nitekim Timur’un kıymetli bir kumandan ve tabya kaidelerini en iyi tatbik eden bir kurmay olduğunu söylermiş. Onun bütün muharebelerini strateji cihetinden tetkik etmiş ve çok mükemmel bulmuş. Orta Asya’da bir avuç kuvvetle birçok hükümetleri devirip koskoca bir imparatorluk kurmasını takdirle dile getirirmiş. Hatta Timur için bir piyes yazdırmış, bu piyeste hep Timur’u konuşturmuştu. Afet İnan, “Paşam piyeste hep Timur konuştu. Diğer şahıslar konuşmayacak mı?” diye sorduğunda, “Timur varken başka kimse onun karşısında konuşabilir mi?” cevabını vermişti. Ankara Meydan Muharebesi’nin nerede yapıldığını çok merak etmiş. Yerini tespit için çok araştırma yapmış. Sonunda bir sabah erkenden Çubuk civarında dolaşmış. Bugünki Esenboğa Hava Meydanı’nın bulunduğu yerden başka meydan muharebesi yapılacak müsait yer oymadığı kanaatine varmıştır. (Ragıp Üner, Atatürk’ün Ankara Meydan Savaşı Hakkında Düşünceleri, HTM, Kasım 1976) Türk hükümeti büyük bir kadirşinaslık göstererek, Osmanlıları mağlup eden Moğol kumandanı Esenboğa’nın ismini başşehrin hava meydanına vermiştir. 

Emir Timur’u, bir resmî tarihçisi Yezdî’den; bir de Şam’ın istilasında bütün ailesini kaybeden Arapşah’dan okumak lâzımdır. Anlattıkları hadiseler üç aşağı beş yukarı aynıdır; ama vardıkları neticeler ve tabirler bambaşkadır. İngiliz tarihçi Justin Marozzi’nin Türkçe’ye de tercüme edilmiş Timurlenk adlı eseri, bu mevzuda okunabilecek en faydalı kitaplardandır.

Emir Timur’un iki sergerdeyi takip etme uğruna Anadolu’yu ezmesi ne kadar yersizse; Sultan Bayezid’in de böyle bir cihangirin gücünü idrak edemeyip karşı çıkması o kadar yanlıştı. Kendisine sığınanları geri vermese bile sınırdışı edebilir; böylece büyük felâket önlenebilirdi. Tarihçilere göre Sultan Bayezid’in politik dehası, maalesef askerlikteki kadar değildi. Ne var ki altı asır evveli için bugün ahkâm kesmek de zordur.