OSMANLI ÜLKESİNDE YAHUDİLER

Çoğu Avrupa ülkesinde din hürriyetine, hattâ hayat hakkına bile sahip olmayan Yahudilerin, tarih boyu en rahat ve serbest yaşadıkları yer Osmanlı olmuştu
9 Haziran 2010 Çarşamba
9.06.2010

Osmanlı ülkesi, Yahudilerin tarih boyu dünya yüzünde en rahat ve serbest yaşadıkları yer olmuştur.  XIX. asırda çoğu Avrupa ülkesinde din hürriyetine, hattâ hayat hakkına bile sahip değildiler.

Osmanlı Devleti, Bizans’tan fethettiği topraklarda Yahudilerle karşılaştı. Rumca konuşan bu Yahudilere Romanyot denirdi. Zamanla yeni Yahudi grupları Osmanlı vatandaşı oldu. Sultan II. Murad zamanında Fransa’dan tardedilen Yahudiler; 1470’de de Bavyera kralının kovduğu Yahudiler Osmanlı ülkesine sığındı. Sultan II. Bayezid, 1492’de İspanyolların elinden kaçan yüzbin kişilik Yahudi topluluğunu kabul etti. Bunlar başta Selânik, İzmir, İstanbul olmak üzere çeşitli şehirlere yerleştiler. 1660 yılında Polonya ve Ukrayna’daki katliâmdan kurtulan bir grup Yahudi de Osmanlı ülkesine yerleşti.

Bir Osmanlı Yahudi ailesi

Yahudi de çeşit çeşit

Aşkenazi (=Almanyalı) adıyla tanınan Doğu Avrupa Yahudileri, İbranî, Slavca ve Almanca karışımı Yidiş konuşur. Sefardi (=İspanyalı) Yahudileri ise, Ladino denilen İbranî-İspanyolca karışımı bir dil konuşur. Arapça konuşan Yemen Yahudileri de ayrı bir sosyal cemaattir. Talmud’u kabul etmeyen iki Yahudi grubunu da unutmamalıdır. Ellerinde farklı bir Tevrat nüshası bulunan Nablüs civarında yaşayan Sâmirîler ile bir kısmı Türk asıllı Hazar kalıntısı Karaylar.

Hepsinin inanç ve ibâdetlerinde ufak tefek farklılıklar vardır. Osmanlı ülkesinde hepsinden yaşıyordu ama % 90’ı Sefardi idi. Osmanlı Yahudileri şehirlidir. İstanbul, Selânik, İzmir, Edirne, Edirne, Bursa, Kudüs, Safed, Şam, Kahire, Ankara, Tokat ve Amasya gibi şehirlerde yaşardı. Kanuni Sultan Süleyman devrinde İstanbul’da kırk bini buluyordu. Dünyadaki en büyük Yahudi cemaatinin yaşadığı şehirlerden biri olan Selânik’te nüfusun yarıdan fazlası Yahudi idi.

Antisemitizm takıntısından uzak Osmanlı ülkesi, Yahudilerin tarih boyu dünya yüzünde en rahat ve serbest yaşadıkları yer olmuştur. XIX. asır Avrupasında, değil amme hizmetine girebilmek, din ve âyin hürriyeti, hattâ hayat hakkından bile mahrum, getto denilen mahallelerde çok kötü şartlarda yaşarlardı. Mal-mülk edinme, tahsil, seyahat, matbaa kurma, gazete çıkarma hakkını hâiz değillerdi. Yahudilerin en serbest olduğu ülkelerden Avusturya‘da Yahudilere şehirlere yerleşme, bazı sanatları icra etme ve Cizvit üniversiteleri dışındaki üniversitelere gidebilme hakkı, biraz da Fransa ihtilâlinin endişesiyle, 1792 tolerans beratı ile tanınmıştı. Bu kısıtlamaları Osmanlılar tasavvur bile edemezdi.

Yahudilikte mâbedlerin hizmetine bakan, dini öğreten, ibâdetleri yöneten hahamlar (kohen/rabi) Hazret-i Hârun soyundandı. Toprakları olmadığı için, maişetlerini diğer kabileler karşılardı. Yetmişler Meclisi (Yeşiva/Sanhedrin) hahambaşının reislik ettiği en yüksek dinî mercidir. Çok eskiden kullanılamayacak kadar eskiyen dinî metinler imhâ edilemediğinden, Yahudi mâbedlerinde knesset adında bir odada saklanırdı. Knesset, Yunanca sinagog (toplanmak) sözünden gelir. Araplar da havralara kenîse der. Türkler, İbranîce havra demeyi tercih etmiştir. Şimdi İsrail parlamentosuna da knesset deniyor.

Ruhban sınıfı bulunmadığı için, Osmanlı ülkesinde tek hahambaşı yoktu. Irk, eyâlet, hatta şehir orijinine göre ayrılmış her cemaat (kehillah), kendi seçtiği ve merkezden berat verilen hahambaşısına tâbi idi. Her cemaatin kendi hahamı, havrası, mektebi, muallimi, mahkemesi, mezarlığı, hastanesi vardı. Haham, bet-din denilen ruhânî mahkemenin başıydı. Nişan, evlenme, doğum, sünnet, cemaate kabul, cenaze, hayvan kesimi gibi seremonileri yönetirdi. Vergilerin toplanıp hükûmete tesliminden mesuldü.

Etme-Bulma dünyası

Öteki gayrimüslim gruplar Yahudileri hep aşağı görürdü. 1865 tarihinde Hahamhâne Nizamnâmesi neşredilerek, statüleri diğer milletlere paralel tanzim olundu. Öyle ki Rumlar “Yazıklar olsun Osmanlıya, bizi Yahudilerle beraber etti. Biz İslâm’ın üstünlüğüne râzı idik!” demiştir. Mamafih bu devirde diğer milletler gibi Avrupa’dan himâye göremediler.

1844‘de 35 milyon 350 bin kişilik Osmanlı nüfusunun 170 bini; nüfusun 20,9 milyon olduğu 1905‘te 256 bini; nüfusun 18,5 milyona düştüğü 1914‘de 187 bini Yahudi’dir. XX. asır başında nüfusun % 1.1 Yahudi idi. Nüfus değişiklikleri, çeşitli toprak kayıpları ve göçler ile alâkalıdır.

Bütün bu müsâmaha ve rahatlığa rağmen, Yahudiler arasında Filistin’de devlet kurmak isteyen bir grup (Siyonist), bu emellerine engel olan Sultan Hamid‘i tahttan indirmek üzere İttihatçılara yardım etti. Yunan isyanı ile Rumlar gözden düşünce, Yahudiler ön plana çıkmayı umarken, Anadolu’nun her yerinde sanat sahibi Ermeniler sermaye birikimleriyle ön sıraya yerleşiverdi.

1915’te Ermeniler sürülünce ekonomi tamamen Yahudi sermayesinin eline geçti. Rivayete göre Ermenileri sürmesi için hükûmeti kışkırtan bunlardı. Nitekim meşhur banker Emanuel Karasu hem Sultan Hamid’e hal kararını tebliğ eden heyetin reisi; hem de tehcir kararını veren Talât Paşa’nın bankeri idi. 1940’larda yıldızı sönen Anadolu Yahudilerinin çoğu, hükümetin antisemitik icraati sebebiyle paralarını ceplerine koyarak 1948’de kurulan İsrail‘e göçtü...