STRUMA FACİASI: SUYA GÖMÜLEN YAHUDİLER

İkinci Cihan Harbi boyunca gemiler, legal-illegal yollardan Filistin'e Yahudi taşıdı. Bunların hepsi de menzile ulaşamadı. Denizin soğuk suları son yurtları oldu.
2 Haziran 2010 Çarşamba
2.06.2010

Almanya’da Naziler 1933’te iktidara geldi. Atatürk Almanya’ya soğuk baktığı ve beynelmilel politikada İngiltere’nin yanında yer alınmasını düşündüğü halde, Türkiye’de öteden beri Alman taraftarı güçlü bir ekip vardı. Başını başvekil İsmet İnönü‘nün çektiği bu ekip, CHP’ye de hâkimdi. Naziler başa gelince, hemen Türkiye’de de Yahudi aleyhtarı bir hava esmeye başladı. Hükûmet sefaretlere Yahudilere vize vermemesi talimatını yolladı. Halbuki tarafsız olduğu için, İspanya ve İsviçre ile beraber Türkiye Yahudilerin kaçabileceği ender kapılardandı.

Bizi öldürün, ama geri göndermeyin
1939’da 860 Yahudi mülteci taşıyan Parita gemisi İzmir’e sığındı. Yolcuların “Bizi öldürün ama geri göndermeyin” çığlıkları arasında iki polis motoru gemiyi İzmir’den çıkardı. Ertesi sene Romanya’nın Köstence limanından aldığı 342 Yahudi mülteci ile İstanbul’dan geçmek isteyen 40 kişilik Salvator teknesi de karaya çıkarılmadı. Silivri açıklarında fırtınadan battı ve 219 yolcusu boğuldu. Kurtulanlardan 63’ü geri gönderildi. Kalanı başka bir gemiyle Filistin’e ulaşabildi. Ölüler soyulduktan sonra Silivri’ye gömüldü. Geçenlerde İsrail mezarları ülkesine nakletti.

Bu faciadan sonra hükûmet azami 4500 mülteci kabulüne izin verdi. Ancak aynı sene ülkedeki bütün gayrimüslimler enterne maksadıyla tekrar askere alındı. Terhis olunanlar Varlık Vergisi felâketiyle karşılaştı. Ödeyemeyenler Aşkale’ye sürüldü. 18 Haziran 1941’de Türk-Alman Dostluk Anlaşması imzalandı. Alman taraftarları bayram ediyordu. Türkiye, Alman istihbarat faaliyetlerinin merkezi olarak Nazilere hizmet veriyordu.

Struma gemisindeki yolcular “Bizleri kurtarınız!” yazılı beyaz bir bayrak açmasına rağmen Karadeniz’e geri gönderilmekten kurtulamadı.

Yahudiler giremez!

Hükümet, 29/VIII/1938 tarih ve 2/9498 sayılı kararname ile Yahudi ırkından olanların Türkiye’ye girişini yasakladı. Bu karar, 30/I/1941 tarih ve 2/15132 sayılı kararla teyid edildi. (Bu kararlar, 25/VI/1947’de kaldırılmıştır.)

15 Aralık 1941’de İstanbul sularında bir gemi görüldü. Struma adlı bu gemi 300 çocuk ve 200 kadın olmak üzere 769 Yahudi mülteci taşıyordu. Naziler Romanya’da 4000 Yahudi’yi katledince, ülkedeki Yahudiler kaçmaktan başka çare bulamadı. Panama bandıralı bir Bulgar gemisi imdada yetişti. 74 yaşındaki Struma, 100 yolcu kapasiteliydi. Geminin ilanlarında Queen Mary transatlantiğinin resmi kullanılmış ve yolculardan 1000 $ ücret alınmıştı. Gemiye binerken polisler üzerlerindeki kıymetli şeyleri de aldılar. Gemiye binince kandırıldıklarını anlamasınlar diye acente esas geminin açık sularda beklediğini söyledi. Gemide sadece bir tuvalet ve dört lavabo vardı. Su denizden alınıyordu. Üç günde bir çay ve yiyecek olarak herkese bir portakal ile biraz fıstık ve şeker dağıtılmıştı. Portakal sandıkları yakılarak ısınılıyordu. Cankurtaran ve can yeleği kâfi mikdarda değildi. Yangın söndürme ve telsiz çalışmıyordu. Aydınlatma motoru ârızalıydı.

İstanbul Boğazı’na gelindiğinde geminin motoru çatladı. Gemi Sarayburnu açıklarına demirledi. Gemiden ayrılmak ve resmî va-zifeliler dışında kimsenin çıkması yasaklandı. İstanbul Yahudileri bin bir zorlukla hükûmetten izin alıp 10 gün sonra gemiye yiyecek götürebildi. Kaptan yolcuları indirip Bulgaristan’a dönmek istiyor; İngiltere ise işgali altındaki Filistin’e gelecekler için kota koyduğundan, yolcuları göndermemesi için Ankara’ya baskı yapıyordu. İngiltere sadece 28 çocuğa izin verdi. Ama Ankara İngiltere’yi zora sokmak maksadıyla bunların inmesini kabul etmedi.

Kurtarın bizi!

Böylece 62 gün geçti. Gemiye Karadeniz’e çıkma emri verildi. Yolcular güverteye “Yahudi mülteciler” yazılı bir pankart ve “Bizleri kurtarınız!” yazılı beyaz bir bayrak açınca, 200 polis gemiye çıkarak tekme tokat güvertedeki yolcuları ambara kapattı. Geminin çıpası kesilerek Karadeniz’e çekildi. Yolcular gemi uzaklaşırken “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Kurtarın bizi!” yazan beyaz bir çarşaf açtılarsa da artık nafileydi.

Gemi Boğaz’dan 23 mil açığa çıkmıştı ki 24 Şubat 1942 gecesi bir Sovyet denizaltısı tarafından batırıldı. Gemiyi bir daha mülteci gelmesini önlemek üzere Türklerin batırdığı da söylendi. Nitekim kurtarma çalışması yapılmamıştı. Geminin mayına çarptığı da rivayet olundu. Yolcuların bir kısmı patlama ile, bir kısmı da soğuk sularda donarak öldüler. 769 yolcudan sadece 19 yaşındaki David Stoilar‘ın kurtulduğu anlaşıldı. Genç ilk geceyi fenerde istirahat ederek geçirdi. Sonra askerî hastaneye götürülerek burada bir hücrede üç gün polis nezâretinde tutulup sorguya çekildi.

Gemiden başka kurtulanlar da vardı. Gemi Karadeniz’e açılmadan Mobil’in Romanya müdürü Martin Segall ile eşi ve iki çocuğu Vehbi Koç’un tavassutu sayesinde karaya çıkarılmıştı. Bir de kanama geçiren hamile bir kadın, Balat Yahudi Hastanesi’ne yatırılmıştı.

Hükûmet faciadan sorumlu olmadığını, kanun dışı yollardan ülkeye girmek isteyenleri engellemekten başka bir şey yapmadığını açıkladı. 1943’de Nazilerin işgalindeki Bulgaristan‘dan kaçan ve Filistin’e gitmek isteyen 20 bin Yahudi geri çevrildi. Yunanistan Yahudileri de Nazi işgali müddetince Türk hükûmetinin kuracağı bir kampta yaşamayı teklif ettilerse de, Ankara reddetti.


Sturma'daki yolcular

Karaborsa pasaport
Harb esnasında yurt dışında yaşayan 3000 kadar Yahudi asıllı Türk vatandaşı “Kurtuluş Savaşı’na katılmamak” ya da “Beş yıldan  fazladır konsolosluğa uğramamak” gibi gerekçelerle vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Bunlardan sadece 114 tanesinin Türkiye’ye gelmesine izin verildi ve böylece genositten kurtuldular.

O sıralarda pasaport teslimi karşılığında konsoloslukların verdiği Türk vatandaşlık vesikaları karaborsada kapışılıyordu. Bununla beraber bütün harb müddetince Türkiye 17 bin Yahudi’nin Filistin’e göçüne izin verdi. 1990’larda Struma Faciası’nın dokümanter filminin çekilmesi ve dışişleri arşivinde araştırma yapılması kabul edilmedi. Bu Alman taraftarlığı İnönü’ye iktidarı kaybettirdi; halka ise demokrasiyi kazandırdı.