ESKİDEN BIYIKSIZ ERKEK GÖRMEK ÇOK ZORDU

Vaktiyle sakalsız ve bıyıksızlar adamdan sayılmazdı. Sakal rağbetten düştüğü zaman bile bıyık saltanatını korudu. Her bıyığın ayrı bir ismi ve rajonu vardı...
19 Mayıs 2010 Çarşamba
19.05.2010

Vaktiyle sakalsız ve bıyıksızlar adamdan sayılmazdı. Sakal rağbetten düştüğü zaman bile bıyık saltanatını korudu. Her bıyığın ayrı bir ismi ve rajonu vardı.

Geçenlerde gazeteler başvekilin İsmet İnönü’yü bıyığından dolayı Hitler’e benzettiğini yazdı. İyi ama o zaman zaten böyle bıyık pek moda idi. Kulağı az işitiyor diye de Beethowen’e benzetilecek değil ya! Bana kalırsa İnönü’nün Hitler’e daha çok benzediği hayli hususiyeti var. Dersim ve Varlık Vergisi vesilesiyle ayyuka çıkan faşistliği ve bilhassa Yahudi düşmanlığı mı, önce yenip sonra yenilmesi mi, tek parti diktatörlüğü mü, Führer’in Türkçesi olan Milli Şef unvanını taşıması mı desem!

Bıyığa rağbet artıyor mu?

Neyse biz bıyığa dönelim. Geçenlerde CNN’de bıyıklı erkeklerin eskiye nisbetle arttığı yolunda bir haber vardı. Son elli senedir Amerika ve Avrupa’da bıyıklı erkeğe rastlamak güçleşmişti. Daha evvel bıyık ve sakal dünyanın her yerinde erkekliğin sembolü sayılırdı.

Le Belle Epoque, yani I.Cihan Harbi’nden evvelki mesut zamanlarda, tüysüz yüzler sadece aktörler ve hizmetkârlar arasında bulunurdu. Bir erkeğin sakalı ve bıyığı yoksa, ona dudak bükülür; “galiba tiyatro artisti” denirdi. Bıyıklara iyi bakılır; sertleştirici kozmetikler kullanılırdı. Uçları sivriltilirdi. Bunun için küçük hususi pensler keşfedilmişti.

Bir ara bıyıksızlık masonluk alâmeti olarak görülürdü. 50’lerden sonra geylerin bıyığa rağbet etmesi üzerine millet ürküp bıyığı terk etti. Biz Türkler hâlâ bıyıklarımızla tanınıyor olsak da biz de bıyık bırakanların sayısı artık eskisi kadar değil. 1970’lerden sonra günlük siyasete meraklı delikanlılar arasında bıyık, hatta sakal rağbet gördü.

Halbuki Osmanlılarda sakalsız ve bıyıksız adamdan sayılmazdı. Hatta son zamanlarda yapılan bazı nüfus sayımlarında sakalı bıyığı olmayanlar kayda değer görülmemişti. Erkekler de “aksakallı, kırsakallı, karasakallı, terbıyıklı” diye kaydolunurdu. Din kaynakları erkeklerin bıyıkla beraber sakal bırakmasını, sakalının alt dudaktan bir kabza, bıyığının ise kaşları gibi olmasını şiddetle tavsiye eder.

Üçü dışında bütün padişahlar sakallıdır.  Rivayete göre Yavuz Sultan Selim tahta çıktığında vezirler bu zorlu padişahla ne yapacaklarını düşünmüş. Malum Sultan II. Bayezid mülâyim bir padişah idi. Sonra “Babası gibi onun da sakalını elimize alırız” demişler. Sultan Selim bu sözü işitince sakal bırakmamış. “Hadi alın elinize!” gibisinden. Sultan Vahideddin için de benzer bir menkıbe anlatılır. O da ağabeyi Sultan Reşad’a benzeyip İttihatçıları sevindirmemek için sakal bırakmamıştı. Genç hükümdar Sultan II. Osman'ın sakal bırakacak vakti olmamıştı.

Osmanlıların son zamanlarında sakal kırkını aşkın veya makam mevki sahibi yahud ilmiyeden zâtlara inhisar eder olmuş; ama bıyık saltanatını sürdürmüştür.  “Sultan Fatih gibi sakalımız yok ise de, bari Sultan Yavuz gibi bıyığımız olsun” diyenler çoktu. Bıyığa söğmek çok ağır neticeler doğururdu. Şimdi erkekler pırıl pırıl yüzleriyle piyasada boy gösteriyor. “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık; ikisi de yok şimdi, tükürebildiğin kadar tükür!” sözü artık bu devrin tekerlemesi olmuştur.

Her bıyığın bir ismi var

Sakal gibi bıyığın da çeşitleri vardı. Yavuz Sultan Selim’in bıyığına yastık bıyık denirdi. Harbde düşmana korku salmak için erkeklerin bıyığını böyle uzatması tavsiye olunurdu. Yeniçerilerin tercihi idi. Bunun ucu daha kaba olup yanaktan asgari dört parmak dışarı sarkanına pala bıyık; dolu dolu iki tarafa yayılan, ama uçları yukarı toplananına pos bıyık; yastık bıyığın üstten alınmış incesine kaytan bıyık denirdi. Üstten derince alınır, uçları kaytan gibi inceltilirdi. Ucuna düğüm atanlar bile olur. Arapça vav harfine benzediği için vavi bıyık da denir.

Gençler ve esnaf kaytan bıyık; babayaniler pos bıyık; kabadayılar pala bıyık bırakırdı. Nitekim “Olmaz ne çare o nişanlıdır; Kaytan bıyıklı delikanlıdır” diye türküsü bile vardır. Bazen edepli takımının da pala bıyık bıraktığı olur. Tevfik Fikret’in, Pierre Loti’nin bıyıkları böyleydi. Romancı Mehmed Rauf, bestekâr Şevki Bey, pos bıyıklıdır.

Pala bıyıktan ince olup, uzunca uçları burulan ve yeniçerilerin tercih ettiği bıyığa, burma bıyık denir. Bıyık burmak, aynı zamanda aşk dilinde beğenmek alametidir. Bıyıkla beraber, şimid gençlerin yaptığı gibi dudak altında bir tutam uzatmaya Rusçuk bıyığı denir.

Uçları ağzın içine giren kalabalık bıyığa Bektaşi bıyığı denirdi. Filozof Rıza Tevfik ile Tanburi Cemil Beylerin ve Doktor Besim Ömer Paşa’nın bıyığı böyle idi. Bununla güya dünyaya ehemmiyet vermiyormuş gibi görünülürdü. Ama yemek yerken suyu bulaşır, pilav yerken taneleri asılı kalırdı. Dudak örten veya sarkık bıyık da denirdi. Yazılarında karanfil bıyığa medhiyeler düzen Ahmed Rasim de Bektaşi bıyıklı idi. Bunun aşağı iyice süzülenine Stalin bıyık denirdi. Yakın zamanda solcuların tarzıydı.

Uçları fırça gibi hafif yukarı kalkık bıyığa karanfil bıyık denirdi. Bıyığın alt kenarı kesilmez; yandaki kıllar da başıboş bırakılmaz, kıvır kıvır toplanır. Şehzâde Abdülhalim Efendi’nin, İttihatçı gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın’ın ve bir ara Yakub Kadri’nin bıyığı böyle idi. Bu asır başlarında gençler arasında pek moda idi. Şehzâde Abdülmecid ve Ömer Hilmi Efendiler de bir ara buna benzer pırasa bıyık bırakmıştı. Bıyık uçları sümbül gibi helezoni hale getirilmişse, sümbül bıyık denirdi. Şık beylerin tercihiydi. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’nin oğlu Muhtar Bey, böyle bıyıklarıyla arz-ı endam ederdi.


Pisi Bıyık - Sağdan Yahya Kemal ve Şehzade Osman Fuad Efendi

Badem bıyık

Yastık bıyığın uçları kesilmiş olanına top bıyık denirdi. Şehzâde Vahîdeddin Efendi’nin bıyığı böyleydi. Dudaktan aşağı ve yana taşmayan ılımlı bıyığa, kırpık bıyık veya kâtib bıyığı denirdi. Efendi, memur ve okur-yazar takımının tercihiydi. Şehzâde Osman Fuad Efendi ve şair Yahya Kemal’in bıyığı böyleydi. Adeta üç numaraya vurulmuş gibi kısa bıyığa pis bıyık denirdi. Posbıyığın tersi olduğu için kedi (pisi) bıyığına benzeterek bu isim verilmiştir. Tavşan bıyık veya tek bıyık da bunun versiyonlarıdır.

Hitler’in tercihi sinek bıyık bugün gülünç gibi geliyor ama, 30’lu yıllarda badem bıyığı olmayan erkek neredeyse yok gibiydi. İsmet İnönü, Ahmed Haşim ve bestekâr Lemi Atlı sinek bıyıklıydı. Bunun iki tarafa hafifçe uzatılana kelebek bıyık denirdi. Bilhassa 20’li yıllarda kibar beyler rağbet ederdi. Ali Fuad Cebesoy’un resimlerinde görülebilir. Burnun iki ucunu asla aşmayan bıyığa badem bıyık denirdi. Şarlo'dan başka bizde kasaba esnafının tarzıydı. Üst dudak üzerindeki çukurun içine yuvarlanan ve eskiden odacıların tercihi olan bıyığa sümük bıyık denirdi.

Matruş İngiliz zabiti

Sermet Muhtar, Osmanlı hizmetindeki bir Alman paşasının matruş yüzünü gören halkın, kendisini akağalardan (beyaz hadım ağası) zannettiğini söyler. Ömer Seyfeddin, Kesik Bıyık hikâyesinde bıyıklarını incelten bir genci ailesinin farmason diyerek evden kovduğunu; sokakta rastladığı sporcu arkadaşlarının ise, “Şimdi adama benzedin” dediğini anlatır.

Refik Halid Karay’ın Deli adında çok meşhur bir hikâyesi vardır. Sultan Hamid zamanında komaya giren Maruf Efendi, 20 sene sonra ayıldığında etrafındaki değişikliklere hayret etmiş; en çok da matruş yüzlüler onu dehşete düşürmüştü. Hatta duvardaki Gazi portresini, bir İngiliz zabitine benzetmişti. Piyesi okuyan Gazi’nin buna çok güldüğünü Yakup Kadri rivayet eder.

Milli Şef, sakal traşına ehemmiyet verdiği gibi, Hitler tarzı badem bıyığı ile tanınmış; bütün çevresi de böyle gezmişti. Harb, Nazilerin aleyhine dönünce, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na emir vermiş, ondan ve bütün bakanlardan bıyıklarını kesmesini istemişti. Sadece Suat Hayri Ürgüplü, “Kesersem uğursuz gelecek” diyerek reddetmek cesaretini gösterebilmişti.

Bıyık tarağı

Bıyık düzeltmek görünüşüne dikkat eden beyler için mühim bir işti. İnce makaslarla bıyığı alttan almak, üstten düzeltmek, tarayıp yağlamak vazgeçilmez bir alışkanlıktı. Damat dürüsünde, pek sanatlı yapılmış bıyık tarağı eksik olmazdı. Sultan Vahideddin, mâbeyni Simavi Lütfi Bey’e bıyıklarının dik durma sebebini sormuş, o da bıyık yağı kullandığını söylemişti.

Kibar beyler, bıyık ve sakalına çok bakar, kozmetik kullanırdı. Bu beyler, Perukar Vijin’den ve Polition mağazasının müdavimi idi. Kozmetik bulamayan badem yağı sürerdi. Eli bıyığa atmak, hele ucunu burmak, çok manalara gelirdi. Salah Birsel der ki: "Karşıdan bir payton söktü/Şimdi dikkat edilsin/Çala kamçı gelmektedir/İçinde şık şık beyler/Yüzler eller Kold Krem/Aynalar yelek cebinde/Redingotun iç cebinde/Bıyık fırçası, sakal tarağı/Bozukluk çantasında/Su gibi bir kozmatik."


Badem Bıyık - Sağdan Şarlo, Hitler ve İsmet İnönü

Kayzer bıyığını unutmamalı

Alman Kayzeri’nin iki ucu süngü gibi yukarıya kalkık bıyığı bizde Enver Paşa ve bazı İttihatçı zabitlerce taklit edilmişti. Bunu muhafaza etmek çok zordu. Gece pomatlayıp, yağlayıp, uçları bezle karyolanın başına bağlanırdı. Gece hiç hareket etmeden sırt üstü yatılırdı. Ahmed Hikmet (Müftüoğlu), Yeğenim adlı hikâyesinde bunu gülünç bir şekilde tasvir eder. 1905’lerde Mustafa Kemal’in de böyle bıyıklı resmi vardır. Wilhelm bıyıklı Mustafa Kemal, 1912’den sonra karanfil bıyığa dönmüştür. Bunun bir model küçüğü, Hercule Poirot tercihi akrep kıskacı denen bıyıktır.

Refik Halid Bey anlatıyor: “Sultan Hamid zamanında erkekte bıyık merakı son haddine varmıştır. Maşa ile kıvrılır, briyantin ile yağlanır, cendereye konup kalıplanır, bir tek kılı beyaza uğrasa matemi tutulur. Bu devirde hâlâ ‘Seni tutar bıyıklarını traş ederim!’ tehdidi tesirlidir. ‘Eğer dediğim çıkmazsa, bıyıklarımı traş eder, halkın içinde gezerim’ sözü de en büyük şart ve teyitlerden bir tanesidir. İnsan kendisini rüyada bıyıkları traş edilmiş görse, haykıra haykıra uyanır ve o korku ve hicabın (utancın) tesiri altında günlerce heyecanlı ve sersem dolaşır. Matruş (traşlı) bir İngilize benzemeye, böyle bir çehre ile gezmeye yüz, surat ister”.

Bir ara Douglas bıyığı moda olmuştu. Dudağın üzerinde ince bir şerit hâlindeydi. Aktör Douglas Fairbanks moda etmişti. Clark Cable ve bizde Ayhan Işık bıyığı da bunun gibidir. Douglas, Amerika’da bıyığa konulan ilk isimdir. Halbuki bizde çok eski bıyık isimleri vardı.