AH ŞU KAPİTÜLASYONLAR!

Osmanlı Devleti’ne gelen ecnebilerin; can, mal ve dinleri zimmîler gibi teminat altına alınırdı.
5 Mayıs 2010 Çarşamba
5.05.2010

Osmanlı ülkesindeki iki çeşit gayrimüslim yaşardı: Bir kısmı zimmî denilen Osmanlı vatandaşları; diğeri müstemen denilen ecnebi devlet vatandaşlarıdır. Ecnebiler, ticaret, hac veya başka maksatlar için izinle (pasaportla) Osmanlı ülkesine gelirler. Huduttan girdikten itibaren can, mal ve dinleri zimmîler gibi teminat altındadır. Bunun dışında ecnebilerin tâbi olduğu statü, Osmanlı Devleti ile bu ecnebinin devleti arasındaki anlaşma ile tanzim olunurdu.

Osmanlı vatandaşları da yabancı ülkeye gitseydi, onlar için de aynı imtiyazların tanınacağına şüphe yoktur. Çünkü milletlerarası imtiyazlar mütekabiliyet (karşılıklılık) üzerine kurulur. Ancak o zamanki sosyal ve siyasî telâkkiler sebebiyle bir Müslümanın cihad veya elçilik dışında “gavur yurduna” gitmesi mevzubahis bile olmamıştı.

Osmanlılara has mı?

Amerika ve Ümitburnu’nun keşfedilmesi sebebiyle İpek Yolu Osmanlı topraklarından uzaklaştı. Ticaretin batıya kaydı. Böyle bir zamanda Osmanlı Devleti hem ecnebilerle sulh içinde yaşamak, hem bu devlet vatandaşlarının ülkesine serbestçe gelip gitmesine izin vererek ticareti faaliyetleri geliştirmek, hem de ele geçen transit yollarını canlı tutmak; ayrıca ecnebiler arasında ikilik meydana getirmek gibi maksatlarla birtakım imtiyazlar tanıdı.

Evvela söylenmelidir ki bu imtiyazlar Osmanlı Devleti’ne has değildir. İtalyan şehirleri, bilhassa Cenova 1275’ten beri Bizans ile yaptığı ticarî anlaşmalar gereği birtakım adlî ve hukukî imtiyazları hâizdi. Kapitülasyon kelimesi ilk olarak bu vesileyle kullanıldı. Bu imtiyazlara, madde hâlinde yazılı olduğundan kapitülasyon denildi. Kelime Lâtince kapitula (madde) kelimesinden gelir.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethedince, bu imtiyazları yeniledi. 1479’da Venedik’e Kırım ve Trabzon’da ticaret imtiyazı tanıdı. Daha 1365 senesinde Sultan I. Murad, Dalmaçya kıyılarındaki Dubrovnik’e imtiyazlar vermişti. 1397’de Osmanlı ülkesine gelen Bizanslılara bazı imtiyazlar tanındı. Bunun karşılığında İstanbul’da bir Türk mahallesi kurma ve buraya kâdı ile müftü tayin etme hakkı alındı.

Mısır’da da Memlûkler 1252 senesinde Fransa’ya bazı adlî ve hukukî imtiyazlar tanımıştı. Yavuz Sultan Selim, Kahire’yi fethedince, kendisini karşılayan Akdenizli tüccarların temsilcisi olan Katalan konsolosun arz ettiği imtiyaz beratını tasdik etti. (Eskiden konsoloslar, bir şehirdeki ecnebi tacirlerin temsilcisi olarak bunlar arasından seçilirdi.) Kanuni Sultan Süleyman, Almanya-İspanya İmparatoru V. Karl ile İran Şâhının Osmanlı Devleti aleyhinde birlik kurmak istediklerini tesbit edince, V. Karl’ın rakibi Fransa’yı destekledi.

Fransızlara verilip 1569’da meriyetegiren imtiyazlarla Fransız tüccarın yüzde 5 gümrükle her iki devlete ait gemilerde serbestçe dolaşması; Osmanlı ülkesindeki dâvâlarına Fransız konsoloslarının Fransa kanununa göre bakması; borcunu ödemeden kaçarsa Fransa hükümeti aleyhine dâvâ açılması kabul olundu. Fransa’ya verilen imtiyazlar sonra diğer devletlere de şamil kılındı. Ecnebilere Osmanlı Devleti’nde yerleşmek, dolaşmak ve ticaret yapmak hakkı tanındı.

Bu imtiyazlar, Avrupa’da Osmanlı idaresi lehine propagandaya zemin teşkil ederek Luther’in bölücü reform hareketine yardımcı oldu. Tek taraflı bu imtiyazlar, her padişah zamanında yenilenirdi. Sultan I. Mahmud zamanında 1740 tarihinde iki taraflı ticarî anlaşma hâline getirildi. Bunlara, imtiyâzât-ı ecnebiyye veya uhûd-i atîka denildi.





Tek taraflı kaldırıldı

Zamanla Osmanlı Devleti zaafa düştükçe, kapitülasyonlar yerli tüccarın aleyhine neticeler doğurmaya başladı. Bâbıâli, zaman zaman ecnebi devletler nezdinde bu yüzden acze düştü. Kapitülasyon anlaşmalarının tefsiri üzerine ihtilaflar hiç eksilmedi. Nihayet 1914 tarihinde Birinci Cihan Harbi’nin başlaması üzerine Osmanlı hükûmeti bu kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırdığını açıkladı. 1923’te Lozan Muahedesi ile diğer devletler bunu kabul etti.

Ecnebi yatırımcıların Osmanlı halkına karşı bir ticarî imtiyaza sahip olması belki iyi bir şey değildir. Fakat Osmanlı ülkesinin bir pazar olması, birçok ülkeden yatırımcı, tüccar, sanayicinin buraya yatırım yapması ekonomi için iyi değil midir? Neticede Osmanlı topraklarında kurulan iş yerlerinde, yine Osmanlı halkı çalışmakat ve vergisini yine Osmanlı almaktadır. Ayrıca farklı ülkeden yüksek sayıda yatırımcının gelmesi, Osmanlı Devleti’nin varlığının devamı hususunda karşılıklı menfaat münasebeti çerçevesinde o ülkeler için de bir teminat teşkil eder.

Osmanlı Devleti’nin tanıdığı kapitülasyonlar, kendi menfaatine idi. Ülkenizde ecnebiler bulundukça, onlar için bir düzenleme şarttır. Ya kabul etmeyeceksiniz, ya da sisteminizi uyumlu hale getireceksiniz. Ayrıca birçok ülkeden tüccar ve sanayicinin Osmanlı ülkesine yatırım yapması ekonomi, halkın istihdamı ve vergilendirme cihetiyle avantaj temin eder. Üstelik Osmanlı Devleti’nin varlığının devamı ve karşılıklı menfaat münasebeti çerçevesinde o ülkeler için bir teminat teşkil eder. Osmanlı bunu yapmaya çalışmıştır. Yaparken belki bazı aksaklık ve zaaflar gösterilmiştir. Ama sistem iyi kötü işlemiştir. Bu gibi imtiyazların, güçlü devletlerin lehine olduğu unutulmamalıdır.