OSMANLI, BELEDİYELERİ KADILARA EMANET ETTİ

Eskiden şehirlerin belediye işlerini kadılar yürütürdü. Osmanlı hükümeti bu işi ulemadan birine vererek muhtemel çekişmelerin önüne geçmek istemiştir.
10 Şubat 2010 Çarşamba
10.02.2010

İslâm tarihinde Hazret-i Peygamber devrinden beri, ihtisab (hisbe) teşkilâtı, bugünkü belediyelerin işini görürdü. Bu işi yapana da muhtesib denirdi. Muhtesibin salâhiyetleri, şimdiki belediye reislerinden daha genişti. Hem adlî ve hem de idarî salâhiyetleri haiz olarak, kanunları icra eder; uymayanları engellerdi. Ahlâk ve âdâba uygun davranılıyor mu, umumî yollar muntazam mı, halk sağlığına riayet ediliyor mu, çevre temizliği yerinde mi, binalar nizama uygun mu, köle ve hayvan haklarına uyuluyor mu, esnaf ve tüccar ölçü ve tartıda âdil mi, karaborsa yapılıyor mu, narha uyuluyor mu; bunları kontrol eder; gerekirse kabahatlilere ceza verirdi.

Kadı, belediye reisi

Osmanlılarda kadılar, Avrupa şehirlerinde olduğu gibi, adlî işler yanında başka vazifelerle de mükellef tutulmuştu. Kadı, aynı zamanda bulundukları şehrin belediye reisi idi. Devlet, belediye hizmetlerinin zaten çok inkişaf etmediği bir zamanda, bu işi ulemâdan birisine vererek şehirlerdeki muhtemel çekişmelerin önüne geçmek istemiştir.

İstanbul gibi büyük şehirlerde kadının mesuliyeti daha ağırdı. Şehrin iaşesine kadı bakar; kıtlık ve pahalılık olmaması için azami dikkat sarf ederdi. Şehrin çevresi İstanbul’u beslemekle mükellefti. Zahire Trakya, Bursa ve Romanya’dan; yetmezse Sivas, Tokat ve Amasya’dan gelirdi. Et, Balkanlardan, sonra Konya ve Mersin’den; tavuk eti Trakya ve İzmit’ten; balık ise Karadeniz kıyılarından getirtilmekteydi. Sebze ve meyve hem şehre bitişik Ortaköy, Kadıköy, Kemer, Maltepe gibi banliyölerdeki bostan ve bahçelerde yetiştirilir, hem de Bolu, Trakya gibi yerlerden getirtilirdi.

Şehirde kapan denilen iç gümrükler vardı. Mallar buraya indirilip tartıldıktan sonra esnafa dağıtılırdı. Unkapanı ismi hâlâ yaşamaktadır. Büyük şehirlerde kadı, bu vazifelerini ihtisap ağası denen vekili vasıtasıyla yerine getirirdi. İhtisap, bazı devlet memuriyetlerinde ve amme hizmetlerinin görülmesinde âdet olduğu üzere, her sene bir meblağ karşılığında kapıkullarına veya güvenilir birisine iltizam (ihale) olunurdu. İhtisap ağası, bu iş için ödediği parayı, para cezaları ve esnaftan alınan vergiyle karşılardı.

Kimseye göz açtırmaz

İhtisap ağası, iş yeri açma ruhsatı verir; esnafı teftiş eder; ihtisabiye rüsumu (belediye vergisi) toplar; ibadetlerin icrasını kontrol eder; alenî oruç yiyenleri, açık-saçık gezenleri, umumî adap ve nizamı bozanları ikaz eder; ihracat yasağı olan malların satışına ve küçük çocukların çalıştırılmasına engel olur; para râyicine dikkat eder; posta işlerine ve hıfzıssıhhaya nezaret ederdi.

Sık sık çarşıda kol gezip, narha ve ölçülerde hassasiyete uyulup uyulmadığını teftiş eder; karaborsayı önler; halkın şikâyetlerine bakar ve suçu görülen esnafı gerekirse hemen oracıkta cezalandırırdı. Şehirlerin asayişine ise yeniçeri ocağından vazifeliler bakardı. Bunlar yeniçeri ağasına tabiydi. Küçük şehirlerde ve kazalarda subaşı, polis ve zabıta işleri yanında, ihtisap ağasının vazifesini de yerine getirirdi.

Ayrıca İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar kadıları her çarşamba sadrâzam riyasetinde toplanıp İstanbul meselelerini görüşür; toplantıdan sonra hep beraber çarşıda kol gezilerek esnaf ve halkın şikâyetleri dinlenirdi.

Belediye teşkilatı

1826 senesinde İhtisab Ağalığı Nizamnâmesi ile İhtisab Nezâreti kurularak ihtisap ağası sadrâzama bağlandı. 1846’da Zabtiye Müşirliği kurulup, ihtisap ağalığı buraya bağlandı. 1855’de İhtisab Nezâreti kaldırılıp, Avrupa’daki belediye teşkilâtının benzeri olarak İstanbul Şehremâneti kuruldu. Belediye teşkilâtı taşraya da teşmil edildi.

Şehreminini hükümet tayin ediyordu. Belediye, topladığı vergileri mâliyeye ödüyor; kendisine mâliyeden tahsisat veriliyordu. Şehremininin vazifeleri, ihtisap ağasından farklı değildi. Şehremânetinin meclisi; ayrıca maiyetinde mühendis ve kavaslar bulunurdu. [Klasik devirde, resmî binalardan mesul şehremini başkadır. Bunların inşa ve tamiri, suyolu, köprü yapımı, İstanbul’daki resmî ve sivil binaların inşaat tekniği, sıhhat ve estetik bakımından kontrolü ile vazifeli mimarbaşı buna bağlıydı. Mimarbaşının maiyetindeki suyolu nâzırı şehrin su ihtiyacına, tâhir subaşı da temizlik işlerine bakardı.]

1857’de Şehremâneti’ne bina ve kadastro işlerinde yardımcı olmak üzere Beyoğlu’nda Paris modeli Altıncı Daire-i Belediye kuruldu. Sonra 1868’de bu daire örnek alınarak İstanbul 14 belediye dairesine ayrıldı. 1877’de Vilâyât Belediye Kanunu çıkarıldı. Buna göre belediye reisini, âzâları halk tarafından tayin olunan belediye meclisi seçiyordu. Kanun, belediyelere, imar işlerini tanzim ve kontrol, nâfia (bayındırlık), tenvirat (aydınlatma), tanzifat (temizlik), belediye mallarının idaresi, emlâk tahriri (yazımı), nüfus sayımı, pazar ve esnaf kontrolü, hıfzıssıhha tedbirleri alma, mezbaha kurma, mektep açma, yangın söndürme, belediye vâridâtını tahsil etme vazifelerini yüklemişti. Belediye teşkilâtı, cumhuriyet sonrasında da bu hâliyle faaliyetine devam ettiyse de zamanla bazı fonksiyonları budandı.

İHTİSAP AĞASI OSMAN BEY

sultan II. Mahmud zamanında ihtisap ağalığı yapan Osman Bey ve hikâyeleri çok meşhurdur. Osman Bey, bir teftiş esnasında, Edirnekapı surları dibinde bir merkebi güneşin altında sırtında yükle beklerken görüp çok kızmış. Hayvanın sahibini aratmış. Sur dışında bir köyden pazara gelmiş. Karşıdaki bir kahvede dinleniyormuş. O zamanlar Edirnekapısı şehrin girişi olup, canlı bir meydan idi. Merkebin ne kadar zamandır bu halde olduğunu öğrenmiş. Adamı yere yıktırıp, yükü sırtına vurdurmuş. Merkebin beklediği kadar böyle güneşin altında dört ayak üzere beklemesini emretmiş. Bir pazar teftişinde de satılan hindilerin kursağını yoklamış. Bir hayvanın kursağını boş görünce, hayvanı aç bıraktığı için sahibini azarlamış. Adamcağız “Ağam bir de sahibinin kursağını yoklasan?” deyince Osman Bey mahcup olmuş.