360 DERECE DÖNMEK: SABATAYCILIK VE DÖNMELER

Dönmeler, sayıca az olmakla beraber, pozisyonları itibariyle Osmanlı sosyal ve politik hayatında çok mühim bir yer işgal etmiştir.
4 Kasım 2009 Çarşamba
4.11.2009

Osmanlılar Müslüman olan herkese muhtedi (hidayete eren) dediği halde, bir gruptan bu isim esirgenmiş; bunlar avdetî (dönme) diye anılmıştır. Dönmeler, sayıca az olmakla beraber, pozisyonları itibariyle Osmanlı sosyal ve politik hayatında çok mühim bir yer işgal etmiş; uzun yıllar iktidarı ellerinde tutmaya muvaffak olmuştur.

Öteden beri Osmanlı ülkesinde hatırı sayılır bir Yahudi cemaati yaşamaktaydı. Osmanlı hükûmeti bunları bir millet olarak tanırdı. Haylisi 1492’de İspanyol zulmünden kaçan Yahudilerdi. Ladino denilen İbranice-İspanyolca karışımı bir lisan konuşurdu. Selânik, İzmir ve İstanbul bunların en çok yaşadıkları şehirler idi.

Tanrının Krallığı

1648 senesinde İzmir’de yaşayan Sabatay Sevi (veya Sabetay Zwi) adında bir haham, mesihliğini iddia etti. Gerçi Yahudiler, kıyamete yakın insanlığı kurtarmak; zamanın hükümdarını tahttan indirip Yahudileri Kudüs’e toplayarak “Tanrı’nın Krallığını” kurmak üzere bir mesih beklerdi. Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta, farklı şekillerde de olsa mesih inancı vardır. 

Ancak Sabatay Sevi’ye inanan az oldu. Sevi çeşitli şehirlerde gezdi. Nihayet kıyametin başlangıcı saydığı 1666 yılında mesihliğini herkese ilan etti. Yahudi dualarında değişiklikler yaptı. İbadetlerde dua edilen padişahın ismini kaldırıp kendi ismini koydu. Bazıları onu Yahudilerin beklenen kurtarıcı kralı olduğuna inanmaya başladı. Dünyayı 38 krallığa ayırıp her birine sadık adamlarını tayin etti.

Bunun üzerine İstanbul’daki hahambaşı kendisini hükümete şikâyet etti. Sevi, Çanakkale’ye sürgün olundu.Faaliyetlerine devam edince Edirne’de padişah Sultan IV. Mehmed’in huzuruna çıkarıldı. Öldürüleceğinden korkarak müslüman olmuş göründü ve Mehmed ismini aldı. Orada bulunan Şeyhülislâm Vânî Mehmed Efendi “Adım gibi eminim ki bu adam müslüman olmadı. Ama ne çare dinimiz görünüşe itibar eder” demekten kendisini alamadı.

Müritleri de topluca müslüman olduklarını ifşâ ettiler. İslâm dini, görünüşe bakar. Hazret-i Peygamber de münafık olduğunu bildiği kimselere bile bu sebeple ilişmemiştir. Kaldı ki içlerinden samimî müslümanları da olabilir.


Sabatay Sevi

18 Prensip

Gelibolu’da ikamete tâbi tutulan Sevi, faaliyetten geri durmadı. Sabatayistlik (Sabataycılık) denilen tarikatin 18 prensibini neşretti:

“Allah birdir. Sabatay Sevi mesihtir. Yalan yere yemin edilmeyecektir. Allah’ın ve Mesih’in adı anıldığında hürmet edilecektir. Mesih’in sırrını anlamak için toplantılar yapılacak. Adam öldürülmeyecek. Zina edilmeyecek. Yahudi takviminin 9. ayı Kislev’in 16. günü bayram yapılacak. Yalan şâhidlik edilmeyecek. Birbirlerine mürüvvet ve merhametli davranılacak. Her gün gizlice Mezâmir (Tevrat'tan ilahîler) okunacak. Müslümanların âdetlerine ve zâhiren ibâdetlerine uyulacak. Oruç tutulacak. Kurban kesilecek. Müslümanlarla evlenilmeyecek. Müslüman bayramlarına hürmet gösterilecektir.”

Taraftarlarıyla gizlice âyin yaparken yakalanan Sevi, Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa tarafından sorgulanıp adamlarıyla beraber Arnavutluk’a sürüldü. 1675’de burada öldü. Mesele sürgünle çözüldüğü için hükûmet öldürme yoluna gitmemiştir. Çünki Osmanlılar, düzeni tehdit etmedikçe kimsenin inancına karışmazdı.


Sabatay Sevi'nin Karadağ Ülgün'deki kabri

Kilit noktalar...

Sabataycılar, kendilerine ma’amînim (mü’minler), haberim (ortaklar), ba’ale milhamah (mücâhidler) gibi isimler verir. Tevrat’ın bâtınî tefsirini yapıp, Yahudilikteki birçok emir ve yasağı farklı yorumlayarak, İslâm dünyasındaki Bâtınîlere benzer bir yol tutmuşlardır. Sevi’nin Zohar (Işık) adlı Tevrat yorumunu okurlar.

Sevi’nin ölümünden yüz sene sonra üç gruba ayrıldı. Sevi’nin kayınbiraderi Yakub Qerido’yu sonraki mesih sayanlara Yakubî dendi. Diğerlerinden bir grup Osman Baruhya Ruso’nun, Sabetay Sevi’nin ruhunu taşıdığına inandı; bir grup bunu kabul etmedi. Birincilere Karakaşlar; Sevi geleneğini sürdüren ikincilere Kapanîler dendi.

Bunlar mesafeli yaşar. Birbirlerinden ve yabancılardan kız almaz. Mezarlıkları bile ayrıdır. Üsküdar Bülbülderesi ve Karacaahmed (8. ada) Karakaş ve Kapancıların; Feriköy ise Yakubîlerindir. Bülbülderesi kabristanı Karakaş ve Kapancı diye iki kısımdır. 1960’dan sonra müslümanlar da buraya gömülmeye başladı. Kapancılar kabristanı 1935’e kadar kullandı. Karakaş kısmı hala aktif olduğu için bakımlıdır. Karakaşlar tek mezara birkaç ölü gömer. Kapancı kısmı bakımsızdır. Artık Zincirlikuyu’ya da gömmektedirler. Yakubiler Feriköy’e gömer. Mezartaşlarında resim ve sembol bulunur.

Yahudi cemaatinin de sapkın kabul edip dışladığı Sabatayistler, uzun yıllar müslüman görünüp; evlerinde kendi inanç ve ibadetlerini yaşadılar. İçlerinden Bektaşî, Mevlevî, Melâmî şeyhleri, hatta şeyhülislâm (Hayatîzâde Emin Efendi-1748) çıktı.Kasımpaşa Mevlevi dergahı dedesi şair Esat Dede (v. 1911), Kapancı’dır.

Dönme misiniz?

Ekseriyetle Selanik, İzmir ve İstanbul’da otururlardı. Arnavutluk’a gidenler, zamanla Selânik’e yerleşti. Avrupa ile teması olan, birkaç ecnebi lisan bilen, entelektüel bir cemaat idi. Bu sıfatları ile Osmanlı modernleşmesinde mühim rol oynayıp kilit noktalara geldiler. Başka kilit noktalara da ister istemez bizzat tanıdıkları kendilerinden kimseleri getirdiler. Böylece 20. asır başlarında Osmanlı ülkesinde fiilî Sabataycı iktidarı kurulmuş oldu.

Sultan Hamid’i tahttan indirenlerin çoğu bu gruptandı. Gazeteciler, filmciler, edebiyatçılar arasında çok Sabetayist vardı. Mithat Şükrü Bleda, Cavit Bey, Hüseyin Cahit Yalçın, Hasan Tahsin, Halide Edip Adıvar, Ahmed Emin Yalman, Halil Lütfi, Fatin Rüştü Zorlu, Ahmed Salih Korur, Sıddık Sami Onar, Sahir Erman, Emre Gönensay, Abdi İpekçi, İsmail Cem, Dinç Bilgin, Engiz Cezzar, Halil Bezmen, Sabiha Sertel gibi. Sabiha Sertel, Sahir Erman, Halil Bezmen Kapancı’dır. Halide Edip, Ece ailesi, Ahmet Emin Yalman Yakubi’dir. Cavit Bey, Talat Paşa, İpekçiler, Engin Cezzar, Mısırlı Triko, Karakaş’tır.

Sabatayist çocuklarının hem entelelektüel yetişmesi, hem de benliklerini unutmaması için Feyziyye Mektepleri, Şişli Terakki Lisesi gibi müesseseler kuruldu. Burada çok sayıda Sabatayist genç yanında bazı Müslüman çocukları da tahsil gördü. Selânik Feyzi Sibyan mektebi müdürü ve din dersi muallimi Şemsi Efendi (Simon Sevi), muvaffak bir maarifçi idi. Terakki Lisesi, Kapancıların, Işık Lisesi ise Karakaşlarındır.

Yakubiler, bu cemiyette rahatça yaşabilmek adına çok evvel Sabataycı ananeden uzaklaşmış; Kapancılar, mübadele ile Türkiye’ye gelince, ayrımcılık görmemek için uzaklaşma kararı almış; Karakaşlar ise her şeye rağmen ananeyi sürdürmeye çalışmıştır. İzmir eski belediye başkanı Osman Kibar, “Dönme misiniz?” diye soranlara, “Evet, ama ben 360 derece döndüm” derdi.


Bülbülderesi Mezarlığı'nin Dönmelere ait kısmı

Sütçü Baba

Dönmelerin en mühim günü, 21 Azar (Mart) kuzu bayramıdır. Hazret-i İbarhim’in oğlunu kurban etmesinin hatırasıdır. Kuzu ziyafeti verilir. Eskiden eş değiştirildiğine dair şayialar vardır. Hatta, bazı dönmeler, 1917 Selanik Yangını’nın bunun cezası olduğuna inanır.

Sevi’nin ismini anmamak için Sütçü Baba derler; onun için süt ve bal adağı yaparlar. Akşamları evin önünde evde hayat alameti olduğunu göstermek için mum yakılır. Evde mesih için devamlı misafir odası hazır tutulur. Cemiyetlerde boş bir koltuk bırakılır.

Sünnet 7 günlükken değil, müslümanlar gibi daha geç yaşta yapılır. Cenazede Ladino dualar edilir. “Sorma ver” adıyla cemaat yardım parası toplanır.

24 Temmuz’da tek bir şabat kutlar, bütün senenin şabatı yerini tutar, derler. Domuz yerler. Çünki Sevi antinomist idi. yani mesih kabul edildiği için dini kaideleri değiştirebilir veya kalırabilir.

Dini tedrisat gönüllü kişilerce cemaat içindeki hahamlarca yürütülür. Cemiyete dini ve seküler liderler vardır. Cemiyet evlerinde toplanılır. Gençler burada tanışıp evlenir.

Gerek kültürün, gerek malların, gerekse sırrın içerde kalması için iç evlilik yapılır. Hatta diğer dönme topluluklarla da evlilik yapılmaz. Yabancı (dışarlıklı) ile evlenen, dışlanır. Ama aforoz edilmez. Takvimler paylaşılır, sadakaları kabul edilir, cenaze işi yapılır. Sadece cemiyete kabul edilmez, ritüelleri kendi yapar.

Cemaat çocukları, dönme olduklarını bilmezler, tesadüfen öğrenirler. Çünki ebeveynleri onları korumak için söylemezler. Bu, Sevi’nin sessiz kalma emrinin tezahürüdür. Bazısı bu sırrı bir lanet gibi görür, bunun için saklar.Kendilerine Selanikli denmesini tercih eder. Eskiden herkes aile arasında Ladino konuşurdu.

Bilhassa Sevi’den itibaren hemen her dönme ailesi bir soyağacı tutar. Herkes biri gizli iki isim taşır. Gizli olması, iki isim bilinirse büyü yapılabilir, endişesiyledir. Her kesin İspanya menşeli soyadı var, bilinir, ama kullanılmaz.

Sabatay Sevi'nin torunlarından Şemsi Efendi (Simon Zwi)

Statüko ve dönmeler

Dönmeler, öteden beri içine kapalı, Avrupai bir hayat yaşayan, Avrupa ile temas içinde, mali cihetle orta halin üstünde veya zengin, tahsilli, birkaç lisan konuşan insanlardır. Başkalarından farklı ve iyi oldukları, Tanrı’nın en çok onları sevip koruduğuna inanırlar.

Dönmeler, cumhuriyetin devşirmeleri olmuştur. Batıyı tanıyan ve Batılı yaşama tarzına sahiptir. Her iki dinin de ritüellerinden uzaktır. Tek tük namaz kılıp oruç tutan, yani samimi müslüman olanlar vardır. Çok azı da Sevi’nin ritüellerini takip etmektedir.

Selanik’te Atatürk’ün de doğduğu iddia edilen evin bulunduğu dönmeler mahallesinde 1902’de dönmelerce yaptırılan Yeni Cami vardır.  Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey, bu cami avlusunda gömülüdür. Bu mahallede evlerin alttan birbirine bağlı olduğu, herkesin kendi evine girer gibi diğerine girebildiği, böylece gözden uzak bir şekilde gizli ibadetlerini yapabildiği söylenir.

1880’lerden itibaren etnik hüviyet, dini hüviyetin önüne geçmiştir. II. Cihan Harbi’nden sonra karma evlilikler artmıştır. Bugün çoğu kendisini din ve inançtan uzak olarak tarif ediyor. Hemen hepsi ırk olarak Yahudi olduğu kanatindedir. Bazısı bu işlerle alakalı değildir. Çok azı hatıra, anane ve ritüellere bağlıdır. Bugün dönmelerin sayısı 40 bin kişi kadar tahmin edilmektedir. Bunun % 5 kadarının dini ritüelleri takip ettiği söylenir. 

Dönmelerde yemek kültürü çok canlıdır. Neredeyse cemaatin yegane devam eden ritüeli budur. Kim mafiş tatlısı, tüy beyaz köfte, yarma-dolma yapıyorsa dönmedir. Kültürlerinde kestane kebabı, pırasa köftesi, patlıcan böreği de vardır.

D Grubu

Dönmeler üç furya ile Türkiye’ye gelmiş; İstanbul ve İzmir’e yerleşmiştir. Bursa ve sair vilayetlerde az miktarda vardır. Bu üç furya, Balkan harbi (1913), Selanik yangını (1917) ve mübadele (1924) olmuştur.

İstanbul’da umumiyetle Nişantaşı, Teşvikiye, Taksim ve Maçka’da oturmuşlardır. 1942 çıkarılan Varlık Vergisi, D Grubu denilen dönmelerden, gayrımüslimlerin yarısı, müslümanların iki misli olarak tahsil edildi. Mamafih İş Bankası kredi vererek bazılarının borçlarını ödemelerini temin etmiş, yani rejim, dönmeleri kurtarmıştır.

Öteden beri hüviyetlerini bırakmayı tercih eden Yakubiler, askeri ve mülki bürokrat; daha geç tarihte hüviyetinden sıyrılan Kapancılar sanayi ve dış ticaret; Karakaşlar ise küçük esnaftır. Ekserisi tekstil ticareti ile meşgul olur. İttihatçıların çoğu Karakaştır.

Mübâdele ile Selânik’ten gelip ticari hayata ortak olacağından korkulan dönmelerin gelişini engellemek maksadıyla, kendisi de dönme olan Karakaş Rüştü adında birinin cemaat hakkındaki ifşaatı hükümetçe men edildi. Karakaş Şükrü için cemaatten bazısı “Selanik'te sermayesi var. Onu Türkiye'ye geçirmemek için bu grubun Türk olmadığını, daha doğrusu kripto bir takım hayat tarzları olduğunu, bu sebeple samimi olmadıklarını söyledi” der. Başka bir grup “Tamamen gruba şantaj yaparak o zaman yaşadığı mali krizden kurtulmak için böyle bir şeye müracaat etti” der.

Dönmeler yeni devirde mühim mevkiler elde ettiler. Mebus, bakan, vali, müsteşar, profesörler çıktı. Yaşantıları laiklik anlayışına örnek teşkil etti. Sinema ve matbuat dünyasına hâkim oldular. Türkiye’nin ilk sinema şirketlerinden İpek Film, İpekçi ailesine aitti.  Yahudilerle devamlı bir çekişme içinde yaşadılar. Yahudiler, Sabetaycıları heretik (sapkın) sayar ve aralarına kabul etmez. Müslümanlar ise dönme diyerek müslümanlıkta samimi bulmaz.

Shema Yisrael

Karakaş Şükrü’nün ifşaatı üzerine Ahmet Emin Yalman, 1924’lerde Vatan gazetesinde Sabetay kimdir başlıklı seri yazdı. Nurullah Ataç, 1930’larda dönmeler aleyhine yazılar yazdı. İbrahim Alaaddin Gövsa’nın Sabetay Sevi kitabı, Türkçe’deki ilk eserlerdendir. Abdurrahman Küçük, Dönmeler Tarihi, Marc David Baer’in Selanikli Dönmeler; Ilgaz Zorlu’nun Evet, Ben Bir Selanikliyim; Cengiz Şişman’ın Suskunluğun Yükü, Suzan Nana Tarablus, Baba Bize Neden Dönme Diyorlar? ile Rifat Bali’nin eserleri ciddidir.

Buna rağmen son zamanlarda Sabetayistler hakkında gayrı ciddî bir neşriyat doğmuş; hatta Masonluk gibi her taşın altında Sabetaycı arama psikolojisi yaygınlaşmıştır. Sabetaycıların da meşhur ve halk nezdinde itibarlı kimselerin kendilerinden olduğu propagandasına sessiz kaldığı da bir gerçektir.

Itamar Ben-Avi (1882-1943) adlı bir Yahudi gazeteci 1940 senesinde neşredilen hatıralarında, 1911 senesinde Kudüs’teki Kamenitz Oteli’nde Trablus’a gitmek üzere olan genç bir Osmanlı subayı Mustafa Kemal Bey ile harb üzerine birkaç mülâkat yaptığını yazmaktadır. Güya kendisine Sabatay Sevi’ye inananların soyundan geldiğini, fakat kendisini Türk kabul ettiğini, hatta babasının Venedik’te basılmış bir Tevrat’ı öğretmek üzere kendisine Karaim Yahudisi bir hoca tuttuğunu söylemiş; bir de aklında kalan tek duayı “Shema Yisrael Adonai  Eloheinu ve Adonai Ehad” (Dinle ey İsrail! Rabbimiz olan Allah tektir) okumuş. Gazeteci “Efendim, bu Yahudiler’in en önemli duasıdır” deyince de, “Benim de gizli duamdır beyim, benim de!” demiş. Bu hâdiseyi Hillel Halkin, New York'ta neşredilen Forward gazetesinin 28 Ocak 1994 tarihli nüshasında "When Kemal Ataturk Recited Shema Yisrael" başlıklı makalesinde anlatmıştır.

Amerika’da neşredilen Jewish Daily Şubat 1999 sayısında yeniden gündeme getirmiş; 24 Temmuz 2007 tarihli The New York Sun ve Amerika’da Alman asıllı Yahudilerin neşrettiği Aufbau mecmuasının 26 Kasım 1999 nüshasında Heinz Gestrein’in kaleme aldığı “Türkler’in Babası Bir Yahudi Oğlu muydu?” başlıklı yazıda aynı iddia tekrarlanmıştır.

Bu yazı Yunanistan Yahudi Cemaatleri Merkez Komitesi’nin çıkarttığı Zachronoth mecmuasına dayanmaktadır. Selânikli olmak, Feyziyye Mektepleri’nde okumak Sabatayist sayılmak için kâfi midir? Bunu iyi düşünmek gerekir. Mustafa Kemal’in Kudüs’te Ben-Avi’nin babası meşhur İbranice bilgini Eliezer Ben-Yahuda ile görüştüğü sâbittir; ama Ben-Avi ile görüştüğü resmî kaynaklarda geçmez.


Yıkılan kast

Zekeriya Sertel Hatırladıklarım kitabında Sabiha Sertel ile evliliğini anlatırken enteresan malumat verir: “Kız bir ‘Dönme’ ailesine mensuptu. Dönmeler Ortaçağda İspanya'daki Engizisyon zulmünden kaçarak Osmanlı lmparatorluğu'na sığınan ve Selanik'e yerleşen bir avuç Yahudi idi. Bunlar Osmanlı Imparatorluğu'na döndükten sonra Müslüman olmuşlardı. Dinlerini değiştirmekle beraber, Müslümanlığı da tam benimsemiş sayılamazlardı. Çevrelerinden de mukavemet görmüşlerdi. İslamlığın hiçbir kuralına uymazlardı. Namaz kılmaz, oruç tutmaz, İslamlarla ve Türklerle kaynaşmazlardı. Bir kast halinde yaşarlardı.

Zeki, çalışkan, becerikli ve sevimli insanlardı. Fakat kendi kabukları içinde yaşar, Türk topluluğuna girmez, Türklerle kız alıp vermez, kendi dar varlıklarını öylece sürdürüp giderlerdi. Daha çok ticaretle uğraşırlardı. Bu nedenle Avrupa ile sıkı ilişkileri vardı. Bu durum, onların yaşayışları üzerinde de etkisini gösteriyordu. Kazançları iyi, yaşama düzeyleri öteki topluluklannkinden yüksekti. Selanik'ten İstanbul'a göç ettikten sonra da çoğunlukla Nişantaşı ve Şişli semtlerine yerleşmiş, yine kendi topluluk hayatlarını kurmuşlardı.

Çocuklarını da Türk okullarına vermemiş olmak için "Feyziye Lisesi" ve "Şişli Terakki Lisesi" adında iki okul açmışlardı. Çocuklarını resmi okullara göndermez, bu okullarda okuturlardı.

İşte benim evlenmek istediğim kız, bu topluluğa mensuptu. Ailesi razı olursa, ilk kez bir Dönme kızı bir Türkle evlenecekti… İstanbul'a göçtükten sonra da "Dönme" topluluğunda sarsıntılar başlamıştı. Kast, birliğini az çok yitirmişti. Şimdi Türklerle karışmaya karar vermeleri, kastın kabuğunu kıracak ve bu toplumun birliğini tamamıyla bozacaktı…
Benim bir ‘Dönme’ kızıyla evlenmek üzere bulunduğumu İttihat ve Terakki genel merkez komitesine duyurmuşlar. Bir gün bu komitenin ünlü üyesi sayılan Doktor Nazım beni çağırdı. Tebrik etti. Yaptığım işin önemini bilip bilmediğimi sordu.
- Sen belki farkında değilsin, dedi, fakat yüzyıllardan beri birbirine yan bakan iki toplumun birleşip kaynaşmasına yol açıyorsun. Dönmelik kastına ölüm yumruğu indiriyorsun. Biz bu olayı gereği gibi değerlendirmeli ve Türklerle ‘Dönme’lerin birleşmesini bu vesile ile kutlamalıyız. Bunu milli ve tarihi bir olay gibi değerlendirmek gerek, dedi.
Şaşırdım. - Yani ne yapalım, efendim, dedim.
- Yani, nikahınızı biz kıyacağız. İşi gazetelere duyuracağız. Bu nikahı bir aile olayından çıkarıp milli olay haline getireceğiz…
Bizim nikahımızda kız tarafın vekili zamanın başbakanı ve İttihat ve Terakki'nin en nüfuzlu adamı Talat Paşa idi. Benim vekilliğimi de Atatürk'ün dışişleri bakanlığını yapan Tevfik Rüştü Aras üzerine almıştı. İttihat ve Terakki'nin belli başlı kodamanları da nikahta hazır bulunuyordu…
Ertesi gün bütün gazeteler bu haberi önemle verdiler. O günden sonra da bizim evlenmemiz ‘Dönme’ toplumu arasında bir örnek oldu. Arkamızdan kız-erkek Türklerle evlenenler çoğaldı. Ve böylece dönmelik kastı yıkılıp tarihe karıştı.”