OSMANLI HÂNEDÂNINDA KİM KİMDİR?

3 Mart 1924 itibarıyla Türk tarihinde yeni bir sayfa açılıyordu. Halifelik kaldırılmış ve tarihin en uzun ömürlü hânedanlarından Osmanlı hânedanı mensupları vatandaşlıktan çıkarılarak yurt dışına sürülmüştü. Bu, yaşlısından beşikteki bebeğe kadar hepsi için yeni ve sıkıntılı bir hayatın başlangıcı oldu.
4 Mart 2009 Çarşamba
4.03.2009

3 Mart 1924 itibarıyla Türk tarihinde yeni bir sayfa açılıyordu. Halifelik kaldırılmış ve tarihin en uzun ömürlü hânedanlarından Osmanlı hânedanı mensupları vatandaşlıktan çıkarılarak yurt dışına sürülmüştü. Bu, yaşlısından beşikteki bebeğe kadar hepsi için yeni ve sıkıntılı bir hayatın başlangıcı oldu.

Osmanlı Hânedanı’nın hukukî statüsü, asırlar boyu kanunnâmeler ve geleneklerle tayin olunmuştur. Hânedan, padişah oğul ve kızları (şehzâde ve sultanlar) ile oğulların nesilden nesile devam eden oğlan ve kız çocuklarından müteşekkildir. Nitekim şer’î hukukta oğul ve kızlar ile, oğlun oğul ve kızları vâris olup âileden sayılır. Bunlar varken, kızların çocukları âileden sayılmaz ve vâris olamaz.

 

Son şehzadeler İstanbul yatında bir arada. 1-Vahdeddin Efendi 2-Mecid Efendi 3- Ziyaeddin Efendi 4- Seyfeddin Efendi 5-İbrahim Efendi 6-Necmeddin Efendi 7- Ahmed Nihad Efendi 8- Ömer Hilmi Efendi 9- Cemaleddin Efendi 10-Abdülhalim Efendi 11-Osman Fuad Efendi 12- Ömer Faruk Efendi.

Kendi sicili vardır

Şehzâde ve sultan, diğer hânedanlardaki hükümdar oğulları ve kızlarına verilen prens-prenses (Avusturya'da arşidük-arşidüşes); Rusya'da grandük-grandüşes) ünvanının muadili idi.Padişah ve şehzâde zevceleri ile sultan eşleri ve çocukları, hânedan âzâsı değil; hânedan mensubu idi. Monarşilerde hânedan vatandaş statüsünde değildir. Mamafih bu statü, zannedilenin aksine, hânedan mensuplarına halka nazaran daha ağır mükellefiyetler yükler. Umumî nüfus sicillerine değil, saraydaki hânedan sicilline kaydedilir.

Hânedan mensupları, hususî hayatlarında padişahların koyduğu kâidelere uymak zorundadır. Şehzâde ve sultanlar ile padişah ve şehzâde zevceleri, padişahın izni olmaksızın evlenemez; evlenirse, hânedanla alâkalı haklarını kaybeder. Oğlu olan padişah zevcesi artık kimseyle evlenemez. Çünki padişahın bir üvey babası tasavvur edilemez.

12 yaşında vali

Padişah oğullarına şehzâde denirdi. Şehzâdeler önceleri sultan ve sonraları efendi unvanıyla anılırdı. Cem Sultan ve Burhaneddin Efendi gibi. Küçükken anneleri ile; büyüdükleri zaman kendilerine tahsis edilen dairelerinde hususî hizmetkârlarıyla ve hasodadan tayin edilen lalaların nezâretinde yaşarlardı. 12 yaşlarına gelince maiyetleri ve anneleri ile Konya, Manisa, Amasya gibi sancaklara sancakbeyi olarak gönderilirlerdi.

Bu usul XVII. asır başlarına kadar sürmüş; bundan sonra şehzâdeler sancağa çıkarılmayıp sarayda oturmuşlardır. Hareme bitişik çeşitli odalar ve oniki daireden müteşekkil bu daireye, etrafındaki şimşir ağaçları sebebiyle şimşirlik adı verilirdi. Salon duvarlarındaki kafes motifinden dolayı mânâlı bir şekilde Kafes de denilen ve küçük bir bahçesi bulunan şimşirliğin etrafı duvarla çevrili idi. Şehzâdeler, âileleri, câriye ve ağalarıyla beraber burada yaşar; merasimler dışında pek dışarı çıkmaz; fazla kimseyle de görüşmezdi.

Bu devirde şehzâdelerin çocuk yapmasına izin verilmediği yaygın kanaattir. Ciddî Osmanlı kaynaklarında bulunmayan bu iddiayı nakzeden misaller vardır. Doğrusu, istikbali pek de parlak görmeyen şehzâdeler bu hususta kendi rızâlarıyla bir kontrol yapmış olabilir. Şehzâdelerin çocukları da şehzâde veya sultan olarak anılırdı. Şehzâdelerin hususî tahsisatları varsa da, diğer devletlerdeki prenslere, hatta kendi kızkardeşlerine nazaran malî ve siyasî bakımdan çok zayıf bir statüde tutulmuşlardır. Şehzâdeler, son devirde artık saray dışında yaşamaya; meslek sahibi olup çeşitli memuriyetler almaya başlamıştır.   

Hayır sahipleri

Padişah kızları sultan unvanı ile anılırdı. Mihrümah Sultan gibi. Padişahların siyasî maksatlarla Anadolu beyliklerinden kız almalarına mukabil; sultanlar da bu beyliklere gelin giderdi. Zamanla vezirlerle evlendirilmişlerdir. Böylece hem başarılı devlet ricâli taltif edilmiş; hem de bunlar saraya bağlanarak, kendi aralarında evlilik yoluyla yakınlıklar kurmasının önüne geçilmiştir. Aile içinde evlilikler çok azdır.

Sultanlar, dilerse kocasını boşamak salâhiyetiyle evlenirlerdi. Şer’î hukuk, kadına bu hakkı verir. Sultanlar evlendikten sonra kocaları ve maiyetleriyle ayrı bir sarayda otururlardı. Sultan eşleri, kimin kocası olursa olsun padişahın dâmâdı sayılır ve dâmâd-ı hazret-i şehriyârî diye anılırdı. Dâmâdlar, boşanma ile protokoldeki yerlerini ve evlilik sayesinde kazandıkları bütün unvanlarını kaybederdi.

Sultan oğullarına sultanzâde, kızlarına da hanımsultan denirdi. Sultan Fatih, kızlarının oğullarına sancakbeyliğinden yukarı rütbe verilmesini yasaklayarak, cemiyette ikinci derecede soyluluğun teşekkülüne engel olmuştur. Sultanlar şehzâdeler gibi değildi. Daha rahat ve zengin yaşardı. Servetlerini hayır eserlerine harcar; şehrin fakirlerine sadaka, evlenecek kızlara çeyiz vererek tüketirdi. Bu sebeple sürgünde çok dara düşmüşlerdir.

Bir rüyanın sonu

Saltanat ve ardından halîfelik kaldırılınca, 3 Mart 1924 tarihli kanunla hânedana mensup şehzâdeler, sultanlar ve sultan çocukları ile eşleri hayatta bulunan padişah ve şehzâde zevceleri ile dâmâdlar olmak üzere 159 kişi vatandaşlıktan ihraç olunarak üç gün içinde sınır dışı edildi. Kanuna dâhil olmadıkları halde ebeveynleri veya çocukları ile sürgüne gitmek zorunda kalanlarla bu sayı 200’ü bulur. Sürgünde efendilerinden ayrılmayan emektarlar da sayılırsa, sürgünlerin sayısı yüzlercedir.

Bunların transit olarak bile ülkeden geçmesi yasaklandı. Mallarını bir yıl içinde tasfiye etmeleri, aksi takdirde hazineye kalacağı bildirildi. Hemen hepsi vatansız, pasaportsuz olarak yaşadı. Bankalarda paraları, yanlarında nakitleri olmayan bu insanların çoğu, sürgünde tarifsiz sıkıntılar çekti; açlıktan ölenler bile oldu. Ama asalet ve şereflerine uygun yaşamaya çalıştılar. Geride bıraktıkları malları da şunun bunun elinde çarçur edildi. Oğuz Han neslinden ve tarihin en eski hânedanlarından Osmanlı hânedanı böylece siyaset sahnesinden çekilmiş oldu. 1952 yılında hânedanın kadın mensuplarına, 1974 yılında da tümüne ülkeye dönme izni verildi.