DÖRDÜ İSKAMBİLDE BİRİ İNGİLTERE’DE

Mısır meliki Faruk yıllar önce isabetli bir tahminde bulunmuş: “Bir zaman gelir, dünyada beş kral kalır. Dördü iskambil kâğıtlarında; diğeri İngiltere’de!”
14 Mayıs 2008 Çarşamba
14.05.2008

Hükümdar İngiliz monarşisinin sembolüdür. Millî marşlarının son cümlesi şöyledir: “Tanrı, majesteyi korusun!” Bugün İngiltere, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda, Man ve Kanal Adaları’ndan başka, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Bermuda, Cebelitarık gibi ülkeler, devlet reisi olarak İngiltere hükümdarını kabul eder.

İkinci Cihan Harbi’nden sonra istiklalini kazanan İngiliz müstemlekeleri, Commonwealth adıyla bir birlik kurmuşlardır. Başında da İngiltere hükümdarı bulunur. Bu sebeple devletin resmi adı Birleşik Krallık’tır.

İngiltere’de hükümdar bugün sembolik bir mevkidedir ama, kimsenin aklına monarşiyi kaldırmak gelmez. İşçi Partililer bile monarşi aleyhtarı değildir. Çok sayıda siyasî ve sosyal buhranın önüne geçen bir müessesedir çünki. Kriz zamanlarında anahtar rol oynar. Üstelik turizme de ehemmiyetli katkısı vardır. Saraya yapılan masrafların kat kat fazlasını bu sayede çıkarır bakkal millet İngilizler.

Tarihte kadın hükümdar sayısı çok azdır. Nitekim Roma ve Germen veraset sisteminde kadın hükümdara yer yoktu. Ama İngiltere’de birkaç kadın hükümdara rastlanır. Zaten İngilizler her zaman herkesten farklıdır. Mesela trafikleri soldan işler. Ağırlık ve uzunluk ölçüleri ayrıdır. Posta pullarında ülkenin ismi yazmaz vs.

Dedeniz de katılmazdı

Kadın hükümdar olunca, hanedan tabiatıyla arada bir değişir. Mesela Kraliçe II. Elizabeth’in kocası Philip, bir Yunan prensidir. Ama Danimarka hanedanındandır. Dolayısıyla Almandır. Demek ki kraliçe vefat edince, yeni bir hanedan başlamış oluyor.

Kraliçenin dedesinin dedesi Albert de Alman asıllı bir Belçika prensi idi. İngiltere Kraliçesi Victoria ile evlenmişti. Kraliçe Victoria, İngiliz tacına büyük itibar kazandırmış; ülkesini üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk hâline getirmiştir.

Bunun da dedesinin dedesi I. George, Hanoverli bir Alman prensi idi. İngilizler Katolik kral istemeyince, bu protestan prens, son kralın halasının torunu olmak hasebiyle gelip ileri yaşında İngiliz tahtına oturdu. Tek kelime İngilizce bilmiyordu. Kabine toplantısına da bu sebeple katılmadı. Oğlu da bunun gibiydi.

Ama torunu III. George artık bir İngiliz prensi olarak yetişmişti. Tahta çıkınca kabine toplantısına katılmak istedi. Ama başbakan engel oldu. “Teamüller böyle haşmetmeap! Babanın ve dedeniz de katılmazdı” dedi.

Evet, İngiltere’de yazılı bir anayasa yoktur. Ülke anayasa teamüllerine göre idare edilir. Bu sebeple hiçbir anayasa buhranı çıkmaz. Hükümdar tek başına bir işi yapamaz. Bütün icraatları, alakadar bakanın karşı imzasıyla yerine getirilir.

Bu sebeple "Kral hata yapmaz", sözü meşhurdur. Hatta derler ki, “Kral, birini öldürse; başbakan mesuldür. Başbakanı öldürse, kimse mesul değildir!” Şimdiye kadar sevilen ve sevilmeyen İngiliz hükümdarları olmuştur. Ama hiç biri ülkeye zarar vermemiş; birlik ve beraberliği korumuştur.

Samimi hava

İngilizlerin 750 yaşında bir parlamentoları vardır. Avam kamarası ve lordlar kamarası diye iki kısımdan müteşekkildir. Parlamento her şeyin üstündedir. Çıkardığı her kanun anayasa demektir. Kimsenin bunu iptal etmeye hakkı ve salahiyeti yoktur. Ülkede anayasa mahkemesi de bulunmaz. Hükümdar 300 senedir hemen hemen hiçbir kanunu veto etmemiştir. İngiltere, demokrasinin beşiği sayılır.

Muhafazakar ve İşçi Partisi olmak üzere iki büyük parti vardır. Bunlar sistemin vazgeçilmez parçasıdır. Hepsi taca sadıktır. Parti başkanı ne dese o olur. Ona karşı çıkanın siyasî hayatı biter. Başbakan da çok güçlüdür. Ülkeyi o idare eder. Muhalefet lideri, geleceğin muhtemel başbakanı olduğu için, majestenin muhalefeti sayılır ve devlet kendisine maaş verir.

Parti kapatmak diye bir şey bilinmez, çünki ülkenin resmi ideolojisi yoktur. İngiliz ordusu, dünyanın en güçlü ordularındandır. Ama ülke idaresinde yeri bulunmaz. Hatta protokolde askerî kuvvet kumandanları, kraliyet ailesi, soylular, kabine, piskoposlar, milletvekilleri ve hâkimlerden çok sonra gelir.

630 azalı parlamento Westminster Kilisesi yanında toplanır. Salon bu kadar insanı almaya müsait değildir. 346 milletvekilinden gerisi, dinleyici localarında oturmak mecburiyetindedir. Bu sebeple parlamentoda çok samimi bir hava vardır. Milletvekilleri bacak bacak üstüne atsa, neredeyse öndekine değer.

Sağ tarafta Muhafazakârlar (sağcılar); sol tarafta İşçi Partililer ve Liberaller (solcular) oturur. Kimsenin aklına yeni bir parlamento binası yapmak gelmez. Çünki İngiltere’yi İngiltere yapan, an’aneleridir. Herkes buna hürmet eder.

İngilizlerin bir de lordları vardır. Halkın seçtiği milletvekillerinden başka, bin kadar soylu, parlamentonun lordlar kamarası denilen kısmını teşkil eder. Bunların birazı İngiliz tarihinde ehemmiyetli roller oynamış ailelerin varisleridir. Çoğu da hükümdar tarafından hayat boyu lordluk ünvanı verilmiş Churchill, Thatcher, Elton John gibi mühim kişilerdir.

Lordlar kamarası, hem kanunların bir daha görüşüldüğü bir senato; hem de ülkenin temyiz merciidir. Hâkimlerin kararları burada kontrol edilir.

Lordlar arasında 26 tane de piskopos vardır. İngiltere laik değildir. Üstelik hükümdar, İngiliz kilisesinin reisidir. Ama her dine büyük serbestlik vardır. Müslümanlar ve Yahudiler, kendi dinlerine göre evlenip boşanabilir.

Ülkede yazılı kanun azdır. Hâkimler teamüllere, evvelki mahkeme kararlarına ve hakkaniyete göre karar verir. Hâkimlik çok prestijlidir. Yüksek maaş verilir. Hâkimler, tayin edildiği mahkemeden tekaüde ayrılır. Hâkimler, başbakan ve bakanlar gibi hükümdarın hâkimleridir; millet adına değil, hükümdar adına karar verirler. İngiltere, belki de bu sebeple, demokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine riayette dünyanın belki de en önde gelen ülkesidir.

Churchill’in itirafı

Kraliçe II. Elizabeth, tarihlerindeki kadın hükümdarların çoğu gibi dirayetli bir idare yürüttü. Mazbut bir hayat sürdü. Tacın haysiyetini ve monarşinin itibarını korumaya çalıştı.

İngilizlerin meşhur başbakanı Churchill, Kraliçe’nin metanetli ve ahlaklı tavırlarını çok övmüş; “Hayatta âşık olduğum tek kadındır” itirafında bulunmuştur.

Hükümdarın büyük oğlu Galler Prensi unvanını taşır ve istikbalin hükümdarı olarak yetiştirilir. Tarihin en uzun zaman Galler Prensi unvanını taşıyan Kral III. Charles, düşük profilli gözüken, ama aslında teçhizatlı bir hükümdardır. Askeri tahsil yanında, Cambridge’de sanat tarihi okumuştur. Organik ziraattan mülteci haklarına kadar insani meselelerle gönüllü alakadar olur; müslümanlığa da fikri ve kalbi yakınlık duyduğu söylenir.

Hükümdarın büyük oğlu Galler Prensi unvanını taşır ve istikbalin hükümdarı olarak yetiştirilir. İngiltere, tacı, gelecek asırlara da taşıyacağa benziyor. Gelin de, Mısır Meliki Faruk’a hak vermeyin!