DERYANIN ÜZERİNE KURULAN CÂMİ

Büyük Türk denizcisi Kılıç Ali Paşa, namını sürdürmek için bir câmi yaptırmak istedi. Sultan III. Murad’ın huzuruna çıkıp arzusunu bildirdi. Padişah latife olsun diye, “Sen deryalar serdarısın. Var git câmini deryaya kur!” deyince Kılıç Ali Paşa tarihte bir ilki gerçekleştirdi.
10 Eylül 2008 Çarşamba
10.09.2008

Büyük Türk denizcisi Kılıç Ali Paşa, namını sürdürmek için bir câmi yaptırmak istedi. Sultan III. Murad’ın huzuruna çıkıp arzusunu bildirdi. Padişah latife olsun diye, “Sen deryalar serdarısın. Var git câmini deryaya kur!” deyince Kılıç Ali Paşa tarihte bir ilki gerçekleştirdi.

Salıpazarı’ndan Perşembepazarı’na doğru giderken Tophane iskelesinde güzel ve ihtişamlı bir câmi boy gösterir. Çoğumuz önünden gelip geçeriz ama, belki de ismini bilmeyiz. Bu câmi Kılıç Ali Paşa Câmiidir. Bu câmi, mimarî güzelliği kadar, efsaneleriyle de kültür tarihimize mal olmuş bir eserdir. Mimar Sinan, üç kaptan-ı deryaya aynı sahil boyunca üç güzel câmi yapmıştı. Diğerleri Kasımpaşa’da Piyâle Paşa ve Beşiktaş’ta Sinan Paşa câmileridir.

Uluç’tan Kılıç’a

Şüphesiz, Türk denizciliğinin en parlak şahsiyetlerinden biridir Kılıç Ali Paşa. Sadece bizde değil, dünya denizcilerinin de en büyüklerinden sayılır. İtalyan asıllı bir esirdir. Bir rivâyette anne ve babası Aydın sahilinde yaşayan Türkmenlerdendi. Saint Jean şövalyelerince kaçırılıp İtalya’ya götürülmüştü. Ali, Calabria’nın Castelli kasabasında bir İtalyan asilzâdesinin hizmetçisi olarak büyüdü. Kendisine Lucio veya Culyo Galeni adı verildi. 11 yaşında papaz mektebinde okumak üzere Napoli’ye gönderildi. Yolda Cezayirli Müslüman korsanların eline esir düştü. Bu vurgunun kumandanı Ali Ahmed Reis çocuğun vaziyetini öğrenince, yanına aldı.

Artık İtalyanca isminden bozma Uluç Ali diye anılır oldu. Bir rivayette uluç, Arap asıllı olmayan korsanlara verilen isimdi. Bazıları Türk değil de, İtalyan asıllı olduğunu geldiğini söyler. Irkı ne olursa olsun Uluç Ali Osmanlı cemiyetinde Türk-İslâm terbiyesiyle büyüdü. Dünyaca meşhur denizcilerden birisi oldu. Avrupa tarihçileri kendisini Occhiali diye andılar.

Hiç mağlubiyet tatmadı

Zekâsıyla, kabiliyetiyle, düzgün fiziğiyle dikkat çekerdi. Kendisine itimat edenlerin yüzünü hiçbir zaman kara çıkarmadı. Barbaros Hayreddin Paşa’nın himayesinde yetişti. Denizcilikte kendisini gösterdi. Ömrünü vatan hizmetine adadı. Zaferden zafere koşarak adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Hayatında mağlubiyeti hiç tatmadı. Tunus gibi koskoca bir ülkeyi İspanyollardan fethi, en meşhur muvaffakiyetidir.

Osmanlı donanması, 1571 senesinde Papalık, Malta, Venedik ve İspanya müttefik donanmalarına karşı ilk defa bozgun acısını tattı. 152 parça gemi kaybedildi. Binlerce şehit ve yaralı vardı. Kaptan-ı derya bile şehit düştü. Kılıç Ali Paşa, bu deniz muharebesinde kumanda ettiği gemilerini hemen hemen zâyiatsız kurtarmaya muvaffak oldu. Üstelik düşmanın sol kanadını teşkil eden Malta donanmasını da yok etti.

Bozgun haberini Edirne’de bulunan Sultan II. Selim’e bildirdi. Gösterdiği muvaffakiyetten dolayı kaptan-ı deryalığa getirildi. Böylece Osmanlı donanmasının kumandanı oldu. Onaltı sene bu makamda kaldı. Uluç lakabı Kılıç’a çevrildi. Uluç Ali Reis, artık Kılıç Ali Paşa idi.


 

 İtalya’daki La Castella kasabası en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa’nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek büyük denizciyle övünmektedir.

En güçlü donanma

Birkaç padişah zamanını idrak etti. İnebahtı’da imha edilen Türk donanmasını kısa bir müddet zarfında yeniden kurmaya muvaffak oldu. Büyük harb gemileri inşa ettirdi. Osmanlı donanması vefatından sonra yüz seneden fazla dünyanın en güçlü donanması vasfını taşımaya devam etti.

Kılıç Ali Paşa; sadece tarihteki başarılarıyla değil, yaptığı hayır hasenat ile de tanındı. İstanbul’da kendi adını taşıyan o zarif ve muhteşem külliye, hâlen ayaktadır. Böylece bu kahraman Türk denizcisinin adını ölümsüzleştirmektedir.

Türk denizcilerinin vaktiyle sularında sıkça dolaştığı İtalya’daki Castelli kasabası en büyük meydanına Kılıç Ali Paşa’nın heykeltıraş di Dinami tarafından yapılmış bir heykelini dikerek büyük denizciyle övünmektedir.


 

Deryanın üstüne yapıver!

Büyük Türk denizcisi Kılıç Ali Paşa’nın yaşı oldukça ilerlemişti. Namını sürdürecek bir eser bırakmak istiyordu. Bu da yanında hamamı, sebilhanesi, medresesiyle bir câmi olacaktı. Kendisi devletin en güçlü mevkilerinden biri olan kapdan-ı deryalık makamındaydı, ama yine de zamanın diğer devlet adamları gibi o da padişaha sormadan hiçbir iş yapmamayı âdet edinmişti.

Bu maksatla Sultan III. Murad’ın huzuruna çıkıp arzusunu bildirdi. Padişahın tasvibini aldıktan sonra bu eserin nereye yapılmasının münasip olacağını sordu. Padişah latife olsun diye, “Sen deryalar serdarısın. Sana karadan bir karış toprak veremem. Var git câmini deryaya kur!” dedi. Kılıç Ali Paşa “Başüstüne!” deyip izin istedi. Mimar Sinan ile görüşüp binanın deniz üzerine yapılacağını söyledi.

Padişah sonradan “Maksadım lâtifeydi, dilediği yere câmiini yapsın, bunca külfete girmesin!” diye haber gönderdiyse de, hünkârın ilk emrini yerine getirmekten vazgeçmedi. “Padişah ağzından söz bir kere çıkar. Onu tutmamak olmaz! İnne’l-mülûke mülhemûn (Hükümdarları Allah söyletir!)” diye düşündü. Bunun üzerine Koca Sinan, Tophane sahilinde denizi doldurdu. Üzerine bugün bile bütün haşmet ve zarafetiyle ayakta duran Kılıç Ali Paşa Câmii ile medrese, hamam ve sebilden müteşekkil külliyesinin inşası 1580 yılında bitti.

Ayasofya’dan ferah

Câmi kubbesinin iki yanında yarım kubbeleri, diğer iki yanında kemerleri ve destek duvarları vardır. Bu haliyle adeta Ayasofya Câmiinin küçük bir benzeridir. Ama ondan daha güzel, daha ferah ve aydınlıktır. Mihraptaki İznik çinileri pek güzeldir. Osmanlılar zamanında sadrazam bile olsa kimse edeben iki minareli câmi yaptıramazdı. Bu imtiyaz padişaha aitti. Onun için Kılıç Ali Paşa Câmi tek minarelidir. Kubbesi de selâtin câmilerinden bu sebeple daha küçüktür.

Hızır’ı görmeye gelenler

Halk arasında, kırk gün sabah namazını fasılasız Kılıç Ali Paşa câmiinde kılanın muhakkak Hızır Aleyhisselâmı göreceğine inanılır ve dört bir taraftan bu niyetle insanlar câmiye dolar taşardı.

Kılıç Ali Paşa yedi sene daha yaşadı. Vefatına kadar vakit namazlarını hep burada kılar; medresedeki talebelerle alâkadar olurdu. Bir sabah namazını câmide kıldı. Fakirlere sadaka dağıtıp dualarını alarak evine döndü. Hastalanarak vefat etti. Türbesi câminin yanındadır. Ertesi sene de Mimar Sinan âhirete göçtü.

Kılıç Ali Paşa’nın Beşiktaş ve Fındıklı’da da yaptırdığı mescidler vardır. Hanımı Selime Hâtun da Fındıklı’da bir mescit yaptırdı. Her ikisi de muhtaçların ihtiyaçlarını giderir, binlerce kimseye muntazam bir şekilde aylık verirlerdi.

Müşkül vaziyetteyim

Câmi yapılırken, Kılıç Ali Paşa sık sık şantiyeye gelip, inşaatın seyrini takip ediyordu. Yaşı seksene yaklaşmış; “Ya rabbi! Şu mabedde secde etmeden ruhumu alma!” diye niyazda bulunuyordu. Artık duvarlar kemerlere kadar yükselmişti.

Bir sabah namazından sonra, Kılıç Ali Paşa inşaat mahalline geldiğinde, gözü bir ameleye takıldı. Temiz yüzlü bu işçi, kucağına kocaman bir taş almış; iskelenin basamaklarından yukarıya kadar çıkarıyor; oraya varınca taşı bırakacak yerde, tekrar kucağında aşağı indiriyordu.

Paşa bunu fark edince, sebebini merak etti. Yanına yaklaşıp bunun sebebini sordu. Paşayı tanımayan genç işçi, “Efendi baba, ben burada ameleyim. Bu gece bana su iktizâ etti. Ama gusletmeye imkân bulamadım. Uzakta hamam var, gitsem; ücretimi keserler. Kirli vaziyette çalışsam, bu bir mübarek câmi inşaatıdır; taşını bu halde koymaya gönlüm razı olmuyor. Böyle müşkül vaziyetteyim” dedi.

Bir amelenin bu samimiyet ve sadakatinden çok duygulanan Kılıç Ali Paşa önce eline hamam parası tutuşturup o ameleyi izne gönderdi. Sonra câmi inşaatını hemen tatil edip; yanına bir hamam yapılmasını talimatını verdi. Önce hamam yapıldı; sonra câmi… İşte asırlar sonra vakıflar idaresince satılıp, başka işler için kullanılmaya başlanan tarihî Kılıç Ali Paşa hamamının yapılış hikâyesi budur.

Don Kişot yazarı cami inşaatında çalışmış

Don Kişot yazarı meşhur İspanyol romancısı Cervantes’in de Kılıç Ali Paşa camiinin inşaatında amele olarak çalıştığı rivayet olunur. Bu da câmi ile alakalı başka bir enteresan husustur. Romancı, Haçlı donanmasında askerdi.

İnebahtı Harbi’nden İspanya’ya dönerken 1575 senesinde bindiği kadırga Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Cervantes, Kılıç Ali Paşa’ya esir düştü. Hatta bu harbde bir elini kaybetti. Cezayirli birisi tarafından köle olarak satın alındı. Sonra birkaç sene İstanbul’da kalıp cami inşaatında da çalıştıktan sonra sahibi tarafından azat edildi. O da İspanya’ya döndü. Romanlarında esaret günlerini tasvir ettiği görülür.

 

.