YUNANLILARIN KÜÇÜK ASYA FELÂKETİ

“Türkiye’nin ilk 10 düşmanı” anketinde ilk sırada Yunanistan geliyor. İngiltere listede bile yok. Halbuki Yunanistan, Küçük Asya (Anadolu) Felâketi adını verdiği işgal serüvenine İngiliz hesabı yüzünden girişmişti.
26 Ağustos 2009 Çarşamba
26.08.2009

1918, Osmanlılar için felaketlerin üst üste geldiği bir sene oldu. Mânâsızca girilen bir Cihan Harbi neticesinde ordular hezimete uğramış; harbin mesulleri ülkeden kaçmıştı. Bu arada hiçbir işe karışmayan ihtiyar Sultan Reşad vefat etmiş, yerine kardeşi Sultan Vahideddin geçmişti. Yeni padişah, bir yangın yerinde tahta oturduğunu anladı. Bu arada düşmanlar Çanakkale‘yi geçerek İstanbul‘u işgal etti. Artık İstanbul hükûmeti bu şartlarda en ehven siyaseti takip etmek durumunda idi.

 

Bir Yunan birliğinin Anadolu'daki ilerleyişi 

İttihatçı olmayan bir paşa aranıyor

Suriye Cephesi’nin de çökmesi üzerine müttefiklerle Mondros Mütârekesi imzalandı. Mütârekeyi imzalayan sonraları Ankara hareketinin mümtaz simalarından Rauf (Orbay) Bey idi. Mütârekenin tatbiki için Anadolu’ya bir ordu müfettişi gönderilmesi gerekiyordu. İngilizler, bunun İttihatçı olmayan üst rütbeli bir paşa olmasını şart koştu. Bu vasıfta üç kişi vardı: Palabıyık Ziya, Çerkes Ferid ve Mustafa Kemal Paşalar. İlk ikisi sıhhi ve başka sebeplerle teklife yanaşmadı.

Suriye’den İstanbul’a çekilen ve o sıralar açıkta olan M. Kemal Paşa, Dâmâd Ferid Paşa hükûmeti tarafından 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla vâlileri bile azledebilecek fevkalâde salâhiyetlerle Anadolu’ya gönderildi. Hükûmetin kasasında bulunan üç-beş kuruş tahsisat kendisine teslim edildi. Vâli ve kaymakamlara da paşaya her türlü yardımda bulunmaları emrolundu.

Görünüş böyle idi. Padişahın gizli bir maksadı daha vardı. Aynı zamanda Anadolu’da mukavemet cemiyetleri kuruluyor; bir yandan da İttihatçılar iktidarı tekrar ele almaya uğraşıyordu. Padişah, M. Kemal Paşa vasıtasıyla bu hareketi tek elde toplayıp tesirsiz hâle getirmeyi, böylece elinde düşmana karşı bir koz tutarak daha ehven şartlarla sulh yapmayı umuyordu. Yoksa düşmana karşı silahlı mukavemeti asla caiz görmüyordu. Paşa’nın zihninde ise muhtemelen başka niyetler vardır. Padişah ile görüşüp, İstanbul işgal altında olduğu için İngiliz vizesi ile yola çıktı. Tam bu günlerde Yunanlılar İzmir’e çıkmıştı.

Anadolu'da Yunan topçu bataryaları

İzmir'de ne işleri var?

İngiltere hariciye vekili Lord Grey, harbe girme mukabilinde Yunanistan’a, daha doğrusu Venizelos’a İzmir’i vadetmişti. Burası antik Yunan medeniyetinin beşiğiydi. Yunan halkını işgale razı etmek kolaydı. Görünüşte, İttihatçılar devrinden bu yana Anadolu’daki haksızlığa uğrayan Ortodoksların himayesi bahanesi de vardı. Teklifi şiddetle reddeden Yunan kralı tahttan indirilip sürgüne gönderildi. Harb taraftarı Venizelos iktidara getirildi. Savaş aleyhtarı gazete ve kişiler susturuldu. Anadolu’nun işgalinin felaketle neticeleneceğini daha 1915’te rapor eden usta asker General Metaksas, vazifeden alındı.

Yunan kıtaları 16 Mayıs 1919 tarihinde İzmir‘e ayak bastı. İstanbul hükûmeti, burada Redd-i İlhak Cemiyeti‘ni kurdurdu. İttihatçılar, öteden beri yürüttükleri Türkifikasyon politikası çerçevesinde, Ege’de yaşayan 120 bin kadar Rum’u Cihan Harbi öncesinde sebepsiz yere Yunanistan’a sürmüştü. Anadolu’da yaşayan diğer Rumlar da endişe içinde idi.  Yunan askerleri, bunu bahane ederek müttefikler tarafından İzmir’e ve Ayvalık’a çıkarılmıştır.

İşgal, harbdeki müttefikliğin mükâfatını devşirmek peşinde olan Venizelos ile onun ve Yunanların amansız hayranı Lloyd George’un planıydı. Ama şartlar 1915’ten bu yana çok değişmişti. Müttefikler, bu işgale razı olmadığı gibi, İngiliz harbiye ve hariciye bakanlığı da karşıydı. Bunların yardımı olmadan Yunanların Anadolu’yu işgal etmeleri ve elde tutmaları imkânsızdı. Hele İtalya, Fransa ve Rusya’nın peşpeşe Anadolu hareketiyle anlaşması ve onlara destek vermesi, bu maceranın feci sonunu göstermişti. Bunu göremeyen inatçı Venizelos ve hayalperest Lloyd George idi.

İşgalden sonra bile Garbi Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesi diye bir şey mevzubahis değildi. Yunanistan’da böyle düşünenler olsa da, aklı başında kesim bu kanaatte değildi. Anadolu’nun Yunanistan’a verilmesi diye bir şey mevzubahis değildi. Yunanistan’da böyle düşünenler olsa da, aklı başında kesim bu kanaatte değildi. Nitekim Sevr'e göre 16 Mayıs 1919’da başlayan İzmir’de işgal beş sene sürecek; sonra referandum yapılacaktı. Burada halkın büyük ekseriyeti Rum olduğu için, bunun manası İzmir’in Yunanistan’a verilmesi demekti.

Ama Yunan ordusunun Ankara’ya kadar ilerlemesi başka bir meseledir. O, Ankara hükümetinin önünü kesmek için tezgâhlanmış bir projedir. İngilizler, 3/XI/1919’da Yunan işgalcilere bir de ileri geçemeyecekleri sınır çizdi. İngiliz General Milne’ın adını taşıyan bu hat, Ayvalık’ın üzerindeki Aymazdağı’ndan güneye doğru, Tatarköy, Keşelli, Sard, Bademlik, Umurlu ve Selçuk’tan geçiyordu. Anadolu’daki protesto hareketlerini ve Kuva-yı Milliye çetelerinin baskınlarını tahrik sayan Yunanlar, 18/I/1920’de taarruza geçerek, 22/VI/1920’de bu hattı aştılar.

Destek ve yardımlar

M. Kemal Paşa, cemiyetleri birleştirdi. Muazzam bir diplomasi tatbik ederek, hem İstanbul‘la iyi geçindi, hem İngilizleri ürkütmekten kaçındı. Bir yandan da Fransız, İtalyan ve Ruslarla anlaştı. Bazı tavizler karşılığında mühim destek elde etti. Fransız ve İtalyanlar yanlarındaki harb levâzımâtını Ankara’ya teslim etti. Ruslar, silah ve para yardımında bulundu. Başta Türkistan ve Hindistan olmak üzere dünya Müslümanları halifenin kurtarılması olarak lanse edilen hareket için varlığını akıttı.

Yoksa artık Anadolu halkının artık savaşa hiç isteği kalmamıştı. Yalnızca Sakarya Harbi‘nde asker kaçaklarının sayısı elli binden çoktu. Bu sebeple çeşitli sebeplerle dağa çıkıp eşkıyalık yapanlar, harbe yardım etmesi şartıyla affedildi. Her ailenin, orduya maddî yardımda bulunması mecburiyeti getirildi. Orduya destek vermeyenler ağır cezalara çarptırıldı. Bazı İttihatçı artıkları da Ankara’ya geçerek bu yeni harekete ümit bağladı.

Osmanlı ordusundan arta kalan Kafkas birlikleri, Ege’ye yönlendirildi. İstanbul'dan Anadolu’ya mühimmat ve askerî personel gönderdi. Bunlar motorlarla Marmara veya Karadeniz üzerinden Anadolu’ya geçiriliyordu. İstanbul’da -son ikisi Ankara’ya doğrudan bağlı- 4 gizli teşkilat, Karakol Cemiyeti (Yavuz Grubu), Muavenat-ı Bahriye Grubu, Felah Grubu ve M. M. Grubu, İngiliz istihbarat şefi Ermeni asıllı Arman Pandikyan’ın bilgisi ve kontrolü dâhilinde İstanbul’dan Anadolu’ya cephane ve mühimmat sevkediyordu. İttihat ve Terakki'den kalma milisler ve af vadedilen kanun kaçakları ile efelerden bir Kuva-yı Milliye teşkil edildi. Sonradan bu muntazam orduya dönüştürülecektir.

Kızılay’a yardım bahanesi ile Saray’ın yürüttüğü yardım kampanyalarında toplanan paralar da Ankara’ya aktarılıyordu. Saray, bir iktidar mücadelesi olarak gördüğü Ankara hareketine karşı idi ama, elinden bir şey gelmediği için, başta önlemeye çalıştığı bu harekete destek veriyordu.

 I. Cihan Harbi’nin son muharebeleri sayılan harb neticesinde İngilizler beklediğini fazlasıyla elde etti. Hayâl kırıklığıyla dönen Yunanlılara da savaştan geride binlerce ölü, yaralı ve cephede çektirdikleri fotoğrafları kaldı.

Mücadele 3,5 sene sürdü

Yunanlıların vaziyeti de Türklerin lehine idi. Bir kere tanımadıkları topraklarda (deplasmanda) idiler. Üstelik mevcutları da Anadolu’yu işgale kâfi değildi. Destek de görmüyorlardı. Asker ve subayların çoğu harbe isteksizdi. Asker kaçakları yüz binleri bulmuştu. Anadolu’dan ölüm haberleri geldikçe harb aleyhtarları giderek artıyordu. İngilizler her zamanki “Bekle, gör!” politikası çerçevesinde Yunanlılara destekten kaçındı. Hangisi gâlip gelirse ona yanaşıp işini yürütecekti.

İki ordunun vaziyeti hemen hemen aynı idi. Buna rağmen Yunan ordusu kısa bir zamanda geniş bir açı içinde kuzeyde Bursa, Bilecik; güneyde Uşak, Afyon hattıyla İzmir’den Ankara’ya vardı. Meclisin Kayseri’ye nakli kararlaştırıldı ise de, rivayete göre Ankara’da yeni yeni düzen kurmaya çalışan mebus hanımları buna mâni oldu.

Türk ordusu, iki kere yenip iki kere de mağlup oldu. İşgalden 2.5 sene sonra bir Ağustos ayında Yunan ordusu Polatlı yakınlarında ağır bir mağlubiyete uğrayıp geri çekilmeye başladı. 200 bin kişilik Ankara kuvvetleri fazla mukavemet görmedi. Başkumandan Trikopis Uşak’ta esir alındı. Yunan askerlerinin büyük kısmı imha edildi; kurtulabilenler ya esir alındı; ya Kütahya ve Bursa istikametine kaçtı.

Ertesi sene 30 Ağustos‘ta Afyon yakınlarında son darbeyi yedi. 9 Eylül 1922 Yunanlıların İzmir’i terk ettiği tarihtir. Böylece Yunan Harbi tam 3.5 sene sürmüştür. Cihan Harbi’nden 6 ay noksandır. Her iki tarafın kaybı da birbirine yakındır. Harb Mudanya‘daki mütâreke ile bitti ise de Marmara bölgesindeki İngiliz askerleri 1.5 sene daha kaldı. İstanbul’un kurtuluşu 13 Ekim 1923, yani Lozan Anlaşması’ndan birkaç ay sonradır.

I. Cihan Harbi’nin son muharebeleri sayılan bu harb neticesinde İngilizler beklediğini fazlasıyla elde etti. Hâin pozisyonuna düşürdüğü sultanı kovdurarak halifelikten kurtuldu. Yeni Türkiye ile yeni bir sayfa açmak isteyen İngiltere, böylece yeni bir düşman meydana getirerek, üzerindeki düşman imajını silmeye muvaffak oldu.

Nitekim geçenlerde “Türkiye’nin ilk 10 düşmanı!” başlıklı bir ankette, Yunanistan ilk sıradadır. İngiltere listede bile yoktur. Yunanistan, Küçük Asya (Anadolu) Felâketi adını verdiği bu serüvende oyuna geldiğini anlayıp vaziyeti düzeltmeye kalkıştı. Venizelos, eski düşman-yeni dost sıfatıyla Ankara’ya geldi. Hatta Selânik Belediyesi dostluk nişânesi olarak eski bir Türk evini satın alarak “M. Kemal Paşa’nın doğduğu ev” olarak Türk hükümetine hediye etti. Ancak tarihî hatâların telâfisi bazen çok zor olmaktadır. Kapı komşusuyla arasının iyi olmasını nedense çokları istememektedir.