DERSİM BİR DAĞ İÇİNDE...

Günlerdir konuşula konuşula Tunceli’nin eski ismi Dersim de herkesin malumu oldu. Kim derdi ki bu küllenmiş hâdise yeniden dillere düşecek...
25 Kasım 2009 Çarşamba
25.11.2009

Dersim, der (kapı, memleket) ve sim (gümüş) kelimelerinden müteşekkil Farsça bir kelime. Gümüş memleketi demek. Gümüş madeni bulunmadığına göre, mecaz olsa gerek. Antik çağda buraya İran hükümdarı Dara’nın ülkesi manasına Dranis deniyor ve Ermeniler yaşıyordu. Sim adlı bir Ermeni asilzâdenin adından aldığı da rivâyet olunur. Zamanla Kürdistan’dan gelme Kürt aşiretleri yerleşti. Adı da buradaki eski kaleden dolayı Derzini oldu. Sonra Dersim’e dönüştü. Çemişgezek, Pertek, Ovacık ve Hozat Batı, Pülümür, Nazımiye ve Mazgirt de Doğu Dersim diye bilinir. Fevkalâde dağlık ve nüfusu azdır... Merkezi Hozat iken, sonra Kalan köyü oldu.

Melikşahî'den Melkişî'ye

Dersimliler ekseriya batıda Kırmanc, doğuda Zaza’dır. Bu ikisine Anadolu’da Kürt denir. Zazalar, eski İran kavimlerinden Partların; Kırmanclar ise Medlerin soyundandır. 2500 sene evvel İran’da iktidarı ele geçiren ve yine İran kavimlerinden olan Perslerden kaçarak Kürdistan denilen Türkiye, İran ve Irak hududundaki dağlık mıntıkaya yerleşmişlerdi. Farklı lehçe konuşup kendilerini ayrı millet kabul ederler.

Kürtlerin içinde hayli Türk ve Arap aşireti erimiştir. Kürtlerin bu kısmı Sünnî ve Şâfiî’dir. Kürdistan, Şah İsmail’e karşı Yavuz Sultan Selim’in idaresini tercih ederek kendi arzusuyla Osmanlı topraklarına katıldı. Dersim de bu esnâda fethedildi. Osmanlı âdetine göre mahallî Kürt beylerince bir nevi otonomi ile idare olundu. Beyler, Mengüceklerden inen bir ailedendi. Çevre tesiriyle Kürt ve Şiîleşmiş; Melikşahî adı da Melkişi’ye dönüşmüştü.

Dersim Kürtleri Alevî’dir. Dersimde Sünnî ve Türk çok azdır. Sultan II. Mahmud merkezî idareyi güçlendirmek vesilesiyle Kürt beylerinin otonomisini kaldırdı. Dersim Sancağı kurularak önce Erzurum’a, sonra Elaziz’e bağlandı. Ancak asker ve vergi nâmına fazla istifade edilemedi.

93 mağlubiyeti ardından imzalanan Berlin Anlaşması’nda Kürd ve Ermenilere muhtariyet verilmesi deklare edildiği için, Sultan Hamid, mıntıkanın hassasiyetini gözetir; muhtariyet iddialarını da savsaklardı. Mutemed adamlar edinip şeyh çocuklarını İstanbul Aşiret Mektebi’nde okuttu. Hamidiye Alayları’nda istihdam etti. Bülent Ecevit’in dedesi Dersimli Mustafa Efendi, bu vesileyle yetişip Daday’a yerleşen ve Sünnîleşen bir ilim adamıdır.

Türk olmayan unsurları tasfiye ederek ulus devlet kurmayı hedefleyen İttihatçılar, Kürt ve Arap milliyetçiliğinin doğuşuna da hizmet ettiler. Kürtçülük hareketinin reislerinden Nuri Dersimi, 1913’te İstanbul’da askerî baytar mektebinde okurken mektep duvarlarına İttihatçı muallimlerin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” yazdırarak kendilerini tahrik ettiğini anlatıyor.

Kürtçülük ideolojisinin en koyu olduğu ayaklanma Ankara hükûmetine karşı 1920’lerde Sivas ve Erzincan’da cereyan eden Koçkiri aşiretinin isyanı idi. Koçkirililer, Hem Ankara’nın koyduğu vergi ve asker mükellefiyetlerine karşı çıkan, hem de kendilerine va’dedilen otonominin verilmesini istiyordu. Bu isyan Topal Osman çetelerince bastırıldı. Elebaşlarından kurtulanlar Dersim’e sığındı. Bunların atlı ve silahlı bir halde Dersim’e sığınması Ankara’yı her zaman endişelendirmiştir.

"Çıbanbaşı!"

1926’da Dersim vilâyeti kaldırılıp, batısı Elazığ’a, doğusu Erzincan’a bağlandı. Cumhuriyet devrinde çıkan Koçgiri, Şeyh Said ve Ağrı ayaklanmaları sert biçimde bastırılmıştı. Bunlar, dikkatleri Dersim üzerine çevirtti. Başbakan İsmet İnönü tarafından hazırlanan resmî raporda, burası abluka altına alınıp, ahalisi tazyik edilecek bir çıban başı olarak vasıflandırıldı. 1934’te çıkarılan iskân kanunuyla Türk ırkından olmayanların nüfus kesafetinin dağıtılması planlandı.

1935’te Tunceli Kanunu çıkarıldı. Yasak bölge ilan edilen Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirildi. Giriş çıkışlar, köylülerin alış verişleri tahdit edildi. Gençler askere çağrıldı. Bir yandan da köprü, yol, okul, kışla yapılarak buraların çağdaşlaştırılması, ağalık ve şeyhliğin kaldırılarak mallarına el konulması, problemli kimselerin başka yerlere göçürülmesi, küçük kızların ailelerinden alınarak Türk mıntıkalarında yatılı okullarda eğitilmesi ön görülüyordu. Böylece “Kürtler medenîleşip, aslî Türk benliklerine” kavuşacaktı.

O zamana kadar tam bir serbestliğe alışkın ahali bundan tedirgin oldu. Dersim’in bir kısmı boyun eğdi. Buradaki 52 aşiret birbiriyle iyi münasebet içinde değildi. Ustaca bir siyaset takip eden hükûmet, aşiretlerinin bir kısmını kendisine bağlayıp bir kısmını tarafsız kılarak birliği bozdu. Batı Dersim, tehdit yuvası olarak tesbit edildi.

1937’de Batı Dersim’in en büyük aşiretlerinden Şeyhhasanlıların reisi ve manevî rehberi Seyyid Rıza riyâsetinde akraba aşiretler toplanıp ne yapacaklarını görüştüler. Seyyid Rıza, Alevî ve İmam Zeynelabidin soyundan olduğu iddia edilen bir ailedendi. Koçgiri isyanından kaçan bin kadar silahlı Kürt, mıntıkaya bir isyan havası getirmişti. Şeyhhasanlı düşmanı aşiretler, öteden beri Seyyid Rıza’ya karşı resmî makamlarla iş birliği içinde idi. Böylece hükûmetin tuttuğu Seyyid Rıza, bir anda devlet düşmanı pozisyonuna itilip isyan lideri oldu.

"Dersim müşkilesinden kurtulduk!"

Seyyid Rıza, Tunceli kanununun tatbik olunmaması ve halkın sürülmemesi için askerî vali Alpdoğan’a müracaat etti. Gazeteler bu toplantıyı büyük bir isyan olarak lanse etti. Bütçeye 1 milyon tahsisat konularak harekâta girişildi. Seyyid Rıza’nın harekatın durdurulması için Hozat’a giden oğlu pusuya düşürülüp öldürülünce, Seyyid Rıza silaha davrandı. Buna mukabil Diyarbakır’dan kalkan üç filo mıntıkayı bombardıman etti. Bunlardan birini ülkenin ilk kadın pilotu Sabiha Gökçen kullanıyordu.

Binlerce kişi öldürülüp Kutu deresindeki köyler haritadan silindi. Zehirli gaz kullanılması, karşı tarafın zayiatını artırdı. Seyyid Rıza, teslim olmaya giderken tutuklandı. Harekatın ideoloğu Nuri Dersimi kaçtı. Alelusul muhakeme olunan Seyyid Rıza’nın yaşı 75’ten 57’ye indirilip, oğlunun yaşı da 17’den 21’e çıkarılarak diğer zanlılarla beraber Elaziz’de asıldı. Zamanın Diyarbekir emniyet müdürü İhsan Sabri Çağlayangil’e göre son sözleri “Evlâdı Kerbelâyıh. Bîhatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinâyettir” oldu. Ölüsü bilinmeyen bir yere gömüldü veya yakıldı.

Tedbirlerde gevşek bulunan İnönü başbakanlıktan alınıp, Celal Bayar getirildi. (Usta politikacı İnönü, sonradan Dersim tenkiline karşı çıktığı için başbakanlıktan alındığı propagandasını yaparak havaliyi CHP’ye ısındırmayı bilmiştir.) 1938 başlarında Dersim’i boşaltmak üzere geniş bir askerî harekat daha yapıldı. Dağa çıkan asilerle, mağaralara sığınan halktan resmî kayıtlara göre 13-14 bin kişi öldürüldü; köyleri yakıldı. Kalanlardan ileri gelen 350 kadar aile Edirne, Manisa, Balıkesir gibi Batı mıntıkalarına sürüldü. Eski içişleri bakanlarından İsmet Sezgin Koçuşağı aşiretine mensup böyle bir ailedendir. Hayli çocuk da ailelerinden alınarak yetiştirilmek üzere memur ailelerine dağıtıldı.

Dersim hâdisesi, 1925 Şeyh Said kıyamından farklıdır ve devletin burasıyla uğraşmasının hiçbir rasyonel izahı yoktur. Nazilerin o yıllarda Yahudilere karşı giriştiği harekâtın benzeridir. Ermeni tehciri ve mübadele ile başlayan prosesin devamıdır. Bir güç gösterisidir. Ancak ellerinde av tüfeğinden başka silah bulunmayan nim vahşi dağlılar, devlete boyun eğse ne olur, eğmese ne olur? Nitekim o zaman biraz aklı başındaki bürokrat ve politikacılar, buna karşı çıkmıştır. Ama emir yukarıdan gelmiş; kimse direnememiştir.

Osmanlıların son ve Cumhuriyetin ilk zamanlarında çıkan ve her biri farklı sosyal, ekonomik veya şahsî sebeplere dayanan Kürt isyanlarını, önceki hükümetlerin çoğu istiklâl hareketi olarak görmek yanlışlığına düştü. Problemin sebeplerini bulup akılcı ve gerçekçi yollarla çözecek yerde, sertliği tercih etti. Bu da Kürt milliyetçilerinin ekmeğine yağ sürdü. Harekatta mezhebin hiç rol oynamadığını, diğer Kürt isyanları gösterdiği halde, bir kesim hâdiseyi Alevîlere karşı bir operasyon olarak takdim etti. Hükûmet, 1946’da muhaliflere af çıkardı. Dersim, 1948’e kadar yasak bölge olarak kaldı.