Atatürk neden yurt dışı seyahatine gitmemiştir?
1910 senesinde Picardie manevralarını izlemek üzere Fransa’ya gitmiş; bu esnada Hollanda, Belçika ve İsviçre’den de geçmiştir. 1913 senesinde, (yurt dışı sayılırsa) Türkiye’nin uzantısı adeta bir taşra kasabası olan Sofya Ataşemiliterliği’ne tayin edilmiş, bir sene kalmıştır. 1917 senesinde Veliaht Vahîdeddin Efendi’nin iade-i ziyaret maksadıyla Almanya seyahatine iştirak etmiştir. 1918 senesinde tedavi için Viyana ve Karlsbad’a gitmiştir. Hepsi 1 ay süren bu seyahatler dışında, Batı kültürünü birinci elden tam manasıyla tanıma imkânı bulamamıştır. Bunların hepsi trenle cereyan etmiştir. Bundan sonra yurt dışına hiçbir seyahat yapmamıştır. Bazıları, herkesi ayağına getirtip, kimsenin ayağına gitmediği şeklinde tefsir etmiştir. Halbuki diplomatik münasebetler karşılıklı ziyaretlerle yürür. Bu sebeple yurt dışı ziyareti yapmamak bir fazilet sayılmaz. Bazıları, emperyalist gördüğü Avrupa devletlerine küstüğü için yurt dışına gitmemiştir diyorlar. Halbuki Avrupa’nın, onun gözünde bir rol modeli olduğu, inkılaplardan bellidir. Bazısı ise Türkiye’yi ziyaret edenlerin ehemmiyetli kişiler olmadığını, bu sebeple iade-i ziyarete ihtiyaç duymadığını söylemiştir. Kimi de yapacağı çok iş olduğu için fırsat bulamadığını söylemiştir. Doğrusu, uçak korkusudur. Bizzat anlattığına göre, Picardie manevralarında kendi bineceği tayyareye bir başka subay binmiş ve o tayyare düşmüştür. Buna o zamanki Türkiye’nin kabuğuna çekilmiş bir memleket olma hevesi de eklenince, sulhtan itibaren 15 sene boyunca hiçbir yurt dışı seyahati yapmamıştır. Bu mühim bir faktördür. Trenle gidebilirdi. Bu ise, Birinci Cihan Harbi’nin parçalanmış, bloklara bölünmüş dünyasında sıkıntılı, belki de riskli olabilecek bir işti. Yatla gezme imkânı var mıydı? Bindiği padişahlardan kalma yatlar, deniz aşırı seyahat tecrübesine pek elverişli değildi. Savarona ise çok geç, vefatından 1,5 ay evvel geldi. Bu çarpıcı bir hâdisedir. Zira Osmanlı Devleti’nin son devrindeki üst seviye devlet idarecilerinin, hele sadrazamların neredeyse hepsi uzunca bir müddet tecrübe edinecek kadar Garp’ta bulundular. Yedi sekiz sene belli başlı Avrupa memleketlerinde sefirlik yapanları vardır. Reşid Paşa, Âli Paşa, Fuat Paşa, Tevfik Paşa gibi. Liseyi Paris’in elit mekteplerinde okumuş olanları vardır. En az kalan Mithat Paşa bile birkaç ay kalmıştır. Tanzimattan bu yana geçen 60 senenin sonunda (1860-1920) Mustafa Kemal, o zamana kadar Avrupa’da kalmamış, Avrupa hakkında en az bilgi ve tecrübesi olan kişi olarak devlet idare mevkiine gelmiştir. Bu, üzerinde durulması gereken bir husustur. Türkiye, garplılaşacaktır. Kendisine model almaktadır. Ama neyi ne kadar tanıyor, söz götürür. İsmet İnönü Avrupa’yı ilk defa Lozan’a gittiğinde görmüştür. Ankara hareketinin diğer mensuplarının çoğu Avrupa’ya hiç gitmemiş; pek azı da kısa kalmıştır.


18 Eylül 2021 Cumartesi
Alakalı Başlıklar